Sil baştan...  

Posted by Asuman Yelen in

Yine bir nekahat dönemi. Yine ağrılı, sancılı uykusuz birkaç gecelik bir süreç sonrası rahatlığı.

Ben nekahati överken yine her zamanki heyecanımla fazlaca abartmışım anlaşılan ya da

öncesini unutmuşum. Bu gün daha ihtiyatlı davranacağım. Üstelik bir keyifle ve biraz da

abartarak kendimi ev işlerine vurmuşken bir de fena halde belimi incitince bir daha beni inciten

hiçbir şeye, ve hiç kimseye (bunu da araya sıkıştırıvereyim) sonradan gösterdiği bir kaç güler

yüze kanıp gereğinden fazla değer vermemeye bir kez daha karar vermiş bulunmaktayım.

Okuyan dostlarım hatırlar, Şubat ayındaki yazımın başlığını "Nekahatin dayanılmaz hafifliği"

olarak belirlemiştim. Hafiflik sikletten giden 5 kg. la sınırlı bu kez. Artan duygusallığın ağırlığı ile

farkedilmiyor bile...


Mutfakta, Rayuşumun yıkadığı bulaşıkları yerlerine kaldırır bir yandan da görüntüsü bozuk

televizyondan bir müzik yarışmasını izlerken çok duygulu bir ses, Şebnem Ferah' ın beni

sözleriyle her zaman etkileyen çok sevdiğim şarkısını söylemeye başladı.

....................
Sil baştan başlamak gerek bazen

Hayatı sıfırlamak

Sil baştan sevmek gerek bazen

Herşeyi unutmak

Sanki bugün son günmüş gibi

Dolu dolu yaşamak istiyorum ben

Her ne çıkarsa yoluma

Selam verip yürümek istiyorum ben

Sil baştan sevmek gerek bazen

Hayatı sıfırlamak

Sil baştan sevmek gerek bazen

Herşeyi unutmak



Sil baştan...

İki sözcük. Bir deyim veya yapı ya da her ne ise....

Gizemli, anlamlı, ümit dolu vaad dolu iki sözcük işte.

Bir büyülü silgi ve tek bir hayalet sayfadan oluşuyor.

Çocukken hatırlıyorum.

Yazımızı beğenmez, silince sayfayı beğenmez, koparır atardık. Kağıdı cıırrt diye çekip atıvermek

nedense kirlenen kağıdı silmek için uğraşmaktan çok daha kolay gelirdi. Ya da o kalıntının

üzerine yazmaktan daha akıllıca. Yeni sayfaya daha dikkatli, biraz daha kalemin ucu ayarlı,

fazla bastırmadan, kağıdın canını yakmadan yazmayı öğrenebildikse tamam. Silinebilir, silindiği

belli bile olmaz. Ama sipsivri açıp, inadına bastırıp gidersek, bir de o çok ümitvar, davetkar cıırrt

sesinin cazibesine ve pratikliğine kapılırsak bir gün bir bakarız hiç bir şey yazamadan defterin

ortasına gelmişsiz. Biz ilk yarının son sayfasını hoyratça buruşturmuş atarken, kalan diğer boş

sayfalar, farkında olmadan birer birer azad ettiğimiz sayfalar, birer birer uzaklara uçup

gidiyor. Elde kalan? İki kapak, belki birkaç kirli sayfa ve boşluk.


Tuhaf bir şekilde tüm bunları düşündüm tencere tabak bardakları yerlerine yerleştirirken.

İlkokul üçüncü sınıfta Rıdvan Öğretmenimden işittiğim ilk ve tek azar bu sebeptendi. Sene

başıydı. Sayfayı kopardığımı görmüş, yanıma gelip, kopardığım sayfanın karşısına denk gelen

kopmuş yaprağı göstererek uyarmıştı. Ne söylediğini hatırlamıyorum ama çok utanmıştım.

Tabii ki o çok genç bir delikanlıydı ve bununla bana hayat dersi vermek istememişti.

Muhtemelen israfın yanlışlığı ile ilgiliydi söyledikleri.


Ama şimdi bu satırları yazarken biliyorum ki yaşamı kendimize ve birlikte olduğumuz insanlara

güzel kılmak adına ne yapabiliyorsak, ne kadar gösterebiliyorsak sevgimizi,

şımartabiliyorsak ve rahat kılabiliyorsak sevdiklerimizi elimizden geldiği kadar, beklentisiz,

riyasız, şüphesiz, nedensiz sürüyorsa dostluklar, yaşam o kadar anlam kazanıyor.

Kalınlığını ve kaç ortalı olduğunu bilmediğimiz defterimizde dönüp dönüp zevkle

okuyabileceğimiz bir dolu da sayfa.


Şebnem Ferah' ın şarkısına gelince.

O herşeye sıfırdan başlamaktan bahsediyor.

Sil baştan...

Gençlikte ümitvar, ilerleyen yaşlarda anlamlı, giderek davetkar göz kırpışıyla, her seferinde

biraz daha inançla hırsla bazan öfkeyle atladığımız parlak bir vaad.

Ama bu gece, bu şarkıyı epey aradan sonra dinlerken, ne umut, ne hırs ne de öfke hissettim.

Tüm bunların hiçbirini hissetmemiş olmak belki biraz üzdü. Bir çok düşündürdü.

Ve sakin, dingin bir kabulleniş belki. Tatlı bir boyun eğiş.

Yaşlanmanın tarifi bu olsa gerek...

Daha doğrusu yaşlandığını kabullenmenin.


Blogumda kimbilir kaçıncı kez tekrarlayacağım bu dizeler sanki şimdi gerçek anlamını buldu

belleğimdeki yığınla şiirin arasında.


“Yaşamak… Başka ihtiyacım yok.

Yaşamak, hem çocukça aldanarak.

Yıllarca öyle, biteviye,birçok,

Cılız, kötürüm ve ölümcül yaşamak.”

T. Fikret



Sevgiyle kalın.....




















This entry was posted on 4.07.2011 at Pazartesi, Temmuz 04, 2011 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

10 yorum

Asuman Abla, ben de dün dinlerken çok beğendim kızın seslendirdiği Şebnem Ferah şarkısını. Ve dediğin gibi Sil Baştan belki iki kelime kadar kolay söylenebilir ama kolay kolay yapılamayan bir şey.
Aynı şeyleri düşünmüşüz...

5 Temmuz 2011 15:18

O, kişiye, konuma, duruma ve yaşa göre değişiyor galiba Buğdaycım. Büyük cesaret gerektiriyor. Ama elde olana sahip çıkmak ve olanı güzelleştirmeye karar vermek aslında daha büyük cesaret gerektiriyor. Emin değilim ama dün üzerinde düşünüp sonra da yazmağa karar verdiğim şey bu galiba :))

5 Temmuz 2011 16:02

Bende çok severim bu şarkıyı, inandırıcı olmasa da. Ama belki de benim için inandırıcı değil yaşa göre sil baştan yaşanebilir, ben kaçırdım:))
Geçmiş olsun arkadaşım, sanırım aynı durumdayız.
Bu arada bizim dondurma eşimin hastalık ateşinde eridi:))
Çok zor günler geçiriyor ve bende tabi!
Yeni dondurma yaparım ben merak etme canımcım, seni seviyorum...

5 Temmuz 2011 21:21

Nur' cum, dört bir yandan muhtelif benzer hastalık haberleri alıyorum.
Ortalıkta buna tutulmaların (ay, güneş)sebep olduğu söyleniyor. Bu arada bir kez daha geçmiş olsun. Umarım en kısa zamanda eski sağlığına kavuşur. O ve tanıdığımız tanımadığımız tüm hastalar. Dondurmayı şu ara benim bünyem de pek kaldıracak gibi değil. Ne diyelim, sağlık olsun:))

5 Temmuz 2011 21:50

Asuman'cım,
verdiğim sözde durup,duramamak elimde değil ne yapayım güzel arkadaşım benim.. Bu arada iki kişiye daha kahve sözüm de yok oldu. Üstelik ayın 12'sine Dalamana uçak biletim var, arkadaşıma kısa bir tatil için gidecek geçen yılki gibi biraz kendimi dinleyecektim güya!!!Sağlık olsun diyorum tabi ki.
Haziran başından beri hastane doktor tahlil eşimde yoruldu ben de. Hatta internette geceler boyu gezinip ikimiz için de tam kafa dinleyecek istirahat edicek bir yer bulmuşken dr. daha değil bir kan tahlili daha yapalım ilaçların etkisini görelim ondan sonra dedi, yani anlayacağın buralardan ayrılmayın demek bu. Tatilde Temmuz sonuna kaldı, yani inşallah.
Sana buradan yazmak daha kolay geldi, bu bir yorum değil dertleşme:))
sıkıldım canım ya!!! çok da yoruldum, eşim yaşlılık buysa kötüyüş deyip duruyor, çünkü daha bu yaşına kadar fazla hastalıkla uğraşmadı.
Bloglara da fazla giremiyorum keyfim yok bir iki bakıp bırakıyorum.
Sana da geçmiş olsun belini incitmişsin ammaaan dikkat en zor yer beldir.
Rayeganada selam söyle her ikinizide öperim caım..

5 Temmuz 2011 22:40

Nur' cum,benim esas sıkıntım midemde. daha doğrusu sindirim sistemimde. Bu yüzden midem bir çok şeyi pek kabul etmiyor bu aralar. Belim de balkon yıkamak için dolu bir kovayı eğilip alırken tık etti ve bir kaç saat acısı canıma tak dedirtti. Şimdi daha az. Umarım kalmaz geçer.Emin ol kimi arasan ya da kim arasa bir hastalık konusu sürüp gidiyor. İstanbul' da atmosfer bizi kötü etkiledi. Rayuş da rahat nefes alamadığını söylüyor.
Seyahatin ertelenmesi kötü olmuş ama önemli olan sağlıklı gidip tadını çıkarabilmek. O da olacak inşallah.
Çok teşekkür ederim canım, Rayuş' a selamını yarın kahvede iletirim :)
Sevgiler...

5 Temmuz 2011 23:16

Çok severim bu şarkıyı. işten çıkarıldıkdan sonra hayatımı gözden geçirirken artık sil baştan yapma zamanı geldi dedim kendi kendime. gittim kendime yeni bir telefon aldım yeni bir numara ile birlikde.telefon müziğinide sil baştan yaptım.
sevgiler.

6 Temmuz 2011 15:59

Güngör'cüm, bu umarım son telefonun olur.
Sevgiyle kal...

6 Temmuz 2011 17:15

Şiştt hastalanma sen. Sakın aman diyim.
Yaz hadi yine süper güzel bir yazı...

8 Temmuz 2011 03:27

Sen istersin de yazmaz mıyım hakikatli arkadaşım benim :))

8 Temmuz 2011 11:47

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin