Çok kötü bir sabaha uyandım. Sıcak, nemli, puslu, ağır. O kadar ağırdı ki üzerime çöktü kaldı. Paçozun yalvaran bakışları, inleyen sesi ve son çare küçük pati darbeleri sonucu 11 dolaylarında kalkabildiğimde tüm kemiklerim o kadar çok ağrıyordu ki çay koymak üzere mutfağa sürüklenerek gidebildim. Ayaklarım ve belim vücudumu, boynum başımı taşıyamıyordu. Zar zor hazırladığım tostları Paçoz' la yedik. İkinci çayda düzelmeyi beklerken başımın ağrısı iyice artmış sinirim bozulmuş, moral diye bir şey kalmamıştı. Hatta korkmaya bile başlamıştım. Ne de olsa çok da genç sayılmazdım :)))

Can havliyle kumandaya sarıldım. Magazin, dizi, gürültü... Hızlı hızlı ümitsizce dolaşırken o masmavi gözlerle karşılaşıverdim. O, en sade haliyle, yumuşacık sesi ve tatlı tebessümüyle konuğuyla sohbet ediyordu. Onu gördüğüm için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Sanki aniden eski bir dost oda kapısından içeri girivermişti. Odam huzurla doldu sanki birden.

İnci Ertuğrul' un ismini nurlar içinde yatsın küçük teyzemden duymuştum. Pek seyretmediğimiz bir kanalda haber spikeriydi o sıralar. Teyzem ısrarla seyretmemizi istiyor "bakın ablama ne çok benziyor" diyordu. Yüz biçimi, göz rengi (gerçi annemin biri yeşil biri maviydi) gerçekten benziyordu. Teyzeme hak verdik ama o kadar. Yıllar sonra başka bir kanalda ara sıra seyrettiğim bir kadın programının sunucusu ayrılmak zorunda kalınca, adeta apar topar getirilmişti onun yerine. Çok acemi, çok utangaç ama samimi ve sevimliydi. Anlatılan her hikayeye inanır, samimi olarak üzülür, ara sıra aldatıldığını farkedince şaşırır sinirlenir, utanır kızarırdı. O kadar şeffaf o kadar insandı ki, dikkatimi çekmişti bu farklılığı. İlgiyle izlemeye başladım önce, sonra zamanla tiryakisi oldum. Babası öğretmendi ve Köy Enstitülerinde yetişmişti. Bununla gurur duyardı. Çocuk gibi sevinir, ağlayınca da çocuk gibi çirkinleşirdi. Zaman içinde benzerlerinden farklı çok kaliteli ve yararlı bir kadın programına dönüştürdü programı ama samimiyeti ve o çocuk saflığını hiç kaybetmedi. Program bittiğinde vedalaşırken ağlayacak kadar çok sevmiştim onu.

TRT de "Haber Tadında" isimli, haber-sanat-magazin-belgesel ağırlıklı iki saatlik bu programı sunmaya başlayalı epey de olmuştu araştırdığıma göre. Çok konuşkan, susmak bilmeyen aktör konuğunu gözlerinin içine bakarak, ilgiyle ama saklamaya çalıştığı bir telaşla dinliyordu. Utanarak araya girdiğinde anladık ki program sarkmış. Buna hiç şaşırmadım. Değişmemişti. Yine nazik, yine insanca yapıyordu işini.

Program bittiğinde ertesi gün seyretmek üzere mutlu mesut kanal değiştirmeye niyetlenmişken birden karşıma çıkan manzara keyfimi tavan yaptı diyebilirim. Roland Garros' un kırmızı toprak kortu ve sahada ısınan Serena Williams ve rakibi Pavluçenkova. Fransa Açık Tenis Turnuvası 3. tur maçları.

Eskiden hiç kaçırmadan zevk alarak izlediğim "Grand Slam" lerden en sevdiğim, sanırım kırmızı toprak kortu çok sevdiğimden, Roland Garros olmuştur. Bir zamanlar o kadar çok ve hiç bir maçı kaçırmaksızın izlemişimdir ki, sırf bu turnuvayı izleyebilmek için bana gelmek isteyen arkadaşlarımı geri çevirdiğim bile olmuştur. Ya da gelenleri de seyretmeğe zorlayarak seyretmişliğim. Sonra her şey, her zevk gibi ondan da uzaklaşmıştım doğal olarak.

Kısacası akşama kadar tenis izledim diyebilirim. Arada bir pazar alışverişini ve paçozu gezdirme faslını saymazsak. Akşam da Eurovizyon ikinciliği filan derken Pazar' a fıstık gibi giriverdim Allahıma şükür. Üstelik yine İnci Ertuğrul ve bol bol da tenis var.

Herkese iyi pazarlar diliyorum. Tabii kendimle birlikte...

Çocuk gözüyle ihtilal  

Posted by Asuman Yelen in ,


"Sanıklaar getirildiler. Baağlı olmayarak yerlerine alındılar. Müdaafiiler haazır. Açık olarak duruşmaya devaam olundu."

Adıyamandayız. Ahşap evimizde, kırmızı çizgisi ile odayı aydınlatmaya çalışan düşük voltajlı ampulün loş ışığında bazan annem ve babam bazen bazı ahbapların da ilavesiyle, kaygılı başlar radyoya eğilir, Salim Başol' un "k"ların üstüne basarak "a" ları uzatarak bu cümleyle başlattığı Yassıada Duruşmaları izlenirdi.

İlkokul üçüncü sınıfa gidiyordum ve sekiz yaşındaydım. Nedense bu cümleyi ezberlemiştim ve hiç unutmadım. Ne sesi ne söyleme biçimini hiç unutmadım. Benim gözümle o dönemde Adıyaman' da farkedebildiğim birkaç şey vardı. Gittiğimiz sinemada film seyrederken belli saatte ara verilir, perdede bir ada ve yanaşan gemiler gösterilir (bu giriş her seferinde aynıydı) sonra mahkeme görüntülerine geçilirdi. Tam hatırlamadığım ne kadar ne gösterildiği idi. Ama çok iyi hatırladığım, seyirciler arasında kıpırtılar ve mırıltıların arttığıydı.

Bir başka değişiklik, tam karşımızda oturan arkadaşım Burçin' in ve ailesinin apar topar Kahta' ya (Adıyaman' ın kazası) taşınmış olmalarıydı. Sonradan öğrendim ki albay olan babası o dönemde Kahta' nın kaymakamı oluvermişti. İlerleyen zamanlarda bizi davet edip çok güzel birkaç gün geçirmemizi sağlamışlardı.

Sonra annemin babamın nikah yüzükleri sarıdan beyaza dönüştü. Bize kısaca açıkladıkları, hazine için herkesle birlikte onlar da altın yüzüklerini vermişlerdi. Her ikisi de öldüklerinde parmaklarında o beyaz yüzükler vardı.

l960 yılında Adıyaman' da 27 Mayıs İhtilalinin benim çocuk dimağımdaki izi hemen hemen bu kadarla sınırlı.

1961 yılın sonbaharı Menderes, Zorlu ve Polatkan idam edildi. Hiç unutmadığım, gazetede idam resmini gören ağabeyimin sapsarı bir suratla banyoya koşmasıydı. Uzun süre de bu görüntünün etkisini üzerinden atamadı. Annem ve babam da çok üzgündü.

1963 yılının 27 Mayıs' ı "Hürriyet ve Anayasa Bayramı" olarak ilan edilmişti ve tüm milli bayramlarda olduğu gibi o tarihte İş Bankası müdürü olan babamın da siyah takım elbiselerini giyip protokole katılması ve Atatürk anıtına çelenk koyması gerekiyordu ama o gitmedi.

Taşındığımız her evin misafir odasının duvarına mutlaka çerçeveli Atatürk resmini asan, sosyal demokrat görüşlü, aydın bir kişi olan, Demokrat Parti' nin son zamanlardaki icraatlarını kaygıyla izleyen babam, bu üç insanın idamını hiç içine sindirememiş, hele hele bunu bayram olarak kutlamayı kesinlikle kabul edememişti.

Antalya fotoğrafları 3  

Posted by Asuman Yelen in , ,

















































































































































































































































Seyredilesi şeyler  

Posted by Asuman Yelen in ,


GÖNÜLÇELEN

Laf olsun diye seyretmeye başladım.

Önce eğlenip gülerek

Yavaş yavaş ciddiye alarak

Bu gün de gözlerim dolarak izledim.










Konu belli.

My Fair Lady' i izlemiştim. Türkan Şoray' ın, Hülya Koçyiğit' in "Gel-Gör-Girpi-Görpe"
versiyonlarını da. Adam iddiaya girer. Kız hızla değişir. Mükemmel bir şarkıcı olur. Adam aşık olur. Adamın ailesi şiddetle karşı çıkar. Bu arada kız iddia olayını öğrenir, gururu kırılır kaçar gider. Adam bulur yalvarır ikna eder. Masalsı son.

Bu dizide farklı bir şeyler var. Sıradışı karakterler. Ayda Aksel' in canlandırdığı anne rolü. Dozunda öfke ve düşmanlık. İnsanca davranışlar. Hoş ayrıntılar ve her şeyden önenmlisi derin bir felsefe. Çingene yaşamına özlü, naif, özenli bir yaklaşım. Eğlenceli bir belgeselden duygusal bir dramaya; sosyolojik, psikolojik önemli ipuçları veren ciddi bir çalışmadan hoş bir komediye keskin olmayan geçişler. Bir yanda özgür ruhlu bir yere çakılıp kalamayan çingene baba, diğer tarafta koket, çok zengin sosyetik, snob ama cadılaşmayan bir anne.

Bu gün şu an izlediğim bölümde otantik bir hıdırellez eğlencesinin sabahında Hasret' in iki delikanlıya anlattığı buruk ama harikulade güzel hikaye benimle birlikte birçok izleyeni ağlatmıştır eminim. Ve hem anlatanın hem de dinleyenlerin sergilediği oyunculuk ve suya aynı anda düşen iki taş...Çok güzeldi.

Biraz özenle sıradanlıktan çıkılıp çok hoş şeyler yapılabiliyor. Hem de çok hoş.

Antalya fotoğrafları 2  

Posted by Asuman Yelen in , ,

İşte huzur







Belki de bu ağaçların arkasına saklandım 7
yaşımdayken.



























İş Bankası Lokalinin penceresinden






























Lokalin terasından













Enfes bir doğa



















Gece ve gündüz hurmalar ve Antalya


































Antalya' nın yeni yüzü
























Gece ve ışıklar...
























Akşam üzeri



















Balon




















Gemi




















Yükseklerde bir yerden























Anıt




















Ve şehitlerin gölgesinde huzurla uyunan bir uyku

Antalya fotoğrafları 1  

Posted by Asuman Yelen in ,








İlkokul 1. sınıfı burada okudum











Kuğulu Park
































Eski ve yeni Antalya' dan çeşitlemeler























































Leylak' cığımın Antalya' ya yerleşmesinin gerçek nedeni













Devamı var...

Blog Widget by LinkWithin