Orhan Boran' lı Anılar  

Posted by Asuman Yelen





En küçük teyzem, Şişli Etfal Hastanesinde Ameliyat hemşiresiydi. Bekârdı.

Büyük teyzemin yakınlarında tek başına oturan anneannemin tüm sorumluluğunu

üslenmişti ve nöbetinin olmadığı hafta sonlarında da onun yanında kalıyordu.

1964 yılında bizler  istanbul' a kesin dönüş yapınca, annesinin hasretiyle

gurbet ellerde yanıp tutuşan annemin ilk işi evin en büyük odasını hazırlayıp

anneannemi o odaya yerleştirmek oldu. Tabii sevgili Sıdıka Teyzemiz de

hafta sonları artık bizim olmuştu. Çok da iyi olmuştu.

Gezmeyi çok seven teyzem bizi her hafta sonu kışsa sinemalara, yaz ise

Emirgan' a, Hisar' lara, Kanlıca' ya, Gülhane Parkı' na götürürdü.

Hafta sonu gelişlerinden birinde teyzem çantasından çıkardığı bir

gazetedeki teşekkür ilanını gururla gösterdi. Çocuklar gibi sevinçliydi.

Ufak bir operasyon geçiren Orhan Boran ilanda Hazım Bumin Hoca

ile birlikte ona asiste eden teyzeme, tabii başka diğer doktorlara, servis

hemşiresine teşekkür ediyordu.

2000 yılında ablamdan bir ay önce ikinci kez gittiği umre den yetkililer

vefat haberini ulaştırdılar. Evi satılmadan önce eşyalarını toparlamaya

giden kızkardeşim, tüm resimlerinin, kalın anı defterlerinin olduğu bir

poşeti son anda atılmaktan kurtarmıştı. Defterlerinin arasında (şu an

hepsi bende) Farah diba, Grace Kelly, Audrey Hepburn resim ve

haberleriyle birlikte Efkan Efekan' la hastanede çektirdiği bir resim ve

bu minik ilan da  vardı.


Orhan Boran bizim evimizin bir ferdiydi adeta. Onun sesini duymaya

o kadar alışıktı kulaklarımız. Orhan Boran ve Yuki, İpana 11 soru

yarışması...

Bir hafta sonu teyzem elindeki davetiyeleri sallayarak, "kızlar hazırlanın

İpana 11 soru yarışmasının çekimlerine gidiyoruz" dedi.

Çok uzun bir gündü. Tam bir işkence. Sürekli kesintiler, komutla

alkış, beyaz mendiliyle sürekli terini silen, canlı çekimin seyirci

gürültüsü yüzünden sık sık kesilmesine sinirlenen  Orhan Boran' ın

çektiği zorluklar. Hiç bir şey beklediğimiz gibi değildi. Bir saatlik

bir radyo programının bir günde çekilmiş olması hepimizi

şaşırtmıştı doğrusu. Gürültülü  ve havasız stüdyo da cabası.

 Akşam geç vakit başağrılarıyla döndük eve.


Bir kaç sene sonra, karşı apartman hizamıza çok genç

bir çift taşındı.Gelin, ufak-tefek naif bir kadındı.Çok güzeldi.

 Benden bir yaş büyüktü. Her kıyafetine uygun renkte bant

takardı saçına.  Cicim aylarından sonra tartışmalar başladı. Annem

balkonda ağlayan genç kadını teselli eder, nasihatlar verirdi.

Sonra çok samimi olduk. İlk çocukları bizim evde büyüdü

diyebilirim.Damadın kimsesi yoktu. Anneme anne derdi. Birlikte

yazlık sinemalara giderdik. Delikanlı ufak elektrikli aletler

tamir ederdi. Küçük bir dükkanı vardı. çok çalışkandı. Yavaş

yavaş televizyon yayınları başlamıştı. Anten işine de girdi.

Sonra bir gün bir televizyon getirdi evine. Anteni de dama

yerleştirdi. O sokağın ilk televizyonuydu. Zaten sadece deneme

yayınları vardı. Televizyonu büfenin üzerine yerleştirdik.

O yukardan seslenerek sürekli soruyordu. Hareket var mı diye.

Gözümüzü ekrandan ayırmıyor, bulgurlar bir bölgede yoğunlaşıp

bir şekil oluşturunca çığlığı basıyorduk. Yunanistan, Bulgaristan

nereden olursa bir şekil, bir görüntü. O gece gelmedi.

Bir başka gece, Berrin balkondan seslendi. Yeni ve daha kuvvetli bir

anten getirmiş İbrahim. Akşam yayın varmış güzellik yarışması.

"Akşam yemeğe gelin seyredelim " dedi.

Hiç unutmuyorum. Fırında Palamut hazırlamıştı. Üzerinde soğan,

domates, limon dilimleriyle gözümün önünde hâlâ ve kokusu burnumda.

Evet o gece ilk defa televizyon izledik. Asla unutmuyorum. Türkiye

Güzellik yarışmasıydı ve hepimizin favorisi Zuhal Aktan birinci

seçilmişti. Sunucu kimdi dersiniz? Orhan Boran. Koyu renk takım

elbisesinin içinde çok yakışıklıydı. Beyaz mendili elinde, bir kızdan

diğerine koşuyor hafiften de kur yapıyordu. Ve fıkraları. O gün için,

bazılarını hiç anlamadığımız, anladığımızda da nereye bakacağımızı

şaşırdığımız müstehcenlikte fıkralar. O meşhur Pamuk Prenses 7

Cüceler fıkrası aklımda kalmış bir tek. O tarihte ailecek izlemek

için çok açıktı gerçekten.


Radyoyla evimizin sesi olan o dönemin özgün sunucusu, Orhan Boran ,

duruşuyla, tavrıyla, popülaritesiyle Okan Bayülgen, Cem Yılmaz ve

Beyazıt Öztürk' ün mükemmel bir karışımı olarak Televizyonlarımızda

da baş köşedeki rakipsiz yerini çok uzun zaman korudu. Hep aynı

keyifle izlettirdi kendisini.

Keşke mümkün olsaydı da o son resimlerini görmeseydim diyorum.

Yakın zamanlara kadar, o kadar hep aynı Orhan Borandı ki...

Allah rahmet eylesin.


Not: Güzellik yarışması 1968 yılında yapılmış. Zuhal Aktan' la birlikte

Mine Kürkçüoğlu da paylaşmış birinciliği.



                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          









 

Posted by Asuman Yelen

21 Mayıs 2012 de Bizim Buralar  

Posted by Asuman Yelen



 70 milyon okurumun meraktan kıvranarak beklediği
haber ve görüntüleri nihayet yayınlıyorum.
Geciktiğim için özür dilerim.






Bizim buralarda güneş çıkar çıkmaz insanlar çimenlere
yayılıp pikniklerine kaldığı yerden devam etti.





Kuşlar yağmur, güneş farketmeksizin
ötmelere devam etti.

 Oğlanlar basket, kızlar çığlık atmaya devam ettiler.
Ve ben her sene hep aynı şeyleri görüntülemekten
hiç bıkmadım. 




 Paçoz' u görünce havlayan, hırlayan köpekler artık
sulh yapmaya karar verdiler. Bunda aracı 2 köpeğin
çabaları yadsınamaz.





Ve en güzeli, uzun ihmallerden sonra, belediye hayli yükselen
çimenleri bu sabah biçmeye başladı.






Akşam gezintimize parka yayılan çim kokusunu içimize
çekerek ve gizli çukurlardan korkmadan
devam edeceğiz.





 Artık İstanbul' un üzerindeki yüreğimizi sıkan bulutlar
dağılsın ve baharın tadını çıkaralım diyoruz.








 Herkese bol güneşli, hafif esintili günler diliyoruz.

İçimi Burkan Mim  

Posted by Asuman Yelen




Blogger arkadaşım Sevgili Mehmet Bey, başılığı görüp bu mimi yolladığına pişman olmadan

ben bu mimin beni neden üzdüğünü yapabileceğim kadar açıklayayım, sonra da mimin

gereğini yerine getiririm. Kendisine bir kez daha teşekkür ettikten sonra.

1996 yılından itibaren ağabeyim ve ablamın ardarda gelen ve hayli geç teşhis edilmiş

rahatsızlıkları esnasında "her şey yolunda keyifler yerinde" modunu tutturabilmek için

harcadığım çabanın (2000 yılına kadar) sonunda, ortaya çıkan bir sürü aksaklıktan

biri. Yeni bir kitaba asla odaklanamıyorum. Günün hangi saati olursa olsun en fazla

üçüncü sayfada derin bir uykuya dalıveriyorum. Yeni bir film izleyemiyorum. Sinemaya

hiç gidemiyorum.  Bunu burada keseyim.

Bu uzun süreç zarfında, başlarda nedenini bilmiyorum ama okuyabildiğim tek dişe

dokunur kitap,İpek Çalışlar' ın Lâtife Hanım' ı. Bir de Demirhane Müdürü var.

Romantik. Bir de Can dostum Sis'in blogunda yayınladığı parçası çok ilgimi

çektiği için aldığım ve uzun zamana yayarak okuduğum (kitap kızkardeşimde adını

tam hatırlayamıyorum ama "bir de bakmışım ki 40 yaşına gelivermişim" gibi

bir ismi var). Ve evet bir de Yekta Kopan' ın "Yedi Derste Vicdan Muhasebesi"

var. Her birini bir haftada okuyabildiğim yedi hoş öykü var içinde.

Yeniden başlamak için ciltlerle Tommiks- Teksas aldım. Bir yerlerden tekmili 3 cilt

fotoroman getirttim. İlk cildin ortalarında bıraktım.

Bu arada Lale' nin ve Leylak' ın okuyup bloglarına aktardıkları romanların çoğunu

aldım. İnatla da almaya devam ediyorum. Bir ümit.

Tüm okuma zevkimi de sevdiğim şairlerden şiirler okuyarak tatmin ediyorum.

Böylece ilk soru , "onüç yılda  taş çatlasa on kitap " şeklinde yanıtlannış oldu..


En sevdiğin yazarlar Türklerden Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt,

Sevgi Soysal, Vedat Türkali, Haldun Taner, Aziz Nesin ve Hemen Tüm

romanlarını okuduğum Attila İlhan,.Pınar Kür, Latife Tekin, Nazlı Eray, Buket

Uzuner hatırladıklarım. (Kumral Ada Mavi Tuna aylardır elimde ve bitmek

üzere bu arada. Her gece beş-on sayfa okumaya çalışıyorum.)

Yabancılardan, Tolstoy, Dostoyevski, Turgenyev, Gorki, Dickens, Jack

London. 70 li yıllarda E yayınlarının müdavimi olarak Hailey' nin ve Simmel' in

tüm romanlarını çok severek okumuştum. Sonra Puzo var tabii. Kosinki var.

Betty Smith var. Ephraim Kishon var. Sıralama ters oldu ama gelişine yazıyorum.

Marquez var. Gora' sı ve Acıkan Taşlar' ı ile Tagore var.


En beğendiğim kitaplar deyince, başa olmazsa olmaz' ım Tagore' umun

hepsi de elimde olan bütün eserleri diyebilirim. Büyüyen Ay başta olmak

üzere. Hemen ardından üzerimdeki etkisi hiç azalmayan (ki tüm okuduklarım

için asla bunu söylayemem) Betty Smith' in Bir Genç Kız Yetişiyor' u.

Klasiklarden Harp ve Sulh, Babalar ve Oğullar, 2 Şehrin Hikâyesi. Genç

Werther' in Acıları, Jack London' dan Demir Ökçe, Martin Eden,

Daha sonralarından ilk aklıma geliverenler Hermann Hesse' nin Sidarta' sı

(aslında beğeni sırasında  başlarda bir yerde olmalıydı) Kosinski' nin

Boyalı Kuş' u Dostoyevski' nin Yeraltından Notlar' ı Puzo' nun Baba' sı.

George Orwell' ın 1984 'ü. Gururla eklememe izin verirseniz, bu eseri

bana hediye edilen İngilizcesinden 80' lerin başında çevirerek okumuştum.

Vee, tabii ki 1982 yılı başlarında bana çok özel biri tarafından hediye edilen

"Yüz Yıllık Yalnızlık."

Tabii bir de yukarıdaki resimdeki diğer kitap var. 70 li yıllarda beni çok

etkileyen, araştırmacı yazar Oscar Lewis' in Porto Riko' lu çok fakir bir

ailenin fertlerinin her biriyle teybe alarak yaptığı röportajlarla oluşturduğu

gerçek bir yaşam öyküsü. Bir inceleme kitabı. Beni çok etkilemişti.

Son olarak, Ephraim Kishon' un yazmış olduğu her şeyi severek okuduğumu

söyledikten sonra Türkçe eserlere geçeyim.

Orhan Kemal' in Baba Evi de hep aynı etkiyi sürdürmüştür üzerimde.

Hep sonunda birkaç damla gözyaşı dökerim.İlk okuduğumda l3 yaşımdaydım.

Sevgi Soysal ve Vedat Türkali'nin, Attila İlhan' ın okuduğum bütün eserleri.

Aslında okuduğum bütün kitapları, özellikle tiyatyo sahnesinde izlediğim tüm

oyunları sevmişimdir. Sevmemek, sanki benim için yapılmış ve önüme

konulmuş bir pastayı reddetmek kadar ayıp gelir bana. Başından sonuna

kadar emektir çünkü.

Son olarak Tommikslerimden, Teksaslarımdan, (bu konuda ideolojik

düşünmüyorum bildik Kızılderili soykırımı muhabbeti, çünkü bunları

anlamayacak kadar masum yaşlarda okuduk onları) Redkit' lerimden,

Küçük Kadınlar, Polyanna, Küçük Lord (Cedric Errol), Küçük

Prenses Sara (ve faresi Mel Çisedek) dan da söz edelim ve içimiz

rahat etsin.

Kendim için tez zamanda yeniden eski performansıma kavuşmayı

istiyor, herkese iyi okumalar diliyorum.

Kitaplar hep olsun yaşamlarımızda.

Ben de, eğer kabul ederlerse ya da benden önce yollayan olmadıysa,

Hüznün Tadı' na


Sis-Kitabevi' ne


Nur- Yaşamın Kıyısında' ya


Hayat İzlerim' e yolluyorum.

Sevgiyle kalın...





19 Mayıs 2012  

Posted by Asuman Yelen



Birlik-beraberlik, sevgi-saygı ve hoşgörüyle.

Nicelerine...

Bir Etkinlik, Çok Mutluluk...  

Posted by Asuman Yelen




Lale' cim, taşınma telâşının arasında, biraz aceleye geldiğini düşünerek titizlendiğini biliyorum.

Bu gün elime ulaşan bu kombinasyonun beni ne kadar mutlu ettiğini bilemezsin.

Şairin büyüklüğü asla tartışılmaz. Kendi sesinden dinlemenin keyfi ve tatlı hüznü de.

Ama bir de bana, çok özel olarak anımsattığı öyle güzellikler  var ki...

Bu gün bunu yaşamayı hiç beklemiyordum doğrısu.

Sıkılır, aniden karar verip sokağa çıkarsın hani. Karşına bir sinema çıkar.

 Afişine bile bakmadan girersin.

Öyle bir film izlersin ki, izlediklerinin çoğundan güzeldir. Ağzın kulaklarında çıkarsın.

Mutlu dönersin evine. Anlatabildiğimden emin değilim ama....

Böyle bir şey yaşattın bana.

Çok teşekkürler...

Müneccim  

Posted by Asuman Yelen in








 Ben sadece:"Akşam yusyuvarlak dolunay KADEM

ağacının dallarının arasına takılacak olursa,

kimse onu yakalayamaz mı?..." dedim.




 Fakat abim bana güldü ve dedi :

"Bebek, sen şimdiye kadar tanıdığım çocukların

en tuhafısın. Ay bizden o kadar uzaktır ki...

Kim onu tutabilir?..."



Dedim:

"Abi, ne delisin sen!... Biz aşağıda oynarken annemiz

 penceresinden eğilip baktığı ve gülümsediği zaman

onun taa uzaklarda olduğunu söyleyebilir misin?"











Abim yine:

"Sen budala bir çocuksun! Hem, ayı tutacak kadar büyük

bir ağı nereden bulabileceksin bebek? " dedi.














" Ben, eminim ki ayı ellerinle tutabilirsin!" dedim.











Fakat abim güldü. " Sen şimdiye kadar gördüğüm

 çocukların en ahmağısın.

Eğer daha yaklaşsa, ayın ne kadar büyük

olduğunu anlarsın."







"Abicim" dedim, "sana okulda ne saçma şeyler

öğretiyorlar!...

Anne bizi öpmek için başını üzerimize doğru eğdiği

 zaman, yüzü hiç büyük görünüyor mu?..."

Abim daha  hâlâ:

"Sen aptal bir çocuksun..." diyor.






R.Tagore-Büyüyen Ay





Ben de diyorum ki:

Tüm blogger dosylarımın anneler günü kutlu olsun.....

Balkon Diyalogları  

Posted by Asuman Yelen



Tüm pembelerın, beyazların, kırmızıların artık cap- canlı parlak bir yeşile

döndüğü bu günlerde,  güneş, bir yandan kendini tam anlamıyla gösterip

donmuş yüreklerimizi ve bedenlerimizi ısıtırken  bir yandan da aylardır

unuttuğumuz bana göre evimizin en keyifli mekânları olan balkonlarımızı

işaret etmekte.

Artık camı açık yatak odamda kaşık bardak şıngırtıları ile

 uyanma  vaktidir.

Ardından kızarmış ekmek kokuları dolar burnuma.

Sonra sesler:

"Hadi al şu son yudumunu, elimi uzattım ayakta seni 

 bekliyorum."

"Yahu, kim dedi sana bekle diye, çayı nereme içtiğimi anlamadım. 


Al hadi."

Sitemizdeki binaların konumu, ortadaki otopark ve onun önündeki geniş

parkın bulınduğu boşluk nedeniyle, bizim orada akustik müthiştir.




Hele tatil günüyse ortalık daha da şenlenir. Tırrrr diye

zarların tahtada çıkardığı o bildik sesin ardından gür

bir erkek sesi ortalığı çınlatır.

 "Pencüsee seveller güzeli gencüseee..."

Ardından gelen şlaap  sesi, tavlanın

 ahşap tabanına illaki serrtçe vurulan pulun sesidir.

 "Öğren de gel." 

Şarrr diye pullar dağıtılır Küüt diye tavla kapatılır. Muhtemelen kol altına

sıkıştırılır. Ciddi öfkeli bir ses  "bi daha saninle fincansız oynarsam n'oliym."

şeklinde söylenir. "Bi de zar tutma be adam...Ayıptır yaw..."

İki ihtimal vardır. Ya gerçekten zar tutulmuştur, ya da yenilen bunu kendine

yedirememektedir.  Bu hassas bir konudur. Yenilenin kızgınlığı elini ayağını

titretecek kadar gerçektir ama inanılmaz şekilde çok çabuk da biter.

(Bizzat yaşadığım için iyi bilirim)

Benim kendi balkonumda en hoşuma giden, yeme-içme bitip masa

temizlendikten sonra, pazar gazetelerini okuma faslıdır. Bu arada güneş

yükselmiştir. Açılan şemsiyenin püfür püfür gölgesinde bulmaca ekini

masaya yayıp keyif çayımı yudumlayarak bilmeceleri çözmenin keyfine

diyecek yoktur.

Kadınlar yavaş yavaş oğle yemeği hazırlığı için mutfağa geçerler. Çocuklar

parkı doldurmaya, ormandaki köpekler havlamaya başlar. Arabalar yerlerinden

çıkarılır. Motorlar homurdanır.

"Hadi getir şunu hadi, gözün tavlada kaldı :)"Bana bak sallıycan görücem..."

"Yaw, ölünü göriym ki tutmuyorum. Keşke zar tutmayı bilsem." "Hadi ordan,

sesinden anlamıyoz mu. Took diye düşüyo...."

Zarlar yeniden atılır pullar şakırdar "yenilen doymaz kaadişiim..."

Bir yerlerden miss gibi biber kızartması kokusu gelmektedir...

Evet sıcak günler tüm sıcaklığıyla gelmiştir artık....


Not: Fotoğraflar alıntıdır. Ne masa, ne üzerindeki nevaleler, ne de o güzel örtü bana aittir.
Tavlanın da zarları, pulları, ahşabı hepsi ellerindir.














Bir Mim  

Posted by Asuman Yelen

Hayat İzlerim-Özlem arkadaşımdan bir mim geldi. Kendimi anlatabilmek adına

elime on soruluk bir şans daha geçti sayabilirim. 70 milyon ekran başına :))

1-Mesleğin seni mutlu ediyor mu?

-Emeklilik meslek sayılmaz sanırım :) Babamın da çalıştığı bir bankadan emekli oldum.

İşim maddi-manevi tatminkârdı.Biraz stresli çok yorucuydu. Ama iyiydi.


2- Dilediğin meslek miydi?

-Dilemediğim bir meslek değildi diyelim. Biraz da kaçınılmazdı sanki.

Türk ve Dünya Edebiyatı konusunda gidebildiğim kadar derinleşebilmek ve

kariyer yapmak isterdim.


3-Yalnız mı ilişkide mi yaşamayı tercih ediyorsun?

-Sürekli yalnızlık, hiç kimsenin tercih edeceği bir şey değil eminim.

4-Tatsız durumlardan kaçınmak için yalan söyler misin? Dürüst ol.

-Tabii söylerim.


5-Yabancı bir dil konuşuyor musun?

-Utanmayı ve düşünmeyi unutacak kadar öfkeli ya da keyifliysem. İngilizce.

6-Rüyandaki evde oturuyor musun? Taşınmak veya yurt dışına gitmek

 istiyor musun?

-Oturduğum evde mutluyum. Hiç bir evin hayalini kurmadım ama sık sık

rüyama giren çok güzel (hep aynı) bir ev var. Yeşillikler içinde çok camlı

her camından evin her yanına  ışıklar dolan, üç odalı, temiz döşeli, ahşap

tabanlı bir ev.

Taşınmaları ve yeni evlere uyanmaları hep çok sevmişimdir. Yurt dışına

gitmeyi hiç istemedim.


7-Mobilya değiştirmeyi sever misin?

-Eşya konusunda tutucuyum. Giderek daha da tutucu oluyorum. Her gün

etrafımda aynı eşyaları görmek bana huzur ve güven veriyor.

8-Çevreye, hayvan korumaya hiç katkın var mı?

-Muhitimde hayvan koruma işini üslenen (hayli ciddi anlamda) içinde yakınlarımın

da olduğu bir gruba lojistik destek (malzeme, mama) sağlıyorum. 12 yıllık

 köpeğimi  (sokak-Collie kırması) kimsesiz kaldığı için koruma araçlı

 almıştım. Bunu köpek almak isteyen herkese öneririm.


9-Televizyon ve filmleri sever misin?

-Televizyon izlerim.Eski Hollywood filmlerini tekrar tekrar izlemeyi severim.

Orta hallice bir arşivim var. Özel nedenlerden dolayı 12 yıldır sinemaya

gidemiyor, yeni filmlere odaklanamıyorum.

10-Bırakmak istemediğin kötü huyların var mı?

- İlginç bir soru. Çok düşündüm üzerinde. Kötü huylarım vardır da

içlerinde bırakmak istemediğim, sevdiğim çok yakınlarımı çok fazla

şımartıp tepeme çıkarmam olabilir. (Yeğenlerim, köpeğim)   Kısa vadade

 çok zararını görürken, zaman içinde küçük hoş anlar, kanıtlanmış sevgiler

olarak semeresini alırım.

11-Loto veya benzeri şans oyunu oynar mısın?

-Sadece yılbaşında piyango bileti alırım. Bunun için de mutlaka Eminönü' ne

giderim  (Nimet Abla) Bu benim için ritüel gibi bir şey. Sonra da hayallerle avunurum:)


Bir mimi daha tamamlamış olmanın rahatlıği içindeyim.

Arzu edene gitsin benden de.....






Mucizevi Kitap  

Posted by Asuman Yelen



O hayatıma girdiğinden beri tam 6 kilo verdim.

Yukardaki kitaptan bahsediyorum.

Yaklaşık on gün önce bir arkadaşım önerdi. Uzayıp giden bir "bedava kontür" telefon sohbetinde

konu olmazsa olmaz kilo sorununa gelip dayandı doğal olarak. Önce Dukan' ın artılarını eksilerini

bir kez de onunla tartıştık. Benim yaşım için riskli bulduk. Sonra birden onun aklına bu kitap

geldi. Eşinin bir arkadaşı bir ayda tam 15 kg. vermiş. Her önüne gelene öneriyormuş. Çok da

sağlıklı bir rejimmiş. Miş de miş...

Ertesi gün yakınımızdaki alış-veriş merkesinde buldum ve hemen aldım.

İnanılır gibi değil. Son günlerde tartıya her çıkışımda 1 kg daha eksildiğimi şaşkınlıkla ve

keyifle gördüm. Verdiğim her kilo dizlerimden ve son zamanlarda fena canımı yakan sol

bileğimden onlarca kilo yükü kaldırınca her gün biraz daha rahat ve fazla yürüdüm.

Son günlerde hele, nereye gittiğimin farkına bile varmadan yürüdüm. Sucuklar gibi terledim.



 Bu gün kitaplıkta poşetinin içinde yepis yeni, matbaa kokusu üzerinde bir halde bu kitabı

buldum. Önce ne olduğunu anlayamadım. Sonra birden Semuş' umun önerdiği meşhur

diyet kitabımı hatırladım. Öylece oraya bırakmış ve unutmuşum.


Kilo sorunu olan herkese tavsiye ediyorum. Bana çok uğurlu geldi ... 



Günümüz Aydın Olsun  

Posted by Asuman Yelen



Güneşli ve huzurlu bir bahar gününden merhaba...

Biri sanal, biri gerçek iki dostu, birini Allah' a emanet ederek, diğerini Allah' a havale ederek

uğurladıktan sonra, kaldığım yerden devam...


İlginç yap bozlar, olmazsa olmazım bulmacalar, bahar temizliği ve şiirler ve yeniden huzur...


Dün Koray' ın hepsi siyah ama birbirinden farklı tonda ve boyda yirmiden fazla tek

çorabının eşleriyle vuslatı için pür dikkat uğraşırken (çok severim bu işi ve özel zamanlara

 saklarım, kafa dağıtmak için bire birdir ) bir yandan da bir evlendirme programı izliyordum.

Kırmızı saçlı, dekolte giysili balık etli kadın karşısındaki kavruk adamın SSK mayişini

beğenmemiş olacak ki ilangtrik alamadığını söyledi. Her biri ayrı yönlere uzaklaşırken

orkestranın solisti delikanlı roman gırtlağıyla doğaçlama patlattı şarkısını.


"Sewme sewme sewme nereyekadaaaar


böyle yaşanır mı ölene kadaaaarr..."


He ya, nereye kadar...



Hep sevgiyle kalalım...







Blog Widget by LinkWithin