Yine bir nekahat dönemi. Yine ağrılı, sancılı uykusuz birkaç gecelik bir süreç sonrası rahatlığı.
Ben nekahati överken yine her zamanki heyecanımla fazlaca abartmışım anlaşılan ya da
öncesini unutmuşum. Bu gün daha ihtiyatlı davranacağım. Üstelik bir keyifle ve biraz da
abartarak kendimi ev işlerine vurmuşken bir de fena halde belimi incitince bir daha beni inciten
hiçbir şeye, ve hiç kimseye (bunu da araya sıkıştırıvereyim) sonradan gösterdiği bir kaç güler
yüze kanıp gereğinden fazla değer vermemeye bir kez daha karar vermiş bulunmaktayım.
Okuyan dostlarım hatırlar, Şubat ayındaki yazımın başlığını "Nekahatin dayanılmaz hafifliği"
olarak belirlemiştim. Hafiflik sikletten giden 5 kg. la sınırlı bu kez. Artan duygusallığın ağırlığı ile
farkedilmiyor bile...
Mutfakta, Rayuşumun yıkadığı bulaşıkları yerlerine kaldırır bir yandan da görüntüsü bozuk
televizyondan bir müzik yarışmasını izlerken çok duygulu bir ses, Şebnem Ferah' ın beni
sözleriyle her zaman etkileyen çok sevdiğim şarkısını söylemeye başladı.
....................
Sil baştan başlamak gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Herşeyi unutmak
Sanki bugün son günmüş gibi
Dolu dolu yaşamak istiyorum ben
Her ne çıkarsa yoluma
Selam verip yürümek istiyorum ben
Sil baştan sevmek gerek bazen
Hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Herşeyi unutmak
Sil baştan...
İki sözcük. Bir deyim veya yapı ya da her ne ise....
Gizemli, anlamlı, ümit dolu vaad dolu iki sözcük işte.
Bir büyülü silgi ve tek bir hayalet sayfadan oluşuyor.
Çocukken hatırlıyorum.
Yazımızı beğenmez, silince sayfayı beğenmez, koparır atardık. Kağıdı cıırrt diye çekip atıvermek
nedense kirlenen kağıdı silmek için uğraşmaktan çok daha kolay gelirdi. Ya da o kalıntının
üzerine yazmaktan daha akıllıca. Yeni sayfaya daha dikkatli, biraz daha kalemin ucu ayarlı,
fazla bastırmadan, kağıdın canını yakmadan yazmayı öğrenebildikse tamam. Silinebilir, silindiği
belli bile olmaz. Ama sipsivri açıp, inadına bastırıp gidersek, bir de o çok ümitvar, davetkar cıırrt
sesinin cazibesine ve pratikliğine kapılırsak bir gün bir bakarız hiç bir şey yazamadan defterin
ortasına gelmişsiz. Biz ilk yarının son sayfasını hoyratça buruşturmuş atarken, kalan diğer boş
sayfalar, farkında olmadan birer birer azad ettiğimiz sayfalar, birer birer uzaklara uçup
gidiyor. Elde kalan? İki kapak, belki birkaç kirli sayfa ve boşluk.
Tuhaf bir şekilde tüm bunları düşündüm tencere tabak bardakları yerlerine yerleştirirken.
İlkokul üçüncü sınıfta Rıdvan Öğretmenimden işittiğim ilk ve tek azar bu sebeptendi. Sene
başıydı. Sayfayı kopardığımı görmüş, yanıma gelip, kopardığım sayfanın karşısına denk gelen
kopmuş yaprağı göstererek uyarmıştı. Ne söylediğini hatırlamıyorum ama çok utanmıştım.
Tabii ki o çok genç bir delikanlıydı ve bununla bana hayat dersi vermek istememişti.
Muhtemelen israfın yanlışlığı ile ilgiliydi söyledikleri.
Ama şimdi bu satırları yazarken biliyorum ki yaşamı kendimize ve birlikte olduğumuz insanlara
güzel kılmak adına ne yapabiliyorsak, ne kadar gösterebiliyorsak sevgimizi,
şımartabiliyorsak ve rahat kılabiliyorsak sevdiklerimizi elimizden geldiği kadar, beklentisiz,
riyasız, şüphesiz, nedensiz sürüyorsa dostluklar, yaşam o kadar anlam kazanıyor.
Kalınlığını ve kaç ortalı olduğunu bilmediğimiz defterimizde dönüp dönüp zevkle
okuyabileceğimiz bir dolu da sayfa.
Şebnem Ferah' ın şarkısına gelince.
O herşeye sıfırdan başlamaktan bahsediyor.
Sil baştan...
Gençlikte ümitvar, ilerleyen yaşlarda anlamlı, giderek davetkar göz kırpışıyla, her seferinde
biraz daha inançla hırsla bazan öfkeyle atladığımız parlak bir vaad.
Ama bu gece, bu şarkıyı epey aradan sonra dinlerken, ne umut, ne hırs ne de öfke hissettim.
Tüm bunların hiçbirini hissetmemiş olmak belki biraz üzdü. Bir çok düşündürdü.
Ve sakin, dingin bir kabulleniş belki. Tatlı bir boyun eğiş.
Yaşlanmanın tarifi bu olsa gerek...
Daha doğrusu yaşlandığını kabullenmenin.
Blogumda kimbilir kaçıncı kez tekrarlayacağım bu dizeler sanki şimdi gerçek anlamını buldu
belleğimdeki yığınla şiirin arasında.
“Yaşamak… Başka ihtiyacım yok.
Yaşamak, hem çocukça aldanarak.
Yıllarca öyle, biteviye,birçok,
Cılız, kötürüm ve ölümcül yaşamak.”
Sevgiyle kalın.....