Saat 16.00
Dışarıda yağmur yağıyor. Oda sıcak ve aydınlık.
Radyoda Türk Sanat Müziği çalıyor. Yeni başladığım örgüm elimde.
Kedim minderinde uyuyor.
Bir yandan ilmekleri atarken bir yandan da bu akşam yazmayı düşündüğüm
yeni yıl yazısını şekillendirmeye, bunun için de bir yandan kendimi dinlemeye,
tahlil etmeye, bir yandan da geçtiğimiz yılı kafamda toparlamaya çalışıyorum.
Olan- biten den ziyade hissettiklerimi önemsiyorum.
Samimi olmak istiyorum her zamanki gibi.
Umutvar isem heyecanımı yansıtmak, öfkeliysem veryansın etmek,
acılı isem içime kapanmak, keyifliysem coşkuyla anlatmak,
içten, gelişine, plansız hesapsız aktarmak istiyorum.
Belki yazarken anlamak istiyorum kendimi, bu günümü.
Sonra herşeyi unutturan hoş bir duygu sarıyor içimi.
Tatlı bir şaşkınlık hissi ile birlikte,
kendimi çalan müziğe kaptırıp gidiyorum.
Ve başka yağmurlu günlere. Güvenli huzurlu günlere.
Çoook eskilere...
Çalan, bir saz eseri. Ne makamını ne adını ne çalanını biliyorum.
Ama çok tanıdık. Çok bildik. Gülümsüyorum kendi kendime.
Nostalji bu diyorum. İliklerime kadar Nostalji yaşıyorum.
Yağmur...Soba çıtırtısı...Tek lambanın loş aydınlığı. Ay yıldızlı
siyah emektar yün battaniye.
Gündüz uykusu, aşina mırıltılar. Güven...Huzur...
Huzur...
Spiker anonsunu yapıyor :
"Sadi Işılay' ın segâh saz semaisini, kendi sazıyla, 29 Haziran 1961
yılında yaptığı orijinal kaydında izlediniz."
Ben dokuz yaşımdayken...10. yaşıma bastığım gün.
Adıyaman zamanları...
Yağmur devam ediyor.
Yün örüyorum. Kedim yanımda uyuyor.
Radyom çalmaya devam ediyor.
Çok mütiş bir huzur duyuyorum.
Ve ben bu huzurla girmek istiyorum gelen yıla.
Yalnızca bu huzurla...
Sadece bununla...
Hep sevgiyle kalalım...