İyi ki iki kez sınıfta kalmışım lise ikide. Kalmışım da bir sene de evde oturmuşum.
Bakkal dümbüllüye her gidişimde pijamasıyla damlayan çocuğu sana camdan
göstermişim de tülün arkasından kıkırdaşmışız.
Kol kola hısım akraba gezmiş, İçli köfte, Arabaşı Çorbası, Batırık yemişiz.
Hani bir uzak akraban vardı. İstanbul' a gelin gelmişti. Burada kimsesi yoktu.
sık sık ona giderdik. Nasıl sevinirdi. Kapıyı açar bizi oturtur ilk iş bulguru
ıslardı. Sevmediğim batırığı sevdirmişti bana. Kocası teğmendi.
Ne güzel bir çifttiler. Saf, temiz, saygılı. Delikanlı insanı hayrete düşürecek
kadar çocuksu biriydi. Bir gün karısına "yarın tatil, dışarı çıkarken ateş çıkaran
kazağımı giymek istiyorum" demişti de ben anlamamış, tam, "o ne ki" diye soracakken
senin bir işaretinle susmuştum. Sonra evde izah etmiştin yün kazakların giyinip
soyunurken zaman zaman elektriklenip çatırdadığını.
Kuaföre ilk seninle gittim. Çok sıkılıp utanmıştım.
Eyüp' e, Emine Teyzeye giderdik ikimiz. Diğerlerinin kimi okulda, kimi
işteydi.
Bir de Lütfiyanım teyze vardı şişman. İki katlı tertemizdi evi.
Kızlarından şikayetçiydi. Kızlarının isimleri Şan ve Şen di.
Bana hiç sitem etmedin. Ceza vermeye kalkmadın.
Çocuklarının en çalışkanıydım oysa. Anladın herhalde bana olanı.
Anladın ve anlayış gösterdin.
Birlikteliğimizin tadını çıkardık.
Bugünlerde, sessiz, sakin balkonumda oturup tatlı tatlı bunları geçirdim
aklımdan. Karşımda Kaz Dağlarının başı hep dumanlıydı bu aralar.
Dağlar...
Düşündüm de aslında yeni yeni fark ettiğim ne kadar çok ortak yanım varmış seninle.
İçinden dağ geçen tüm şarkıları ben de çok seviyorum.
Tüm sevgileri ayrılıkla birlikte yaşadığım için olsa gerek...
"Yol verin geçeyim dumanlı dağlar. Dağların ardında nazlı yar ağlar"
Yanık yanık, sesin titreyerek eşlik ederdin. Anneni kardeşlerini özlerdin
tabii. Hep uzaklardaydın onlardan.
Ben de senin gibi ev işlerinde telaşlı ve eli ayağına dolaşan bir tipim.
Çok titiz değilim. Fasulyeyi ince birer şerit haline getirmem. Sadece ortasından
keserim. Poğaçalarım, köftelerim, mantılarım büyüktür. Soğanı yakar, pilavı
ya diri ya lapa pişiririm. Ölçü kullanmam.
Toz bezi elimde her an dolaşmam. Halı malı silmem. Silkelemem. Her sene
badana yaptırmam. Küllükleri dolana kadar boşaltmam.
Çamaşırları gelişi güzel asarım.
İlk tanışmalarda çekingenim.
Dostlarımı güldürürüm.
Sevdiklerimle ilişkilerimde naif ve kırılganım. Tıpkı senin gibi.
Hani ilk evlendiğinizde babam sana " sen ne şirin bir mahluksun" demiş de
"bana mahluk dedin" diye saatlerce surat asmışsın. Babam mahluk kelimesinin
anlamımı açıklayıp seni ikna etmiş.
Ve çok zor zamanlarda kaya gibi sağlamız. Mücadeleciyiz. Hepimiz.
45 yıl sonra, Kaz Dağları' na karşı oturup bunları düşündüm.
Aynen böyle düşündüm ve düşündüğüm sırayla ya da dağınıklıkla yazdım.
Toparlamadan, yazım kuralı zaman uyumu filan gözetmeden,
gelişine yazdım.
O özel bir seneyi... İyi ki yaşamışız.
Kol kola gezmiş, baş başa oturmuşuz.
Anne-kız...İki arkadaş gibi...
Hepsi bu kadarmış zaten. Zaman kalmamışmış.
Huzur içinde uyu kısa yol arkadaşım. Annem...