Mutlu yıllar, Paçoz...  

Posted by Asuman Yelen in , ,



2001 yılına girdiğimiz geceydi. Arkadaşım kapıdan içeri girer girmez uzattı seni bana. Bir şala sarılıydın ve bir berenin içindeydin ayrıca. Korkarak tuttum kucağımda. Çekinerek baktım yüzüne. Şaşkın ürkek bir çift gözdü ilk gördüğüm.

Sonraları zaman zaman hep düşündüm o an ne hissettiğini. Kendimi senin yerine koydum. Önce bir çiftlikte, aç sefil kimsesiz. Sonra sıcak bir evde kız kardeşinle birlikte. Sonra yine buz gibi soğuk bir gecede kucaklarda yeni bir eve taşınmıştın. Yeni bir kucak, sana çevrili bir yığın göz. Kardeşin de yoktu yanında artık. Kimsesizdin ve sadece bir aylıktın. O an eminim korkuyordun.
Emin ol ben de korkuyordum.

İsmini sen koy dediler. Yeni çıkarmıştık berenin içinden. Kulakların tüylerin birbirine karışmıştı.
"Ne paçoz bir şey bu " demiştim seni öyle darmadağınık görünce. Çok fazla düşünmedim isim için
o an seni betimleyen bu sözcüğü sıfattan isme çeviriverdim. Bu seçimden o an hiç kimsenin hoşlanmadığını biliyorum.

Aslında seni yaşamıma alma kararım da çok ani olmuştu. Yılbaşından bir gün önce arkadaşım telefonda anlatmıştı seni bana. Kızkardeşini de o almıştı zaten ve sizleri öyle bir anlattı ki hemen getir dedim hiç düşünmeden. Eğer bir gün düşün öyle karar ver deseydi, benim bir günüm olsaydı karar vermek için, emin ol, ilk andaki coşkum geçecek, birkaç kişiyle konuşacak, bir iki ansiklopedi karıştıracak (o tarihte bilgisayarım yoktu) ve büyük bir olasılıkla vazgeçecektim.

Paçoz ve kızkardeşi Kontes

Seni hemen getirdiği için her ikimiz de Nilgün' e minnet borçluyuz öyle değil mi?

Bu on yıl içinde beni çok yordun, çok kısıtladın, çok engelledin, çok kızdırdın ama hiç üzmedin.
Hiç hayal kırıklığına uğratmadın.
Hiç şaşırtmadın.
Hiç arkadan vurmadın.
İnsanların yorduğu gibi yormadın. Kafa karıştırmadın.
Hep açık ve nettin. Yüreğin bakışlarında pırıl pırıldı.
Sevdin, benim sevgimden şüphe etmedin.
Güvendin, güveninden hiç şüphe etmedim.
Önce yavrumdun, sonra dostum oldun, şimdi ablam oldun.
Yakında sen benim annem olacaksın.

İyi ki varsın yavrum, dostum, her neyimsen.
İnşallah daha çok uzun zaman yanımda kalırsın.

Kurban Bayramı 2009  

Posted by Asuman Yelen in , ,

( Bu kötü fotoğrafı çiçekleri tutan elim değerli kılmakta:))))


Herkese tüm sevdikleri ve sevenleriyle sağlıklı, mutlu, huzurlu, bolluk içinde nice bayramlar diliyorum.

Sevgilerimle...





Tüm dostlardan, sevdiklerime zaman ayırmak, biraz nefes almak, biraz düşünmek, önceliklerimi yeniden sıraya koymak üzere biraz izin istiyorum. Görüşmek üzere...

Dibe Vurmak  

Posted by Asuman Yelen in ,

Fotoğraf Can Yelen 2009 İzmir

Sevgili Öğretmenlerimize  

Posted by Asuman Yelen in

Altınoluk, 2006



Leylak Dalı, Zeugma ve Cesetizleri ve isimlerini bilmediğim tüm öğretmenlerimizin gününü kutlar, üzerinde emeği geçmiş, geçmekte ve geçecek olan tüm öğrenciler adına minnetlerimi sunarım.

En Güzel Hediye  

Posted by Asuman Yelen in , , ,



Bir kış günü. Tarih 9 Ocak, bulunduğumuz şehir, Mersin.

Sabah hava henüz aydınlanmamış ve biz ablamla oturduğumuz yerde birbirimize sokulmuş, korku içinde olup biteni anlamaya çalışıyoruz. Yatağın içindeyiz. Biraz önce yeri göğü inleten bir sesle fırlayarak uyandık güzel uykumuzdan. Ben beş, ablam yedi yaşındayız. O günlere ait çok fazla bir şey hatırlamamakla birlikte o birkaç saatle ilgili birkaç kare çok net aklımda. Detaylar da anlatılanlarla tamamlandı ve yaşamımın en güzel anılarından biri olarak “unutulmayanlar” serisinin en başındaki yerini aldı.

Evet biz öylece şaşkın ve korkulu otururken, koşar adımlarla odamıza giren babam, yüzünde o muhteşem “ korkulacak bir şey yok her şey yolunda “ ifadesiyle yatağımıza, yanımıza oturdu ve her ikimizin de eline birer paket çikolata tutuşturdu. Babamın güler yüzlü varlığı yatıştırmıştı korkumuzu. Geriye, her ikimizin de babamın, yüzüne çevrili kara gözlerimizde okuduğu merak kalmıştı. Söylediği aynen şuydu: “ Biraz önce çığlık atarak sizi uykunuzdan uyandıran, annenizin size hediye etmek için uzun zamandır karnında taşıdığı minik bebekti. Biraz önce aniden geldi. Bu çikolataları da özür dilemek için o yolladı. Sizi rahatsız ettiği için.”

Evet, aynen böyle dedi babam. Hemen o an, kelimesi kelimesine aklımda kaldığı için söylemiyorum bunu. Babamın hemen arkasından annemi ebeye emanet edip yanımıza gelen küçük teyzem zaten çok sevdiği babamın o sözlerini duyunca hayranlığı o kadar artmış ki, bir sülale efsanesi haline gelen bu olayı babam her aklına geldiğinde ölene kadar anlattı durdu. Sevgiyle ve saygıyla.

Benim babam böyle bir insandı işte. Bize çikolata gönderen bu yeni kardeşi hemen o anda sevdik, koşarak annemin yanına kardeşimizi görmeye gittik. O ise olan bitenden habersiz yatağında mışıl mışıl uyuyordu.

Bu, bugün ailemden kalan tek yadigarım canım kardeşim Rayegân’ ın yaşamımıza girişinin muhteşem hikayesidir. Annemle babamın bize verdiği en güzel hediyenin.





Öykü Atölyesi
için hazırlanmıştır.

Bir teşekkür  

Posted by Asuman Yelen in ,





Önce yavrularıma, sonra da tüm emeği geçenlere yürek dolusu teşekkürler...



Sayenizde sağ üst köşedeki skor önemini yitirdi gözümde. "3-0 " :(

Gökkuşağı  

Posted by Asuman Yelen in , ,

Altınoluk, Haziran 2oo9






KALBİM YERİNDEN HOPLAR GÖRDÜĞÜM ZAMAN



Kalbim yerinden hoplar gördüğüm zaman

Gökyüzünde bir gökkuşağını:

Böyleydi başlangıcında ömrümün;

Şimdi yine böyle, büyüdüm adam oldum;

Yaşlanacağım zaman da böyle olsun,

Ya da bırakın ölüp gideyim!

Çocuk babasıdır adamın:

Dileyebilirdim günlerimden

Herbiri ötekine doğaya özgü dindarlıkla tutturulsun.



William Wordsworth



Sevgiyle...

Sonbahar...  

Posted by Asuman Yelen in , ,




Sonbahar ortasında bir sonbahar. Bir başka sonbaharın cep telefonuyla resmedilmiş bir sonbahar hatırası... Dostlar lütfen bu fotoğrafta sanatsal bir kalite aramayın. Sadece bu gün yavrumun sararmış yapraklar ortasında otururken oluşturduğu bu tuhaf renk ve anlam bütünlüğü yüreğime dokundu ve beni aniden deklanşöre basmaya zorladı.

Güzelim Hollywood Filmleri  

Posted by Asuman Yelen in , , , ,



Bu hafta, hafta sonundan itibaren kendimi pek de keyifli hissetmediğimi söyleyebilirim. Allahtan, kapanan havayla birlikte kararan ruhumu , şayet adı konmuş, ne olduğu belli bir derdim yoksa nasıl aydınlatacağımı uzun yıllar boyu yaşaya yaşaya öğrenmiş bulunmaktayım..

Böyla zamanlarda kitaba odaklanamıyorum. Üstelik uykumu getiriyor. Televizyona deseniz hiç tahammülüm yok. Nereyi açsam çığlık atan kadınlar, sinirden bende de bağırma isteği uyandırıyor. Ağlayan, kavga eden insanlar, iç karartan haberler, hastalık, kaza, çatışma haberleri, sinirlerimin daha da gerilmesine neden oluyor. Derdimin tek devası olan mütevazı DVD arşivim yetişiyor imdadıma. Elim ilk önce hangi filme uzanıyor dersiniz. Muhtemelen şaşıracaksınız. Benim müsekkinim "Arka Pencere". Sanıyorum bu, bana özel bir durum.
Bir film, başlar başlamaz, ilk karesinde, emin olun abartmıyorum, seyredenini içine alıverir mi?
Bana tam da bunu yapıyor. Sarıyor- sarmalıyor ruhumu, kalan her şeyi unutturuyor.

Yerleşiyorum koltuğuma, çayım, kahvem her ne içeceksem önceden hazırlanıyor. Basıyorum kumandanın düğmesine. Akan yazıların gerisinde alttaki resim. Bu bile beni heyecanlandırmaya yetiyor. Filmin havasına yavaş yavaş giriyorum. Bu arada müzik de mükemmel.

