Zeliş  

Posted by Asuman Yelen in , ,




“Bu sefer onun için her şey çok daha zor olacak” dedi kız kardeşim. “Bu onun taşınacağı dördüncü ev, tabii o da bulabilirsen.” Bu sefer yanında sen de olmayacaksın. Koray içini çekti. “Şaka bir yana korkmaya başladım. İster misiniz Zeliş’ i barınağa vermek zorunda kalalım?” Koray’ın endişesi dalga dalga hepimizi sarmaya başlamıştı.

Üniversitede okumaya başladıktan sonra, yalnız yaşamaya karar verdiği ve evine yerleştiği andan itibaren, Koray, eline geçen ilk fırsatta uzun zamandan beri uygulamayı düşündüğü planı hayata geçirdi, yani gitti bir kedi alıp evinin baş köşesine oturttu. Ona Zeliş adını verdi. (Bence ismi de çok önceden hazırdı.)

İkisi birlikte koca evde çok mutluydular. Koray hiç bocalamadan, zora düşmeden pek ala yürüttü bu birlikteliği ve “bize güveniyor” “başımıza işler açacak” diye korkan bizler, aşısından kumuna, yeminden yatağına her şeyi böyle güzel kotarınca doğrusu rahat bir nefes aldık. Okula gitmeden önce yemini suyunu koyuyor, akşam dönünce onunla oynuyor, evde kalmadığı zamanlar için de önceden her şeyini bolca hazırlayıp öyle gidiyordu. Zeliş, çok mutlu ve bir o kadar da oburdu. Kısa zamanda bir tosuncuk oluvermişti.

Derslerin giderek ağırlaşması, okulun eve çok uzak olması faktörlerine bir de yalnızlığın yavaş yavaş ağır gelmeye başlaması, Koray için birkaç arkadaşının birlikte yaşadığı okuluna yakın bir eve taşınmayı zorunlu hale getirince, evi boşaltıp, eşyalarının bir kısmı ve Zeliş’ le birlikte yeni evlerindeki odalarına yerleştiler. Bir apartman dairesinde özgürce dolaşmaya alışkın kedicik (o azmana ‘cik’ takısı hiç uymasa da) tek bir odaya tıkılınca neye uğradığını şaşırdı tabii. Koray ve arkadaşları yaklaşık bir ay ona hayatı yeniden sevdirmek ve böylece kaçan huzurlarını bulmak için uğraştılar.

Okullar bitip mezunlar teker teker ayrılmaya başlayınca, bir başlarına kalan Koray ve tek arkadaşı kirayı ödeyemediklerinden daha ucuz ve daha küçük bir eve taşınmak zorunda kaldılar. Tabii Zeliş de birlikte. Kızımız bir bunalım da orada yaşadı doğal olarak. Bir yıl kadar da öyle geçti.

Mezuniyet ve birkaç iş denemesinin ardından nihayet askerlik geldi çattı. Adı kısa dönem de olsa bu sürenin, Zeliş için çok uzun ve çetin bir dönem olacağını tahmin etmek hiç de zor değildi. Özellikle evlerinde sürekli değişen en az 4-5 kedi (hasta ya da ameliyatlı veya hamile ya da lohusa) bulunan kız kardeşim ve eşi için. Tabii ki o bir avuç zavallı hasta kedi, Zeliş gibi bir azmanla asla olamazlardı. Bende de Paçoz olduğu için almam imkansızdı. Evlenen arkadaşlarının eşleri, bekar olanların ev sahipleri istemiyordu. Babaannen diyecek olduk, ümitsiz bir sesle “aklınıza bile getirmeyin” diye tısladı. Ona göre en imkansızı da oydu.

Sabahat Teyze, seksenini aşkın namazında niyazında bir ihtiyardı. Hayattan elini eteğini çekmemiş, görmüş geçirmiş, sürekli haber dinleyen, her konuda belli fikirleri, kendine göre bir espri anlayışı da olan bir kadındı. Koray onun eline doğmuştu ve çocukluğunda ablamdan daha çok emeği geçmişti bu torununa. Korayı gerçekten çok severdi ve onun için yapmayacağı şey yoktu. Eve bir kedi sokmak dışında. Kendince haklı nedenleri vardı tabii. Bazan telefonla konuşurken bana sorardı. “Paçuz n’apıyor?” “ Birlikte sabah tostlarımızı yedik oturuyoruz.” Cevap gelirdi . “Uyyş bir bardak da çay verseydin bari.”

Çaresiz kalınca, askere gitmeden bir gün önce, Koray, Zeliş’ i, içinde yaşamaya alıştığı kafesiyle birlikte babaannenin salonuna, bir yere götürecekmiş gibi bıraktı, ertesi gün kadının elini öpüp kapıdan çıkarken, tuzağı anlayan Sabahat Teyzem, “uyyy ben bunu nidecem Korray al bunu da askere götür edemem ben oğlum, nice iş açtın başıma böyle” diye bağıra dursun, asansör çoktan aşağı varmıştı bile.

Sonra ne mi oldu. Zeliş’in babaanneyi tavlaması sadece bir gün sürdü. Koray telaşla ilk fırsatta birliğinden babaanneyi aradığında, bize sonradan naklettiğine göre, Koray’a hatırını bile sormamış. Kızgınlığından değil. Habire Zeliş’ten bahsetmiş. Ama nasıl bir heyecan ve muhabbetle. Zeliş şimdi kucağımda. Zeliş düşmesin diye… Zeliş yesin diye diye onun için yaptıklarını anlatmış durmuş. Bayram izninde geldiğinde (sadece 1 ay sonra yani) Zeliş Koray’ın yanına bile gitmemiş. Gece babaannenin yanında yatıyor, gündüz kucağından dizinin dibinden ayrılmıyormuş. Sabahat Teyzem ona özel olarak tavuklar etler pişiriyormuş.

Koray askerden döndü. Şimdilik iş bulana kadar orada kalıyor ve ilerde Zeliş’ i babaannesinden nasıl alabileceğini kara kara düşünüp duruyor. O ise kendinden son derece emin bir tavırla “ben Zeliş’ imi kimselere vermem. O beni hayata bağlayan, ahir ömrümde canıma can katan, gelmesini hiç ümit etmediğim son torunum” diyor. Diyor da başka bir şey demiyor.

Hayvan sevgisi böyle bir şey işte.



Hep sevgiyle kalalım…

This entry was posted on 8.09.2009 at Salı, Eylül 08, 2009 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

8 yorum

Yaşanmış bu güzel hikayeyi senin kaleminden okumak çok keyif vericiydi her zamanki gibi Asucuğum..
Hayvan sevgisi çok farklı bir duygu gerçekten.Muhabbet kuşumuz öldüğünde evde ağlamayan kalmamıştı, ki bunu baştan söyleseler kesinlikle inanmazdım.
Şimdi ben de babaanne ve Koray arasında kaldım.Karar vermesi güç gibi göründe de babaanne ağır basıyor galiba ;)
Keşke Zeliş de fikrini söyleyebilseydi değil mi?
Yazan ellerine sağlık...
Sevgimle..

8 Eylül 2009 07:43

O konuda hiç birimizin tereddüdü yok Zeugmacığım..
Zeliş seçimini babaanneden yana çoktan yaptı.Çünki hep yanında, güzel yemekler pişiriyor onu çok şımartıyor ve en önemlisi genetik olarak nankör bir yapıya sahip. Tüm öbür kediler gibi.
Koray'ın bunu kabullenmesi gerekir...

8 Eylül 2009 11:14

kediler insanları kendilerine nasılda köle yapıyorlar:)her zaman memnuniyetle hizmete hazırız..
babaanne zeliş'i torunu kadar benimsemiş,sevgiyi başka bir boyuta taşımış,zelişte bu sevginin farkındadır eminim.koray'a bu durumda mutluluklar dilemek düşüyor:)

8 Eylül 2009 14:07

Biz de aynan bunu yapıyoruz Allımarlu. Koray'a yeni ve Zeliş'siz hayatında mutluluklar diliyoruz teyzeleri olarak.
Zeliş'e gelimce o ve tüm kedilerkendilerini sevenlere bayılırlar ve hemen otoritelerini kurarlar. Mutlu son anlayacağınız.:))

Sevgiler...

8 Eylül 2009 14:43

Taktik harikaymis ama:)
Hayvan sevgisini insan onlarla hasir nesir olmadan bilemiyor pek.Benim en yakin arkadasimin gelini eve köpek almaya kalktiginda arkadasim cok karsi geldi.Yok tüyü yok pisligi ben ugrasamam diye istemedi.Ama gelin kizimiz yinede dinlemedi aldi.Sonuc aynen senin yazdigin gibi oldu.Bizim Arkadas gelinden fazla sahiplendi köpegi.Ben bile köpek korkumu o köpek sayesinde yendim.Bazen soguk sulara atlamak iyi geliyor.

Sahurda kahvalti var bu gün.Tembelligim tuttu:))

9 Eylül 2009 02:12

Haklısın Sünter'cim. Koray emrivaki yapmasaydı Zeliş sefil olacaktı. Ben de bu tarz olayları çok duydum. En basit misali de ben'im. Paçozu arkadaşım getirmeseydi ben de acıyıp almasaydım köpek almayı kat'iyyen düşünmezdim.
(Bu arada kahvaltı en iyisi)
Sevgiler...

9 Eylül 2009 11:03

Bizim de bir Boncuğumuz var.Başından çok sıkıntılar geçti.Ailemizin bir parçası.
Çok güzel yazı.Severek okudum.
Kedi deyince hemen atlarım zaten.

17 Eylül 2009 07:52

Ramazan Bey,

Önce hoş geldiniz.Kediler, köpekler, kuşlar gerçekten ailenin bir parçası oluvermeyi nasıl güzel beceriyorlar.
Onlarsız olmuyor. Tabii her güzel şey gibi onların da bazı sorunları oluyor.
Sevgiyle kalın...

17 Eylül 2009 12:50

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin