Dantel tadında muhabbet  

Posted by Asuman Yelen in


Koray' la şirin mutfağımda yemek yiyor, sohbet ediyoruz.

İş yerindeki bir olaydan bahsediyor. Yetiştirmesi gereken bir iş için bir yere yetişmek üzere hızla merdivenlerden inerken...

"Birden ayakkabımın burnu kocaman açılmaz mı. Acelem var, değil koşmak, yürümem bile çok zor." "Eyvah n'aptın sonra? Bak görüyor musun aksiliği...Hay allah..." "Allahtan hemen aşağıda bir lostra salonu vardı da hemen koştum. İnanılır gibi değil. Nasıl bir yapıştırıcıysa beş dakika içinde ayakkabıyı ayağıma giydim..."

Ben atılıyorum. "Oğlum ne sanıyorsun, yapışır tabii. Ama sen nereden bileceksin. Sana kalsa, acelen olmasa, hemen atardın o ayakkabıyı. Aaah ah, bizim çocukluğumuzda ayakkabılar eskimeden atılmazdı. Babamın, ağabeyimin pabuçlarına yapılan pençeleri hatırlıyorum. " "Yapma yahu inanmıyorum. Pençe ha, çok komik." "Tabii ya, bizler de iyice eskimeden katiyyen yenisini istemezdik. Öyle AVM ler markalar, çeşitler nerdee. Bir ya da iki mağaza, seçenekler sınırlı. Adıyaman' da hazır ayakkabı bile satılmazdı." "Hadii beaa..Terlikle mi dolaşırdınız..."

Gülüyor. "Gülme de dinle. Kunduracı bize bir katalog verirdi. Bizler oradan önce ayakkabı beğenir, renk seçerdik." " Şaka gibi..." " Sonra yere koyduğu kağıdın üzerine ayağımızı bastırır, kurşun kalemle ölçülerimizi alırdı. Aynen de yapardı beğendiğimiz ayakkabıyı. Hey gidi Adıyaman..nasıl güzel günlerdi..."

Koray eli çenesinde dinliyor kim bilir kaçıncı kez anlattığım Adıyaman anılarını. Neden sonra lafı bağlamak geliyor aklıma. "Son sipariş ettiğimiz ayakkabılar gelmeden tayinimiz çıkmıştı
Mersin' e. Babam bir kere daha gitmişti Adıyaman' a, o getirmişti. Hiç unutmam, annenle balkonda oturmuş komisyoncuların portakalları sandıklara yerleştirip kamyonlara yüklemelerini izliyorduk. Sana anlatmış mıydım? Mersin' de ilk oturduğumuz evin altında narenciye komisyoncuları vardı....."

Bir on beş dakika da önce turunçgillerin sevkiyatı, sonra da Adıyaman' dan sonra bize saray gibi gelen Mersin' deki ilk evimizin odaları, mutfağı, servis penceresi, bizden sonra o evin otele dönüştürüldüğü anlatılıyor. Koray' ın sandalyesinde iyice geriye kaykılıp çoktan boşalan tabağına bıçağın ucuyla sıkıntılı sıkıntılı küçük darbelerle vurması beni kendime getiriyor. Silkinip konuya dönüyorum. "Biz annenle balkonda otururkan köşeden deden göründü. Elinde küçük valizi ve birbirine bağlı iki ayakkabı kutusunu sallaya sallaya eve doğru geliyordu." Bir fasıl da ayakkabıları anlatıyorum. Koray sabırla ve saygıyla ve sanki biraz da kaygıyla dinliyor.

Artık sohbet yok. Monolog var. Sonunda o da bitiyor. Bir müddet sessizlik.. Koray kim bilir kaçıncı çayını yudumlarken, durumun tadını çıkarıyor. Bense artık bir burgu gibi beynimi kurcalayan o bildik, o hain soruya cevap bulmaya çalışıyorum. "Neydi...neydi... Esas konu neydi? Tabakları bulaşık makinesine yerleştirirken tüm konuşulanları geriye sarmaya başlıyorum. Hayalimde hızla hareket ederek önce ayakkabıları ve babamı bırakıp balkona, oradan trenle Adıyaman' a geri dönüyorum.Biraz evde biraz komşuda biraz çarşıda dolaşıyor, tam elimde yıkadığım düdüklüyü kurulamış yerine kaldırırken, kendimi ayakkabıcıda buluyorum.

Ayakkabıcı??? Ewwweett. Unutmadan, hemen kurulama bezini yerine asıp telaşla Koray' a dönüyorum.
"Eeee, Koray' cım, n'ooldu o iş, vaktinde yetişebildin mi o gün gideceğin yere, halledebildin mi?..."
Koray önce şaşırıyor. " Ne işi, hangi iş?" Sonra gülmeye başlıyor. " Ha evet hallettim" diyor. Sonra hemen gözlerini kaçırıp yeniden suskunluğuna dönüyor.

Şu gençler de ne sıkıcı...

Halbuki geçen hafta, evinde kaldığım kadim dostum Nural' la akşam yemeğinde başladığımız sohbeti dallandıra ballandıra sulandıra bulandıra sabahlara kadar sürdürmüş sonunda birlikte bir geri bir ileri ipin ucunu kaçıra yakalaya şahhane bir muhabbet gerçekleştirmiştik. Ona henüz döndüğü Almanya' da ameliyat olan ablasının sağlığını sormuş, cevabını alamadan geçmiş olsuna gelen bir komşusunun dramıyla devam etmiş, bu arada birden kendimizi Türkiye' de başka birinin dramının içinde bulmuş, nasıl olduysa politikaya girmiş, ansızın, her yazımı sabırsızlıkla okuduğu için, birden benim bloguma dalmış, oradan TV. programlarına atlamış, bu arada sık sık birlikte geçmiş günlere batıp çıkmış, biraz ölenlerden, biraz kalanlardan bahsetmiş, azıcık dedikodu yapmış ve birlikte birbirimizi ite kaka başa dönebilmiş ve ablasının ikinci bir ameliyat daha geçirmesi gerektiği konusunu da konuşabilmiştik nihayetinde...

Bu bizim marazi bir şekilde sürdürdüğümüz, artık alıştığımız ve zevk almaya başladığımız diyalog biçimimizdi. Bu hafta sonu neye benzediğini anladık ve adını koyduk. Dantel.

Örenler bilirler. Önce mutlaka zincir çekilerek başlanır, sonra o ana zincire küçük küçük motifler eklenir. Çeşitli motifler yapılır, kimi yaprak şeklinde, kimi çiçek şeklinde, arada bir dolgularla, bu motifler, önce birbirlerine, sonra da ana zincire bir şekilde bağlanır, hepsi birleşir ve bir sehpa, masa ya da yatak örtüsü oluşturulur. Tıpkı bizim muhabbetler gibi. Sadece biraz zaman, biraz sabır şunun şurasında...

Bizim o güzelim el örgüsü örtülerimiz ne güzeldir. Baktıkça gözü gönlü açılır insanın. Mutluluk, huzur verir. Anneler zevkli bir telaşeyle örüp okşayarak bohçalarlar ama ama gençler ya almazlar, ya da alır fakat kullanmazlar.

Zamane gençleri, ne anlar muhabbetten, ne anlar dantelden. Ruhsuz şeyler n'oolcak;)))








Hep neşeyle ve muhabbetle kalalım..

This entry was posted on 3.05.2010 at Pazartesi, Mayıs 03, 2010 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

10 yorum

Aaah ah arkadaşım, ne güzel dantel muhabbetidir onlar. Benimde öyle danten muhabbetinden benim kadar hazeden bir arkadaşım var dı! çok yakındık ama şimdi o uzaklarda ve telefonda yetişmiyor muhabbetimize.
Ne güzel anlatmışsın güzelim muhabbetlerimizi.
Gençler mi? yok arkadaşım yok ne dantel ne de ortaya karışık muhabbet bilmezler onlar.
Sevgiler...

3 Mayıs 2010 08:12

Çok sevdim bu yazınızı.Öyle demeyin gençlere.Aslında onlara garip gelse bile çok keyif aldıklarına inanıyorum ben bu tarz eskiyi yad eden sohbetlerden.Ben ,ablam ve yaşıt diğer kuzenler bir araya geldiğimizde yaşanır bu dantel sohbetler.İlk fırsatta verdiğiniz adı," dantel sohbet " adını onlara da söyleyeceğim.Tanıma bayıldım :))

3 Mayıs 2010 09:51

Aha ha ha haa, kardeşim daha 2 yıl önce annemin çeyiz olarak verdiği bir valiz dolusu danteli getirip başıma attı. Zavallı anacım o masa örtüsünü örmek için 2 yılını vermişti. Velakin fazla kızamadım çünkü ben de pek kullanmam:)) Ama kardeşimle danteli de bırak dantelanglez tadında muhabbetler yapılabilir, tıpkı senin dediğin gibi daldan dala atlayarak ve muhtemelen kahkaha kriziyle biter.
Hadi bekliyorum, gel de bir dantel de burada örelim:))

3 Mayıs 2010 10:07

Tüm bunlar yaşlılıktan Nur' cum. Yaşlılıktan. Bir yaptığımız bir yaptığımıza, bir söylediğimiz bir söylediğimize uymuyor. Biz kendimize şaşırıp kızarken gençler ne yapsın.

3 Mayıs 2010 11:33

Aslında dağıtmasak oradan oraya sevecekler Sihysphos. Kafaları karışıyor. Ben onlara kızar gibi ghörünüyorum da kendimle dalga geçiyorum. Yeğenlerim, bizim yol hikayelerini ezberlediler...
Biz ancak aynı yaştakiler bu zihin dağınıklığını anlayabilir.
Doğa kanunu, yapacak bir şey yok.
Dantel sohbet ismini biz tüm dostlar benimsedik. Burada da beğenildiğine sevindim doğrusu...

3 Mayıs 2010 11:42

Aslında Leylak' cım, bizim gençliğimizde benim hiç bir arkadaşım dantele yüz vermedi. Şimdi değer yargıları bu konuda daha olumlu gelişiyor. Ayrıca değer bilmek
için birileri anlatmazsa tabii biraz olgunlaşmak gerekiyor.
Bir araya gelince o dar zamanlarda galiba bir sürü yarım parça kalacak,kırpık kırpık götüreceğiz işi:))))

3 Mayıs 2010 12:11

VAlla hepsini kullanıyorum Asumancığım hem de hepsini. Her yer dantel! Bir tek kolasını bilemiyorum,annem geldikçe hallediyor. Ben alışamadım zamane şifondan pullu ötülere.Seviyorum danteli,her desenini her rengini.İlmik ilmik emek var, gözyaşı var,umut var. Anneannem bağda çapa yapar, çırpı toplar; akşam olunca da eline tığı alırdı. Yapma derdim,dinlen biraz.E dilnelniyorum ya a kızım derdi. Üç torununun çeyizini elleriyle yaptı.Dantel ! Vallahi seviyorum !

3 Mayıs 2010 16:11

Bu biraz kişilik biraz da yetiştirilmeyle ilgili bir seçim.
Gençken bir yol gösteren bu konuda bilinçlendiren büyükler olmalı insanın etrafında. Emeğe ve geleneğe saygı gibi şeyler öğretilmezse bu tüketim çağında genellikle işin kolayına kaçılıyor. Tabii onların korunması, bakımı da ayrı zaman ve emek istiyor.
Kullanamayana da hak vermemek elde değil...

3 Mayıs 2010 16:38

Asuman hanım, ne kadar güzel bir tanım olmuş "dantel muhabbet". Karışık gündem konularını birbiri ile örerek konuşmak. Harika. Çok güzeldi.

3 Mayıs 2010 20:04

Ramazan Bey,
Çok teşekkür ederim.
Bu tanımlamayı herkesin benimsemesi çok güzel. Yerini bulmuş demek ki.
Belki ara sıra siz de yapıyorsunuzdur dantel sohbetlerden. Ama biz hanımlar kadar çok motifli olmuyordur eminim. :))

3 Mayıs 2010 20:54

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin