Bir gün, bundan yaklaşık beş sene önceydi sanırım, bir alışveriş merkezinde kitaplara göz gezdirirken, çocuk kitaplarının birinin üzerinde, “Şermin “ adını gördüğümde gözlerime inanamadım. Benim çocukluk kitabım. Bana önce şiirleri sevdiren, sonra da Tevfik Fikret’i hayatıma sokan muhteşem eser. Hemen sepetime attım tabii.
On sekizinci yaş günümde, nurlar içinde yatsın, ağabeyim, kaybettiğim için üzüldüğüm bu çocukluk kitabımı, sahaflardan bir yerlerden bulup getirmiş, beni mutluluğa boğmuştu. Seneler sonra bu kitabı pırıl pırıl karşımda görüvermek çok çok güzeldi.
Akşam eve döndüğümde sayfaları inceledim. Bendeki ile karşılaştırdım. İlkinde, çok eski tarihlerde yazılmış olmasına rağmen anlaşılabilir bir Türkçe, çocukların okuyabileceği bir üslup kullanılmıştı. Bu yeni çeviri de pek bozulmadan yapılmıştı.
YAZIN
Perde kapan, perde kapan,
Kapan çabuk, çünkü camdan
Güneş içeri vuruyor
Defterleri solduruyor.
Benim parlak
Mor yazım, bak,
Neler olmuş: uçuk, soluk…
Ben soluk şeyleri sevmem!
KIŞIN
Açıl perde, açıl perde,
Sen açıldın, güneş nerde?
Bizi galiba unutmuş:
Hayır onu bulut yutmuş.
Çok soğuk var,
Her taraf kar;
Kar pek güzel, fakat soğuk…
Ben soğuk şeyleri sevmem!
Çocukluğumda bu şiirleri okuduğumda ne kadar mutlu olduğumu hatırladım. Elimize geçirdiğimiz her kitabı ne büyük bir zevkle okuduğumuzu. Sonra şimdiki çocukları düşündüm. Paçozu sabah akşam gezdirirken adeta bir “Fareli Köyün Kavalcısı “ hali oluştuğundan, civardaki çoğu çocukla sohbetim muhabbetim olmuştur. Çoğunun okumadığını biliyordum. O anda aklıma bir şey geldi ve ertesi sabah, düşündüğümü uyguladım. En yakın kitapçıya gidip beş tane Şermin aldım. O gün onu beş kız çocuğuna dağıttım. Sonuç: MÜKEMMELDİ. Kitaba bayıldılar. Vermediklerim gücendi.
Sonraki ilk şeker bayramında çocuklarla ilgili bu girişimi biraz daha genişlettim. Yirmi tane çocuk kitabı aldım, ilk sayfasına “Bayramınız kutlu olsun, Paçoz” yazdım, Renkli hediye poşetlerinin içine, (bir de çikolata ile birlikte) koydum, beklemeğe başladım. Bu kez daha da muhteşemdi. Kapımın önünde hatırı sayılır bir kuyruk oluştu. Sonunda “ okuyanlar okumayanlara versin” diyerek o bayramı geçiştirdim.
Sonraki yıllarda, yaptığım her alışverişte, sepetime birkaç yerli, yabancı çocuk kitabı atmayı alışkanlık edindim. Her bayram yaklaşık elli kitap sahibini buluyor. Bu arada yazıyı okuyup uzak mahallelerde oturduğu için Paçozu bilmeyen bir çok çocuğa göre ben Paçoz teyzeyim. Zaman zaman dişleri dökülmüş tanımadığım bir oğlan çocuğu yaklaşıp ben el yazısı iştiyom öbürlerini okuyamıyom diyor. Artık ilkokul iki öğrencileri için italik, el yazısı öykü kitapları, yaşları büyüyen kızlara İpek ongun filan aramağa başladım. En büyük zevkim Şeker bayramı öncesi, bu paketleri hazırlamak. El mahkum bayram sabahı kapının dışında çocuklar, içerde Paçoz, gürültü kopuyor ama, kimsenin şikayetçi olduğunu sanmıyorum. (Alt komşum hariç tabii).
Şunu da açıklamadan geçemeyeceğim. Ben yüz yaşında emekli bir kişiyim. Tüm bunları aferin almak için anlatmadım. Sadece insan için tabii önce çocuk için herkesin sevgiyle, zevkle yapabileceği şeyler olduğunu anlatmak istedim. Biraz esin, biraz arayış. Kaldı ki bu kitaplar çok ucuz. Her alışverişte bir tane alınsa zamana yayılıyor. Emin olun, o çocuklarla, sonra oturup okudukları kitaplarla ilgili sohbet etmek, çook uzak mahallelerden yeni çocukların geldiğini görmek her şeye bedel.
Sevgiyle kalın.