Kardeşlerin en hamaratı biraz önce (bugün kahvemizi biraz geç içtik)
cezveyi gürültülü bir şekilde karıştırırken, "yine Elif Hanım' ı yazmışsın? "
dedi.
"Sence bi sakıncası mı var?"
"Yooo, öylesine sordum."
Kahvelerimizi yudumlarken, " şimdi anneannem hayatta olsaydı, okuma
yazma bilseydi, sen de ona deseydin ki 'anneanne, okudun mu yine Elif' i
yazdım' diye, sana ne cevap verirdi?" diye sordu muzipçe. "Bilmem?"
"Gaç guzzum, baana nee Elif Hanımdan, beeen de olmuşum bi Elif Hanım,
derdim mi yok?" dermiş.
Evet biraz düşünseydim bilirdim. Tam da öyle derdi.
İstanbul' a dönüş yaparken o acılı ve korkulu günlerde, tek tesellimiz
sobanın yanında otaracak bir tatlı anneanne figürünün hayaliydi. Hep
renkli resimli masal kitaplarındaki gibi. Bi de kedi alırdık belki...
Ama nurlar içinde yatsın, yalnız yaşamaya alışmış, 80 lerinde, diz ağrılarıyla
kıvranan bastonlu iki büklüm anneannemle iletişim sağlayabilmek için
çok acemiydik. "Annanne bak, Brigit Bardot (hayat mecmuası' ndan bi
resim gösteriliyor) ne hoş kadın dii mi?" Cevap belliydi: "Git işine guzzum benim
gözüm görür mü ki, been olmuşum bi birgit neyin nesiyse."
Onuu yazmayı, kendisiyle en iyi anlaşabilen Rayuş' a bırakıyorum.
Bugün bizden rahmet istemiş:)