Gülümse  

Posted by Asuman Yelen in ,

İlk dinlediğimde içime işledi bu şarkı. Sonrasında her dinleyişimde gözyaşı döktüm.

Tıpkı Uçurtmayı Vurmasınlar ya da Ağustosta Rapsodi' yi izlerken olduğu gibi.


Çocukluğum Anadolu' da, bunun çok iyi hatırladığım üç yılı da Adıyaman' da geçti.

Altını çize çize mutlu olduğumu söylediğim o dönemde, Adıyaman' lı çocuklar benim

kadar mutlu değildiler. Sıra arkadaşlarım benden büyüktüler. Sıradan bir şey gibi

anlattıkları gündelik yaşam hikayelerini dehşetle dinlerdim zaman zaman. Sadece

ilkokuldaydık. Örneğin çayı demleyip tandırda ekmek yapıp kahvaltı hazırladıktan

sonra gelen, küçük kardeşine baktığı için ders çalışamayan, okul çıkışı tarlada çapa

sallayan kızlar tanıdım. İlkokulu bitirecek kadar şanslı olanlar de okul biter

bitmez çarşafa sokulur, caanım uzın saçlar kesilir ondüle yaptırılır (nedense), en

kısa zamanda da başlarıı bağlanırdı. Çoğunun babaları birkaç eşliydi ve kendileri de

çok şanslı değillerse kuma giderlerdi.

Sokaklar, bakımsızlıktan pislikten "Trahom" adı verilen göz hastalığına yakalanmış

çocuklarla doluydu. Kapı önlerinde çamurlarda başlarına gözlerine konan yığınla

sineği kovamayacak kadar mecalsiz öylece otururlardı.


Benim çocukluğumda, bulunduğum Anadolu şehirlerinde yazlık sinemalara gelen ve sık

sık değişen filmler, sokaklarda bir at arabası ya da kamyonetle afişler

gezdirilerek anons edilirdi. Gür sesli bir adam bazen ilkel bir boru, ya da hoparlör

kullanarak tüm oynayanların isimlerini sayar, sonunu "akşam sekizde filanca

sinemadaaa" diye bağlardı. "Belki şehre bir film gelir......" hep bunu çağrıştırır.


Bu şarkının sözlerini yazan Kemal Burkay' ın adını, sürgünde olduğunu çok sonraları

öğrendim. Politik kimliği, kişiliği bir yana, sadece bana da geçirdiği duygularının,

her dizesinin , acısının, kendi umutsuzluğunun, vermeğe çalıştığı umudun,

kendi karamsarlığının, yaymaya çalıştığı iyimserliğinin samimiyetini, çocuksuluğunu,

naifliğini hep derinden hissettim.


Düşünüyorum da, ben doğmadığım, misafir gibi uğrayıp geçtiğim, buna rağmen kokusunu

dokusunu, deresini, tarlasını, dağını, burnumun direği sızlayarak, özlemle

hatırlarken, bu dizelerin sahibi, otuz yılı aşkın bir süredir bırakın doğduğu

toprakları, ülkesinden kilonetrelerce uzakta hangi duygular içindeydi.


Ülkene hoşgeldin Kemal Burkay.

Belki ayağın uğurlu gelir, iklim değişir, Akdeniz olur.

Belli mi olur.

Kimbilir, belki hep birlikte gülümseriz...










GÜLÜMSE


Hadi gülümse bulutlar gitsin

İşçiler iyi çalışsın, gülümse

Yoksa ben nasıl yenilenirim

Belki şehre bir film gelir

Bir güzel orman olur yazılarda

İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.


Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok

Çakıltaşlarım vardı benim

Ama sen başkasın anlıyor musun

Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm

Tüm şehir bana küskün

Bir kedim bile yok anlıyor musun

İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse.


Kemal Burkay

2011 Temmuzunda kısa bir tatil  

Posted by Asuman Yelen in ,

KADİM DOSTLAR


Önce beni sık sık evinde ağırlayan 35 yıllık dostumla keyifli bir fotoğrafla başlayalım. Blogger

dostlarım onu daha önce bahsettiğim "dantel muhabbetler" den hatırlayacaklardır.

Babalarımız aynı kurumun (bizim de emekli olduğumuz) aynı şehirdeki farklı şubelerinde

çalışmışlar, bir yıl aynı okulda birbirimizi tanımadan okumuşuz. 1975 yılında aynı şubede

birlikte çalıştığımız sırada bunu farkettiğimizde çok şaşırmıştık.







Her sene olduğu gibi bu sefer de beni mükemmel ağırladı. Bu yıl kardeşiyle birlikte yine bol bol

gezdirdiler. Fotoğrafların çoğu, bir CD içinde orada kaldı. Sırasız, karışık bir biçimde başlıyorum.


CUNDA



24 Temmuz' da Cunda Adasına gittik. Dolaştık, balık yedik. Dondurma yedik.
























Sonra bir kahvede evlerinde beni misafir eden dostlardan birine ben günlük tavla dersini

verirken, diğeri de tavandaki kuşların resmini çekti.














Biraz da alış-veriş yaptım.Akşam eve dönerken, sıcaktan ve yorgunluktan görün ne hale geldim:





Devamı yarın...

Bir Tatil Dönüşü Daha...  

Posted by Asuman Yelen in ,




Nihavet evimdeyim.....

Bilmeyen yıllarca evden uzak olduğumu sanabilir.

Neil Armstrong ne demiş Ay daki ilk adımı için: " İnsan için küçük, insanlık için büyük bir adım ."

Ben de yıllık tatilim için , " çoğunluk için küçük, benim için büyük bir tatil " tanımlamasını

rahatlıkla yapabilirim. Önemli olan nicelik değil nitelik. Böyle düşünürsek seyahatimin bu tanıma

cuk oturduğunu söyleyebilirim.

Önce evlerini bana kendi evimmiş gibi hissettiren güzel dostlarla birlikteydim.

Misafirperverlikleri bana huzur verdi. (Gerilim dolu tavla partilerini saymazsak:))

Öyle güzel gezdirdiler, öyle çok şey gördüm ki, yerler, sokaklar, binalar

birbirine karıştı. Örneğin, 2 sergi, 2 kazı, birçok belde, köy, bir sürü fotoğraf. İsimler kafamda

karma karışık , buna virüs nedeniyle kullanamadığım kameram yerine cep telefonumla çektiğim

fotoğraflar, yeni telefonum henüz bilgisayarımla resmen tanıştırılmadığı için yüklenemeyen bir

grup fotoyu da ekleyelim. Tabii tüm mekan ve tarihler beynimde oradan oraya koşturup

dururken, sağlıklı, açıklamalı bir post nasıl hazırlayabilirim bilemiyorum. Deneyeceğim.


Şimdilik sadece sevgi ve özlem dolu bir bir merhaba dostlara....

Yolcudur Abbas  

Posted by Asuman Yelen in ,



Benim bir tanecik kız kardeşim her öğlen falda " sana yolculuk var" diye diye sonunda bavulları

hazırlattı.

Aslında bu yaz bir hafta da olsa evden uzaklaşıp Paçoz' umu bu sebepten strese sokmak

istemedim amma, gelin görün ki, o, keyifle nazlı nazlı her istediğini yaptırıp şımarık şımarık

oradan oraya koşuştura dursun, stress bende tavan yaptı. Bir de bu sıcaklar. Bir de nem...

Kandil akşamı arkadaşım çekine çekine ( güya kararım kesindi) davet ettiğinde ikiletmedim

doğrusu. Yarın akşam yolcuyum. Bu sefer notebook' um var yanımda. Arada bir girip

bakabilirim. Hatta belki, bir kaç satır yazabilirim.

Paçoz bavulları görünce sindi bir kenara yavrum. Dışardan gelen her köpek sesine bir cevap

verip evin içinde beni dört döndüren cabbar halinden eser yok.

Neyse, en fazla bir hafta. Rayuş, geceleri yanında kalacak. Benden iyi baktığını komşularım

söylüyor. Ne diyeyim. Allah ondan razı olsun.

Eğer yazabilirsem, bir dahaki yazım Güre' den olacak.

Görüşmek üzere dostlar.

Herkese sağlık ve esenlik dilerim...

Bir Telefon görüşmesi.  

Posted by Asuman Yelen in ,


-" Buyrun efendim, ben Ayla, nasıl yardımcı olabilirim ? "

-" Yavrum, kolay gelsin. Bir ricam olacaktı..." ( ama artık olmayacak mı )

-" Sizi dinliyorum..." ( başka şansım yok ) ( yine bir emekli )

-" Ben aynı zamanda emeklinizim.

-" Görüyorum efendim, kart bilgileriniz önümde. "

-" Ben kredi kartımın limitini arttırmak istiyorum. "

-" Not alıyorum. Ne kadarlık bir artış istersiniz ? "

-" Aslında kartı senelerdir kullanıyorum ve hiç limit artışına ihtiyacım

olmadı..ama... ( n'apıyorsun...sakın...) birden buz dolabım bozulunca....( yapma bunu )

-" Anlıyorum. ( bana ne ) Ne kadarlık bir artış...

-" Limitim internetten gördüğüm buzdolabı için yeterli ama ..." ( neler oluyor sana, kıza ne

bundan...)

-" Yani...? ( Biliyordum bu gün başıma bir iş geleceğini...)

-" Hani diyorum, bayide daha fiyatlı bir şey görürsem... ( biri beni sustursun...)

-" O halde...? ( kaç para istiyorsuuun )

-" 500 yetecek gibi ama bu ilk artış talebim. 1ooo mi desem acaba ? Uğraştığınıza

deysin. ( Kör cahil misin ne farkeder? Sana inanamıyorum.)

-" Siz nasıl isterseniz... ( Hadi be kadın söyle artık. )

-" Tamam 1000 olsun . ( Tamam hadi kapat artık. ) Tabii yarın sonuçlanır...

-" Kesin bir şey söyleyemem. Yarın Cuma. Araya hafta sonu da giriyor... ( Tamam

başlıyor...)

-" Neee?? Asla olmaz. Yarın buzdolabını almam şart. ( Kes artık, sonra pişman olacaksın )

-" Keşke elimden gelseydi. Sizin için yapabileceğim başka...."

-" Yani şimdi yarın kesin olmaz mı diyorsunuz. ( Allah aşkına buzdolabı deme artık )

Bu sıcakta buzdolapsız... Görüyor musunuz herşey bozulacak şimdi . ( Senin yemeklerinden

kıza ne ? Sus. Yeme bir şey. Deme bir şey. Kapa şu telefonu artık ...)

-" Ne söyleyeceğim bilemiyorum. ( Kayda alınmasaydık bilirdim ya...)

-" Olmadı şimdi böyle. Acaba şubeden mi yaptırsam. Belki başlarında durursam....( Sen asla iflah

olmazsın. )

-" Olabilir, siz bilirsiniz...(git be kadın git de nereye gidersen...)

-" Ama izin zamanı şimdi. Kimsenin başını kaşıyacak hali yok. (Allahaşkına kapa şu

telefonu artık.)

-" Doğru efendim. O halde...( Bi karar ver artık allahın cezası)

-" Tamam o zaman ama beni zorda bıraktınız.( Ne alaka) Keşke baştan söyleseydiniz.

(Neyi? Epi topu beş dakikalık bi konuşma. Sonu ne ki başı olsun ) (battın, magmalardasın)

-" İyi günler. ( Asla böyle bir emekli olmayacağım )

-"İyi günler yavrum, kolay gelsin." ( İyi ki emekli olmuşum. Asla onun yerinde olmak

istemezdim. )


Vee....Asla bir gün gelip de böyle berbat, çenesi düşük, sevimsiz bir emekli

olabileceğim aklımın ucundan geçmezdi.

Hayat...Sen neler ediyorsun böyle bizlere...

Kusurlarıyla Sevmek  

Posted by Asuman Yelen in





Kim ne derse desin sevyom ben bu diziyi.

Bana huzur ve mutluluk veriyo.

Kasmıyo. Germiyo. Kafa karıştırmıyo.

Dertlerimi unutturuyo.

Gözümü ve kulağımı şenlendiriyo.

Sayesinde seyahatsiz yazım güzel geçiyo.


Hep böyle şeyler olsun yaşamımda bundan sonra.......

Karpuz  

Posted by Asuman Yelen in

Anneannem rahmetli hayatta olsaydı "guzzum seni kargalar mı gagaladı" derdi.

Yine ölmüş balık bakışları. Yine şahbaz halleri.


Nerde kalmıştık?

Sil baştan muhabbeti yapmıştık. Pek heveskar olmadığımızı söylemiştik. Biraz

duygusallaşmıştık.

Mutfak. Bir şarkı. Tabak çanak şangırtıları arasında bir avazda beynime üşüşenler...


Benim kafam tuhaf çalışır. İlkokul defteri ve bir yaşam felsefesi. Bozuk sayfayı koparıp atmanın

kolaylığını yaşarken hiç farkına varmadan, bilmediğin bir başka sayfayı kaybettiğin gerçeğinden

bihaber olmak. Ba ba ba ba... Hiç mutfakta düşünülecek şey mi bu. Bi de oturup yazılır mı? Kim

okur bu zırvalıkları? Bunları bir bir aklımdan geçirirken son derece duygusal olan ben, sonradan

okurken sıkıldım doğrusu.


Günlük hayata gel kardeşim. Kişisel duyguların, tuhaf betimlemelerin, felsefelerin senin olsun

sen yediğini içtiğini anlat. Zaten yaşam ve atmosfer yeterince boğucu...


Beslenmede bir küçük yenilenme hareketi yapalım dedik. Yuvarlanan bir çığ gibi hızla artan

genleşmenin önüne geçelim. Kilodaki artış dur durak bilmiyor.

Bunu her deneyişimde şakülüm bir başka yana kayıyor. Beslenme alışkanlıklarım değişince

gastrointestinal sistemim allak bullak oldu. Ağrılar, sancılar, halsizlik, devamlı uyuma isteği.

Yaşamımın tüm uykusuzluğunu bir haftada telafi ettim sanırım. Karpuz gibi bu sefer de yata

yata büyüyecek bünye anlaşılan. Görüntüyü es geçelim yaşam kalitem düşüyor. Sokağa her

çıkış, atılan her adım zorlaşıyor. Neyse bir yolunu bulacağız bu işin de...

Bugün biraz gözüm açıldı. Meraktan kıvranan dostlara bi görüneyim dedim.

Şimdi kahveye, dünyanın en tatlı kızkardeşinin yanına iniyorum.

Herkese sevgiler...

Sil baştan...  

Posted by Asuman Yelen in

Yine bir nekahat dönemi. Yine ağrılı, sancılı uykusuz birkaç gecelik bir süreç sonrası rahatlığı.

Ben nekahati överken yine her zamanki heyecanımla fazlaca abartmışım anlaşılan ya da

öncesini unutmuşum. Bu gün daha ihtiyatlı davranacağım. Üstelik bir keyifle ve biraz da

abartarak kendimi ev işlerine vurmuşken bir de fena halde belimi incitince bir daha beni inciten

hiçbir şeye, ve hiç kimseye (bunu da araya sıkıştırıvereyim) sonradan gösterdiği bir kaç güler

yüze kanıp gereğinden fazla değer vermemeye bir kez daha karar vermiş bulunmaktayım.

Okuyan dostlarım hatırlar, Şubat ayındaki yazımın başlığını "Nekahatin dayanılmaz hafifliği"

olarak belirlemiştim. Hafiflik sikletten giden 5 kg. la sınırlı bu kez. Artan duygusallığın ağırlığı ile

farkedilmiyor bile...


Mutfakta, Rayuşumun yıkadığı bulaşıkları yerlerine kaldırır bir yandan da görüntüsü bozuk

televizyondan bir müzik yarışmasını izlerken çok duygulu bir ses, Şebnem Ferah' ın beni

sözleriyle her zaman etkileyen çok sevdiğim şarkısını söylemeye başladı.

....................
Sil baştan başlamak gerek bazen

Hayatı sıfırlamak

Sil baştan sevmek gerek bazen

Herşeyi unutmak

Sanki bugün son günmüş gibi

Dolu dolu yaşamak istiyorum ben

Her ne çıkarsa yoluma

Selam verip yürümek istiyorum ben

Sil baştan sevmek gerek bazen

Hayatı sıfırlamak

Sil baştan sevmek gerek bazen

Herşeyi unutmak



Sil baştan...

İki sözcük. Bir deyim veya yapı ya da her ne ise....

Gizemli, anlamlı, ümit dolu vaad dolu iki sözcük işte.

Bir büyülü silgi ve tek bir hayalet sayfadan oluşuyor.

Çocukken hatırlıyorum.

Yazımızı beğenmez, silince sayfayı beğenmez, koparır atardık. Kağıdı cıırrt diye çekip atıvermek

nedense kirlenen kağıdı silmek için uğraşmaktan çok daha kolay gelirdi. Ya da o kalıntının

üzerine yazmaktan daha akıllıca. Yeni sayfaya daha dikkatli, biraz daha kalemin ucu ayarlı,

fazla bastırmadan, kağıdın canını yakmadan yazmayı öğrenebildikse tamam. Silinebilir, silindiği

belli bile olmaz. Ama sipsivri açıp, inadına bastırıp gidersek, bir de o çok ümitvar, davetkar cıırrt

sesinin cazibesine ve pratikliğine kapılırsak bir gün bir bakarız hiç bir şey yazamadan defterin

ortasına gelmişsiz. Biz ilk yarının son sayfasını hoyratça buruşturmuş atarken, kalan diğer boş

sayfalar, farkında olmadan birer birer azad ettiğimiz sayfalar, birer birer uzaklara uçup

gidiyor. Elde kalan? İki kapak, belki birkaç kirli sayfa ve boşluk.


Tuhaf bir şekilde tüm bunları düşündüm tencere tabak bardakları yerlerine yerleştirirken.

İlkokul üçüncü sınıfta Rıdvan Öğretmenimden işittiğim ilk ve tek azar bu sebeptendi. Sene

başıydı. Sayfayı kopardığımı görmüş, yanıma gelip, kopardığım sayfanın karşısına denk gelen

kopmuş yaprağı göstererek uyarmıştı. Ne söylediğini hatırlamıyorum ama çok utanmıştım.

Tabii ki o çok genç bir delikanlıydı ve bununla bana hayat dersi vermek istememişti.

Muhtemelen israfın yanlışlığı ile ilgiliydi söyledikleri.


Ama şimdi bu satırları yazarken biliyorum ki yaşamı kendimize ve birlikte olduğumuz insanlara

güzel kılmak adına ne yapabiliyorsak, ne kadar gösterebiliyorsak sevgimizi,

şımartabiliyorsak ve rahat kılabiliyorsak sevdiklerimizi elimizden geldiği kadar, beklentisiz,

riyasız, şüphesiz, nedensiz sürüyorsa dostluklar, yaşam o kadar anlam kazanıyor.

Kalınlığını ve kaç ortalı olduğunu bilmediğimiz defterimizde dönüp dönüp zevkle

okuyabileceğimiz bir dolu da sayfa.


Şebnem Ferah' ın şarkısına gelince.

O herşeye sıfırdan başlamaktan bahsediyor.

Sil baştan...

Gençlikte ümitvar, ilerleyen yaşlarda anlamlı, giderek davetkar göz kırpışıyla, her seferinde

biraz daha inançla hırsla bazan öfkeyle atladığımız parlak bir vaad.

Ama bu gece, bu şarkıyı epey aradan sonra dinlerken, ne umut, ne hırs ne de öfke hissettim.

Tüm bunların hiçbirini hissetmemiş olmak belki biraz üzdü. Bir çok düşündürdü.

Ve sakin, dingin bir kabulleniş belki. Tatlı bir boyun eğiş.

Yaşlanmanın tarifi bu olsa gerek...

Daha doğrusu yaşlandığını kabullenmenin.


Blogumda kimbilir kaçıncı kez tekrarlayacağım bu dizeler sanki şimdi gerçek anlamını buldu

belleğimdeki yığınla şiirin arasında.


“Yaşamak… Başka ihtiyacım yok.

Yaşamak, hem çocukça aldanarak.

Yıllarca öyle, biteviye,birçok,

Cılız, kötürüm ve ölümcül yaşamak.”

T. Fikret



Sevgiyle kalın.....




















Blog Widget by LinkWithin