Ah berelim, vah berelim  

Posted by Asuman Yelen in , ,



Kulağına, uzak zamanların sesi çalınanlar,

bir şekilde bu sesi taklit etmeye çalışırlar.
Benim yaptığım da bu.
İnsanın, kendi varlığından hoşnut olarak yaşadığı,
kendi varlığını haklı kıldığı ve kuşku yok ki, yeryüzü
ile barışık yaşadığı ve mutlu olduğu bir zaman vardı.
Yoksa bizler bugün bu mutluluğun imgesi için bile
bunca telef olmazdık.

Birhan KESKİN



















































Yangın merdiveni  

Posted by Asuman Yelen in ,


Bu gün akşam üzeri Paçoz' u gezdirirken karşı sitedeki binalardan birinde çok hoş bir şey gördüm.

Yangın merdiveninde oturmuş kitap okuyan bir küçük kız.

Sanki hep görmek istediğim bir şeydi bu. Yıllardır görmeyi beklediğim. Bir süre gözlerimi alamadım. Güneşin batışını, ya da bir ağacın akşam ışığında kızaran ve adeta şeffaflaşan yapraklarını veya bir ağacın gölgesine serilmiş tatlı tatlı uyuyan bir köpeği izler gibi yoğun duygularla izledim.

Evet hep görmeyi dahası hep yapmayı istediğim bir şeydi . Tıpkı ruhlarını ruhumla özdeşleştirdiğim Betty Smith- Francie Nolan ikilisinin ve bu küçük kızın yaptığı gibi bir yangın merdivenine oturmak ve en sevdiğim kitabı okumak. Dalları hemen yanıbaşıma uzanmış bir ağacın gölgesinde serinleyerek. Ama o yaşlarda oturduğum hiç bir evin yangın merdiveni yoktu.

O küçük kıza yaklaşıp usulca "Merhaba Asuman" demek istedim. Karşılık olarak "benim adım Asuman değil" dediğini hayal ettim. "Biliyorum" deyip yoluma devam ettiğimi.

Eve döner dönmez hemen buldum çıkardım "Bir genç kız Yetişiyor" umu. Uzun bir aradan sonra kimbilir kaçıncı kez, aynı duygu yoğunluğuyla yine sımsıcak gözyaşları dökerek okudum Nolan' ların yaşam öyküsünü. Francie' yi yine yüreğimde hissettim. Onunla yaşadım, onunla ağladım onunla yaşam mücadelesi verdim.

İlk okuduğumda gencecik bir kızdım. Bu gün yine o yaşlarımda hissettim kendimi.

Meğer ben bu küçük kızı ne çok özlemişim...

Anneanne olmak.  

Posted by Asuman Yelen in , , ,

Artık fahri anneanneyim.

45 yıllık çok özel arkadaşım can dostum Semuş' um anneanne oldu. Tabii ben de. Yoksa kıskançlıktan çatlardım. Şaka bir yana dostlarımın içinde torun sahibi olan yoktu şimdiye kadar.
Bana ilk torunumu en eski dostum verdi. Bu çok hoş bir rastlantı.

Semuş' umu çok özel kılan, 1964 Eylül' ünde bahtsız, yalnız, acılı, öfkeli ve şaşkın taşralı bir genç kıza uzattığı ve sonrasında hiç geri çekmediği eli ve sunduğu içten dostluğu olmuştur diyebilirim içtenlikle ve tereddütsüz olarak.

Fatih Kız Lisesine ilk başladığım günlerde yanıma gelip bana sıkıntılarımı, üzüntülerimi yavaş yavaş unutturan son derece sevecen, yardımsever, güvenilir, naif, alçak gönüllü, güzel yüzlü, güzel yürekli, kısacası, mükemmel bir arkadaş örneği desem emin olun hiç abartmış olmam.

O kadar çok şey paylaştık ki onunla...

Her gün Çarşamba yokuşunu kolkola birlikte tırmandık. (Güzel havalarda)




Koro kıyafetlerimizle.

İkimiz iki başta.







