

Geçenlerde kızkardeşlerin en tatlısı elinde devasa bir poşetle kapımdan içeri girdi.
Yüzündeki maskenin sıkıntısı, çok seyrek sokağa çıkmanın şaşkınlığı, ilâveten ağır
yükünün sebep olduğu yorgunluğun ıstırabı ile kendisini koltuğa bırakıverdi.
Tüm bu olumsuzlukların arasında ben, her zamanki gibı nefes nefese 5 dakika ve üzeri
bir zaman homurdanmasını izlemeye hazırlanmışken yüzündeki muzip, sevimli ve sabırsız
ifadeyi görünce şaşakaldım..
Sık nefeslerin arasında başıyla poşeti işaret ederek " bak bakalım " dedi. Poşetin içine bir göz
atayım dedim. Önce ne olduğunu anlayamadım. Dikkatle beni bekliyordu. Sevineceğımden
emin bir ifadeyle gelecek ânın keyfini çıkarmak üzere sabırsızlıkla bekliyordu.
Dikkatli bakınca birbirine yapışarak kalıp gibi duran şeylerin ne olduğunu anladım ve... gözlerime
inanamadım. Plâklarımız...45 likler..long playler..kaybettiğimizi sandığımız, çok
arayıp hiçbirimizin bulamadığı plâklarımız.. Ağabeyimin vefatından sonra bir şekilde
Rayuş' a ulaşmış, o üzüntü ve telaşın arasında bir yerlere derinlere kaldırılmış ve
unutulmuşlar. Sevinç çığlıklarıyla benim kitaplıklardan birinin üzerine dikkatlice
yerleştirdik. Ne var bunda sevinecek, youtube da arayıp da bulamadığınız müzik
mi var denebilir. Ama öyle değil işte. 65 lerden itibaren çoğu da 65-75 yılları arasında
aramıza katılan bu sararmış nesnelere şöyle bir bakmakla veya parmak ucuyla
dokunmakla birlikte gözümüzün önüne üşüşüveren, yüreğimizi titreten anıları
yok saymak olur mu.
Birkaç gün önce, sipariş ettiğim retro pikap elime ulaştı. Hemen bizimkine haberi
muştuladım. Dün heyecanlı bir şekilde girdi kapıdan içeri. Kendi kendime söz
verdiğim gibi kargo paketini birlikte açtık. Ayarlar yapıldı. Mantovanni' yi
bir güzel sildik temizledik. Umutsuzca ve dikkatlice iğneyi plâğa dokundurduk.
Korktuk çünkü çoğu yarım asırdan fazla bir zaman önce alınmıştı ve hemen her
gün akşamları iş dönüşü, tatil günlerinde dostlarla birlikte olmak üzere
fazla fazla dinlemiştik.
Derken odaya o şahhaaane kemanların önce hafiften başlayan yumuşacık sesleri
doluverdi . Pırıl pırıl tertemiz..Her notasını her kıvrımını, her ritmini bildiğimiz
melodilere coşkuyla, büyük mutlulukla eşlik ettik. Benim 18 onun 13 yaşındaki
Ataköy günlerimize gittik. Keyifli nağmelerde o günlerde yaptığımız gibi kalkıp
zıpladık hopladık. Tango yaptık. Birbirimizi ittik kaktık evirdik çevirdik.
Sonra nefes nefese kalıp oturduk. Canımla birlikte, yanımızda hissettiğimiz diğer
canımızı andık uzun uzun. Hep birlikte müzik dinledik, sohbet ettik. Yeşil çımlere
bakan balkonumuzda, onun özenle hazırladığı yemekleri yedik müzik eşliğinde.
Yanyana çiçekli örtülü, kenarı fırfırlı silindir yastıklı 3 somyada uzanıp birbirimize
kitaplar okuduk yüksek sesle.
Çok ama çok mutlu bir gündü. Asla programlanmadı planlanmadı ama denk
geliverdi işte. Hiç şaşırmadım. Niyeyse..
Fiziki yokluğunun 20 senesi bitmiş dün. Ama hep yanımızdaydın ve hep yanımızda
olacaksın canım ablam.
Hemen her gün de rüyalarımdasın tüm hoşluğunla...
TANRININ RAHATSIZLIĞI
18.Yüz yılın ortalarında ... (1788 - 1860)
*Şu dünyayı Tanrı yarattıysa, onun yerinde olmak istemem doğrusu.
Çünkü dünyanın sefaleti yüreğimi parçalar.
Yaratıcı bir ruh düşünülürse, yarattıği şeyi göstererek ona şöyle bağırmak
hakkımızdır: " Bunca mutsuzluğu ve bu üzüntüyü ortaya çıkarmak uğruna,
hiçliğin, sessizliğini ve kıpırdamazlığını bozmaya nasıl kalkıştın? "*
Arthur Schopenhauer
19. Yüz yılın ortalarında... (1861- 1941)
*Uzaktan ölümün şamatasını duyuyor musun?
Ateş selleri ve zehirli bulutların arasından gelen bağırmayı, gemiyi
adlandırılmamış bir sahile çevirmesi için kaptanın dümenciye seslenişini
duyuyor musun?
Zira vakit gelmiştir.
.............................
Dünyadaki bütün kara fenalıklar onların sıralarından taşarak aştı.
Yine de, ruhlarınızda kederin takdisi ile yerlerinize geçiniz.
Kimi kabahatli bulabilirsiniz ki, kardeşler?... Başlarınızı aşağıya eğiniz.
Günah sizin ve bizimdir.
Asırlardan beridir, Tanrı' nın kalbinde çoğalan hararet; zayıfın kahpeliği,
kuvvetlinin küstahlığı, şişman refahın oburluğu, gadre uğramışın adaveti,
( düşmanlığı,) ırkın gururu ve insana hakaret; bora şeklinde gazaplanıp Tanrı' nın
huzurunu parçaladı.
Böbürlenmek ve zemmetmek ( kınamak) şamatasını kesiniz.*
.....................................
Rabindranath Tagore
SEN VE DİĞER İNSANLAR
SCHOPENHAUER' DEN "KABUK" ÖNERİLERİ
*Kalbin gerçek, derin barışı ve tüm ruhun huzuru sadece yalnızlıkta bulunur.
*Zeki bir insan yalnızlıkta, düşünceleri ve hayal gücüyle mükemmel bir
eğlenceye sahiptir.
*İnsanları tanıdığımdan beri hayvanları severim.
*Önemsememek önemsenmeyi getirir.
*Gençliğin en başta gelen öğrenimlerinden biri yalnızlığa katlanmayı öğrenmek olmalı;
yalnızlık mutluluğun, ruh dinginliğinin kaynaklarından biridir çünkü.
*Birisi sizin için gerçekten çok değerli ise, bunu ondan sanki bir suçmuş gibi gizleyin.
Bu hoş bir şey değildir ama doğrudur. Çünkü, bırakın insanları, köpekler bile
büyük dostluklara katlanamazlar.
TAGORE ' UN "KABUK " ÖNERİSİ
*Düsünüyorum da,
sanirim en büyük korkumuz oldugumuz gibi görünmek.
yumusacik kalbimizin fark edilmesi,
naif yönlerimizin kesfedilmesi,
cesaretsizligimizin anlasilmasi,
korkularimizin paylasilmasi
sanki zarar görecegimizin en büyük isareti.
kabuklarimizin altinda
kendimizi saklamakta ne kadar da ustayiz.
ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarimizin ardinda.
hissedilmeden, el degmeden, sevgimizi göstermeden.
istiridyeler, deniz minareleri, midyeler.
kirpiler ve kaplumbagalar gibi.
sahi koruyor mu bizi bu çatlamamis sert kabuk?
kimse incitemiyor mu duygularimizi, inançlarimizi, benligimizi?
yoksa zarar mi veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?
hissettiklerimizi gölgeliyor, yansitmiyor mu gerçek kimligimizi?
duygularimizi bastiriyor, el ele tutusmamizi engelliyor mu?
eger bir yildiz gibi isil isilsam ve bir yildiz kadar parlak.
ne çikar atesböcegi sansalar beni.?
.................................................
oysa bir görebilsek bunu.
kalmadi böyle insanlar demesek.
güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
kirilmaktan korkmasak.
incinsek, yaralansak.
ne olur bir darbe daha alsak.
yeniden açsak kendimizi, atabilsek o kabugu.
denesek.
risk alsak.
yanilsak.
fark etmez.
tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
ve kucaklassak yeniden.
Uzun uzun yürüdükten sonra yorgun argın evime ulaştım. Ayakkabılarımı antredeki
dolaba bırakıp hemen banyoya geçtim, uzun uzun ellerimi sabunladım ve kirlenen
havluyu kirli sepetine bıraktım. Salona geçip televizyonu açtım. Gazeteci siyasetçı
karması, bize akrabalarımızdan da yakın bir grup, yine aynı sözcüklerle aynı konuları
tartışmaktaydı. Amarika PKK ile ticari anlaşma yapmış. İstanbul Sözleşmesi aile kavramını
yıpratmış. "Ben istihbaratçıyım ama türkçeyi de çok güzel konuşurum" diyen bir zat
"konunun koncuktürel olarak ele alınması gerekli" şeklinde bir saptamada
bulundu. Biraz dinlendikten ve mutfağa geçip aldıklarımı ilgili yerlere bıraktıktan
sonra kendime yemek hazırlamaya koyuldum. Tencereyi ocağa bıraktım. İçine
bıraktığım yağ ısınınca önce soğanları sonra sırasıyla diğer malzemeleri bıraktım.
Sonra yemeği pişmeye bırakıp balkona geçtim. Niyetim birşeyler yazmaktı. Hevesle
bilgisayarın başına geçtim. Hevesle diyorum çünkü konsantrem yerindeydi.
Tam yazmaya başlayacakken zil çaldı. Arkadaşımın kızı. Annesi çok sevdiğimi
bildiği bir yemeği kızıyla yollamış. Kabı mutfak fayansının üzerine bırakıp kızı
balkona aldım. "Nasılsın Yıldız' cım ?" "İyii??" "Evdekiler nasıllar? " " İyii??"
" Allah iyilik versin. " Dolaptan dondurma kutusunu çıkardım. Ben kâselere dondurma
bırakırken o da Pupa' yla oynuyordu. "İyi korkmuyorsun Pupa biraz asabi
bir kedi. Annen çekinir bu yüzden" " Ben kedileri severim kii. " " Ne güzel ..."
Ben boşalan kâseleri mutfağa götürürken telefonu çaldı. " Hayır evde değilim. Üst
katımızdaki Asuman Teyzede toplantıdayım. " Birazdan eve geçcem. Ben sinemaya
geçelim diyorum ama istemezsen bizim mekâna geçeriz." Yüzü biraz pembeleşmişti.
" Yeni erkek arkadaşın galiba. " Evet çok tatlı biri. Bir aydır çıkıyoruz. Hem çok
yakışıklı hem çok komik. Aynı zamanda benim her konuda destekçim " O çok
rahat anlatınca ben de çekinmeden sordum. "Seviyor musun onu? " Yok Asuman
Teyze benimkisi sadece hoşlantı." "En çok nesinden hoşlanıyorsun ?" "Hiç yalan
söylemiyor. Nişanlımdan çok yalan söylediği için ayrılmıştım biliyorsun " " Ya evet,
annen olanlardan bahsetmişti. " Artık erkek arkadaşlarımda aradığım en önemli
şey doğruluk.. Doğruluk en büyük erdemliktir. "
O gittikten sonra ilgi isteyen Pupamla salonda bir küçük toplantı yaptık. Daha sonra
ben yeniden yazmak üzere balkona geçip, PC. min başına oturdum.
Heyhaaat...!!! Ne hevesim ne konsantrem ne de motivem kalmıştı.
Bilgisayarı kapatıp kitabımı okumaya başladım. Akşam yaklaşınca hava serinlemişti.
Yatak odasına geçip gardolaptan kendime bir şal aldım.
Okuduğum kitap felsefik bir eserdi. Son zamanlarda ilgi alanım felsefe. Biraz okudum.
Esnemeye başlayınca onu da bırakıp uyumaya karar verdim. Telefonumu şarza takıp
yatak odasına geçtim. Komidinin çekmecesinden geceliğimi alıp giydim. Lavobaya
geçip dişlerimi fırçaladım. Islanan fayansı kopardığım selpakla kuruladım.
Uyumak üzere yatak odasına geçtim.
İyi uykular Türkiyem...!!!
Tecavüzcülerin, katillerin, fetöcülerin ilk duruşmadan sonra salınıverilip, bazılarının hiç
sorgulanmadığı, hepsinin ellerini kollarını sallaya sallaya dolaştığı bir zamanda
birileri, çok iyi niyetlerle, koruma amacıyla (!) beni ve yaşıtlarımı evlerimize
kapatıverdi. En unutmaya çalıştığımız zamanda, başımıza vura vura yaşlarımız
hatırlatıldı. Gençler işlerinde güçlerinde yorgun argın çalışırken biz düzenli yürüyüşlere
çıkıyor, sabah kahvaltılarımızı keyifle, genellikle dışarıda yapıyor, öğlenleri şık
şıkırdım giyinip bakımlı ve keyifli bir şekilde sahillerde balıklarımızı yiyorduk.
