Buram buram sıcak bir Cumartesi...

Paçoz bir tarafa serilmiş kemiği ile becelleşiyor. Ben bir başka tarafta kitabımı okumaya çalışıyorum. TV da çoğunlukla olduğu gibi TRT Müzik açık. Geçmişten müzikler, klipler . Füsun Önal, Seyyal Taner arada göz atıyorum Nilüfer' in çocuk gözleri ile karşılaşıyorum. Kitabıma dönüyorum sonra. İpek Çalışlar' ın Halide Edib' i var elimde. Güre' de başlayıp, yoğun program yüzünden bir türlü elime alamadığım eser. İlgiyle, zevkle okuyorum.

Birden, ne zaman başladığını bilmediğim harikulade bir müzik beni zorla kitabımdan ayırıyor. Öyle güzel, öyle coşku ve duygu dolu ki kitabı elimden bırakıp tüm ruhumu bu tanıdık ezgilere teslim ediyorum.

Ekranda Buzuki Orhan, karşısında akordeonu ile Muammer Ketencoğlu. Kapatıyor insan gözlerini ve "budur" diyor. Müzik budur. İki değerli müzik adamı. Alıyorlar da beni benden çocukluğuma, ilk gençliğime götürüyorlar. Ağabeyim geliyor aklıma. Ahh diyorum ahh keşke hiç bırakmasaydın akordeonunu elinden. Girmeseydin yaşamın ağır yükünün altına. Herşey çok farklı olurdu belki diyorum...Usta parmaklar, tellerin, tuşların üzerinde harikalar yaratıyorlar. Daha sonra Deniz Ketencoğlu katılıyor aralarına, o berrak sesiyle sözleri kendisine ait olan"Gül Kokusu" isimli şarkıyı seslendiriyor.

Ben öylece geçmişle dolu kalakalıyorum bir süre. Sonra daha farklı başka bir ezgi çalınıyor kulağıma. Feridun Hürel' in bildik sesinden "gönül sabreyle sabreyle." Zaten geçmişte olduğum için keyifle dönüyorum ekrana. Üç yaşlı delikanlı oturmuşlar, müzik geçmişlerini anlatıyorlar.
Babaları şiirler yazan, müziğe aşık bir beyefendi. Bir akordeon almış oğullarına. Kavga etmadan sırayla, hevesle çalmışlar. Sonra piyano alınmış. Sonra gitar girmiş yaşamlarına. Kendi bas gitarlarını kendileri yapmışlar. Çok mücadeleli bir müzik yaşamları olmuş. Çok da onurlu. Paraya hiç değer vermemişler ama bekledikleri manevi karşılığı da hiç alamamışlar. Orta yaşlarda ikinci bir denemeden sonra kendi deyimleriyle "müziğin bu umut vermeyen ortamında" şarkı söylemeye küsmüşler.

Ben bu üç ak saçlı delikanlının ümitsizliğini paylaşırken ve yine biraz geçmişte, biraz bu günde gezinip tefekkürlere dalmışken ekranda Candan Erçetin o güzelim şarkısını o güzelim şarap-şurup sesiyle söylüyor ve bu buruk Cumartesi Öğleden sonrasında küçük bir özet yapıp noktasını koyuyordu.



Sözleşmeden buluşuverir kırık kalpler
Anlatılmaz ama ordadır bütün dertler
Gönül kırgınlıkları hayat haksızlıkları
Kader yalnızlıkları çeken bütün kalpler

Gönül durgunlukları hayat yorgunlukları
Şehir yalnızlıkları çeken bütün kalpler

Kimini yakıp geçen aşklar incitmiş
Kimini yanlış kararlar yıkıp geçmiş
Kimine yakın dostu ihanet etmiş
Kimi hayatın sillesini yemiş.

Kırık kalpler durağında inecek var
Eteğindeki taşları dökecek var
Doldurun kadehleri içelim beraber
Yılların yorgunluğu geçene kadar

Kırık kalpler durağında inecek var
Yüreğindeki dertleri dökecek var
Doldurun kadehleri içelim beraber
Yılların yorgunluğu geçene kadar


Kendini eğlenmeye verir kırık kalpler

Sanki unutulurmuş gibi büyük dertler.


Sevgiyle kalın...

This entry was posted on 24.07.2010 at Cumartesi, Temmuz 24, 2010 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

4 yorum

Ne kadar güzel bir öğledensonraymış,daha güzellerini yaşamanız ve bize anlatmanız dileğiyle...

24 Temmuz 2010 22:28

Ebruli Günce, teşekkür ederim.Umarım istediğin gibi olur. Dileğin hepimiz için geçerli. Güzel şeyler yaşayalım, hissedelim ve anlatalım.
Sevgiyle kal...

24 Temmuz 2010 23:07

Bir solukta okudum yazınızı, Ebruli'den sıçradım geldim, sevgi ile kalın...

25 Temmuz 2010 17:04

Sıradan Bir Sazan
Ne iyi ettiniz de geldiniz.
Benden de size sevgiler...

25 Temmuz 2010 17:34

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin