Tırpan  

Posted by Asuman Yelen in , , ,


Sabah kahvede Rayegân' a Tırpan' ı hatırlıyor musun diye sordum. Hiç tereddüt etmeden "tabii, Dürü'yü nasıl unuturum" deyince, hele bir de anneannemden alışık olduğu Orta Anadolu şivesiyle " Amanıng da benim çileli başıma ne işler geldi böyle... Vay ben ne talihsiz bir gızım ...Oy öleydim de bunları görmeyeydim..." ve benzeri bir sürü lafı ardarda tiz bir sesle sıralayınca ağzım açık kaldı. Doğrusu ben Dürü' yü unutmuştum. O romandan bir tek Uluguş Nine' yi, o da adını muhtelif nedenlerle sık sık tekrarladığımız için hatırlıyordum. "Ne konuşuyorsun öyle bilmiş bilmiş Uluguş Nine gibi" şeklinde.

Yetmişli yılların başında biz üç kızkardeşin, çok hoş bir alışkanlığımız vardı. Birimizin başlayıp çok beğendiği bir romanı hep birlikte aynı anda okumak. Beğenilerimiz hemen hemen aynı olduğu için dikkatler dağılmaz, sırayla birimiz yüksek sesle okur, diğerlerimiz de dinlerdik. Okuyan, diyaloglara sıra gelince, tipleri seslendirirken kadın- erkek ya da yaşlı- genç oluşuna göre sesinin tonunu, yöreye göre aksanını ayarlar, bu işi olabildiğince eğlenceli hale getirirdik.

Bu okuma işlemi zaman zaman kahkahalar yüzünden, Love Story örneğinde olduğu gibi bazan da boğaz tıkanıp ses çıkmaz olduğu için kesilirdi. Sonra bu alışkanlığımızdan vazgeçtik.
İş, güç ve kimbilir başka hangi nedenlerle. Unutuldu gitti zaman içinde.

Dün bloglarda Fakir Baykurt' un ölüm yıldönümü vesilesiyle adını birkaç yerde görünce aklıma hemen Tırpan geldi. Onu hep birlikte önce gülerek sonra heyecanlanarak okuyuşumuz canlandı gözümün önüne. Ataköy' deydik. Birimiz sesi kısılana kadar okur, sonra diğerimiz alırdı. Yemek yemeyi unuturduk okurken.

Yukarı çıkınca, hemen kitabı alıp biraz karıştırdım. Ezbere bildiğimiz bir konu. Hikâye, Ankara yakınlarında bir köyde geçer. Yazar,taze güzel Dürünün, (14-15 yaşlarında) kendisini isteyen köyün en zenginlerinden yaşlı, göbekli Kabak Musdu' ya direnişini, ailesine karşı verdiği mücadeleyi alışılmışın aksine fazla ajitasyon yapmadan hatta eğlenceli bir dille (olabildiğince) anlatır. Sanırım böyle bir öyküde ilk defa bu tarz bir mücadele biraz dramatik bir biçimde de olsa kazanılır.

Uluguş Nine, köyün yarı meczup bilge yaşlısıdır ve konuştuğu her şey adeta yazarın iç sesidir. Hikayenin güzel bitmesi onun çabaları ve öğütleri sonucudur. Yeni bir başka şey de köyün bütün genç kadın ve kızlarının bu direnişe katılması, topluca seslerini duyurması olmuştur.

Tüm bu ilerici feminist tarz, Fakir Baykurt' a Avni Dilligil En İyi Yazar Ödülünü getirmiştir.

Bu güzel eseriyle ve böyle hoş bir anıyla yaşamımıza renk katan yazarı saygıyla anıyorum.

Nurlar içinde yatsın...

This entry was posted on 11.10.2010 at Pazartesi, Ekim 11, 2010 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

12 yorum

Yıllar önce, henüz ilkokuldayken (belki de ortaokul ilk yıllarıydı) teyzemin oğluyla Gençlik Parkı açıkhava tiyatrosunda Devr-i Süleyman'ı izlemeye gitmiştik, önümüzde orta boylu, kafası biraz normalden uzunca bir adamcağız sinirle izleyip dururdu oyunu. Çıkışta gördük ki o zamanlar TÖS Başkanı olan Fakir Baykurt'muş. Ne çok kitabını okumuşumdur. Nur içinde yatsın...

11 Ekim 2010 20:52

Birçok yazarla bir şekilde karşılaşmak görüşmek konusunda müthiş bir şansa sahipsin Leylak' cım. Ben bunu şöyle açıklıyorum kendimce. Hepsini tüm yazarları ve kitaplarını sadakatla sabırla ve tabii ki zevkle okumanın bir ödülü olmalı:)
Senin kadar çok okuyan bir başka dostum yok emin ol.

11 Ekim 2010 21:30

Sevgili Asuman Hanım,Fakir Baykurt'u "Tırpan"romanıyla ölüm yıldönümünde anımsamanıza teşekkür ederim.Selam ve sevgiler...

11 Ekim 2010 21:50

Alınacaklar listeme ekliyorum hemen. Bu kadar tatlı anılarla anlatılınca kıskandım biraz ama. Biz de ablamla birbirimize habire bak şunu okudun mu, bunu aldım bitirince sana vereyim, ben şunu aldım sen de bunu al sonra değişiriz türü kitap paslaşmaları yaparız. Ama birbirimize yüksek sesle kitap okuduğumuz son zaman sanırım benim ilk okul yıllarımdı ve benim ders çalıştırılma angaryamı annemle babam ona yıkmıştı.

Olsun, bizde onunla kağıt bebek oynardık çocukken :))
Siyah beyaz tv döneminin tüm dizi senaryolarını kağıt bebeklerimizde yeniden yazardık.

11 Ekim 2010 22:55

Sevgili Gökçe 7
Fakir Baykurt' u ve bu eski anıyı hatırlamama sebep Blogunuzda onunla ve ismini ilk defa sizden duyduğum Birnur Şener' le ilgili zevkle okuduğum yazınızdı.Yeterli ve sizin kadar derin bilgi sahibi olmadığım için yorum yazmadan geçtiğimi itiraf etmeliyim.
Uğradığınız için ben de size teşekkür ederim.
Sevgiyle kalın...

11 Ekim 2010 23:25

Kızkardeşlerin hele bir de yaşları birbirine yakınsa yapacakları ortak birşeyler illa ki bulunur Sis.
Kızkardeşimle ben yarım asır devirdik zaman zaman çocuklaşıp öyle şeyler yaparız ki delikanlılar (yeğenler) ağzı açık kalakalır karşımızda.

11 Ekim 2010 23:31

Fakir Baykurt'un sadece Yılanların Öcü adlı kitabını okudum.
Babamdan bana kalan kitaplardan bir tanesi..
Her okuduğun kitabın en az o kitap kadar güzel ve değerli bir anısı var sende: birde bütün bu anıları seninle birlikte hatırlayan ve yeniden yaşayan bir kardeşin.
Asuman'ım ikinizin de o güzel anılarını okumaya bayılıyorum. Bir anda sanki yıllar öncesinden bir film izliyormuşum gibi oluyorum...

Öpüyorum seni

12 Ekim 2010 02:33

Sünter'cim, böyle, yıldönümü ya da okuduğum bir kelime, bir cümle ile tüm bunları hatırlayıvermek de inan çok zevkli. Hatırladıktan sonra yazması çok kolay. Hiçbirini hatırlayamayacağım günler çok da uzak değil. Ben de dönüp dönüp okuyacağım ilerde.
Çok teşekür ederim Sünter' cim.
Sevgiler canım...

12 Ekim 2010 09:50

Asumancığım FAkir BAykurt'un kitaplarıyla ağabeyim sayesinde tanışmış Anadolu'nun kendisi gibi bereketli ve kendine has hadiselerini yine onun romanlarıyla öğrenme imkanı bulmuştum. Nurlar içinde yatsın. Fakir Baykurt denilince ardından hep Necati Cumalı'yı anmak gelir içimden. Her ikisi de Anadolu hikayelerini çok büyük ustalıkla kaleme alırdı.Selam olsun büyük üstatlara !

12 Ekim 2010 11:41

Kardeşler arası okuma etkinliğinize hayran kaldım.
Ben kardeşime zorla dinlettirirdim okuduklarımı. Dinlediğinden emin olmak için de okuduklarımdan soru sorardım.
Ne fenaymışım :)
Şimdi kendi isteği ile istediği kitabı okuyabilmenin mutluğunu yaşıyordur eminim.

12 Ekim 2010 12:51

Benim neslim en az birkaç Fakir Baykurt Necati Cumalı Tarık Dursun , Bekir Yıldız okumadan geçmemiştir eminim. Anadolu gerçekten anlatılacak öykü, çözülecek sorunlarla dolu. Hiç bir gerçek yazar bunu görmezden gelemez diye düşünüyorum Zühre' cim.

12 Ekim 2010 13:16

Ben de o Çin işkencesini üç yeğenime de uyguladım Buğday Tanesi. Allah bizi affetsin:))
Okuyacak olan okuyor zamanı gelince halbuki. Tersi durumunda pek yapacak bir şey yokmuş zaten.

12 Ekim 2010 13:19

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin