Ateş beni yakıyorsa ben yazı yazamam.
Bu ölüm ateşi de olabilir, aşk ateşi de, ayrılık ateşi de. Çok şiir yazdım, günlük tuttum zaman zaman. Duygulandığım her durumda bir yerlere bir şeyler çiziktirdim. Ama tam ortasındayken, yaşarken, büyük sevgimi de büyük acımı da içimde yaşarım. Yazabilmem, içimdekileri yazıya dökebilmem çok seneler sonra mümkün olabilir.
Dün ve bugün ben yine böyle bir haldeyim. Muhtemelen yarın , öbür gün ve kim bilir daha kaç gün böyle sürecek.
Aslında bana çok uzak mesafelerde bir yere düştü koskocaman bir ateş, çok mutlu bir günün tam ortasına. Davul zurna seslerinin yerini, canları acıyanların, içleri yananların çığlıkları aldı. Beyaz gelinlik al kanlara bulandı. Düğünlerde hiç susmayan silahların namluları bu kez bebelere döndü. Bu öyle acımasız, öyle şerefsizce yapılmış bir katliamdı ki bu kez ateş, herkesin evini yaktı tutuşturdu. Bakışlar ekranlarda dondu kaldı. Sözler bitti, diller, kalemler tutuldu. İNSAN OLAN HERKES, üç-beş insan(!) ın onlarca insana yaptığını görüp, İNSANLIĞINDAN UTANDI. Sustu kaldı.
Hiçbir gerekçe böylesine insanlık dışı bir katliamı mazur gösteremez.