Uzun zamandır alış-veriş ettiğim, çok da sevip takdir ettiğim bir hanımefendi, haftalık
mailinde annesinden bahsetmiş. İsmini görünce hemen hatırladım. Benim mezun
olduğum liseden, çok iyi hatırladığım bir yüz. Çok heyecanlandım. Hemen dolapları
karıştırıp okul yıllığını çıkardım. Yoğun bir duygusallık içinde okulun loş koridorlarında
dolaştım. Tek tek hocaları, arkadaşları inceledim, hatırladım. Sınavları, sevinçleri
korkuları öfkeleri yeniden yaşadım. Nostaljinin dibini sıyırdım.
Alışveriş listemi hazırladıktan sonra en alta küçük bir not düştüm. Annesini hemen
hatırladığımı, aynı okuldan mezun olduğumu anlattıktan sonra hocamıza (biz öyle derdik)
hürmetlerimi iletmesini rica ettim.
Biraz önce gelen mail rutin cevaplardan biriydi.
"Siparişiniz alınmıştır, kargonuz şu tarihte size ulaşacaktır, teşekkürler..."
Bu gün buna alışmış olmam gerekirken, niçin bu kadar kötü hissettiğimi inanın ben
de bilmiyorum.
Bu satırları gece tekrar okurken, bilmem neden, bir blogger dostun çok eskilerde
blogunda yayınladığı uzun bir şiirin beni etkilediğini hatırladığım son bir kaç dizesi geldi
aklıma. Biraz dolaştım, buldum ve buraya ekliyorum.( Saat. 00.05 ve nevrotik bendeniz
hala duygusdal şiirler arayıp ilaveler yapmaya çalışıyorum:))
..........
Yine de sözcüklere dikkat etmeye ve
kibar olmaya çalışıyorum.
Sözcüklere ve yumurtalara özenle dokunmalı.
Bir kez kırıldılar mı olanaksızdır onarılmaları.
Tanıdığım bir aile var. Anne tek başına büyük bir evde oturuyor. Hayli de yaşlı. Bütün
evlatları benden büyük. Her biri bir yere dağılmış. Farklı muhitler, şehirler ve hatta
ülkelere. Çok sevdikleri, yerlere göklere sığdıramadıkları bir yeğenleri evleniyor
ve hepsi birbirleri ile (saçma sapan bahanelerle) kavgalı oldukları için hiçbiri
düğüne katılamıyorlar. Ama tuhaf bir biçimde bayramlarda bol etli bamyalı, bol
kepçe pilavlı, su börekli ve baklavalı sofranın etrafında buluşup gösteremelik
saygı ve sevgilerini yerine getiriyorlar, üzerine de bol demli çaylarını içip el öpüp
ayrılıyor ve kavgalarına kaldıkları yerden devam ediyorlar.
İşte şimdi de bir düğün aklıma geldi. Aslında hep aklımın bir köşesinde böyle
sık sık hatırlayıp burkulduğum bir düğün töreni. 3-4 yaşlarından beri tanıdığım,
çok sevdiğim, çok emek verdiğim bir kardeşimin düğünü. Son anda rahatsızlanan
kardeşim, eşi ve oğlu katılamadığı ve LCV davetiyeye de cevap verilemediği için
tek başına katılan ben, düğün sonuna kadar şarabımı yalnız yudumlayıp yemeğimi
ve pastamı koca masada tek başıma yiyerek adeta cezalandırılmıştım.
Asla ümitsiz değilim ama. En güzeli sona sakladım.
Gözümün önünde yeşeren, yaşanan,
sıcaklığı bizi de sarıp sarmalayan, her türlü olumsuzluğa karşı koyabilecek
güçte, baltasız sapsız, ince hesapsız, dipdiri, sapasağlam bir sevgi içimizi
ısıtıyor, yaşamımızı çekilir kılıyor. Bir yerlerden de huzurla izleniyor eminim.
Allah sizleri nazarlardan saklasın çocuklar. Siz bizbirinizi böyle hep sevin ki,
dünya güzelleşsin, sevgisizliğin karanlığı dağılsın.
Neslinizle, çocuklarınızla şenlensin, umutlansın, aydınlansın dünya...