Bir Şarkısın Sen  

Posted by Asuman Yelen




Bu kez aynı önyargıyla yaklaşıp seyretmemek gibi bir hataya düşmeyeceğim.

Geçen sefer, önceki diğer örneklerini düşünerek, "çocuk sömürüsü" "şaklabanlık"

vs. yakıştırmalarıyla baştan bir kaç hafta izlemeyip, ilk karşılaştığımda da

seyretmediğime pişman olmuştum. Baştan benim gibi düşünüp, izlemeyenlere de

çılgınca savunarak önermiştim.

Hayranlıkla, ilgiyle, zaman zaman keyifle bazan gözyaşlarıyla hep seyrettim,

etkilendiklerimi bloguma da zaman zaman aktardım.

Bu sezon başladığında çeşitli nedenlerle beni heyecanlandırıp sonra da hayal

kırıklığına uğratan ve pişman ettiren dizilerden sonra korkarak oturdum

televizyonumun başına. Zaten beğendiğim ve kimi korunup kollanacaklarından,

kimi kendi çabalarıyla daha iyi yerlere geleceklerinden emin olduğum çocuklar

teker teker yüzümü güldürmeye başladılar bile.

Ben seviyorum bu programı.




Ve Bugün...  

Posted by Asuman Yelen

 
29 Haziran 2012


Kırk yıl sonra...

Yaşam, iyi- kötü bir yığın şey kattı bana.

Hepsine, hepsine razıyım. 

Tümünü artı hanesine yazıyorum.

Kilolar hariç...

Her neyse...

MUTLU YILLAR BANA...





29 Haziran 2012



Bir Liseli Esmer Kız  

Posted by Asuman Yelen in




bilmem hatırlar mısın

bir liseli kız vardı

bir liseli esmer kız

gözleri yıldız yıldız

saçları gece gibi

simsiyah dökülürdü

çocuksu dudakları

bin sırla bükülürdü

bir liseli esmer kız

ince ürkek duygulu

yüreği öyle sıcak

elleri sevgi dolu...



Herhangi bir Haziran Gününden...  

Posted by Asuman Yelen




Bu günlerde çok yazma isteğim yok.

Galiba tüm dostlar da aynı durumda. Birden bastıran sıcaklar, tatil programlarının

hareketliliği, ya da sıcaklarla üzerimize çöken atalet ve rehavet buna neden

olabilir.

Televizyonda tüm diziler, birbirinden yürek paralayıcı sahnelerle sezon finalini

yaptılar. Daha çook yürek paralayacaklarının mesajını vererek. İçlerinde

bir tek Fatmagül, örnek mücadelesini- zaman zaman iç bayacak kadar

sıkıcı olsa da- aslanlar gibi verip, güzel mesajlar ve göndermelerle bitmek

yürekliliğini gösterdi.

Termometrelerde rakamlar birden otuzlara çıktı. Yaz enikonu geldi.

Sıcaklar Paçoz' u da çok etkiledi. Zaten hayli yaşlı olan yavrum hastalığının

da etkisiyle sürekli sessiz istirahatte. Yürüyüşlerimiz onun 2-3 adımda bir

kendini çimenlere atıp uzun uzun dinlenmesi nedeniyle sık sık kesintiye

uğruyor. Önceleri gözyaşlarına boğulmama neden olan bu durumla da yine,

yeniden, tam zamanında (geçmiş deneyimlerimin de ışığında) baş edecek

gücü ve kalkanları çıkardım saklandıkları yerlerden. Henüz iştahı yerinde ve

ben adım adım her şeye hazırlamaya çalışıyorum kendimi.

Bu sabah o, sık sık soluyarak ve etrafında koşturup duran diğer köpekleri

kuyruğunu hafif hafif sallayarak izlerken, ayakta durup beklediğim yerde

bir yığın şey düşündüm yine.

Hayat, biz ne kadar çabalarsak çabalayalım, bildiğini okuyor.

Güzel günler, zorluklar, keyifli telâşeler, çaresizlikler, korkular, hepsi

bir arada. Hatta iç içe. İnsan duygularını geri çekilip yaşamak ya da

paylaşmak konusunda bazan kararsız kalıyor.

Bu günlerde ben de o kararsızlığın içindeyim.

Ama bu gün paylaşmak ihtiyacı hissettim. Öyle istedim.


Şu teknoloji ne harika bir şey...

Her şey bir badi parmağına bakıyor.

Sevgiler, dertler, dostluklar, duygular dökülüyor içtenlikle.

Sonra tek bir parmak dokunuşuyla bir yığın insana ulaşıveriyor.

Bazan dakikalar gerekiyor bunun için. Belki saatler, hatta günler.

Bazan bir ya da iki saniye yetiyor derdini anlatmaya ve mesajı almaya.

Bir badi parmağı ve bir tık.

Müthiş...

Paylaşmak gibi güzel bir şey var mı.

Keşke paylaşılan hep sevgi olsa...


Babamın Mektupları ve Kurallar  

Posted by Asuman Yelen



 Bayılıyorum arada sırada onları okumaya...

Sağ üst köşedeki tarih, o tarihte hangi şehirde, hangi evde oturduğumuz, hangi okulda

okuduğumuz, kimlerle arkadaşlık ettiğimiz, kimlerle komşuluk yaptığımız hatta hangi

hayvanları beslediğimiz ve daha bir çok şey hakkında yığınla ayrıntıyı önce biraz

flu başlayıp sonra tavaş yavaş netleşen ve parlaklık kazanan görüntüler halinde

zihnimde canlandırııyor. O günlere götürüyor.

Babamın yetiştiği dönemde, ona gelen dost akraba mektuplarından ve etraftan anladığım

kadarıyla, kalemlerin ve kâğıtların dikkatle kullanıldığı, duygu ve olayların  özenle

ifade edildiği, konuşma dilinden farklı ama asla samimiyetten uzak olmayan bir

iletişim aracıymış mektup. Çok da kullanılmış ve işe de yaramış doğal olarak.

Özele girmeden bir kaç örnek...

Bir yere tayinimiz çıkmış. Babam önceden gidip bir ön inceleme yapıyor. Evler,

kiralar, sebze ve et fiyatları, iklimi,yeni iş arkadaşları hakkında bilgiler veriyor.

Yeni şubede işe başlamış, eski şubedeki samimi bir arkadaşına yeni müdüründen,

arkadaşlarından iş düzeninden bahsediyor. Saygılı, esprili cümleler. Sonunda

eşlere saygılar yollanıyor.

Muhasebeci iken, ikinci askerliğe çağrıldığı dönemde, şubedeki yardımcısına

adım adım anlatarak yıl sonu bilançosunu çıkarttırdığı bir kaç mektubu

okurken duyduğum şaşkınlığı ve keyfi anlatamam.

Babacığım, bizden uzakta iken, bulduğu her fırsatta, eline geçirdiği her kâğıda

özlemini, sevgisini dile getiren bir şeyler karalamış. Hiçbir noktalama işaretini

atlamadan, hiç bir dil bilgisi kuralını ihmal etmeden ama içtenlikten asla

uzaklaşmadan hep yazmış. Onu yansıtan mizah anlayışını da açıkça gözler önüne

seren ifadeler de kullanmış bu arada.

Bir girişle örneklemek isterim. Bir başlık,

"Sevgili ve bir tanecik (kanun fazlasına müsaade etmiyor) hanımcığım,"

Bir de bitiş,

"Büyük kızımın, küçük kızımın, kocaman oğlumun, ınga bebeğin (Rayuş) ve

en kocaman kızımın (annemi kastediyor) gözlerinden öperim."









Kardeşlerin en tatlısıyla öğlen kahvemizi içerken ve keyifle, sırasız, düzensiz,

küçük argolarla, "hadi bea" lerle "aatıyoosuun" larla jargonumuzun uyduruk

sözcükleriyle bezeli günlük sıradan muhabbetimizi yaparken bunu konuştuk

bu gün. Konuşurken alabildiğine rahat, özgür ve özensiz olan bizler, niçin

elimize kalem-kâğıt aldığımızda, ya da pc lerimizin başına oturunca, masanın

üzerinde bir torba dolusu noklalama işaretinin kullanılmak üzere bizi beklediğini

ve o masanın başına geçtiğimizde yazacağımız şey ne tarz olursa olsun başlamadan

 önce sırtıımızı dikleştirip bir derin nefes aldığımızı sorguladık.

Ya da cep telefonlarımızda neden deliler gibi ü ve ğ ve nokta aradığımızı.

Sonra aklımıza babamın mektupları ve tüm yazdıkları geldi.

Onun aldığı dil eğitimi (yabancı dil, yüksek) ve bizlerin dönemimizdeki

sıkı disiplinli edebiyat öğretmenleri bizi tüm o kargacık burgacık işaretlerin

ve bir takım kuralların sadık köleleri yapmıştı. Kaçınmak mümkün değildi.

Etrafımızdaki özgür konuşan, özgür yazan ve parmakları cep telefonları

ve pc.lerinin tuşlarında adeta uçuşan üç entelektüel mutlu genci düşündük.

Söyledikleri de yazdıkları da güzeldi. Biz beğeniyorduk.

Biraz kıskandık, biraz burulduk. Sonra yine diktik burunları havaya.

Biz halimizdem memnunduk.

Ne diyelim sağlık olsun, Allah başka keder vermesin :))

Köleliğimiz de bununla kalsın.

Gelişine bir Babalar Günü yazısı oldu bu. Başı başka, sonu başka.

Ne diyorduk, "kuralların canı cehenneme :D "



Tüm babaların ve evlatların Babalar Günü kutlu olsun.


Hep sevgiyle kalalım...

















Benim Minik Şirin Tatilim  

Posted by Asuman Yelen




Herkese merhaba. Göz açıp kapayana kadar döndüm gördüğünüz gibi.

Tatilim kısaydı ama yine çok güzeldi.








Her sabah bu kahvaltıya uyandım.Püfür püfür bir balkonda, zeytin ağaçlarına karşı.
















Ve bir sergi... Küçükkuyu' da.







Kamil Masaracı' nın karikatür sergisi.

Kendisini orada görmekmiş nasip:)




 Ve birkaç örnek.





























Sergi bahçede. Güleli ailesinin Küçükkuyu Belediyesi' ne verdiği

eski bir sabun fabrika binası'nın bir diğer giriş kapısı.

İçeride bir yandan da çocuklara karikatür dersleri verilmekte.












Ve benim Olmazsa olmaz uğrak yerim, Altınoluk' taki meşhuur derem.

 Ağaçlar iyice azalmış, tek bir ördek bile kalmamış. Bol bol resim çektim.

Seneye bu gidişle orada hiç bir şey kalmayacak.

O da benim gibi her sene biraz daha uzaklaşıyor birşeylerden, biryerlerden.









Ve ben elim çenemde üzgün bu yokoluşu

izliyorum.

Hadi canım kimi kandırıyorsun, sen bal gibi

objektife poz veriyorsun. Tombik tombik.

(İç sesimdi)










Ve son gün, beni evinde ağırlayan kadim dostumun doğum günü kutlaması.

1970 lerin ortalarından üç arkadaş. İş Bankası' nın ilk yıllarından, Nural,

Ülfet ve bendeniz.

Güzel beraberlik, kötü fotoğrafın tüm olumsuzluğunu silip süpürüyor.






Nural' cığıma bir de buradan mutlu yıllar diliyorum.



Seneye aynı yerlerden yeni postlara diyelim. Sağlıkla...


Herkese sevgiler...



Bir Minik Parantez  

Posted by Asuman Yelen



Yine bir küçük seyahat ve bir parça nefes.

Çok ihtiyacım vardı. Tam zamanıydı yine.

Umarım tüm sıkıntılarımı ve ağrılarımı bırakır dönerim.

Bu kez biraz hasta çıkıyorum yola. Tam iyileşmemiş bir griple.

Tek korkum, başladı mı bitmek bilmeyen öksürük nöbetlerim.

Tabii bir de aniden bastırıp bütün vücudu buza kestiren ter

nöbetleri var. Otobüste -ki ne severim otobüs seyahatlerini-

biraz zorlanabilirim. Bunu göze alıyorum. Yerine bilet tarihini

değiştirmek imkânı varken. Varın anlayın ne kadar nefessiz

kaldığımı buralarda.

Sevgiyle, huzurla ve sağlıcakla kalın efendim.

Dönüşümde görüşmek umuduyla....

Ve Haziran...  

Posted by Asuman Yelen



Nihayat Haziran' a girdik....

Umarım Mayıs sıkıntıları tümüyle Mayısta kalır.

Problemlerimizin bazıları çözüldü.

Bazıları eminim ki çözülecek.

Çözüldüğünü sandığımız ama çözümsüz olduğunu gördüğümüz hiç bir şey

için ise  asla kimse üzülmeyecek.







Muhabbetle









Aşkla












 Sevgiyle






 

Aşılmayacak sıkıntı yok.


Yeter ki sağlıklar yerinde olsun...

Blog Widget by LinkWithin