Ramazan ve insan  

Posted by Asuman Yelen in , , , , ,


Ramazan' ın birinci gününün akşamında iftar sofrasında babam oruçlarımızı bozduktan sonra, "otuzda biri bitti" derdi. Hayli moral bozucu gelirdi bu küçücük oran bana ve büyük bir olasılıkla hepimize.
İkinci gün, " onbeşte birini devirdik" dediğinde otuz rakamının birden on beşe düşmüş olması, sihir gibi etkilerdi bizi.
Üçüncü gün, "onda biri bitti bile" dediği zaman daha da heyecanlanır, şevke gelirdik. Halbuki biten sadece ilk üç gündü. (Bu sıcaklarda morali bozulanlara bu küçük hesap önerilir.)
Bu ve benzeri küçük şeyler, tatlı sohbetler, çeşitli sürpriz yemekler, misafirler, misafirlikler, Karagöz- Hacivat derken, her Ramazan şölen tadında geçerdi. Gerçekten çok güzeldi.

Bu akşam, çocuklarla sohbet ederek, parkı dolduran eşle dostla selamlaşarak Paçoz' u gezdirirken, birkaç gündür rastladığım çift yine dikkatimi çekti.

İstanbul' da bu çok sıcak ve nemli günlerde insanlar akşam üzeri kendini sokaklara atmakta. Kimi bulunduğu muhite göre deniz kenarına, kimi de bizler gibi içinde bol ağaç barındıran parklara koşmakta. Hele bir de muhabbeti kendinden menkul Ramazan Ayı da girince işin içine, gruplar artmakta, topluluklar büyümekte, kimi çimenlerin kimi bankların üzerinde sohbetler etmekte.

Ama bu çift, herkesten uzakta bir köşede, yanyana ama hiç konuşmadan asık suratla, arkaları dönük öylece oturuyorlar her gün.
İhtimal ki bu ikilinin biri insanları pek fazla sevmiyor, kalabalıklardan hoşlanmıyor ve diğerini de bu yalnızlığın içine çekiyor. Diğerinin bu durumdan memnun olabileceğini hiç sanmıyorum.

Dün de bir başka olay aynı saatlerde beni çok üzmüştü.
Paçozla geniş çimenlerin üzerinde dolaşırken, yok aslında paçoz kendini sık yapraklı bol gölgeli bir ağacın altına atmış dil dışarda nefes almaya çalışır, ben de ayakta etrafı seyrederken, küçücük bir kız çocuğu yaklaştı yanımıza. Üç yaşında yok belli. Yüzünü tamamen kaplayan kocaman sarı çerçeveli gözlükleriyle, koluna taktığı naylon poşetiyle mantar gibi bitiverdi önümüzde. Cıvıl cıvıl gülerek, paytak paytak koşarak yanında kendinden birkaç yaş büyük bir oğlana Paçoz' u gösteriyor. Paçoz kendinden geçmiş yatıyor.

Biz öylece uzaktan uzağa gülüşür bakışırken birden gerilerden bir erkek sesi gürledi. "Hemen buraya gel!..." Çocuk ya anlamadı, ya oralı olmadı, hala paytak paytak Paçoz' a yaklaşmakta. Bir kadın koşarak geldi çocuğu kolundan yakaladı sürükleyerek arkalara bir yere sürükledi. Adam geldi poşeti kızcağızın elinden çekti aldı fırlattı. Çocuk çığlık çığlığa "babam babam" diye genç adamın dizlerine sarılmış ağlamakta. Anne gitti torbayı yerden aldı, silkeledi çocuğa verdi. Çocukcağız hevessizce aldı torbasını, keyfi kaçmıştı bir kere, öylece yaşlar gözünde şaşkın dalgın kalakaldı. Asık suratlı babaya baktım ve düşündüm. Hiç bir şey bu çocuğun kalbini kırmanın özürü olamaz. Hele oruç, asla...

Bu güne dönecek olursak, bu gün yeğenime arkadaşlarıyla yemesi için bol miktarda poğaça yaptım. Uzun zamandır eve un bile almayan ben, çok iyi yaptığım bu işi hemen hemen unutmuşum. Yağ, yoğurt, yumurta ve "aldığı kadar" un. Uzun süre ellerime yapışan hamurla cebelleştikten sonra, (allahtan iki paket un almışım) ve neredeyse umudumu kesip vazgeçecekken, mucize gibi her şey yoluna girdi. Ellerim hamurlardan kurtuldu, çelik tepsi pırıl pırıl oldu, sonuç, iki tepsi kıyır kıyır (hıyır hıyır) poğaça. Lezziz mi lezziz.

Bu işlere ilk başladığımda, yani gençken, bir çok şey gibi bu "aldığı kadar" tanımıyla da başım dertteydi. Hemen sinirlenir, gerekli sabrı gösteremez, önce tepsiye yapışan karışımı çöpe atar, önce tepsiyi, sonra ellerimi uzun uzun yıkar da kurtulurdum o yapışkan şeyden.

Artık biliyorum ki gereken sadece biraz sabır. Fırlatıp atmak çare değil. Telaş etmeden, paniğe kapılmadan, azar azar un ilave ederek, tabii biraz daha fazla ayakta kalmayı göze alarak, hiç beklemediğiniz bir anda her şey yoluna giriveriyor. Önce elinize sıvaşanlar yok oluyor sonra tepsiye yapışanlar mis gibi bir poğaça hamuruna dönüşüveriyor. O hamur da poğaçaya. Mutlu son.

Dedim ya . Sadece sabır....

Sevgiyle kalın...

This entry was posted on 13.08.2010 at Cuma, Ağustos 13, 2010 and is filed under , , , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

8 yorum

1-Canım poğaça çekmiştir.
2-Poğaça yapacak kişi başka bir şehirdedir.
3-Benim poğaça yapacak sabrım ve isteğim yoktur. İsteğim yemekle sınırlıdır.
4-Ayrıca poğaça yememem gerekmektedir, şişko bir kişiyimdir.
5-Şişko kişi olmaktan mutlu değilimdir.
6-Şişko kişi olmamak için hiçbir gayretim yoktur.
7-O halde hem şişko, hem mutsuzumdur.
8-Hayır sadece şişkoyumdur, mutsuz değilimdir.
9-Asuman, bu blog olmaz olsun şu Leylak kişisini başıma tebelleş etti demektedir.
10-Ama Leylak kişisi Asumanı sevmekte ve Ramazanını mubarek etmektedir.

13 Ağustos 2010 23:34

Sabır...
Pek kalmadı artık sanki,popülaritesini yitirdi.
Şimdi,insanlara laf sokmalar,saman alevi gibi parlayıp,kendinle beraber etrafını da kavruk bir tatsızlığa büründürmek moda...

Ne güzel anlatmışsınız geçmişi ve gezintilerinizi...

Size sayfama bıraktığınız güzel yorumlardan dolayı teşekkür etmek için geldim,inanın sözleriniz çok anlamlı benim için...
Görüşmek dileğiyle...

14 Ağustos 2010 00:26

1-poğaça kendim için yapılmamıştır.
2-Kargoyla yollanabilir.
3-Sabrım ve isteğim çoktur ama alacak yerim yoktur.
4-Leylak sadece balık eti kilodadır.
5-Bunu taktığını sanmamaktayım.
6-yoksa gayret gösterirdi.
7-balık etinde ve keyifli bir kişidir.
8-sadece kafası biraz karışıktır.
9-Asu Leylak' tan razıdır.
10-Duygu ve dilekler aynen karşılık bulmaktadır.

14 Ağustos 2010 01:19

Sevgili Ebruli Günce,
Buraya uğraman çok mutlu etti beni emin ol. En kısa zamanda bloguna da dönmeni istiyor ve bekliyorum.
Sen de benim gibi yazmayı çok seviyorsun.
Ötesini boş ver. Sen önemlisin.
Benim gibi yap. Sadece yaz. Hiç kimseden hiç bir şey beklemeden yaz.
Öpüyorum seni...

14 Ağustos 2010 01:25

Sabır ve sabır ve sabır...
Ne kadar çok ihtiyacım oluyor bir bilseniz. Heleki bu sıcak havalarda, heleki Ramazanın ilk günleri...
Ve tabi bizim ufaklığın beni delirten yaramazlık halleri..
Kızmak köpürmek çare değil. Tıpkı parkta suratını asmış oturan çift ve çocuğunu ağlatan baba gibi bende (sanırım aynen o şekilde oluyorum gündüz)...
O yüzden sabır sabır...Ama yok ki:(((
Ve o leziz poğaçalar! yarın bende mi yapsam :)

Sevgiler

14 Ağustos 2010 01:38

Newbahar, sondan başa gidelim. Bir dolu poğaça yapmak çözüm olabilir:))
Ben eminim ki, bloguna o duygu dolu şeyleri yazan Newbahar kesinlikle o baba gibi davranmaz.
Diğer taraftan, çok zor günler geçirdiğinizi tahmin ediyor ve bazan sabretmenin ne kadar zor olduğunu da
biliyorum.
Sayılı günler çabuk geçecek, her şey yoluna girecek emin olun. Tecrübe konuşuyor.
İyilikler diliyorum...

14 Ağustos 2010 02:03

Asum,
o kücük cocuk icin üzüldüm gercekten.Bazi insanlara göre cocuk ruhu neden bu kadar hice sayilir anlayamiyorum!!

Senin bir hamurdan yola cikarak verdigin hayat dersi pek yerinde ve dogru. Demek insan düsünebiliyorsa, yaptigi her isten bir ders cikarabilir kendine. Yeterki feyz almayi bil.

Birde leylak´la ikinizin yorumlasmalariniza bitiyorum.En az yazdigin yazilar kadar ilginc ve esprili.
Ikinizide seviyorum ve öpüyorum.

15 Ağustos 2010 02:50

Sünter' cim,
Kendi adıma, ben de seni seviyorum.
Leylak da varsın kendi söylesin seviyorsa:))
Ben de senin yazılarımı hakkını vererek okumana bayılıyorum. Anlaşılmak çok güzel.
İyi geceler canım...

15 Ağustos 2010 04:16

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin