Bilgisayar kariyerim  

Posted by Asuman Yelen in , , ,



“Ben de senin çok daha akıllı olduğunu sanıyordum teyzecim.”

Bu sözler şimdilerde 30 yaşını doldurmuş olan mühendis yeğenim Koray’a ait. Galiba 9-10 yaşlarındaydı. Sanıyorum, ilk defa kozlar eline geçmişti ve en acı bir biçimde, içi kin dolu bir sevinçle parlayan gözlerini güya şaşırmış gibi iri iri açmış, herkesin içinde, hiç utanmadan (hatta gizli bir gururla), bana, babaannesinin tabiriyle “aadaabaat teyze” sine, dedesinin ifadesiyle teyzelerin en mükemmeline hem de. Sen misin, başına vura vura matematik , ingilizce çalıştıran, sen misin, sessizce odasına çıkıp, televizyon karşısında yakalayınca tiz sesinle bağıra çağıra odasına, çalışmaya yollayan. Sen misin, o annesinden su isteyince, senin ayağın yok mu oğlum, kendin alsana diyen..

Şimdi artık sıra geldi şu, baştan beri yetmiş milyon’un :))) merak edip, ”eee neymiş” dediği olaya. Malum , “radio days“doğumlu, daha radyonun içindeki insanları çözememişken televizyonla afallayan, cep telefonu ile iyice abandone olmuş bir neslin insanı olarak, bizlerin, bilgisayar başında “çölde yolunu kaybetmiş bir penguen” e dönüşmemiz kaçınılmaz oluyor.

Sen ne cesaretle o çocuğun odasına gider, daha ne olduğunu bile bilmeden o fareyi eline alırsın. Hem de herkesin içinde. Tıpkı Koray’dan gördüğüm gibi fareyi sağa sola hareket ettiriyorum ama ekranda ne varsa bir oraya savruluyor, bir öbür tarafa. Ekrandakileri takip etmeyi bırakın görmek mümkün değil. Koray bağırıyor (benim dehşet çığlıklarımı bastırmak için) teyze imleç imleeeç. Ben panik halinde ne imleci, imleç de ne ki diyorum. Epey cebelleşmemize rağmen, utanarak itiraf ediyorum ki, o gün o imleci görmem mümkün olmadı. Ondan sonraki birkaç yıl da. Zira bilgisayara hiç yaklaşmadım. Hatta görmiyim diye Koray’ın odasına bile girmedim. Uzun bir süre sonra o meşum cihazla ilişkim, hadi Koray, bi hastane oyna da seyrediim, hadi Can, şu hayvanat bahçesini aç, ben de bakiim kıvamında sürdü gitti.

Bütün arkadaşlarım aldıktan sonra bir cesaret ben de kendi bilgisayarımı aldım. Bundan sonrasını da Can’a sormak lazım. (Sosyoloji son sınıftaki yeğenim) Zaten cihazımı alırken yanımda götürmüştüm. Satıcıya sorduğum alakasız ,abuk soruları işittiği an kulaklarının seğirdiğini hissettim. Başına gelecekleri anlamış gibiydi. O günden itibaren aylarca o ve ben kendi evlerimizde, bilgisayar başında, cep telefonlarımız kulaklarımıza yapışık bir vaziyette yaşadık. Ben sordum o cevapladı.(x1000) Telefonuna yolladığım kontürlere verdiğim paranın haddi hesabı yoktu. Bir gün aradım: “ Can, o gün yüklediğin resimleri görmek istiyorum, naapiym? Cevap: “Bilgisayarımı aç..” Ben, sözünü keserek asabi bir şekilde: “Ne münasebet o benim bilgisayarım. Karşı tarafta, gülmek, ağlamak, boğulmak arası garip bir çığlık. Meğer o esnada elma yiyormuş yavrum.

Blog fikri de tamamiyle Erdem’e ait. Küçük kardeşimin oğlu. O da seneye bilgisayar mühendisi inşallah. Sayemde olup olacağına pişman herhalde. Davudi sesli bu yeğenimle olan bilgisayar maceralarımdan, Beddua başlıklı yazımda söz etmiştim. Şimdilerde başını dersten kaldıramıyor. Pek sevmezdi çalışmayı ama benden kaçıp ehven-i şer’e sığınıyor anlaşılan.

Bugüne gelince, gururla söyleyebilirim ki, üçünün de bitiremediği hastane ve hayvanat bahçesinin her etabını bitirmiş bulunuyorum. Bitmedi. Sims’de kendime tıpatıp benzeyen bir kadın ve Paçoza tıpatıp benzeyen bir köpek yarattım. Kızımla ikinci bir hayat sürdürüyoruz özgürce orada. Bitmedi. Tenis Turnuvalarına katılıyor, Andre Agassi ’yi Venus Williams’ ı yerle yeksan ediyorum. Bugünlerde de Zuma’ya hastayım. On ikinci leveli oynuyorum ve kendi kurduğum bir düzenekle (Mouse’u kullanmak üzere kucağıma koyduğum tahta bir levha :))) elimde Mouse ile uyuyana kadar oynuyorum. Tabii bir de blogum var ve yavaş yavaş her şeyi ile kendim meşgul olmaya başlıyorum.

Kim söylemiş onlara ihtiyacım olduğunu?


Hep sevgiyle kalın.

This entry was posted on 6.06.2009 at Cumartesi, Haziran 06, 2009 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

7 yorum

Maşallah şimdilerde çözmüşsünüz herşeyi.

"Bilgisayarım " olayı Süpermiş :))

6 Haziran 2009 23:20

Önce hoş geldiniz.

Üsluptaki mizahi abartıyı bir yana atarsak, emin olun yazdığım her şeyi başından sonuna kadar birebir yaşamış bulunmaktayım. Kesinlikle kurgu yok.
(maalesef böyle:(( )
Ziyaretinize sevindim. Sevgiler.

7 Haziran 2009 00:10

Genenllikle Bilgisayar çağını geç yaşlarında yaşayanların başına geldi böyle şeyler ki siz buna büyük bir örnekmişsiniz. Ayrıca azminize de hayran kaldığımı belirterek sizi buradan kutluyorum. :)

7 Haziran 2009 01:25

Teşekkürler Emre Bey. Blogunuza şöyle bir göz atınca yeniden moralim bozuldu. N'apalım, artık bu saatten sonra yapabileceğim fazla bir şey yok. Buna da şükür diyelim. Uğradığınıza sevindim. Her zaman baklerim. Sevgiler,
(Umarım isim konusunda yanlışlık yapmamışımdır.)

7 Haziran 2009 02:17

Asuman hanim, okuyunca nasil güldüm:)
sanki beni yazmissiniz. Evet ben de daha 7-8 ay öncesine kadar internete girmeyi bile bilmiyor, dahasi uzak duruyordum. Benim ögrenme sürecimde sizinkine benzer gelisti. Baya bir alay konusuda oldum ama olsun:) Yavas yavas ögreniyorum.
Sevgiler

8 Haziran 2009 01:24

Hiç moralinizi bozmayın Sünter hanım.
Gösterelim günlerini onlara (bizimle dalga geçenlere.:P) Daha işimiz bitmedi bizim. Sevgiler...

8 Haziran 2009 09:52

:))) Biz hep böyleyiz demek ki!

Hani bir reklam vardı:Çocuk telefonda anlatıyordu; Şimdi pencereyi aç. Anne gidip pencereyi açıyor "Açtım bişey yok"
Çocuk karşıda kuduruyor tabii..."Şimdi mausu çek" Anne mausu çekip koparıyor ya...
Oğlum bağırıyor içerden; Annee koşş bak seni gösteriyor televizyon diye..
Aynen öyleydim işte:))
Hala da pek birşey değişmedi ama azimliyim öğreneceğim...
Haklısınız; Bitmedi göstereceğiz biz neymişiz ...
Sevgi ile kalın...

11 Haziran 2009 15:50

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin