Ölüm Dansı  

Posted by Asuman Yelen







1960 ihtilalinden hemen sonraydı. Adıyaman' daydık.

8 -9 yaşlarımdaydım. Biz çocukların anlam veremediği, büyüklerin ajans

saatinde loş odalardaki ( o tarihte elektrik, ampulleri ancak kızartabiliyordu )

radyoların başında kaygıyla Yassıada mahkemelerini izledikleri günler

geçmiş, sıkıyönetim daha doğrusu askeri idare  dönemi başlamıştı.

Yaz tatiliydi. Biz yine sokaklardaydık. Tommiks- Teksaslarımızı, hikaye ve

masallarımızı, Doğan Kardeş' lerimizi okuyorduk. Olup bitenin pek farkında

değildik. Sonra, bizi etkileyen bir şey oldu. Her gün buluşup birlikte oynadığımız,

ailece görüştüğümüz Burçin ve ailesi bizi (beni ve ablamı) arkalarında üzgün bırakıp

başka bir yerlere göçettiler. Annemler konuşurken duyduk ki albay olan babası

Adıyaman' ın kazası Kahta' ya kaymakam olmuş.

Bir zaman sonra, bir hafta sonu, Burçin' lerin daveti üzerine Kahta' ya gittik.

Harikulade bir hafta sonuydu. İki şey dışında...

Kötü şeylerin ilki, bizi almak üzere gönderdikleri askeri jeeple çok bozuk

yollarda çektiğimiz eziyetti. Oraya vardığımızda midelerimiz alt üst olmuştu.

Tek katlı büyük bir ev hatırlıyorum.Taş zeminli ve serindi. İkram edilen limonataları

içip biraz hasret giderdikten sonra biz kızlar sokağa attık kendimizi. Burçin

ve arkadaşlarıyla bütün gün koşturduktan sonra, akşam bir bahçede hazırlanan

birleştirilmiş upuzun beyaz örtülü bir masanın etrafında yerimizi aldık.

 Hep olduğu gibi, büyükler, Kahta' nın ileri gelenleri, eşleri bir arada

oturdular, biz çocuklar bir tarafa. Kuzular doldurulmuştu. Börekler gidiyor,

tatlılar geliyor, askerler masanın etrafında koşturup duruyorlardı. Tüm ağaçlar

lüks lambalarıyla donatılmıştı.  Büyüklerin sohbetlerine  cıcır böceklerinin,

uzaklardan havlayan köpeklerin sesi karışıyordu.

Bütün gece yine ağaçların arasında koşturmuş durmuş, sonra sandalyelerde uyuklamış

sonra da eve geçip hazırlanan mis kokulu yataklara yorgun atmıştık kendimizi..

Ertesi gün, bol reçelli, sütlü, tereyağlı bir kahvaltıdan sonra yine sokaklara, bu

kez yöreyi dolaşmak üzere ablam, ben ve Burçin evden çıktık. Tozlu yollarda,

tarlaların arasında gezdik. Sessiz sakin bir beldeydi. 

 Öylesine  dolaşırken, bir yerde bir kalabalık dikkatimizi çekti. İnsanlar bir meydanın

etrafında o meydanı çevreleyen alçak duvarın üzerine oturmuş bir yere bakıyorlardı.

Çocuklar da vardı. Bundan cesaret alarak yaklaşıp  aralarına katıldık.

Meydanın ortasında 5-6 tane at, birkaç da beyaz önlüklü adam vardı. Atlar kıpır

kıpırdı. Sağa sola küçük adımlar atıyorlardı. Önce her şey olağan gibiydi.

Sonra hayvanların hareketlerinde bir tuhaflık hissettim.

Hepsi kendi etraflarında önce yavaş sonra daha hızlı dönmeye başladılar.

Sanki bir sirkteymiş ve dans eden atları izliyormuşcasına heyecanlıydım.

Önce keyifle baktım...baktım. Sonra birden atlardan biri sendeleyerek yığıldı.

ağzından burnundan köpükler saçılıyordu. Sonra bir diğeri devrildi. Bir diğeri

daha...

Eve kadar çığlıklar atarak koştuğumuzu hatırlıyorum. Hepimizin gözleri yuvalarndan

fırlamıştı. Çok korkmuştuk. Yetmiyormuş gibi annemden bir de azar işittik.

Öğrendik ki  o gün orada vebalı atlar görevliler tarafından iğneyle katledilmişler.



Çocuk yaşımda gördüğüm o manzarayı, atların o önce yavaş sonra hızlı dönerek

yaptıkları o ölüm dansını hiç unutmadım. Aradan geçen yarım asırdan fazla yıla

rağmen. Çocuk yaşta yaşanan bu olayın insanda bir iz bırakmaması nasıl mümkün

olabilir.



Yaşamın Kıyısında blogunun yazarı dostum Nur ' un  önerisiyle başlayan

"İZ BIRAKANLAR" serisine bende hayli iz bırakan bu anımla başlamak istedim.

Eminim arkası gelecektir. Bunu tüm dostlar için söylüyorum :)



İlginç anılarda buluşmak dileği ile...
















This entry was posted on 25.04.2014 at Cuma, Nisan 25, 2014 . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

18 yorum

Selam Asu´m. Bu yazi etkinligini bahane edip ben de tekrar bloglara bir merhaba dedim.
Aksamdan beri ne güzel hikayeler okudum.

sevgiler:)

25 Nisan 2014 03:43

Hoşgeldin Sünter' cim. Çok iyi ettin. Gerçekten anı okumak çok keyifli. Yaşasın bloglar...

Sevgiyle kal...

25 Nisan 2014 10:15

Önce güzel başlayan anıların sonundaki dehşet verici olay şu an olmuş gibi kahretti beni, neydi ki bu? atlara zehir mi vermişler? bir tek aklıma bu geliyor...:( böyle bir vahşeti niye yapmışlar ki? :(( çok üzüldüm şu an:(

25 Nisan 2014 11:55

Müjde' cim, hatırladığım kadarıyla o atlar vebalı idiler ve görevliler tarafından iğne ile itlaf edildiler.
Bu çoook eski bir olay ama o dönen atların görüntüsü hep aynı netlikte gözlerimin öünde.

25 Nisan 2014 12:02

o anı görmemiş olsaydınız ne güzel bir gezi olacakmış. çocuk bile olsan unutulacak gibi değil, üzücü. güzel anılarda buluşmak üzere asuman'cım:))
sevgiler sana kucak dolusu...

25 Nisan 2014 12:12

anılar sandiktan çıkmış ne de güzel olmuş
nurcumğumun yüreğine sağlık
asumancığım etkileyiciymiş sahiden senin de bu çocukluk anın film tadında yazmışsın
elelrine ve yüreğine sağlık
öptüm seni kocaman

25 Nisan 2014 16:22

O yaşlarımı çok iyi hatırlıyorum Asortik' cim, ve tabii o iki günü.
Atların o durumu, bir çocuğun görmemesi gereken bir manzaraydı ama gördük maalesef. Korku ve üzüntüyü birlikte yaşadık.
Benden de sana kucak dolusu sevgiler :)

25 Nisan 2014 17:27

Bloglarımız çok mahzun kalmıştı gerçekten, Nur' un bu projesi, hepimizi yeniden yazmaya heveslendirdi.
Artık sen de kendi sandığını kurcalarsın umarım Mavianne' cim ;)

Sevgiler, güzellikler...

25 Nisan 2014 17:37

Yaaa arkadaşım güzel güzel okurken ve hatta orada olmanın hayalini kurarken,bahçe,ışıklar mükemmel nasıl çıkar bu anı aklından heleki sonunda atların (ki en çok sevdiğim hayvan attır) korkunç bir şekilde etkiledi beni. Çocuk ruhunuz ne kadar yıpranmıştır kim bilir.

Birde çok sevindiğim bir şey oldu.Sayfamdaki okuma salonum birden hareketlendi ohhhh dedim yaşasın bloglar yaşasın blog dostluğu.
Devam....

25 Nisan 2014 18:47

Çok üzücü bir anıymış. Bilinç altında ne gibi izler bıraktı acaba?
Nur'un projesi çok güzel ama bir yerde toplansa ya da link verilsede aramasak anıları ne güzel olur.

25 Nisan 2014 19:18

İşte bu kadar arkadaşım. Meğer hepimiz bir işaret bekliyormuşuz. Hay Allah senden razı olsun.

Aynen devam...

25 Nisan 2014 19:31

Belki de Paçoz' dan sonra zor toparlanmamamın altında da bu olayın etkisi vardır Sevginin Ruhu.

Diğer konuya gelince...
Bizler zaten birbirimizin yazısını dört gözle bekleyip keyifle okuduğumuz için pek bir şey kaçıracağımızı sanmıyorum.

25 Nisan 2014 23:21

Kötü bir deneyim.geçtim yetişkin insan görse etkilenir,o yaşta çocukların hiç görmemesi gereken bir şey. Bir türlü milletçe öğrenemedik gerekir-şart itlaflar gibi kurban kesimlerinin de özel ve insandan arındırılmış ortamda yapılması gerektiğini.

26 Nisan 2014 22:52

O günlerden bu günlere (yarım asırdan da fazla bir süreden bahsediyoruz)ne kırsalda ne şehirde pek bir şey değiştiğini de sanmıyorum.
Hala her şey gözler önünde ve hala çocuk-büyük insanların ruh sağlığına gösterilen özen ortada.

26 Nisan 2014 23:38

O günleri anımsayarak ve çok etkilenerek okudum Asuman hanım.
Yine buna benzer bir anımı çağrıştırdı. Allah-u Ekber Dağlarında ikamet ettiğim bir dönem, sabahları kalktığımız zaman aç kurtların saldırısına uğramış at ve büyükbaş hayvanların iskelet kalmış cesetlerini görürdük...
yıllar geçse de bendeki izleri dün gibi tazedir.

Güzel bir Pazar günü dileklerimle sevgiler...

27 Nisan 2014 17:08

Evet Mehmet Bey, sizin anınız da gerçekten unutulacak gibi bir şey değil. Galiba korku, dehşet duyguları bu tarz yaşanmışlıkları belleklere çiviliyor. Diğerleri zqaman içinde kısmen unutulsa da bunlar capcanlı kalıyor.

Pazar geçtiğine göre ben de size ve ailenize güzel bir yeni hafta dileyeyim bari:)

27 Nisan 2014 19:08

Anıları dile getirmekten daha zordur onları yazmak.. Gerçeğe sadık kalabilmek adına, tekrar yaşanması acı verse de geçmişin..
Duygularını, olanca realitesi ile dile getirişine hayran kaldım.

10 Haziran 2014 12:52

Çocukluğumun her karesi aklımda ve onları anlatmaya bayılıyorum Gülsen Hocam.
Duyguların dile getirilişi konusuna gelince...
Üstat sizsiniz.

10 Haziran 2014 13:46

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin