Rengarenk  

Posted by Asuman Yelen in , ,


Kendi halinde bir kadındı. İstanbulun bir semtinde üç çocuğuyla sıradan, sakin bir yaşam sürüyordu. Üniversite mezunu, iyi bir işte çalışan güzel yüzlü bir kızı, ince yapılı, yakışıklı düzgün konuşan nazik, saygılı, iki üniversite mezunu büyük oğlu ve ilkokul öğrencisi küçük oğluyla mutlu mesut yaşayıp gidiyorlardı. Komşuları ile güzel ilişkiler içindeydi. Tatlı sohbeti, her konuda söylenecek sözü vardı. Bütün mahallelinin sevdiği biriydi.

Birileri akıllarını mı çeldi, para mı cazip göründü, çok da önemli değil. Uğursuz bir eve girdiler, yitip gittiler. Delikanlı mezara, diğerleri karanlığa, meçhule.

Çok yakışıklı bir delikanlıydı. Yaşadığı Almanya' da kızlar ona deli oluyordu. Zaman zaman geldiği Türkiye' de de . Bir sirk hayvanı gibi kapatıldığı camlı evde de her yaştan yığınla kadın ağızları sulanarak onu izlediler. Adı dillere pelesenk oldu. O ağladı, kadınlar ağladı. O güldü kadınlar sevindi. O dansetti tüm Türkiye coştu. İnsanlığın kendisine kucak açtığından emin, başı göklerde, keyiften sarhoş bir şekilde atladı dış dünyaya. Öğrendiği, onun kaç bucak olduğuydu.

Fena halde maddi ve manevi hırpalandıktan sonra o da yok olup gitti.

Onlarca, hatta yüzlercesi geçti bu evlerden. Umutlarla girdiler, gözyaşları ile ayrıldılar.

Dün akşam gözlerime inanamadım. Yaşlı başlı kadınlar, delikanlılar, genç kızlar, güle oynaya gelmişler aynı evin kapısına, bile bile olacakları.

Hadi onların hepsi cahil diyelim. Ekranı bip bip lerle, mozaiklerle çekilmez hale getiren RTÜK bu toplumsal faciaya hala nasıl göz yumuyor anlamış değilim.


Gece, müzik programlarından birinde kısık sesli bir delikanlı garip, hiç estetik olmayan bir biçimde sallanarak son zamanlarda her yerde kulağıma çalınan bir şarkıyı söylüyor ve hep aynı
yerde zaten kısık ve detone olan sesi iyice yokolduğu için de "hani eller, elleri göriym" diyor.

Sunucu bir sürü şarkının sözlerinin yazarının, mükemmel de bir sesi olduğunu söylüyor ve onu şöyle tanımlıyor. "Müzik dünyasının yükselen değeri. Son on yılda kendisinden en çok bahsedilecek olan kişi. Bütün sanatçılar onun sözlerinin peşinde" Merak edip sözlere bakıyorum. Güzel bir tekerleme kitabı için ideal.

Listelerde de bir numara imiş zaten.

Buna hiç şaşırmadım dersem yalan olmaz.

Bu satırları yazarken geride, televizyonda Türkiyenin gelmiş geçmiş en güzel vokallerinden biri, "lal", " incelikler yüzünden" ve daha bir çok şarkısını içim ürpererek dinlediğim şarkıcı, bir boya reklamı içinden, bir ergen edasıyla "rr" leri yuvarlayarak tekrarlıyor, her 5 dakikada bir yaptığı gibi.

"Gözzüm karra, Kalmadı yara
Oldum renga renga renk"

İşte bu hiç olmadı diyorum içimden.

Daha da fazla bir şey söylemek istemiyorum.


İyi pazarlar herkese...

This entry was posted on 26.09.2010 at Pazar, Eylül 26, 2010 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

12 yorum

Açıkçası bende dillere yerleşmiş gzüel şarkıların para uğruna reklamlarda kullanılmasına karşıyım. Kalbimiz birmiş dün de ben reklamları izlerken aklıma geldi bu şarkının buralarda kullanılmasına...

26 Eylül 2010 19:26

Açık konuşmak gerekirse ben bu şarkıyı da pek sevmedim Şeniz' cim.
Öyle olunca çok da sık çalınca iyice batıyor.

26 Eylül 2010 20:53

Reklamları izlemiyorum daha doğrusu izleyemiyorum, Eeee kumanda başkasının elinde olunca:))
Ama reklamların insanların üzerindeki etkisini çok iyi biliyorum arkadaşım. Paranın açmadığı kapılar vardı hani bir zamanlar, şimdi artık paranın açamadığı hiç bir kapı kalmadı:((

26 Eylül 2010 21:23

Eğer TV. izliyorsan bu ve bunun gibi bazı reklamları görmeme şansın çok az. O kadar sık tekrarlanıyorlar ki Nur' cum. Bir yığın insan işsizlikten kıvranırken bazı insanlar Amerikadaki İngilteredeki mülklerine mülk katmak için her yerde her fırsatta boy gösteriyorlar.

26 Eylül 2010 22:00

İki yıla yakın oldu TV seyretmeyi bırakalı. Evin salonundaki TV yi sadece oğlum açıyor, ya belgesel kanalı ya da çizgi film kanalı.

Sırf bu yazdığın türevi sebeplerden bıraktım sevgili Asuman,ruhuma zarar verdiğine inandım.

Bize dayatılanlarla değil kendi seçimlerimizle yaşamayı bilmeliyiz diyerek bıraktım. Gazete de almıyorum artık eve, internetten okuyorum haberleri. Dizi seyredeceksem ( ki yerli dizi en son Yedi tepe İstanbul ve Haluk Bilginerle Türkan Şorayın oynadığı şimdi adı aklıma gelmeyen sit-com seyrettim ) de internet yetiyor bana. Yahu dayanamıyorum reklamlarda bana bir şeyleri giydirmeye kalkmalarına. TV de seyredeceksen reklam kaçınılmaz.

26 Eylül 2010 23:26

Senin yaşında ve konumunda muhtemelen ben de aynı şeyi yapardım Sis. Sağlık yüzünden 2 sene eve bağlı kalınca yine uzun seneler kitaba da odaklanamayınca yaş da iyice ilerleyince evde hav dan başka bir ses olsun diye açıyorun kalkar kalkmaz. O sesle de uykuya dalıyorum. Gerçi son bir senedir bilgisayar ve blog var da gündüzleri kapatıyor ya da sadece müzik dinliyorum. Akşam hep var.
Kıza köpüre bakıyorum bir şeylere. Genellikle de bakmıyor sadece dinliyorum.

27 Eylül 2010 00:08

Ne güzel yazmışsın.Kalemine,beynine sağlık.En büyük eksiklik, yaşarken önemsemediğimiz hatta hiç düşünmediğimiz, farkındalık eksikliği. Bir onur olmalı, bilinç olmalı, bir duruş olmalı hayatta.Yoksa sana sunulan hıyarı,havyar diye yersin.

27 Eylül 2010 09:19

Sorun havyarın tadının nasıl bir şey olduğunu bilmemekte yatıyor sevgili Defne. Hatta merak bile etmemekte. Birilerinin verdikleriyle yetinmekte. Hazırcı ve tembel olmakta.Ya da pasif ve razı olmakta.

27 Eylül 2010 11:35

Ben de televizyonda seyirciye dayatma uygulanmasına sinir oluyorum. Her kanalda aynı saatlerde birbirinin neredeyse aynı yapımlar var. Birinden kaçarken diğerine yakalanıyor insan.Bu şarkıyı seviyorum ama reklamlarda görünce, hemde ödüllü şarkıcının ağzından vay be dedim buda ayağa düştü.
sevgiler.

27 Eylül 2010 13:25

Tv konusunda bende kendimi tam manasıyla koparamamış olsamda daha az vakit geçirmeye başladım son gelişmelerle. Puzzle yapıyorum vaktim oldukça ve minik hanım izin verdikçe. Tavsiye ederim Asuman abla tam bir terapi:)

Evde bir küçükle dizi izlemek, haberleri takip etmek imkansız. Kumanda sürekli elimde heran değiştirmek için. Açık bırakıp mutfağa gidemiyorum en iyisi uzaklaşmak oldu.

Sevgiler...

27 Eylül 2010 13:27

Anlaşılan bütün dostlar aynı görüşte. Çok haklısın Güngör' cüm. Kumandayı elimizden bırakmadığımız sürece kumandayı da elden bırakmamak, seçici olmak gerekiyor:))

27 Eylül 2010 14:34

Puzzle benim en zor günlerimin en yararlı, sessiz dostu olmuştur İlknur' cum. Masa başında sabahladığım günler o kadar çok ki. Bulup yerine yerleştirdiğin her parça seni anın sıkıntılarından bir adım daha uzaklaştırır. Hele 2000 lik bir puzzle ise önündeki...

27 Eylül 2010 14:39

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin