Evim minik bir ormanın içinde.
Pencerem altmış altıncı baharımı çerçeveliyor.
Kaç tane daha göreceğimi bilmiyorum.
Daha kaç kez sevineceğimi, kaç kez üzüleceğimi, kaç kez heyecanlanacağımı,
kaç kez hayal kırıklığına uğrayacağımı, yüreğimin kaç kez sevgiyle coşup,
kaç kez inceden inceye sızlayacağını bilmediğim gibi.
Bedenim bu mevsimle ilgili olumsuz bir tepki vermedi henüz.(Hayret!)
Yüreğim biraz kırgın o kadar.
Ama bahar beni yine kandırıyor.
İçeri doluveren güneşi, cama uzattığı tomurcuklu dalı kullanıyor bunun için.
Başımı teli olmayan tek penceremden uzatıp havayı soluyorum.
Çam ağaçları, hiç çıkarmadıkları yeşil elbiseleri ile hep aynı yerlerindeler.
Diğerleri, sürpriz kıyafetlerinin ilk işaretlerini vermeğe başladılar.
Ve kuşlar...
Daldan dala kısa uçuşlar yaparak en güzel şarkılarını bizler için
söylüyorlar. Minik çanlar gibi.. minik çocuk kahkahaları gibi insanın yüreğini
ısıtan nağmelerle.
Başımı cama dayayıp, bu güzelliğin, insanların tüm sığlıklarının
sızısını yüreğimden, yaşamın tüm çığlıklarının harabiyetini beynimden
söküp atmasını umutsuzca diliyorum.
Olmayacağını biliyorum ama diliyorum işte...