Çocukları evlendirmiş, kocaları başka dünyalara uğurlamış ya da bir köşeye
sindirip oturtmuşken, tam özgürlüğümüzü tamamen ele geçirmişken ve kıymetini
anlamışken, otoritenin iyi niyetli eli uzandı, bizleri pamuklara sardı ve en yumuşak
sesiyle şöyle dedi:
" Dedelerimiz...Ninelerimiz... Sizler yaşlı ve korunmaya muhtaç kişilersiniz. Zaten
çoğunuz hastasınız. Corona sizi hammm eder. Artık sizler evinizin en mutena
köşesinde oturacaksınız. Bizler sizlerin eli-ayağı, gözü-kulağı, ağzı-burnu ve daha
birçok uzvu olacağız. Sizi çok seviyoruz. Ama asla ve asla bir adım bile dışarı
çıkmanıza izin vermiyoruz. Sevgimiz saygımız sonsuz olsa da, şakamız yok
cezalarımız da amansız. Sakın ha çıkayım demeyin zamansız...! "
Böylelikle, değerli ve keyifli ikinci, hayır üçüncü, yoksa dördüncü mü ( her neyse
bahar bahardır kaçıncı olduğu kimseyi ilgilendirmez ) baharımız ansızın kışa
dönüşüverdi.
Genel durum böyle...
Bana gelince bu, bana hiç yabancı olmayan bir yaşam tarzı aslında. Evimi severim.
yalnızlığı severim. Ama gelgelelim, hastalığı hele de yalnızken hiç sevmem.( Hayret! )
Hele de pandemi boyutunda, şakası olmayan, nereden geleceği bilinmeyen, tedavisi
belirsiz bir illet ise...
Bir sürü ölüm, bir sürü ihtilal, üçü büyük bir sürü deprem, kıbrıs çıkartması,
çatışmalar, tartışmalar, kalkışmalar derken, "bu da mı gelecekti başımıza" dedim ve
kaderime boyun eğip oturdum.
Zaman geçince, başlardaki korkumu yenerek, her zamanki gibi yalnız yaşamıma
devam etmeğe kendime farklı meşgaleler aramağa başladım.
Tabii bir alışverişe bile çıkamamak, rutin dost toplantılarını yapamamak, standart
bakımları yaptıramamak gibi can sıkıcı durumları da eklemek gerekir.
Biraz okudum. Televizyon izledim. " Survivor" u her zamanki gibi takip ettim.
Yayınlandığı zaman hiç ilgilenmediğim yerli romantik komedilerinin tekrarının
( Yerlisini, yabancısını hiç sevmem ) üçünü birden eş zamanlı olarak izledim.
Bu, çok eğlenceliydi. Baş rollerde şortlu uzun beyaz bacaklı üç güzel kız,
o kızların biri genellikle topluca üç beyaz uzun bacaklı, şortlu ( üçü de yaz dizisiydi
zannımca ) kankası, ( çoğu zaman bu hangi dizideydi diye düşündüğüm, ) üçü de mavi
gözlü, yapılı ve havalı üç delikanlı, onların da daha az yapılı orta boylu arkadaşları,
oğullarının ve kızlarının yanında kızkardeşleriymiş gibi duran botokslu anneleri, ve
olmazsa olmaz hatta ( biri iki dizide de aynı anda oynayan ) akıllara seza nev-i
şahsına münhasır bir şaklaban erkek tipi. Varlığıyla fena halde sinir bozucu,
yokluğuyla hiç bir şeyin değişmeyeceği garip tipleme. Konu (ları) şöyle, adeta
bir beyaz kâğıda tek bir senaryo yazılmış, iki fotokopi kâğıdıyla iki beyaz kâğıtla
üçleşmiş, yürek hoplatan bir romantizmle bezenmiş üç dizi. Kalbim çarparak izledim.
Bu eski yaz dizileri, emeği olan herkese minnetarım, tam amansız yaşımın moduna
otorite eliyle sokulmaya çalışılırken, beni aldılar, taaa 17 yaşıma yeniden getirdiler.
( Götürdüler demiyorum dikkatinizi çekerim. Zaten oradaydım çünkü...)
Sevgiyle ve keyifle kalın..
Rabindranah TAGORE
Meyve Zamanı
Hiç gitmek istememiştim ki..
"Okumak" ne kadar önemli idiyse benim için, ve çok uzun yıllar, açıklaması
zor ya da belki imkânsız nedenler, nasıl bunu yapmamı engelledi ise aynı şeyler
iradem dışında yazmama da engel oldu. Her iki durumda da bu yoksunluk beni
fazlasıyla üzdü. Okuyamadğım için, için için yanarken, yazmak ihtiyacıyla da
kıvrandım durdum.
Okumak tamam da, niçin ille de yazmak?
Bir sürü nedeni var. Sıralayalım...
Ben sosyal yaşantımda iyi bir dinleyiciyim. Karşımdakini güzel dinlerim. O
anlatırken, kös dinlemem, kendi söyleyeceğimi tasarlamam, başka taraflara
kulak verip, lafın ortasında bir başkasına cevap vermem ya da "aaaa bu bina
ne zaman dikilmiş al sana bir taş yığını daha" şeklinde abuk bir cümleyle
konuyu değiştirmem.
Tüm bunlar çoğunlukla bana yapıldığı için ben dinlemeyi tercih ettim.
Muhtemelen ben de kendimi dinletmeyi beceremedim. Bu da yetenek işi.
Babaannemin gururlu genleri bana geçmiş anlaşılan. Ama benim de muhteşem
"Möhteşem Hanım " larım yok değil tabii. Az ve de öz sayıda..
Anılarımı özellikle çocukluk anılarımı yazmayı; bazı şeyleri hatırlayıp
yazarken, yeni başka şeyleri hatırlamayı, araya zaman koyup tekrar okumayı
çok sevdiğimi gördüm. Başkalarının da bunu sevdiğini görmek çok hoşuma gitti.
Çok sevdiğim, beni çok derinden etkileyen, içime işleyen, gözyaşı döktüren,
mutlu eden hatta güldüren parçaları (Baudelaire gibi, Tagore gibi, Fikret gibi,
Kisshon gibi) benimle aynı frekansta olan dostlara sunmak, onların sunduklarını
alıp kabul etmek, öğrenmek, sevmek, birlikte duyumsamak dünyalara bedeldi.
Ve daha bir sürü hoşluk..
Buna bir de her şeyi yavaş yavaş unutacağımız yaşlara hızla koştuğumuz
gerçeğini eklersek...
Bu arada yine Satürn Yengeç burcunda. Umarım korktuğum gibi olmaz... Bu sefer
de buna engel olmaya kalkmaz.
Herkese güzellikler diliyorum...
Ve tabii Sağlıklı, keyifli bayramlar.
Altmışların ortaları....
buruşmuş parçalanmış mendilde takılı, öylece kalıyorum.
Al bu mendil
Sende sende dursun
Sil gözünün yaşını"
taze gelinin elindeki ıslak, yeşil oyalı mendil ile avucumda paralanmış kağıt
mendilin aynılığını fark ediyor, dinleyiverip geçtiğimiz hatta genellikle
Sonraki zamanlarda dinlediğim türkülerin ortaya çıkış öyküsünü, kendimce,
hiç bir araştırma yapmaksızın hayalimde canlandırmaya başlıyorum ve
bundan büyük zevk alıyorum. Bunu bir çok türküde deniyorum.
Sonra sıra kırsalın o temiz, saf, çok çaresiz çok dertli delikanlısına
Asık suratlı genç, eli cebinde, kafası düşüncelerle dolu, için için
Ben kiiim o kim. Vah benim çileli başım on sekiz yaşım ...
Bi baksa, yüreğimi bi görse... Onu nasıl sevdiğimi bi anlasa..."
Bu Blogda Ara
Contributors
Blog Listem
-
DAVUL, ÇOCUK SAATİ, BAHAR / 27 MART4 gün önce
-
-
-
-
-
Merhaba1 yıl önce
-
-
-
-
-
Koşan Hayat3 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
ÜÇÜ BİR ARADA !6 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum7 yıl önce
-
-
bize ne oldu...7 yıl önce
-
-
-
-
-
Merhaba demeye geldim...8 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
TAŞINDIM...11 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İzleyiciler
Yazı Arşivi
-
►
20
(5)
- ► Eylül 2020 (1)
- ► Ağustos 2020 (3)
- ► Temmuz 2020 (1)
-
►
17
(4)
- ► Nisan 2017 (1)
- ► Şubat 2017 (1)
-
►
15
(1)
- ► Ağustos 2015 (1)
-
►
14
(16)
- ► Aralık 2014 (1)
- ► Eylül 2014 (2)
- ► Ağustos 2014 (1)
- ► Haziran 2014 (1)
- ► Mayıs 2014 (2)
- ► Nisan 2014 (4)
- ► Şubat 2014 (1)
-
►
13
(46)
- ► Aralık 2013 (3)
- ► Kasım 2013 (3)
- ► Eylül 2013 (6)
- ► Ağustos 2013 (3)
- ► Temmuz 2013 (2)
- ► Haziran 2013 (2)
- ► Mayıs 2013 (3)
- ► Nisan 2013 (7)
- ► Şubat 2013 (3)
-
►
12
(96)
- ► Aralık 2012 (2)
- ► Kasım 2012 (4)
- ► Eylül 2012 (16)
- ► Ağustos 2012 (7)
- ► Temmuz 2012 (5)
- ► Haziran 2012 (8)
- ► Mayıs 2012 (10)
- ► Nisan 2012 (14)
- ► Şubat 2012 (8)
-
►
11
(180)
- ► Aralık 2011 (19)
- ► Kasım 2011 (39)
- ► Eylül 2011 (14)
- ► Ağustos 2011 (17)
- ► Temmuz 2011 (8)
- ► Haziran 2011 (14)
- ► Mayıs 2011 (11)
- ► Nisan 2011 (9)
- ► Şubat 2011 (10)
-
►
10
(152)
- ► Aralık 2010 (12)
- ► Kasım 2010 (12)
- ► Eylül 2010 (9)
- ► Ağustos 2010 (12)
- ► Temmuz 2010 (7)
- ► Haziran 2010 (12)
- ► Mayıs 2010 (11)
- ► Nisan 2010 (17)
- ► Şubat 2010 (11)
-
►
09
(186)
- ► Aralık 2009 (22)
- ► Kasım 2009 (22)
- ► Eylül 2009 (17)
- ► Ağustos 2009 (24)
- ► Temmuz 2009 (19)
- ► Haziran 2009 (20)
- ► Mayıs 2009 (20)
- ► Nisan 2009 (8)
- ► Şubat 2009 (5)
Müzik
Popüler Yazılar
-
Plop plop plop... Öğrendiğim ilk İngilizce kelimeler... "A princess of Egypt" "Bir Mısır Prensesi" isimli bir öykünün il...
-
Akşamlar inerken mavi sulara Bir kırık cam olur ufukta güneş Vecdine layık o hülyalı bakışlara O hem bir neşedir hem de elem ruhlu eş....
-
Çok keyifliydim aslında. Blogum şenlenmiş, evim temizlenmİş, çok uzun zamandır görmediğim, çook eski, tüm doğum günlerimi(zi) çoğu yaz tatil...
-
Avarel Dalton' u bilen bilir. Red Kit camiasının an aptal ve en beceriksiz elemanıdır. Haydut Dalton Biraderler dörtlüsünün...
-
Bu gün; bu güzel Sonbahar havasında, bu güzel mekanda, güzel dostlarla birlikte, Münir Nurettin' in güzel şarkıları eşliğinde güzel ...
-
Red Kit ve Düldül Red Kit ve atı nadir ele geçirdikleri bir dinlenme anındadırlar. "Dostum Düldül haydutlar bizi biraz rahat bıraksa. ...
Etiketler
- 2010
- 2011
- 27 mayıs İhtilali
- 7 numara
- ABD
- abla
- acemilik
- açlik
- Adıyaman
- afet
- ağabey
- ağaç
- Ağustosta Rapsodi
- aile
- akraba
- akrostiş
- akşam
- Albatros
- alış-veriş
- alışkanlık
- alışveriş
- alışveriş tutkusu
- Ali Muhittin Hacı Bekir
- Alphonse de Lamartine
- amatörlük
- anı
- anılar
- anılar...
- anlaşma
- anlayış
- anma
- anne
- anneanne
- anneler günü
- Antalya
- apartman hayatı
- arayış
- arıza
- Arka Pencere
- arkadaş
- armağan
- aşı
- aşk
- aşure
- Atatürk
- ateş böceği
- atom bombası
- Attila İlhan
- ATV
- ATV şarkı
- Avustralya Açık Tenis
- ayaz
- ayrılık
- aziz nesin
- B.Necatigil
- baba
- Babalar Günü
- bahar
- bahçe
- balkon
- banka
- Barbra streısand
- barış
- başarı
- başlangıç
- Baudelaire
- Bauelaire
- Bayrak
- bayram
- Beatles
- bebek
- bekir sıtkı erdoğan
- beklentiler
- BEN
- beste
- beşiktaş
- Betty Smith
- beyaz dizi
- beyaz diziler
- beyaz roman
- Bhagavatgita
- bilgisayar
- Bir genç kız Yetişiyor
- Bir sarkısın sen
- Bir Şarkısın Sen
- birlik ve beraberlik
- birliktelik
- bitki
- biyografi
- blog
- blogger
- börek
- Buddha
- bugün
- bulmaca
- buluşma
- buzdolabı
- Bülent Ecevit
- Cahit Sıtkı Tarancı
- can yücel
- Capra
- cehalet
- centilmen
- cesaret
- cevaplar
- cezerye
- cinayet
- cocuk
- cocuk.
- cocukluk
- Cronin
- Cumhuriyet
- Cüneyt Gökçer
- çalışma hayatı
- çaresizlik
- çay
- Çığlık
- çınar
- çiçek
- çiçekler
- çiğ
- çocuk
- çocuklar
- çocukluk
- çöp
- dalgınlık
- Daltonlar
- damat
- Damdaki Kemancı
- dans
- davetiye
- dayak
- dedikodu
- Defne Joy Foster
- demirhindi
- deneyimler
- deniz
- deprem
- dergi
- destan
- dilek
- dilekler
- dinlenme
- disko kralı
- diyet
- dizi
- doğa
- doğallık
- doğum günü
- dolap
- Doris Day
- dost
- dostluk
- dostluk.
- dostlulk
- duygular
- düğün
- dül dül
- dünya
- dünya kadınlar günü
- Dünya Prematüre Günü
- düşmanlık
- düşünceler
- düşünceler.
- Ecevit
- edebiyat
- Edgar Allan Poe
- Ekim
- Ekrem Bora
- Elazığ depremi
- emek
- emekli
- eminönü
- Emirgân
- Engelliler
- ephraim kishon
- erişkin
- erişlilmezlik
- erkek
- eski yıl
- eşek
- eşyalar
- etiket metiket yok
- Etkinlik
- eve dönüş
- evlat
- Ey Aşk Nerdesin
- eylül
- ezan
- Ezel
- Fakir Baykurt
- fal
- fanatizm
- Farrah Fawcett
- fasulye
- felaket
- felsefe
- fenerbahçe
- fırtına
- Fikret Otyam
- film
- filozof
- final
- Firari
- firuze
- fono
- formüller
- fotoğraf
- Frank Sinatra
- Futbol
- gazanfer özcan
- gece
- geçim
- Geçmiş
- geçmişten şarkılar
- gelecek
- gelin
- genç kız
- gençlik
- gerçek
- geyik
- gezi
- gezinti
- giden sene
- Gitanjali
- giysiler
- Govinda
- gökkuşağı
- göl
- gönülçelen
- gösteri
- göze çarpmayan debdebe
- gözyaşı
- Grace Kelly
- grizu
- gül
- Gülümse
- gün batımı
- güncel
- güneş
- Güneydoğudan öyküler-Önce vatan
- Günlük yaşam
- güven
- güz
- güzellik
- güzellikler
- haber
- haberler
- Hacer Buluş
- Hacivat
- hafta sonu
- hak
- hala
- harika çocuklar
- hasta
- hastalık
- hayal kırıklığı
- Hayali Küçük Ali
- hayaller
- hayat
- hayvan
- hayvanlar
- hayvanlar alemi
- hazan
- hediye
- Herman Hesse
- hiciv
- Hindistan
- Hiroşima
- Hitchcock
- hobby
- Hollywood
- hoptirinam
- hoşgörü
- hoşluklar
- http://www.blogger.com/img/blank.gif
- huzur
- hüsran
- hüzün
- ıhlamur ağacı
- ışık
- ibadet sohbet
- içimizdeki çocuk
- içtenlik
- iftar
- ihmal
- İhsan Varol
- ikiyüzlülük
- ikram
- ilaç
- ilginç şeyler
- ilişki
- ilkbahar
- ilkokul
- İlkokul şiiri
- İnci Ertuğrul
- İngilizce
- insafsızlkık
- insan
- insan halleri
- insan olmak
- insanlık
- intikam
- İslamiyet
- istanbul
- isyan
- İş Bankası
- işçi
- iyilik
- Jacques Brel
- James Stewart
- Japonya
- Jean Moreas
- Jim Reeves
- kabuk
- kadın
- kadınlar
- kahvaltı
- kahve
- kalıplar
- kalite
- Kamer Genç
- kan verme
- Kandil
- kaplumbağa
- kar
- Karagöz
- karanfil
- karanlık
- kardeş
- karışık duygu ve düşünceler
- karmaşa
- katiam
- kavafis
- kayıp
- Kayserispor
- keder
- kedi
- kediler
- Kelime oyunu
- Kemal Burkay
- kerpiç
- keşke
- keyif
- kıskançlık
- kış
- kız kardeş
- kızkardeş
- Kim Novak
- kiracı
- kishon
- kişisel
- kitap
- koka kola
- kolbastı
- komedi
- komik
- komşu
- konser
- konut
- korku
- Korolar çarpışoyor
- koşullu refleks
- köpek
- kuaför
- kupa
- Kurban Bayramı
- kuyruk-bilim
- kültürel mozaik
- Lale
- latife hanım
- lezzet
- lisan
- lise
- Liz Taylor
- maneviyat
- manzara
- Marsel İlhan
- masal
- masumiyet
- maymun
- mazi
- meclis
- medya
- Mehmet Topuz
- mektup
- merasim
- Mevlana
- mevsimler
- Meyva Zamanı
- Michael Jackson
- mim
- misafir
- misafirlik
- Misak- ı milli
- mizah
- Montaigne deneme
- moral
- Mr. Smith
- muhabbet
- Muhabbet Kralı
- Muhammed
- muhasebe
- Murathan Mungan
- mutfak
- Mutfak şarkıları
- mutluluk
- Müge Anlı
- müzik
- müzik nostalji
- Nagazaki
- Nazım Hikmet
- nefret
- nekahat
- Nirvana
- Nisan
- Nişan töreni
- Noktürn.
- nostalji
- okan bayülgen
- olay
- olgunluk
- on line alışveriş
- ordan burdan
- Orhan Kemal
- Orhan Veli
- orman
- oruç
- otobüs
- otokontrol
- oyun
- ozan
- ödül
- öfke
- öğrenci
- öğretmen
- Öğretmenler günü
- ölüm
- ölüm yıldönümü
- ömür
- öykü
- Öykü Atölyesi
- özgüven
- özlem
- Paçoz
- Paçoz..
- Paris
- pasta
- paylaşım
- paylaşmak
- pazar
- pazar alışverişi
- pazar günü
- Pazar sohbeti
- pembe dizi
- pencere
- Piknik
- pişmanlık
- plan ve programlar
- planlar
- plasebo
- Platters
- polis
- popülizm
- program
- programlar
- radyasyon
- radyo
- Ramazan
- Ramazan davulu
- Red kit
- reklamlar
- resim
- resmi bayramlar
- Reşid Behbudov
- Rilke
- rin tin tin
- Roland Garros
- roman
- romantik
- romantizm
- röportaj
- ruh yorgunluğu
- ruhat mengi
- rüya
- saat
- sabah
- sadakat
- Sadettin Kaynak
- safiyet
- Sağanak
- sağlık
- sahur
- Samana
- samimiyet
- sanal
- sanat
- sanatçı
- sanatkar
- Saroyan
- Satürn
- schumann
- sebze
- seçkin
- seçme saçma sohbetler
- sel
- Selimpaşa
- Selmi Andak
- sergi
- sevdiğim şeyler
- sevgi
- sevgi soysal
- sevgili
- sevgililer günü
- sevinç
- seyahat
- seyirlik
- Seyyare
- Shakespeare
- Show TV
- sıcak
- sıkma
- sıradanlık
- Sidarta
- Sigara
- simit
- sinema
- sipariş
- sis
- soğuk
- sohbet
- sonbahar
- soru
- sorular
- spiker
- star
- still life
- su yücel
- suikast
- şablonlar
- şafak
- şans
- şarap
- şarkı
- şaşkınlık
- şeker
- Şeker Bayramı
- şerbet
- şermin
- şiddet
- şiir
- şikayet
- tabak
- tabletler
- tagore
- tanışma
- tansiyon
- tantuni
- tarif
- tartışma
- taşınma
- tatil
- tedavi
- teknoloji
- telaş
- telefon
- televizyon
- temizlik
- tenis
- tenis turnuvası
- terlik
- tevfik fikret
- Tırpan
- tiyatro sahne
- tokat
- toplantı
- Tövbeler Tövbesi.
- Transfer
- tren
- TRT
- TSM
- Ttv
- Tuna Huş
- tutsak
- tuvalet
- tüketim
- Tülin Oral
- Türkan Saylan
- türkü
- TV
- Uğur Mumcu
- umut
- unutma
- uyku
- Üç Hür El
- ülke meseleleri
- ümit
- üretmek
- ütü
- vahşet
- vakit
- Vasuveda
- vatan
- William Holden
- William Wordsworth
- Wimbledon
- yağlıboya resim
- yağmur
- yalnızlık
- yaprak
- yarışma
- yaşam
- yaşlılık
- yatak
- yaz
- yeğen
- yeğenlerim
- yeme-içme
- yemek
- yemekteyiz
- yeni yıl
- yeni yıl kartları
- yesterday
- yıl dönümü
- yılbaşı
- yıldız
- yıldönümü
- yoksulluk
- yol
- yolculuk
- yolculuk.
- yorgünluk
- Young at Heart
- yönetici
- yün
- yürüyüş
- zaman
- Zeki Müren