Yağmurun hatırlattıkları 5  

Posted by Asuman Yelen in , , , , ,




Çay, simit ve Emine Teyzemiz


İstanbul ‘ da bir sonbahar günü…

Kasım ayı içindeyiz. Yağmurlu, sıkıntılı bir tatil gününde biz üç kız kardeş, annem ve anneannem vakit dolduruyoruz.

Dışarıda hava karanlık. Evde kasvet ve hüzün hüküm sürmekte. O ilk günlerin telaşesi, bizim yerleşmemiz, anneannemin toparlanıp getirilmesi ve yerleştirilmesi, okul, kayıt, forma, ayakkabı derken annemi oyalayan tüm meşgaleler bitmiş, telaş ve şaşkınlık sona erince yüreklerimizdeki özlem ve acı olduğu gibi açığa çıkmış, bütün eve de hakim olmuş durumda. Radyoda hafif hafif Türk Sanat Müziği çalıyor. Oturduğumuz salonda sobanın çıtırtısında bile hüzün var sanki. Göz ucuyla anneme bakıyorum. Bizlere göstermemek için özen gösterdiği gözyaşlarının izleri, yeşil gözlerinin etrafındaki kızarıklıklarla kendini ele veriyor. Yine yemek yaparken ve henüz yerine kaldırdığı öğle yemeği tabaklarını yıkarken ağladığı açıkça belli. Anneannem odasında uyuyor. Ben elimdeki kitabı okumaya çalışıyorum. Ablam bir dergi karıştırıyor. Kız kardeşim camda, geleni gideni seyrediyor.

Ansızın kapının ısrarla ve hiç susmadan çalan ziliyle, hep birlikte antreye yöneldik. En yakın bendim herhalde ki hala çalmakta olan kapıyı açan ben oldum. Bundan sonra olanları anı anına hatırlıyorum ve ölene kadar unutacağımı da hiç sanmıyorum.

Kapı açılır açılmaz içeriye kocaman bir tüy yığını girdi. Buna daldı da diyebiliriz. Bağıra çağıra ve hışımla daldı içeri. Bu, bir kadındı. Sırtında yerlere kadar uzanan tüylü kahverengi bir manto, başında da aynı tüylerden bir bere ya da şapka veya kalpak, bu üçünün arası bir şey vardı. Çizmelerini çıkarırken, çantasından çıkarıp yere fırlattığı terliklere ayağını geçırirken hep konuşuyor, durmadan konuşuyordu. Başındakini çıkarıp elime tutuşturdu. Göz ucuyla yüzüne baktım. Siyah kıvırck saçlıydı.Teni esmerdi ve sağ kaşının altında onu daha da ürkütücü gösteren kocaman bir şişlik vardı.

“Nerde senin o annen olacak..bip.bip. Sen hangisisin dur bi bakiim. Sıska büyük mü yoksa tombik küççük mü. Bi kız daha olacak o nerde, onu hiç görmedim. Kız Havva … Bip bip bip kadın. İnsan bi haber verir. Armağan mısın Asuman mısın alıver bakim elimden şu mantoyu kızım.” Dehşet içindeydim. Hayatım boyunca hiç rastlamadığım bir tip, bağıra çağıra içeri dalıyor, isimlerimizi biliyor, hiç duymadığım şekilde açık saçık konuşuyordu. Hipnotize olmuş gibi mantoyu elinden aldım. Antreye götürüp yerine astım. Bir müddet orada korkuyla sinip bekledim. İçerden hala sesi geliyordu. Daha hiç susmamıştı zaten. Teyzem nerde. Ne iyi ettin de teyzemi getirdin. Afferim kız Havva. Ses yavaş yavaş titremeye başlıyor ya da bana öyle geliyordu. O ana kadar biraz şaşkın, biraz korkak, biraz mahçup öylece kalakalan annemin de hafiften gözleri dolmaya başlamıştı. O sırada elini öpmek için davranan ablama sarıldı. Armağanıım. Babasının prensesi. Ses iyiden titremeye başladı. Ablamı bırakıp anneme atıldı. Sımsıkı sarıldılar. Kısa bir feryat figan faslı. Tam annem iyiden iyiye kendini bırakacaktı ki aynı sesin gülmekle, azarlamakla, sitemle karışık çığlıklarıyla gözyaşları gözünde dondu kaldı. “ Aaaa, ne bu böyle, sulu zırtlaklar gibi. Bip bip bip. Hiç sevmem hiiç. Hem söyle bakalım bu kızlar bana niye domuza bakar gibi bakıyorlar. Anlatsana kimim neyim. Senin neyinim."

Bu kadın bizim Emine Teyzemizdi. Annemin anne tarafından bir akrabasıydı. Annemin bile pek de tanımadığı bu teyzemiz eşi ve üç oğluyla Eyüp’ de deniz gören ahşap bir evde yaşıyordu. (Sonrasında çokça vakit geçirdiğimiz ve çok mutlu olduğumuz bir evde.) Annem evlendiğinde birkaç kez bize gelmiş, ablamla beni bebekken görmüştü o kadar. Biz Anadolu’ya çıktığımız için annemle bir daha görüşmemişlerdi.

Şimdi misafir salonunda oturmuş evi inceliyor, eşyaları küfürlerle ya da tuhaf betimlemelerle eleştiriyordu. Önce gözü yemek masasının üzerine doğru sallanan siyah, üçlü avizeye ilişti. "Bu ne biçim avize böyle insanın içini karartıyor, kara donlu adamlar gibi bip bip bip." Annemin tek kaşı kalktı bir baş işaretiyle bizi içeri yollamaya çalışırken o fark etti. "Ne oldu, tabii çocuklar alışık değil benim konuşmalarıma. Tutiym bari çenemi. Asumancım çantamı getir bakim. " Büyük deri çantasından kocaman bir kese kağıdı çıkardı. "Size Eyüp’ten simit getirdim. Fırından yeni çıkmıştı. Koyuver sobanın üzerine kuzzum. Armağan sen de git bize güzel bir çay yap bakiim." Sonra kalktı, büyük bir poşetin içinden çıkardığı sarı ambalaj kağıtlarına sarılı kocaman bir paketi açmaya başladı. Paketten kristal sallantıları olan gösterişli bir avize çıkardı. Biz dehşetle izlerken birkaç alet ve edevatla bir sehpanın üzerine çıkıp muhtelif bip bipler arasında kah gülerek kah söylenerek avizeyi yerine taktı . Bir yandan da talimatlar veriyordu. "Sehpalarınız eskimiş. Sallanıyor. Koltuklara da yeni yüz gerekecek. Böyle olmıycak. Seni bir ele almak lazım. Ne bu böyle."

Biz mutfakta ablamla ince belli çay bardaklarına çayları doldurur, tabaklara yerleştirdiğimiz mis kokulu simitlerin yanına kestiğimiz peynirleri ilave ederken, annemle ikisinin sık sık kahkahalarla kesilen, bol bip bip li çocukluk ve ilk gençlik anılarını duymaya çalışıyorduk. Elimde tabaklarla içeriye girdiğimde içim huzurla doldu. Annemin yüzüne renk, hareketlerine canlılık gelmişti. Çay tepsisiyle gelen ablamla bakışarak bu memnuniyeti paylaştık. Emine teyze bağırıyordu yine oturduğu yerden “ çabuk olunsanıza kızım, çaylar sovuycak bip bip. Uyy simitler de koktu. Haydiiiyyn öldüm açlıktan getirin getirin...Ha kuzzum..."

Çıtırdayan soba sıcacıktı. Çaylarımız, simitlerimiz sıcacıktı. Yüreklerimiz sıcacıktı. Radyoda Yurttan Sesler korosu hafif hafif eşlik ediyordu sımsıcak sohbetimize. Annemin bakışları sımsıcaktı. Dışarıda yağmur yağıyordu. Kopardığım simidi ağzıma attım. Simit hiç bana bu kadar tatlı gelmemiş, mutluluk vermemişti.

Daire kapımızdan küfürlerle giren bizi korkutup ürküten, sürekli bağırıp çağıran bu garip teyze, önce yarattığı bu şokla korkutmuş, daha sonra akşama kadar yavaş yavaş bize sunduğu, yüreğinin tüm samimiyeti ve sevgisiyle o gün ve ölene kadar hepimizin sevgilisi olmuştu.



Öykü Atölyesi için hazırlanmıştır.




This entry was posted on 9.11.2009 at Pazartesi, Kasım 09, 2009 and is filed under , , , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

12 yorum

Var ya sen insana parmak isirtirsin:)

Tam hüzünlenip "off" cekmeye baslarken birden "eyvah!" deyip hemen ardindan "hay Allah senin iyiligini versin Asuman" dedirttin bana:))

Bir de neye güldüm biliyormusun?

Kadin geliyor, annene bariz küfür ediyor ve sen tipis tipis gidip onun mantosunu asiyorsun ya
Acikcasi senin o saskin halini görmegi isterdim. Gerci o kadar canli yazmissin ki adeta görmüs kadar oldum:)))

Harika bir paylasim olmus.
Öpüyorum seni

9 Kasım 2009 02:37

Sünter' cim,
Hani bazı tipler vardır. Ağzı bozuk. Sevgi sözcükleri bile küfürlüdür.
Emine teyzeme haksızlık etmek istemiyorum.Bip bip ler buraya yazılmayacak şirin küfürcükler. Biz babamdan hiç küfür duymadık ve evde sesler hiç yükselmezdi. Emine teyzem(bunu sana birebir anlatmak isterdişm) çok "nev-i şahsına münhasır" bir tipti. Annemden hemen sonra da kaybettik onu da genç sayılabilecek bir yaşta.
Rahmet istedi bu gece benden...
Çok teşekkürler güzel yorumun için.
Sevgiler canım...