Okuiun bahçesinde karda.
İkimiz iki başta.

Birlikte ders çalıştık. Okul korosunda yanyanaydık. Aynı sırayı paylaştık. Birbirimize kopya verdik. Ben ona Matematik ve İngilizce yazılılarında, o, Tarih ve Coğrafya yazılılarında. Kiminde yakalandık. Okul koridorlarında hocalara yalvardık.

İlk sigara deneyimimizi birlikte yaşadık.

Hafta sonları Renk sinemasında Elvis, Cliff filmlerini birlikte seyrettik.

Pikaba koyduğumuz plaklardan Tom Jones, Engelbert Humperdinck şarkılarını bağırta bağırta birlikte dinledik. Bir de Cem Karaca' nın "Bir gün belki hayattan..." diye başlayan şarkısını ve daha bir sürü şarkıyı. Onun evinde birlikte oturduğu halasının, benim evimde annemin başını şişirdik.

Platonik aşklarımızı birbirimize anlattık.

Sartre ve Simone de Beauoir' yı, varoluşçuluğu ve feminizm kavramını ve daha bir çok şeyi birlikte öğrendik.

Lise ikide o edebiyat ben fen bölümüne geçtik.

Okul bitince her birimiz kendi iş hayatımıza atıldık. Ben Bankaya girdim. O bir fasıl Almanya' ya gitti. Uzun uzun mektuplar yazdı bana gurbet ellerinden.

Sonra kendisi kadar mükemmel yürekli eşiyle tanıştı. Çok güzel bir gelindi. Bildiğim gördüğüm en sağlam en mutlu yuvayı bu güne taşıdılar. Bir kızları oldu.

Her ikimiz de hep İstanbul' daydık ve zaman zaman arası uzasa da hiç kopmadan görüştük. Hep kaldığımız yerden aynı muhabbetle devam ettik tam 45 yıl.

Zaman nasıl da geçivermiş, sevgili yavrum İlknur' un doğumuna daha dün gitmemiş miydim? Hangi ara büyüdü, ne zaman okulunu bitirdi ve ne çabuk anne oluverdi.

Ve dün, o şahhhhane minik yaratığı gördüm. Yüreğimden vuruldum. Ne güzeldi. Masum, melekler gibi. Ara ara nazlı nazlı yaygara koparmadan ağladı. Genellikle tatlı tatlı güldü.
Ya o balkonda asılı duran minik çamaşırlar, miniminnacık çoraplar.

Son zamanlarda baş dönmelerinden, yükselen şekerinden, ağrılarından sızılarından sıkça söz eden arkadaşım, dün gülücükler yağdırarak evin içinde keklik gibi sekiyordu.

Ne ağrı kalmıştı, ne baş dönmesi. En az on yaş da gençti son gördüğüm Semuş' tan.

Bu benim hep tanık olduğum ve beni artık hiç şaşırtmayan mucize, dostum için de bir kez daha gerçekleşmişti.

Allah mutluluklarını daim etsin ve nazarlardan saklasın diyorum.


Sevgiyle kalın...
















Buram buram sıcak bir Cumartesi...

Paçoz bir tarafa serilmiş kemiği ile becelleşiyor. Ben bir başka tarafta kitabımı okumaya çalışıyorum. TV da çoğunlukla olduğu gibi TRT Müzik açık. Geçmişten müzikler, klipler . Füsun Önal, Seyyal Taner arada göz atıyorum Nilüfer' in çocuk gözleri ile karşılaşıyorum. Kitabıma dönüyorum sonra. İpek Çalışlar' ın Halide Edib' i var elimde. Güre' de başlayıp, yoğun program yüzünden bir türlü elime alamadığım eser. İlgiyle, zevkle okuyorum.

Birden, ne zaman başladığını bilmediğim harikulade bir müzik beni zorla kitabımdan ayırıyor. Öyle güzel, öyle coşku ve duygu dolu ki kitabı elimden bırakıp tüm ruhumu bu tanıdık ezgilere teslim ediyorum.

Ekranda Buzuki Orhan, karşısında akordeonu ile Muammer Ketencoğlu. Kapatıyor insan gözlerini ve "budur" diyor. Müzik budur. İki değerli müzik adamı. Alıyorlar da beni benden çocukluğuma, ilk gençliğime götürüyorlar. Ağabeyim geliyor aklıma. Ahh diyorum ahh keşke hiç bırakmasaydın akordeonunu elinden. Girmeseydin yaşamın ağır yükünün altına. Herşey çok farklı olurdu belki diyorum...Usta parmaklar, tellerin, tuşların üzerinde harikalar yaratıyorlar. Daha sonra Deniz Ketencoğlu katılıyor aralarına, o berrak sesiyle sözleri kendisine ait olan"Gül Kokusu" isimli şarkıyı seslendiriyor.

Ben öylece geçmişle dolu kalakalıyorum bir süre. Sonra daha farklı başka bir ezgi çalınıyor kulağıma. Feridun Hürel' in bildik sesinden "gönül sabreyle sabreyle." Zaten geçmişte olduğum için keyifle dönüyorum ekrana. Üç yaşlı delikanlı oturmuşlar, müzik geçmişlerini anlatıyorlar.
Babaları şiirler yazan, müziğe aşık bir beyefendi. Bir akordeon almış oğullarına. Kavga etmadan sırayla, hevesle çalmışlar. Sonra piyano alınmış. Sonra gitar girmiş yaşamlarına. Kendi bas gitarlarını kendileri yapmışlar. Çok mücadeleli bir müzik yaşamları olmuş. Çok da onurlu. Paraya hiç değer vermemişler ama bekledikleri manevi karşılığı da hiç alamamışlar. Orta yaşlarda ikinci bir denemeden sonra kendi deyimleriyle "müziğin bu umut vermeyen ortamında" şarkı söylemeye küsmüşler.

Ben bu üç ak saçlı delikanlının ümitsizliğini paylaşırken ve yine biraz geçmişte, biraz bu günde gezinip tefekkürlere dalmışken ekranda Candan Erçetin o güzelim şarkısını o güzelim şarap-şurup sesiyle söylüyor ve bu buruk Cumartesi Öğleden sonrasında küçük bir özet yapıp noktasını koyuyordu.



Sözleşmeden buluşuverir kırık kalpler
Anlatılmaz ama ordadır bütün dertler
Gönül kırgınlıkları hayat haksızlıkları
Kader yalnızlıkları çeken bütün kalpler

Gönül durgunlukları hayat yorgunlukları
Şehir yalnızlıkları çeken bütün kalpler

Kimini yakıp geçen aşklar incitmiş
Kimini yanlış kararlar yıkıp geçmiş
Kimine yakın dostu ihanet etmiş
Kimi hayatın sillesini yemiş.

Kırık kalpler durağında inecek var
Eteğindeki taşları dökecek var
Doldurun kadehleri içelim beraber
Yılların yorgunluğu geçene kadar

Kırık kalpler durağında inecek var
Yüreğindeki dertleri dökecek var
Doldurun kadehleri içelim beraber
Yılların yorgunluğu geçene kadar


Kendini eğlenmeye verir kırık kalpler

Sanki unutulurmuş gibi büyük dertler.


Sevgiyle kalın...

Bir geziden kalanlar  

Posted by Asuman Yelen in , ,

Bu tatilimde misafirperverliği ve dostluğuyla beni son derece mutlu biraz da mahçup eden, bu blogda kendisinden sıkça söz ettiğim (dantel muhabbetler) 35 yıllık kadim dostumun evinde konakladım. Başka dostlarla da buluştuk. Bol gezmeli, sohbetli, ve maalesef iştahlı günler geçirdik. Kendisine buradan bir kez daha teşekkür ediyorum.



Kaldığım evin önü











Terastan ve balkondan manzara







Assos yolunda bir çay bahçesinde












Assos














Behramkale

















Bozcaada
















Gemiden












Edremit














Akçay











Ve son gece Güre






















Ve biraz hüzün
Yalnız ve mahzun






Blog Widget by LinkWithin