Kartlar bayramdan sonra da posta kutumu şenlendirmeye devam ediyor.
Okuduklarım, Dinlediklerim-İzlediklerim
Dolu Dolu Mutfak
Sabunlarım ( hemi tatlı, hemi kokulu, çok hoştu. Ne incelik! )
Çok çok teşekkürler. Elleriniz dert, yürekleriniz tasa görmesin...
Elif Hanım beni mestetmeye devam ediyor.
Akşam hava kararana kadar bizimle birlikteydi.
Cıvıl cıvıl, tane tane, dolu dolu, teatral bir tavırla uzun uzun anlattı da anlattı.
Teatral dediğime bakmayın. Doğallığın doruğundaydı yine ve saflığın.
Sadece elleri, kolları çok hareketliydi ve daha yüksek tonda konuşuyordu.
Ama bana göre yine şakıyor, çınlıyor ve cıvıldıyordu.
Sinop' u anlattı. Babası oralıymış. Annesi de Şile' liymiş.
Dört tane kuzeni varmış. Hepsi de öz be öz amca çocuklarıynış.
Yeğenleri de varmış ama kuzenler bi başkaymış.
Birbirlerini çok sever ve bir arada çok eğlenirlermiş.
Şile' de Lisa isminde bir köpeği varmış.
Lisa yanında bir köpek havladığı zaman asla ne bir havv ne bir tıss ne bir
pıss dermiş. İki ayağının üstünde durduğu zaman (sanırım babasının boynuna
atladığı zaman) boyu babası kadarmış.
Artık saçları sapsarı değil. Biraz kumrala dönmüş. Kâhküllerini sordum.
Yanındaki arkadaşına " işte bak sana söylemiştim, ben küçükken saçlarım
saapsarıydı ve çok hoş kâhküllerim vardı" derken çok heyecanlıydı.
Arada bir, bizim tatlı sohbetimizi fırsat bilip çimenlere yayılan Paçoz' u
okşayıp tatlı tatlı sevgi sözcükleri mırıldanıyordu.
Mavi gözleri yine ışıl ışıl, sevecen ve heyecanla bakıyordu, herşeye, herkese.
Ve hep gülüyordu.
Annesi biraz uzakta dostlarıyla oturduğu yerden bizi izliyordu.
O yüzden, çekindim, defalarca yapmak istediğim şeyi bir kez bile yapamadım.
İlk gördüğüm gün beni fetheden, her gördüğümde daha çok sevdiğim
bu şirin meleğe sımsıkı sarılıp, pembe yanaklarından öpemedim.
Bahtın da kalbin kadar temiz olsun Elif Hanım.
Hiç canın yanmasın.
Hep mutlu ol...