9 Kasım 2009 02:47

Oh, sabah sabah içim açıldı, bir iyi geldi bu simitle çay bana da. Yazan ellerine sağlık Asucum, harikasın. Emine teyzene bayıldım, tam benim tipim, Allah rahmet eylesin. Ona da, tüm giden sevdiklerine de.
Anılarını yazmaya devam canım, okumak için dört gözle bekleyen birileri var.
Güzel bir hafta diliyorum...

9 Kasım 2009 08:58

Sağol Leylak' çım,
Düşününce bu tesbitine katılmamak mümkün değil. Sevimlilik, aktiflik,lafını sakınmama, açıksözlülük, gerçekten ortak çok yönleriniz var. Allah sana uzun ömürler versin. Sen onun okumuş kültürlü versiyonusun.
Sabah sabah iltifatlarınla moral verdin.Senin de günün güzel geçsin canım...

9 Kasım 2009 10:01

Şöyle ağzımın tadıyla sindire sindire okudum.
bip bipli teyzeniz olduğu gibi gözümün önündeydi.
Eviniz,hüzünleriniz,sobanız..Ruh halleriniz..
Gelen o akrabanız içine kapanık yapıda olsaydı o ortam sağlanamayacaktı.
Her aileyi şenlendiren öyle neşeli, herkesi azarlayan ama nazı geçen, hayat dolu biri vardır mutlaka.Ellerinde sihirli değnek varmışcasına her şeyi mutluluk ve güzelliğe çeviriverirler..

Öykü çok güzeldi.Ders verir nitelikte ve çok ustaca detaylandırılıp aktarılmış..
Zevkle okudum Asucuğum..
Ellerine sağlık..
Sevgiler..
Ve iyi geceler...

11 Kasım 2009 00:32

Zeugma' cığım,
Emine Teyze tam da anlattığın tarzda bir insandı. Bizim yaşantımıza tam zamanında giren böyle birkaç yeryüzü meleği vardı. Bu vesileyle kişisel deneyimlere de dayanarak şu inancımı tekrarlamak isterim.
Bu dünyaya bir görevle gelen ete kemiğe bürünmüş iyilik melekleri kesinlikle var.
İyi geceler canımcım...

11 Kasım 2009 00:57

Aslında zaman zaman hepimize tatlı Emine teyzenden gerek Asuman'cım.
Okurken orada olmayı o kadar arzu ettim ki! bilemessin.
Birde o kadar canlı yazmışsın okurken yaşanan cinsinden. ellerine sağlık canım...

14 Kasım 2009 00:15

Çok teşekkür ederim Nur' cum.
Önce son posttaki yorumu görüp, hasta olduğunu öğrendiğim için burada seni yormamak adına kısa kesiyorum.
Lütfen kendine çok iyi bak olur mu.
Sevgiler...

14 Kasım 2009 01:05

Deli mi veli mi işte örneği. Kapıdan girişi sevimli hırçın ve farkındalıklı bir rüzgar gibi içinizi ısıtmış, derin ve durgun hüzünlü ruhlarınıza bir çırpıntı bir yenilik getirmiş.Gevrek ve çay da belki de hayatınızda yediğiniz en güzel ikili olmuş Emine teğzen sayesinde.Rahmet istemiş hepimizden belki de ,ellerine sağlık canım.sevgilerimle.

16 Kasım 2009 08:54

Sufi, hoşgeldiniz önce,

Anadoluda yaklaşık on senelik memuriyetten sonra babamın ölümünün ardından istanbul'a döneli bir kaç ay olmuştu bunu yaşadığımızda. Bu teyzemiz, çocukla çocuk, gençle genç olmasını bilen çok tatlı bir insandı.
Nurlar içinde yatsın.
Sevgiler...

16 Kasım 2009 11:46

Ne kadar güzel tasvir edilmiş ev ve ev halkının hali.Okurken neredeyse çocukluğumda pazar günleri alışık olduğum odunlu termosifondan gelen yanık odun kokusu geldi burnuma.Beyaz sabunun ve sıcak suyun kokusuna karışmış haliyle.
Kaleminize sağlık...

17 Kasım 2009 17:39

Sishyphos,

Benzer bir yazımın ardından gelen yorumları da gözönüne alarak, anlıyorum ki, yurdum evlerinin bir dönem pazar günleri aynı ortak anıları barındırıyor, çok kişiye aynı nostaljiyi yaşatıyor. Bu duygu birliği insanın içini nasıl da ısıtıyor.
Çok teşekkürler,
Sevgiyle kalın...

17 Kasım 2009 17:54

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin