"Stacy 18 -19 yaşlarında, uzun gür ve parlak (siyah, kızıl ya da sarı) saçlara, dolgun göğüslere, mevzun bacaklara, iri ve uzun kirpikli (mavi, yeşil,sarı ela ve nadiren de siyah renkli) gözlere sahip, hanım hanımcık bir kızdır.Doğduğundan beri aynı küçük kasabada yalnız yaşamaktadır. Anne ve babası bir kazada ölmüştür. Kasabanın kütüphanesinde , ya da yaşlı bir doktorun veya avukatın yanında az bir maaşla çalışan, kendi halinde bir kişidir.
Günlerden bir gün, dünyanın öbür ucundan bir yerden bir mektup gelir. Uzak akrabalardan hiç tanımadığı yaşlı bir teyze ya da amca ölmüştür ve tek mirasçı kendisidir. Tropik adalardan birinde bir evi gidip teslim alması istenmektedir.
Stacy’cik bir hafta içinde evini satar, uçak biletini alır. Gideceği yere uygun şortlar ve bikiniler alır .Çok güzel çeşitli renklerde elbise, her ihtimale karşı birkaç tane gece elbisesi de satın aldıktan sonra valizlerini alır yola koyulur.Önce uçakla adanın bağlı olduğu ülkeye, sonra sırasıyla şehre,kasabaya, kasabada geceyi bir otelde geçirdikten sonra sabahleyin erkenden bir motorla adaya ulaşır.
Sevgili Stacy, bir araba kiralar ve nihayet sevgili kulübesine vasıl olur. Ama bir de bakar ki ev bakımsızlıktan harabeye dönmüştür. Verandanın parmaklıkları, sallanan iskemlenin bacakları kırık döküktür. İçeri girer. Perdeler yırtık pırtıktır. Duvarların sıvası dökülmüştür. Her yerden örümcek ağları sallanmaktadır. Ev toz toprak içindedir. Mutfak ve üst kattaki yatak odaları de aynı şekildedir.
Zavallı Stacy birkaç damla gözyaşı döktükten sonra, derhal silkinir ve üzerine daracık bir blucin, bavula nerden karıştıysa, yırtık pırtık bir penye bluz geçirir, parlak saçlarını da bir küçük eşarpla topladıktan sonra işe koyulur.
............................................................................................................................................................
Güzel Stacy, kumlara serdiği kadife havluya yorgun ama diri vücuduyla sere serpe uzanmıştır. Güneş henüz tepededir. Çok yorgundur ama,tüm işleri bitirdiği için de son derece mutludur.
Önce bütün alt katın örümceklerini temizlemiş, duvarlarını sevdiği lila rengine boyamış, diktiği aynı renkli perdeleri, silip çerçevelerini boyadığı pencerelere asmış, yerleri süpürüp, tahtaları önce fırçalayıp sonra cilalamış, sonra yukarı kata çıkan merdivenleri silip trabzanlarını tamir ederek cilalamış, sonra kendi yatak odasını havalandırıp temizleyip eşyalarını dolaplara (tabii önce temizleyip sildikten sonra) yerleştirmiş, camlarına diktiği romantik tül perdelerini asmış, sonra diğer iki yatak odasını pırıl pırıl yaptıktan sonra banyonun yerlerini lavaboyu,küveti,muslukları ilaçlı sularla ovmuş, sonra tekrar aşağıya inip en sona bıraktığı mutfağın bütün dolaplarını boşaltıp tüm tencere tabak ve bardakları yıkayıp dolapları sabunlu sularla elden geçirdikten ve yerlerini sildikten sonra duvarlarını ve raflarını yeşil yağlıboya ile boyamış, camlarına dantel perdeler asmış, bu arada açlığını fark edip kendisine, bulduğu malzemelerle çarçabuk bir portakallı ördek hazırlayıp yemiş, sonra hemen yukarı banyoya girip doldurduğu küvette biraz uzanıp yorgunluğunu atmış, tozundan toprağından arındıktan sonra, küçük kırmızı bikinisini ve üzerine havlusunu geçirmiş, az önce mutfakta hazırladığı kahveyi de, verandada önce tamir edip sonrada bir güzel boyadığı sallanan iskemlesine dikip yerleştirdiği rahat minderine oturarak yudumladıktan sonra, şimdi nihayet sıcacık güneşin altındadır.Gözlerini yumar ve yeni evde geçirdiği bu ilk günün yorgunluğunu atmağa çalışır."
Biyonik bakire Stacy, hayatının bir döneminde beyaz dizi okumuş tüm kadınların çok iyi tanıdığı bir karakterdir. Bunların hepsi üç aşağı beş yukarı aynıdırlar. Çok marifetlidirler.
Uçsuz bucaksız bir çiftliği çekip çevirirler, at binerler ,uçak kullanırlar, koca bir şirketi yönetirler, amma velakin, şu karşılaştıklarında içlerini titreten, uzun boylu, adaleli bacaklı, gri omuzlu geniş gözlü, şu sinirlenince dudakları çizgiye dönüşen ve direksiyonu tutan ellerinin eklem yerleri bembeyaz kesilen yakışıklı karizmatik adamların kendilerini sevdiğini 159 sayfalık (inanmazsanız bakın, bütün beyaz diziler 159 sayfadır) romanın son on sayfası gelmeden anlayamazlar.
Ben beyaz diziyle emekli olduktan sonra tanıştım. İtiraf etmem gerekirse, hoşlanarak zaman zaman kalbim çarparak okuduklarım oldu. Tabii ciddiye almadan, eğlenerek, gırgır geçerek okuduklarm çok daha fazlaydı. Stacy’in hikayesi “alıntı” değil, beş-on beyaz diziden aklımda kalanlardan” çalıntı” olarak tanımlanabilir. Zaman zaman bu tarz , ama Türkiye’de geçen, kahramanları Türk olan ve güldürmeyi amaçlayan bir roman yazmayı düşünmüşümdür. Yazarken çok eğleneceğimden eminim. Kim bilir, belli mi olur, yaparım belki.
Görüşmek üzere...