Yirmi sene, İstanbul gibi koca bir kentte, zaman zaman bir uçtan diğer bir uca, 8.30 mesaisini kovaladım. Zor bir maratondu.
Emekli olduktan sonra, sabahları erkenden günde bir saat (500 m.lik parkuru on kez) yürümeyi alışkanlık edindim.
Paçoz (köpeğim) geldikten sonra, sabahları yürüyüş öncesi yarım saat, akşamları yarım saat, zorunlu olarak ama zevkle, her gün birlikte gezintiye çıktık.
Her yaz on günlük seyahatlerimde (Paçozum daha fazlasına izin vermiyor) Altınoluk’ ta sabah güneş doğarken ve akşam güneş batarken uzun yürüyüşler yaptım.
Çeşitli Anadolu şehirlerinde ailecek yaptığımız akşam yürüyüşlerinde ay hep bizlerle idi, ( o bizi mutlaka hatırlar) ve yurdumun bir çok sahilinde, parkında, caddesinde, tozlu yollarında, ailemin ayak izleri hala durmakta, sesleri yankılanmaktadır eminim.
Artık, her ayın başında, kahvemi (kahve bahanemdi) Eminönü’ den almak, oraya gitmişken, Mısır Çarşısı’nı gezmek, Hacıbekir’e uğrayıp bir bardak demirhindi içmek zevkinden mahrumum.
Artık, Paçozumu başkaları gezdiriyor. Bir arkadaşım arabası ile kapıdan alıp kapıya bırakmadıkça uzaklara gidemiyor, evden dışarı bastonsuz çıkamıyorum.
Artık, yürümenin, elini kolunu sallayarak, hızlı hızlı yürümenin özgürlük olduğunu biliyorum.
Artık, camda, balkonda otururken, sabah işe giden, akşam işten dönen insanları, spor pabuçlarıyla, eşofmanlarıyla yürüyüşe çıkanları görünce neyi kaybettiğimi biliyorum.
Artık, bu kaybı telafi etmenin ne kadar zor olduğunu biliyorum. Yıllarca size ait olan bir şeyin, aniden sizden alınıverilmesinin ne kadar güç bir durum olduğunu biliyorum.
Bir yandan, doktorumun düzeleceğini söylediği bu durumun düzelmeme olasılığı beni huzursuz ediyor.
Diğer yandan, bu rahatsızlığımın, beni bir senedir eve bağlamasına, canımı yakmasına karşın, beni yıldıramadığını, neşemi söndüremediğini görüp, kendimle gurur duyuyorum.
Bu süreci bana kolaylaştıran herkese, Paçozumu akşamları dolaştıran, işlerimde yardımcı olan kız kardeşime, beni hiç yalnız bırakmayan yeğenlerim Koray’ ıma Can’ ıma ve bana her şeyiyle bu blogu hazırlayan Erdem ’ime, çok çok teşekkür ediyorum.
Ve artık, "engelli" vatandaşlar sınıfına yumuşak bir giriş yapmış biri olarak, en hoşlanmadığım şeyin “acınmak” olduğunu, biraz manevi destekle ve güler yüzlü dostlarla bir çok şeyin üstesinden rahatlıkla gelineceğini biliyorum.
En önemlisi, bu sınıfa dahil olma olasılığının herkes için hepimiz için bir an meselesi olduğunu çok çok iyi biliyorum.
Herkese sağlıklı günler dilerim.