Pazar Sohbeti  

Posted by Asuman Yelen







4.Murat tebdil-i kıyafetle şehri dolaşmaya çıkmış. Az gezinmiş, uz gezinmiş,

 bir balıkçı kayığında garip birşeyler yapmakta olan bir adamın kayığına geçip

karşısına oturmuş. Ne yaptığını sorunca ,  "ben  remil atar gelecekten

haber veririm" demiş adam.  "Hadi söyle öyleyse" demiş padişah.  "Padişah

nerede ola, şimdi, bu saatte."  Adam remili ( sanırım zar) atmış, bakmış bakmış

padişahımız deniz ortasında bir yerlerde seyr-i seferde" deyince padişah

üstelemiş. "Acep yanında kimler ola?" "Kolay, bakarız" demiş bir kez daha denemiş

falcı remili bir atmış,  bakmış bakmış, önce beti benzi atmış, sonra karşısındakine

bir göz atmış, sonunda da kendini padişahın ayaklarının dibine atmış.

Padişah titizlenmiş. "Tamam tamam"  demiş. "Son bir şey sorucam. Bunu da

bilirsen ilmine inanıp seni bağışlıycam. Bil bakalım şimdi şehre hangi kapıdan

giricem." Adam can havliyle atmış remili. (Emin olsam zarları diycem, bölüp

de bakmak işime gelmiyor şimdi) Çıkan sonucu bir kâğıda yazmış. "Affınıza

sığınarak padişahım, benim de sizden bir talebim var. Bu kâğıdı lütfen şehre

girdikten sonra açınız."

Padişah tez adamlarını çağırmış. Emrindeki tüm mimarları işçileri seferber edip

yeni bir kapı açtırmış. Altından geçip şehre girerken de en kuntiz sırıtışıyla

"yaktım çıranı remilci. Şimmdi hapı yuttun. İşte adamı böyle ters köşeye

yapıştırırlar:)) deyu söylenmiş.

 Sonra keyıfle küçük kâğıdı açmış ve okudukta,  gür sesiyle "hade beaa" diye

gürüldemiş. Notta şöyle yazıyormuş. " Yeni kapınız hayırlı olsun padişahım:)))"

Rivayete göre Yenikapı bu şekilde yaşamımıza girmiş...


Radyoyla haşır neşir olanlar bilirler. Pazar günleri saat dörtte "Beyaz Yanak"

adında bir program vardır. Sadri Alışık' ın o siyah beyaz güzel filmlerinden

alınan çok hoş bir replikle  (kendi sesinden ve geride doğal İstanbul efekti

eşliğinde) başlar. Sunucusu bir eski İstanbul'a bir de eski arabalara tutkundur.

Her seferinde15-18 yaşlarıma gider, kendimi Fatih' teki evimizde bulurum.

Rastladığım her Pazar, çılgın bir nostalji yaşarım.

Bu gün de akşam için yemek hazırlarken denk geldim. Yumuşacık sesiyle Fatih,

Atikali, derken Yenikapı' yı da bu güzel rivayetle bir güzel renk katarak

anlattı. Çok hoşuma gitti. Paylaşmak istedim. (Galiba biraz da egzajere ettim)


Herkese güzel bir Pazar dilerim. Kaldığı kadarıyla tabii:))

(Gözüme alt köşedeki saat ilişince dehşete kapıldım. Akşama misafirim var

ve daha Paçozu çıkarmadım bile..)

Hoş Ramazan Günleri  

Posted by Asuman Yelen




Bol huzurlu, bol keyifli bir o kadar da telaşlı bir Ramazan Ayı geçip gitmekte...

Rayuş' la yaptığımız iftarlar, yeğenimin elinden sürpriz iftar spesialleri, onun yaklaşan

evliliği ile ilgili koşuşturmaca ve heyecan, bu Ramazan' ı biraz daha farklılaştırdı.

Çocukluğumdan beri severim bu ayı. Bittiğinde gözyaşı dökecek kadar.

Keşke peşine takılan şu bayram olmasa...

Şimdi dostlar, "aaaa, hiç bayram sevilmez mi. Adı üstünde bayram!" diyecekler

Tüm sevinçler tanımlanırken başına "bayram" sıfatı getirilirken ...

Ama ben sevmiyorum işte...


Üstteki fotoğraf eminim birçok yerde kullanılmıştır. Keşke bol bol her tarafta

görsek bu ve benzerlerini.

Küçük yavruya bayıldım:)

Birkaç kare de benim moruk ninemden gelsin.






Bugün akşam gezimizde. Cep fotodan.(25.7.2012)




26 Temmuz 2012

















Herkese güzel Ramazan günleri diliyorum. Bol keyifli ve muhabbetli.


Sevgiyle kalın...

Biraz Yüzüm Güldü  

Posted by Asuman Yelen



Yine gözler tavana dikili gün ışıyana kadar öylece yatıp  yorgunluktan bitap düşerek

daldığım bol kabuslu bir uykunun sabahında çayımı içerek kendime gelmeye çalışırken

telefonum çaldı. Kardeşlerin en dikkatlisi, en şefkatlisi ve en iş bitiricisi, en otoriter

sesiyle talimatlar sıralıyordu.

"Ninom, şimdi derhal bu numaraya telefon açıyorsun. İnternetten araştırdım. Bize de

yakın. Şöyle adam gibi bir muayene etsin Paçoz' u. Orhan Bey' i de unut gitsin.

"Ne telefonu...O da kim....Orhan Bey' i niye unutuyorum...Ne diyorsun...Dur bi

kendime geliym."

Benden hayır gelmeyeceğini anlayınca duraladı. "Neyse, sen bi çayını iç kendine gel,

kahvede enine boyuna konuşuruz."


Son zamanlarda, burada da bahsettiğim gibi Paçoz birden fazlaca inlemelere başlamış,

sabah ve akşam yürüyüşlerimiz onun sürekli kendisini çimenlere hatta yolun ortasına

atıvermesi yüzünden keyif olmaktan çıkmış başta beni, sonrasında da çocukları, komşuları

görenleri, korkutur, endişelendirir bir duruma dönüşmüştü. Artık har akşam çaresizce

Rayuş' a telefon açıp parka çağırıyor, onu uzaktan görür görmez Paçoz' un bir gayretle

 kalkmasını (hep öyle yapardı eskiden çünkü) sağlıyorduk. Sonunda hepimiz için işkenceye

dönüşen yürüyüşlerimizden vazgeçtik. Bu günlerde neler çektiğimi bir ben biliyorum.

Tabii bu arada ben Veteriner Orhan Bey' i arayıp durumu anlatıyorum, o, her seferinde "normal

 süreç, herşeye hazırlıklı olun, bunları bekliyorduk" şeklinde kısa cevaplarla konuşmayı

sonlandırıyordu.


Cuma akşamı artık evin içinde de sürekli yatan hatta yemeyen içmeyen Paçoz' u görmek

için uğradığında, yavrum Rayuş' a inleyerek sol patisini uzattı. O da oyun gibi algılayıp

hafifçe tutunca çok farklı bir çığlıkla ortalığı inletti. Sol patisinin altında şişlikler, sertlikler

oluşmuş el elletmiyor. Sevdiği kemikle kandırarak biraz yürümesini sağladık. Hep o ayağının

üzerine düşüp kalıyor. Koray ben ve Rayuş aynı şeyi tekrarladık bütün gece.  "Biz nasıl

anlamadık bunu" diye hayıflandık durduk. Biraz da umutlandık doğrusu.

Pazar günü Orhan Bey' i aradım. Durumu anlattım. "Hmmm. Olabilir. Bir ara uğrarım.. Bi

randevularıma bakiim..." "Hemen gelseniz?"  "İmkansız. Ben geleceğim zaman ararım."


Orhan Bey, başından beri Paçoz' un veterineri. Köpek bakımı konusunda bilgisiz ve

çok da telâşlı biri olduğumdan onun soğuk, sakin tavrı bana çok yatıştırıcı gelmişti

başlarda. Aslında tek yaptığı zamanında (ki kayıt tutmaz, ben takip ederdim ) gelip aşılarını

yapmak, bittiği zaman mamasını getirmek.Sokak kapısından bir adım içeri girer, Paçoz' u

tutmamı ister, iğnelerini yapar ve gider. Her gelişinde tırnak makasını getirmeyi unuttuğu

ve bu işi yapmakta geciktiği için kılcal damarlar uca kadar gelmiş. Sol pati de bu

yüzden zarar görmüş. (Bunu da bugün öğrendim)

Memesindeki şişliği görür görmez koyduğu teşhisi söyleyiş biçimi yüzünden, üzüntüden

gözleri dolan Can  (küçük yeğenim o sıra bendeydi)  arkasından, "ben böyle sevgisiz,

duyarsız adam görmedim" diye öfkeyle söylenmişti.  Ben işittiklerimin sarsıntısıyla, nasıl

söylediğinin farkında bile değildim o anlarda.


Neyse uzatmayalım.


Kahve içerken tüm bunları konuştuk. Yeni veterineri aradım. Durumu anlatıp yardım

istedim. Akşam geldi. Genç bir adam.  Ayakkabısını çıkardı terlik istedi. ( Orhan Bey

Paçoz' u ayağına isterdi )  Paçoz' u kanepeye yatırdı. Kendi tuttu. Önce memesini uzun

uzun inceledi. Teşhis aynı tabii. Yaşanabilecek süreci anlattı. Şimdilik herşey yolundaymış.

"Çok iyi bakılmış. Çok da sevgi görmüş " dedi.  Ayağı için bir iğne yaptı. İlaçlar önerdi.

"Gerekirse ufak bir müdahale yapılabilir ama sanmıyorum. En kısa zamanda yine

yürüyüşlere başlayabilirsiniz"  dediğinde dünyalar benim oldu.  Gerçekten:)

Bu kez de bu sevincimi paylaşmak istedim.


Bu gece rahat, temiz bir uyku beni bekliyor sanırım.

Herkese güzel uykular, tatlı rüyalar...



Bu Günlerde Biz...  

Posted by Asuman Yelen

Paçoz, evde ve dışarıda sürekli bu durumda artık. Sokağa çıkmak istiyor ama yürüyemiyor.

Parka kadar zor gidiyor.İlk bulduğu çimene kendini atıyor. Gölge güneş hiç farketmiyoır.








Bu delikanlı birkaç tur bisikletle

etrafımızda dolaştıktan sonra

dayanamayıp yanımıza geldi

ve Paçoz' u ilgiyle izlemeye başladı. 


8 Temmuz 2012 (cep foto)





Sonra ne düşündüyse o da yanına uzanıp

bir süre de yattığı yerden izledi.





















Yavrumla sessizce, bakışlarımızla anlaşmayı sürdürüyoruz.

Ben, "hadi kalk artık yürü yanımda eskisi gibi, uydur ayaklarını ayaklarıma"

diye yalvarıyorum. O da çakmak çakmak yalvaran bakışlarıyla  "üzgünüm,

 mecalim yok bırak beni kendi halime buracıkta böylece yatayım" diyor.


Hiçbir şey düşünmeden hissetmeden yaşamaya çalışıyorum. Akışına bıraktım

 herşeyi. Boğucu sıcakların sıkıntısı, Koray' ın yaklaşan düğününün,

kurmaya çalıştıkları evin telâşesi, hepsi işime yarıyor doğrusu.

Gerekli gereksiz duygusallıklar rafa kalktı. Ne kararsız dostluklar,

ne de inatçı nefretler, beni zerrece ilgilendirmiyor .

Gözüm, aklım, fikrim hepsi can yoldaşımda.

Dillendiremediği acılarını anlamak ve dindirmeye çalışmak üzere aleste bekliyorum.

Onun için elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. İnşallah yapabilirim.

Evet, bu günlerde biz böyleyiz.


Herkese güzel haftalar diliyorum...






















Kenarlarda...Köşelerde...  

Posted by Asuman Yelen

5 Temmuz 2012 tarihinde ayaklarımıza ve gözlerimize takılan güzellikler...
























Blog Widget by LinkWithin