İşte filmimizin ilk sahnesi... Tüm film, bir odanın penceresinden izlenen bu dış mekanla onu izleyen bir dergi fotoğrafcısı arasında geçiyor. ( Jefferies- James Stewart)


Mekanın alt kısmını da tamamlayalım.




Film başlar. Bir araba yarışı çekiminde kazayla ayağı kırılan kahramanımız, New york' taki evinde camın önündeki tekerlekli sandalyesinde uyumaktadır. Yüzündeki terden havanın çok sıcak olduğu anlaşılmaktadır. Kamerayla birlikte cama yaklaşırsınız. Siyah bir kedi uyuşuk, yorgun merdivenlerden çıkmaktadır. Hava çok sıcak bir güne aydınlanmaktadır ve yeni yeni uyanan insanların yavaş yavaş hareketlenen yaşamlarını izlemeye başlarsınız.
Tam karşıda bir adam çalan radyosunu dinleyerek traş olmakta. Aman allahım! Fıstık gibi bir sarışın bale hareketleri yapıyor. Bir yandan da kendisine kahvaltı hazırlıyor. O da ne... Şurada bir çift başlı ayaklı balkonda yatmışlar. Gerinerek uyanmaktalar. Aşağıda bahçede orta yaşlı şortlu bir kadın gazetesini okumakta, bir köpek çimlerin üzerinde dolaşmakta, yaşlı bir adam da bina girişindeki çiçekleri sulamaktadır. Biraz önce traş olan piyanist piyano çalışmalarına başlamıştır şimdi. Balerin egzersiz yaparken hazırladığı kahve ve tostu egzersizlere devam ederken yemektedir.Teybinin sesini biraz daha açar. Radyonun, teybin, piyanonun sesi birbirine karışır. Yavaş yavaş arabaların motor ve klakson sesleri, çocuk cıvıltıları, köpek havlamaları da katılır. Artık tam manasıyla oradasınızdır. Sıcağı iliklerinizde hissedersiniz.
Artık herşeyinizle o sıcak sokağın sakinlerinden birisinizdir...
Aynı zamanda kahramanımız Jeff' le birlikte onları merakla röntgenleyenlerden biri...






1954 yılında Alfred Hitchcock tarafından çekilen Arka Pencere (Rear Window), Hitchcock'un en beğenilen filmlerinden biri. Dört dalda oscar adayı olmuş. (Hatta almış galiba.) Tahmin edilebileceği gibi bir gerilim filmi.
Kahramanımız Jef, iş kazası sonucu kırılan ayağı yüzünden geçici bir süre için tekerlekli iskemlede yaşamak zorundadır. Can sıkıntısıyla pencereden çevreyi izlemeye başlayan Jef, sürekli gözetlediği komşularının yaşamlarını inceledikçe ilgisi ve merakı artar. Dürbün kullanmaya başlar. (Bana göre içinde kötülük içermeyen mesleki ve insani bir merakla, ama filmde yer yer bunun ahlaki boyutu tartışılmakta.) Bu arada da tesadüfen bir cinayete şahit olur. Ona bakmak için her gün eve gelen bakıcı Stella ve nişanlısı güzel Lisa, başından beri bu gözetleme meselesi yüzünden onu eleştirmekte, engel olmaya çalışmaktadırlar. Durumu onlara da anlatır. Olaylar gelişir. Polis karışır. Final Müthiştir.

Sonunu bildiği bir gerilim filmini yüzlerce kere izler mi insan? Evet izler. Örneğin ben. Grace Kelly' nin belki de en güzel olduğu bu filmde orta yaşlarını geride bırakmış olan James Stewart da gençliğinde olduğundan çok daha yakışıklıdır. Bu hoş ikilinin ilişkileri ile ilgili enteresan tartışmaları, bakıcı Stella' nın bilge- bilmiş öğütleri, komşular. Balerin, şöhretli piyanistin partileri, balayındaki çift, bayan yalnız kalp, hasta karısına bakan yaşlı adam, köpekli dul.

Yeni izlediğim bu filmi şimdi her hangi bir TV kanalında görsem mal bulmuş gibi sevinir oturur yine izlerim. Dahası, bu film TV. de oynuyorsa, eş dost akraba telefon açıp haber verirler. Her seyredişimde de havasına girer, bittiğinde gülümsediğimi farkederim. Bıraksanız sayfalarca konuşabilirim bu film için, ama yeter. Tadı kaçmadan keseyim.

Seyretmemiş olan sinema- severlere şiddetle tavsiye ederim.


Hep keyifle kalalım...

Zor yolda yaşam savaşı  

Posted by Asuman Yelen in , ,


17 KASIM DÜNYA PREMATÜRE GÜNÜ



BAŞLANGIÇ


Bebek annesine: Ben nereden geldim. Sen beni nereden buldun, diye sordu.

Kadın bebeği göğsüne bastırdı. Yarı ağlayıp yarı gülerek cevap verdi:

Sen, benim arzum gibi kalbimde saklı idin sevgilim. Sen benim çocukluk oyunlarımın bebeklerinin içinde idin.

..............................................................................

Sen, benim umutlarımda, sevgilerimde, hayatımda ve annemin hayatında yaşadın.

...............................................................................


Senin narin yumuşaklığın, gökte güneş doğmadan önceki kızıllık gibi genç, gevrek, uzuvlarımda çiçeklendi.

Sabah ışığı ile ikiz olarak doğan, Tanrının ilk sevgilisi sen, dünya hayat ırmağında aşağıya doğru yüzdün ve en sonunda benim kalbimde karaya çıktın.

Senin yüzüne bakıp dalınca esrar beni kaplayarak boğar. Herkese ait olan sen,artık benim malımsın...

Seni kaybetmek korkusuyla sıkıca göğsüme bastırırım. Hangi tılsım, bu dünya hazinesini benim bu ince kollarımın arasında tuzağa düşürdü?.


(Büyüyen Ay, Tagore)



my son was premature
420 x 560 - 42k - jpg
viewpoints.com




Yukarıdaki mutlu annenin bağrına bastığı bu şirin yavrunun prematüre doğduğunu biliyor musunuz?

Ama maalesaf her anne adayı bu kadar şanslı değil.

Ülkemizde ve dünyada çeşitli yetersizlikler ve imkansızlıklar yüzünden bir sürü bebek kaybediliyor.

Hiç bir anne bu üzüntüyü haketmiyor.

Tüm anneler ve sabırsız bebekleri bu yorucu maratonda desteklemeye ne dersiniz?

O güzelim bebekler herşeye değmez mi?

Bir tık
da benden...



Sevgilerimle...




21. yüz yılda artık ülkemizde ve de dünyada böyle şeyler yaşanmamalı...








Tek kuvöz iki cana yetmedi
Osman BEKLEYEN- Mehmet AYDIN/VAN, MUŞ, (DHA)
29 Temmuz 2009

MUŞ’ta sezaryenle 6.5 aylık olarak dünyaya gelen, ancak solunum yetmezliği olan kız bebekleri Ebrar ile Meryem’e, Van’da bulunan solunum cihazlı tek boş kuvöz yetmedi. İkizlerden Muş’ta kalan Meryem doğumdan 12 saat sonra ölürken, 2.5 saatlik bir ambulans yolculuğu ile Van’a götürülen Ebrar Apak, hayata tutundu.

Şiir defterimden  

Posted by Asuman Yelen in , , , ,


İNSAN

Parlak göründü uzaktan
tıpkı aydede gibi
aydınlık, parlak, dost bakışlı


Ulaşmak, tanımak, anlamak istedim.


Gittim.


İlkin bir sıcaklık sardı her yanımı.
Ayaklarım yerden kesildi önce
ardından gözlerim karardı.
Görebildiğim her yerde
engebeler vardı.

Sonra,
etrafımı pis kokular sardı.
Nefesim kesildi önce
ardından
yüreğime serpecek
bir parça su aradım.
Ne hava,
ne de su vardı.


Ve anladım ki,
Benim için orada
hayat yokmış.






Bu şiirin altına tarih atmamışım. Bir hayal kırıklığının ardından yazıldığı belli. Defteri biraz daha karıştırınca aynı duygularla yazılmış bir başka şiir çıktı karşıma. Muhtemelen aynı zamanlarda yazılmış.


KALBİME

Yine başbaşayız seninle
uzun ve soğuk geceler boyu.
Yine kalmadı
ne sende huzur,
ne bende uyku.


Bu sefer hangimiz suçluyuz.
Kim önce aldanan.
Gülen gözleri görüp, tatlı sözleri
işitince
karşımızdakini dost sanan.
Sen misin önce hızlı hızlı çarpan,
yoksa,
benim kollarım mı uzanan.


Yine boşa ümitlendik
ikimiz de
Ama kabahat bizde.

Ayırıyoruz mücevherin
hakikisini sahtesinden
Kavunun kokusundan, karpuzun
sesinden
anlıyoruz kötüsünü iyisini.

Ama işitince çağıran sesini
nasıl da ümitle doluyor
sevinip coşuyoruz.
Dost sandığımız o ele
nasıl da koşuyoruz.

İten yine hep o el
ve itilen hep biziz.
İşte yine
ve galiba ömür boyu
başbaşa ikimiziz.


Nisan 1976
Ataköy










Hep dostlukla kalalım...





Kutlu-yorum  

Posted by Asuman Yelen in , , ,


Biz de en güzelini yapar mışız meğer



"Bir Şarkısın Sen" çocuklarını ve arkasındakileri hayranlıkla, zevkle izliyorum. Severek, gururla, umutla kaçırmadan izliyorum.
Özellikle şimdi izlediğim "Avaramu" gösterileriyle bana hissettirdikleri tarif edilemez...
Arayıp da tek bir kusur bulamadığım-ız yüz akı bir program.
Herkesi yürekten kutluyorum...

Mutlu Yıllar CAN' ım  

Posted by Asuman Yelen in , , ,






En Keyifsiz zamanlarımda girdin hayatıma.























Bütün dertlerimi unutturdun. Yüreğimi sevgiyle doldurdun.
























Doğum Günün kutlu olsun.........


















Ne güzel şeyler paylaştık seninle.

















Nice güzel yıllara...



















Yaşamıma getirdiğin tüm güzellikler için sana minnettarım.

Şansın bol olsun yavrum.















Sevgi hiç eksik olmasın yaşamından























Kahve falı  

Posted by Asuman Yelen in ,



Ruhta telve fazla
Yürek aydınlık
Tüm yollar kapalı
Sevinçler anlık


Bir dilek olacak
Kuştan haber var
Neşeyle dolacak
Yoldan gelen var


Kenarda bir balık
Bir miktar para
Tabakta bir yılan
Dikkat düşmanlara


Yükseğe tırmanmış
Altta bir göz var
İnsanlar toplanmış
Fazlaca söz var


Şurda bir sıkıntı
Burda geçecek
O sırtını dönmüş
Eyvah gidecek


Bir hasta uzakta
Biraz üzecek
Şurada bir halka
Kim evlenecek



Ruhta telve fazla
Yürek aydınlık
Tüm yollar kapalı
Sevinçler anlık




Hep sevgiyle kalalım....













Placebo etkisi  

Posted by Asuman Yelen in , , , , ,

Benim canım kız kardeşim

Geçenlerde, bir tanecik kız kardeşimle günlük kahve muhabbetindeydim. Uzattığı kahveyi almak üzere kolumu kaldırır kaldırmaz elimde olmadan bir "ah" sesi çıktı ağzımdan. Artık dostlarım beni tanıdığından, yaşımı tekrarlayıp ağrılarıma bir de sinir bozukluğu eklemek istemiyorum.
Bahar aylarında tüm eklemleri ağrayan insanların yaşındayım. (Şimdi hiç sinirim bozulmadı. Üstü kapalı geçtim ya hesapça :(( ) Her neyse sevgili kardeşim hemen sordu sorusunu. "Yünün nerde senin bakiim??" Hemen o anda ovuşturmaya çalıştığım omzumun sancısının hafiflediğini hissettim. Beline sardığı yün atkının kazağının altından sarkan yıpranmış püsküllerini savurarak, neşeyle sallanan koltuğuna oturan tatlı kardeşime minnetle gülümsedim. Bir gün önce aynı koltuğa belinin ağrısı yüzünden binbir ah ve de of la zorlukla kendini atan eşsiz kardeşim karşımda taze gelinler gibi sırıtmaktaydı. "Fazla söze gerek yok her şey ortada" der gibiydi kahvesiz eliyle atkının püsküllerini okşarken.

Efsunlu yünüm

Eve döner dönmez ilk işim, komodinimin, fularlarımın arasındaki en mutena köşesinde sakladığım (kaybetmek riskini hiçbir zaman göze almak istemem) sevgili yünümü bulup çıkarmak oldu. Artık bana karada ölüm yoktu. Artık tüm ağrılarım ve tüm sıkıntılarım sona ermişti.

Ağrıyan yerlerimize hemen bir parça yün sarma alışkanlığı, bize anneannemden intikal etmiş bir alışkanlık. Ona da muhtemelen kendi anneannesinden geçmişti. Herkese denemesini tavsiye ediyorum. Mutlaka saf yün olmalı. Boynunuz mu ağrıyor, dirseğiniz mi, bileğiniz mi, beliniz mi. Sarıverin üzerine, anında sızılarınız geçecek, yüzünüz yeniden gülmeye başlayacaktır.

Yoksa abartıyor muyum

Bana gelince, ben işi iyiden iyiye ileri götürdüm. Aslında başından anlatmakta yarar var. Gecelerden bir gece, yatağımda yine, uykusuz bir gece geçireceğim korkusuyla bir sağa bir sola dönmekteydim. Öyle ya, bir gece önce sabaha kadar dönmüş durmuş, daldığım birkaç dakika içinde de karabasanlar görmüştüm. Halbuki üst kattaki komşumun yaptığı muhteşem çiğ börekleri yemiş, üzerine de keyifle çaylarımızı yudumlamıştık. Son derece mutluydum yattığımda. Aslında akşamları pek fazla yemek istemezdi canım. Keyifsiz yatardım o yüzden. Her neyse öyle sıkıntıyla bir sağa bir sola dönerken, gözüme komodinin üzerinde duran sevgili yünüm ilişti. Uzanıp aldım, gözlerime sardım. Bir güzel mışıl mışıl uyuduğum gibi tatlı tatlı da rüyalar görmez miyim…

Yok Artık

Bendeki yün parçasının faydalarının sınırı yok. Her gün bir yenisi ekleniyor. Geçen gün kızartma yaparken koluma yağ sıçradı. Anında acısını aldı. Geçenlerde saçımın çok döküldüğümden bahsedecek oldum, akıllı kız kardeşim “yünü dene” dedi. Islak saçımın üzerine beş dakika sardım. Anında dökülme durdu. Üstelik gürleşti, parlaklık, canlılık geldi. Benim yünüm bundan başka kaşıntıya, döküntüye, açık- kapalı yaralara birebir.

İşin en güzel yanı, boyundaki ve göz kenarındaki kırışıklıklara öyle iyi geliyor ki, inanamazsınız. (İnanmayın da zaten) Bezi hafif nemlendiriyor, üzerinde iki buçuk dakika kadar bekletiyorsunuz. Sakın fazla tutmayın çilt gereğinden fazla geriliyor, patlama riski ortaya çıkıyor. Sonuç mükemmel. Aynaya bakmaya doyamıyorsunuz. :)))

Yarımbıyık' ın değerli katkısı

Size şeker kız kardeşimin son deneyiminden bahsedeyim. Beş kilo fazlası var. Malum metabolizma bu mevsimde adeta duruyor. Tam tartının üzerine çıkacakken yarım bıyıklı kedisi ağzında getirdiği yün atkıyı bırakıvermiş kantarın üzerine. Gözlerine inanamamış. Tam beş kilo eksik. Atkıyı kaldırıp yarım bıyıklıyı da bir güzel azarladıktan sonra salim kafayla yeniden çıkmış tartı aletine. Tahmin ettiğiniz gibi yarım kilo fazla. Üç kere denedikten sonra, az önce beni arayıp müjdeli haberi verdi.

Ve mutlu son

Bu yazıyı tamamladıktan sonra doğru banyoya gideceğim, boynumdaki yün bezi tartıma serip kilomu ölçeceğim. Biraz morale herkes kadar benim de ihtiyacım var öyle değil mi…

:)))))))))))))))))))


Hep sağlıklı ve neşeli kalalım...

Böyle bir sevgi...  

Posted by Asuman Yelen in , ,



ayağının tozuna

değsin başım
nem versa benlik adına
boğsun gözyaşım


bana gelen her san
lekedir onuruma
ölüm getirir her an
çevrende dolanışım
nem varsa benlik adına
boğsun gözyaşım


benim adım verilmesin
gördüğüm işe
benim ömrümde senin isteğin
gerçekleşe


pürüzsüz sükununla sar beni
eşsiz güzelliğinle sar
gel dur da gönlümün nilüferinde
ben görünmez olayım
nem varsa benlik adına
gözyaşımla boğayım






R.TAGORE

Bengalce aslından çeviren : Bülent ECEVİT

Şairin "Gitanjali" isimli eserinden alınmıştır.



Yağmurun hatırlattıkları 5  

Posted by Asuman Yelen in , , , , ,




Çay, simit ve Emine Teyzemiz


İstanbul ‘ da bir sonbahar günü…

Kasım ayı içindeyiz. Yağmurlu, sıkıntılı bir tatil gününde biz üç kız kardeş, annem ve anneannem vakit dolduruyoruz.

Dışarıda hava karanlık. Evde kasvet ve hüzün hüküm sürmekte. O ilk günlerin telaşesi, bizim yerleşmemiz, anneannemin toparlanıp getirilmesi ve yerleştirilmesi, okul, kayıt, forma, ayakkabı derken annemi oyalayan tüm meşgaleler bitmiş, telaş ve şaşkınlık sona erince yüreklerimizdeki özlem ve acı olduğu gibi açığa çıkmış, bütün eve de hakim olmuş durumda. Radyoda hafif hafif Türk Sanat Müziği çalıyor. Oturduğumuz salonda sobanın çıtırtısında bile hüzün var sanki. Göz ucuyla anneme bakıyorum. Bizlere göstermemek için özen gösterdiği gözyaşlarının izleri, yeşil gözlerinin etrafındaki kızarıklıklarla kendini ele veriyor. Yine yemek yaparken ve henüz yerine kaldırdığı öğle yemeği tabaklarını yıkarken ağladığı açıkça belli. Anneannem odasında uyuyor. Ben elimdeki kitabı okumaya çalışıyorum. Ablam bir dergi karıştırıyor. Kız kardeşim camda, geleni gideni seyrediyor.

Ansızın kapının ısrarla ve hiç susmadan çalan ziliyle, hep birlikte antreye yöneldik. En yakın bendim herhalde ki hala çalmakta olan kapıyı açan ben oldum. Bundan sonra olanları anı anına hatırlıyorum ve ölene kadar unutacağımı da hiç sanmıyorum.

Kapı açılır açılmaz içeriye kocaman bir tüy yığını girdi. Buna daldı da diyebiliriz. Bağıra çağıra ve hışımla daldı içeri. Bu, bir kadındı. Sırtında yerlere kadar uzanan tüylü kahverengi bir manto, başında da aynı tüylerden bir bere ya da şapka veya kalpak, bu üçünün arası bir şey vardı. Çizmelerini çıkarırken, çantasından çıkarıp yere fırlattığı terliklere ayağını geçırirken hep konuşuyor, durmadan konuşuyordu. Başındakini çıkarıp elime tutuşturdu. Göz ucuyla yüzüne baktım. Siyah kıvırck saçlıydı.Teni esmerdi ve sağ kaşının altında onu daha da ürkütücü gösteren kocaman bir şişlik vardı.

“Nerde senin o annen olacak..bip.bip. Sen hangisisin dur bi bakiim. Sıska büyük mü yoksa tombik küççük mü. Bi kız daha olacak o nerde, onu hiç görmedim. Kız Havva … Bip bip bip kadın. İnsan bi haber verir. Armağan mısın Asuman mısın alıver bakim elimden şu mantoyu kızım.” Dehşet içindeydim. Hayatım boyunca hiç rastlamadığım bir tip, bağıra çağıra içeri dalıyor, isimlerimizi biliyor, hiç duymadığım şekilde açık saçık konuşuyordu. Hipnotize olmuş gibi mantoyu elinden aldım. Antreye götürüp yerine astım. Bir müddet orada korkuyla sinip bekledim. İçerden hala sesi geliyordu. Daha hiç susmamıştı zaten. Teyzem nerde. Ne iyi ettin de teyzemi getirdin. Afferim kız Havva. Ses yavaş yavaş titremeye başlıyor ya da bana öyle geliyordu. O ana kadar biraz şaşkın, biraz korkak, biraz mahçup öylece kalakalan annemin de hafiften gözleri dolmaya başlamıştı. O sırada elini öpmek için davranan ablama sarıldı. Armağanıım. Babasının prensesi. Ses iyiden titremeye başladı. Ablamı bırakıp anneme atıldı. Sımsıkı sarıldılar. Kısa bir feryat figan faslı. Tam annem iyiden iyiye kendini bırakacaktı ki aynı sesin gülmekle, azarlamakla, sitemle karışık çığlıklarıyla gözyaşları gözünde dondu kaldı. “ Aaaa, ne bu böyle, sulu zırtlaklar gibi. Bip bip bip. Hiç sevmem hiiç. Hem söyle bakalım bu kızlar bana niye domuza bakar gibi bakıyorlar. Anlatsana kimim neyim. Senin neyinim."

Bu kadın bizim Emine Teyzemizdi. Annemin anne tarafından bir akrabasıydı. Annemin bile pek de tanımadığı bu teyzemiz eşi ve üç oğluyla Eyüp’ de deniz gören ahşap bir evde yaşıyordu. (Sonrasında çokça vakit geçirdiğimiz ve çok mutlu olduğumuz bir evde.) Annem evlendiğinde birkaç kez bize gelmiş, ablamla beni bebekken görmüştü o kadar. Biz Anadolu’ya çıktığımız için annemle bir daha görüşmemişlerdi.

Şimdi misafir salonunda oturmuş evi inceliyor, eşyaları küfürlerle ya da tuhaf betimlemelerle eleştiriyordu. Önce gözü yemek masasının üzerine doğru sallanan siyah, üçlü avizeye ilişti. "Bu ne biçim avize böyle insanın içini karartıyor, kara donlu adamlar gibi bip bip bip." Annemin tek kaşı kalktı bir baş işaretiyle bizi içeri yollamaya çalışırken o fark etti. "Ne oldu, tabii çocuklar alışık değil benim konuşmalarıma. Tutiym bari çenemi. Asumancım çantamı getir bakim. " Büyük deri çantasından kocaman bir kese kağıdı çıkardı. "Size Eyüp’ten simit getirdim. Fırından yeni çıkmıştı. Koyuver sobanın üzerine kuzzum. Armağan sen de git bize güzel bir çay yap bakiim." Sonra kalktı, büyük bir poşetin içinden çıkardığı sarı ambalaj kağıtlarına sarılı kocaman bir paketi açmaya başladı. Paketten kristal sallantıları olan gösterişli bir avize çıkardı. Biz dehşetle izlerken birkaç alet ve edevatla bir sehpanın üzerine çıkıp muhtelif bip bipler arasında kah gülerek kah söylenerek avizeyi yerine taktı . Bir yandan da talimatlar veriyordu. "Sehpalarınız eskimiş. Sallanıyor. Koltuklara da yeni yüz gerekecek. Böyle olmıycak. Seni bir ele almak lazım. Ne bu böyle."

Biz mutfakta ablamla ince belli çay bardaklarına çayları doldurur, tabaklara yerleştirdiğimiz mis kokulu simitlerin yanına kestiğimiz peynirleri ilave ederken, annemle ikisinin sık sık kahkahalarla kesilen, bol bip bip li çocukluk ve ilk gençlik anılarını duymaya çalışıyorduk. Elimde tabaklarla içeriye girdiğimde içim huzurla doldu. Annemin yüzüne renk, hareketlerine canlılık gelmişti. Çay tepsisiyle gelen ablamla bakışarak bu memnuniyeti paylaştık. Emine teyze bağırıyordu yine oturduğu yerden “ çabuk olunsanıza kızım, çaylar sovuycak bip bip. Uyy simitler de koktu. Haydiiiyyn öldüm açlıktan getirin getirin...Ha kuzzum..."

Çıtırdayan soba sıcacıktı. Çaylarımız, simitlerimiz sıcacıktı. Yüreklerimiz sıcacıktı. Radyoda Yurttan Sesler korosu hafif hafif eşlik ediyordu sımsıcak sohbetimize. Annemin bakışları sımsıcaktı. Dışarıda yağmur yağıyordu. Kopardığım simidi ağzıma attım. Simit hiç bana bu kadar tatlı gelmemiş, mutluluk vermemişti.

Daire kapımızdan küfürlerle giren bizi korkutup ürküten, sürekli bağırıp çağıran bu garip teyze, önce yarattığı bu şokla korkutmuş, daha sonra akşama kadar yavaş yavaş bize sunduğu, yüreğinin tüm samimiyeti ve sevgisiyle o gün ve ölene kadar hepimizin sevgilisi olmuştu.



Öykü Atölyesi için hazırlanmıştır.




Yalnızca sitem  

Posted by Asuman Yelen in , , , ,




GÜN GELİR

Uzaklardan bir ses zaman zaman

fısıldar sanki adımı usul usul

ve eğer yağmur yağıyorsa bir de o akşam,

her bir damla çelik misali ağırlaşır.

Kulaklarım çınlamıyor ne zamandır.

Beni hasretle anan biri yok artık herhal.

Bir garip bencil duygu ki ruhumu saran

içtiğim içkinin buruk lezzeti acılaşır.

Gün gelir serseri ruhum elbet

acının lezzetine de alışır mı alışır.

Alt tarafı insanım işte herkes gibi

aklım, ara sıra olsa da karışır.

Sezen Aksu


Ben Sezen Aksu’ yu çok sevdim.

Bir zamanlar


Yalnız başıma dinledim … Sevdiklerimle dinledim…

Onunla mutlu oldum... Onunla ağladım...

Dostlarım aşklarını anlatırken, omzumda ağlarken

hikayelerinin içinde

ve geride hep o buğulu ses vardı.


Ne mektuplar yazdım guruba karşı,

O yanık sesin eşliğinde.

Ve onların içinde kaç kez geçti adı.

Ne mektuplar okudum onu dinleyerek

Ve ismini gördüm yemyeşil satırların içinde,

Benimkiyle birlikle.

Ve bir gün, bir kötü gün, bir kara gece,

Ben zehir dökerken kağıda gözyaşları yerine

geride o ağlıyordu benimle gizlice.


Tüm sevdiklerim bir şekilde yok olurken yaşamımdan

birer birer,

onunla “allahaısmarladık” dedik.

birlikte ,“geçen yaz” ı özledik.

Yaşanmamış ylllar” geçirdik onunla.

Ve neler neler…

Bazen, dondu kaldı

“dilimizin ucunda kelimeler.”

Onunla, “Ağlamak güzeldi.”

Sonra,

“gün geldi.”

Yokladım yüreğimi.

Gidenlerin sevgisi

Sapasağlamken, koruyorken yerini

Ve hatta çoğalıyorken

Yavaş yavaş

Onunki gözümün önünde soldu.

Ve bir gün, bir gece,

O hiç yaşamasaydım dediğim,

Şey oldu

-hikayesi bende saklı-

Şimdi onun yerini

Bir tuhaf “Sevgili Sezen” aldı.

Ve “dilimin ucunda”

Şu “kelimeler” kaldı.

yasaklı

Sen en güzel duygularımın katilisin”







Onsuz 3 yıl  

Posted by Asuman Yelen in , ,



ÇİZGİ

günlerden bir akşam üstü
yolda tozlar uçuşuyordu
her biri kendi başına birer dünya

dünyalardan birinde bir insan
insanın avucunda bir çizgi
çizginin ucunda bir son

sonda bir gün ağarıyordu
bir çocuk doğmuş yol üstünde
yummuş avucunu ağlıyordu

B.Ecevit
1974






Kış yaklaşırken  

Posted by Asuman Yelen in , ,

Balkonumdan








Flue çiçekler



















Yine almış kamerayı eline
bizimki



















Yağmur sonrası kasveti





















Veda gözyaşı






















Renk cümbüşü

















Son yemek




















Beyazın varolma savaşı


















Kıştan korkmayanlar




















Ve aniden bastıran sis
















Hep sevgiyle kalalım...

Blog Widget by LinkWithin