Ağlarız Gülünecek Halimize  

Posted by Asuman Yelen in , , , ,




Daire kapısının zili belli belirsiz çaldı. Kapıyı açtığımda aşağıda, merdivenin tam ortasında duran genç bir kadının ürkek bakışlarıyla karşılaştım. Orada olduğuna pek de şaşırmamıştım, çünkü zil sesine Paçoz her zamanki gibi birkaç “hav” demişti. Çekingen bir sesle “ablacığım, biraz bize gelir misiniz, size bir şey sormak istiyorum” dedi. Bir an duraladım. Sonra biraz tereddütle hafif de şaşkın bir şekilde “olabilir “ dedim. “Sen in, ben yemeğin altını söndürür gelirim.” Aslında ocakta yemeğim yoktu. Sadece biraz zaman kazanmak istemiştim. Biraz korkmuştum doğrusu. Kadın alt kat komşumdu. (Raca-prens-şehzadeden önceki.) Bir gece önce, geldiklerinden beri hemen hemen iki gecede bir işittiğim, birinci kattan bile duyulacak kadar şiddetli kavgalardan birini daha etmişler, kadıncağız “tamam aşkım, n’olur vurma aşkım” diye evin bir ucundan diğer ucuna koşturmuş durmuştu. Darbe ve kırılan eşya seslerinin haddi hesabı yoktu. Ve cani adamın gür sesiyle ettiği küfürlerin.

Bu çift benim alt katıma taşınalı birkaç ay olmuştu. Kadın çok genç ve güzeldi. Adamla bir ya da iki kere asansörde karşılaşmıştım. Orta yaşlı, çok uzun boylu, kibar bir beyefendi görünümündeydi. Çok yeni bir bebekleri vardı. Taşındıklarında yirmi günlüktü. Yani kadın da yirmi günlük lohusa idi. İlk birkaç günden sonra hiç bitmeyen darp olayları başlamıştı bile. O aralar ben İnci Ertuğrul’un öğleden sonra kuşağındaki programını izliyordum. Anneleri evlatlarıyla kavuşturur, dargınları barıştırır, kayıp yaşlıları bulurdu. Benzerleri gibi bir programdı ama İnci Ertuğrul’u önce anneme benzediği için, sonra onun o çok samimi, yapmacıksız, etrafını kırmaktan çekinen naif tarzını, yeri gelince haksızlığa karşı sesini çekinmeden yükseltmesini çok severdim. Bir de çok üzüldüğü zaman, ağlamak için değil ağlamamak için uğraşır, gözyaşlarını tutamadığı zaman da çirkinleşir, yüzü gözü kırışır, o ise aldırmazdı. (Ağlamayı marifet sayan, göz yaşlarını avuçlarıyla silen tayfadan değildi.) Her neyse o ara bu programı seyrederken hep bu kadıncağızı düşünür, gidip omuzlarından sarsmak, kaç kurtul bu adamdan diye bağırmak isterdim. Bunu hatırlamak korkumu biraz hafifletmişti. Belki bu yolda bir şeyler söyleyebilirdim. O cani gündüz vakti neden evde olsundu.

Tüm bunları aklımdan geçirirken, bir yandan da çabucak hazırladığım muhallebiyi bir kaseye doldurdum (bebek için) ve inip kapılarını tıklattım. Salonun ortasına bir soba kurmuşlardı. Bebeğin yatağı sobanın yanındaydı. Aslında apartman kaloriferliydi ve güzel de ısınıyordu. Evde hanımın kız kardeşi de vardı. Her ikisi de eşarplarını kulaklarının arkasına sıkıştırmışlardı. Etrafıma göz attığımda gördüğüm yeni evli bir çiftin bol cilalı ve bol dantelli eşyalarıydı. Her taraf el yapımı çeyizlerle doluydu. Öğrendiklerimi duyunca bu çeyiz içimi acıttı doğrusu.

Çift nikahsız yaşıyordu. Kızın anne ve babası kandırılmıştı. İmam nikahı kıyılmış, adamın son mahkemesinden (boşanma) sonra da güya resmi nikah kıyılacaktı. Ama düğünden sonra adamın boşanmaya niyeti olmadığı ortaya çıkmıştı. Ve, kelimenin tam anlamıyla bir psikopat olduğu. Kadıncağız bana adamın kaç evlilik yaptığını ve kaç çocuğu olduğunu nüfus idaresinden nasıl öğrenebileceğini soruyordu. (Nedenini bilmiyorum.) Tüm bunları boş vermesini, çocuğu alıp ailesinin yanına dönmesinin en doğrusu olduğunu söylediğimde ağlamaya başladı. Ailesi kabul etmiyordu. Çok iyi bildiğimiz bir yaşam klasiğini bir de ondan dinledim. Bu arada vücudunun gösterebildiği her yeri çürük içindeydi. Hamileyken de çok dayak yemişti. Adamın işkence yöntemleri çok çeşitliydi doğrusu. Bir gece önce kocasının kendisini banyoya sokup zorla ağzına şampuan, arkasından da duşla su doldurduğunu anlatırken kız kardeşi de göz yaşları içinde kendisini dinliyordu. İnanılır gibi değildi içim acımıştı. Kadın sığınma evlerinden bahsettim. Kadınların eskisi kadar çaresiz olmadığından, iş bulup rahatlıkla çocuğuna bakabileceğinden bahsedip güçlü ve cesaretli olması gerektiğini isterse elimden gelen yardımı yapabileceğimi söyledim.

Gözlerinde yaşlarla iki kardeş anlattıklarımı dinliyorlardı. Onlar dinledikçe ben coştum, yüreklendirmek adına uzun uzun konuştum... konuştum... Tepeden tırnağa İnci Ertuğrul kesilmiştim. Her ikisi de hayran hayran izliyorlardı. Genç kadın ben bir nefes almak için duraklayınca, “ ne iyisin abla, hem de güzelsin, çok da kültürlüsün. Kimbilir abi nasıl seviyodur seni” dedi. Afalladım. “Ne abisi, abi de kim?” “Kocan, abla.” Hiç beklemiyordum bunu doğrusu.”Ben evli değilim” dedim. Şaşırmıştı. Sen de mi imam nikahlısın yoksa ablacım” İyice titizlenmiştim. “Ne imam nikahı canım, olur mu öyle şey!” Gözleri faltaşı gibi açıldı. “Yani senin kocan yok mu???” Artık eni konu sinirlenmiştim ben de. Sert bir şekilde “yok.” dedim. “Peki hiç mi olmadı???” “Olmadı.” İki kardeş şaşkınlıkla birbirlerine baktılar sonra ikisi birden bana dönüp incelemeye başladılar. Kendi dertlerini unutmuş, yoğun bir acıma hissiyle bana bakarken bir yandan da dizlerini dövmeye başladılar “Vah ablacım vaah vah.” dedi yeni gelin, diğeri de başını sallayıp onaylarken “sen benden de bahtsızmışsın anacım.”

Böyle bir durumda bu bayanlara, söylenecek sözü, verilecek cevabı olan varsa buyursun söylesin. Ben tek kelime bile bulamadım doğrusu. Nutkum tutuldu. Öyleceee bakakaldım yüzlerine.

İnanılır gibi değil öyle değil mi. En ufak bir mizah öğesi ya da bir kelime bile ilave etmeden anlattığım bu şeyi ben yaklaşık iki sene önce yaşadım. Tastamam aynısını yaşadım. Yorumu dostlara bırakıyorum.

Hep sevgiyle kalalım…

This entry was posted on 25.09.2009 at Cuma, Eylül 25, 2009 and is filed under , , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

26 yorum

Vah benim bahtsız, talihsiz Asumanım, pek acıdım ayol sana:)) Anaa manyaklara bak be, tövbe yarabbi dayak bunlara müstehak diyesi geliyor insanın. "Sinek kadar kocam olsun, başımda bulunsun" hesabı. Ayh, hem acıdım hem kızdım. Anneannem derdi ki rahmetli "iyi bişey olsa adını konca koyarlardı, koca değil" O da çok çekmiş kocadan da, kuma, dayak şu bu.
Ne diyeyim Asucum şükür halimize, böyle kocaları da, kocayı bir gereklilik sanan kadınları da Allah ıslah etsin.
Dediklerini uygulayacağım canım, sevgiler...

25 Eylül 2009 20:12

Leylak'cığım inanılır gibi değil ama gerçekten dizlerini dövdüler. Önce çok şaşırdım, sonra kızdım sonra gülmeye başladım. (Çok sonra)
Hala gülüyorum ve herkese anlatıyorum. Buraya yazmayı nasıl unutmuşum bu güne kadar bilmiyorum.

Kendine iyi bak...Sevgiyle kal...

25 Eylül 2009 20:32

http://www.bloxoo.com/blog/asunungunlugu.blogspot.com#


Asucuğum, Bloxoo'da blogun sahiplenilmemiş görünüyor.. Bir ilgilen istersen..Ufak bir işleme ihtiyaç kalmış..
Sevgiler..

25 Eylül 2009 20:35

Zeugma' cığım ben Haziran Ayında Bloxo dan ayrıldım. Gereken işlemleri yeğenim yaptı.Neden hala orada var ama yok, yok ama var mış göründüğümü ben de anlamış değilim. Belki belli bir sürenin geçmesi gerekiyordur...
İlgine teşekkür ederim canım,
Sevgiler...

25 Eylül 2009 20:50

Kadin halinden memnun demekki.Dövsede sövsede sonucta bir kocasi var.
kadincagizin anlayisina göre seni "Alan"olmamis:))
Sen farketmesen de derdin dünyadan büyük iste:))Kadindan iyi mi bilcen.

Yok yok acimiyorum böylelerine ben.Otursun dayak yesin. Benimde zaman zaman karsilastigim oldu.Her defasinda uydurduklari bahaneler beni saskina cevirdi.öyleleri sadece anlatmis olmak icin anlatiyor yoksa care aradiklari icin degil yani.Ben üzüldügümle kaliyorum sadece. Hatta kocam bana tapiyor bile dedi(salagi kocasi her gün dövüyor).Ben bakakaldim senin gibi.
Eh biz sevincimizi kursun atarak sevgimizide dayak atarak gösteren bir milletiz.Hatta olmadi öldürürüz bile. Ya benimsin yada topragin misali.Burdan yola cikarsak kadinin sana acimasi dogal:))

Öptüm canim

25 Eylül 2009 20:55

Ciddi misin?
Ben de az önce 5 yıldız vermiş ve favoriye almıştım :)
Peki o zaman Asucuğum.
Belli bir süre geçmesi gerekmiyor bence. ''Kullanıcı Hesabımı Kapat'' var..Orası unutulmuştur belki de..
Güzel bir yazı var yine..Ama kafam biraz dinlensin, tadına vararak ve net algılayarak okumak istiyorum ;)

25 Eylül 2009 21:03

Ah evet Sünter'ciğim,

Allahtan artık sadece çok az bir kesim böyle bakıyor olaya. Yoksa halim nice olurdu.
Sen nasılsın. Umarım keyfin yerindedir. Sağlığın iyidir.
Sevgiler canım...

25 Eylül 2009 21:06

Çok teşekkür ederim Zeugma' cığım

O dönemlerde blogumda da açıkladığım bazı nedenlerden dolayı oradan ayrıldım. Kullanıcı hesabımı da kapattım.
Öpüyorum canım. Sevgiler...

25 Eylül 2009 21:14

Aman Allahım,okudum bir solukta..
Ne kadar ilginç bir şey yaşamışsın.
İnanılacak gibi değil..
Eğitimsiz kadın oldukları her hallerinden belli zaten ama seninle diyalogları işi arşa çıkarmış.
Yazık..çok yazık..Zihniyete bak..
Bunlar ''Kocam değil mi? Hem döver, hem sever''diyenlerden kesin. Nihahsız bir yaşam, çekilen zulümler bir tarafa, sen bir tarafa ayrışıverdin gözlerinde demek?? Hatta belki de kendilerinden bile daha fazla acıdılar :S
Afedersin ama Asucuğum,''Yuhh !! ''diyorum böylelerine..Aklıma da başka bir şey gelmiyor...
Sevgiler..

25 Eylül 2009 21:15

Aslında sadece gül Zeugma'cığım..Hatta sen biraz da acı onlara... Bu benim çok eğlenerek (acı acı gülerek filan değil emin ol) hatırladığım ve hatırlayacağım bir şey. Aksi imkansız. Her şey apaçık ortada... Bence kadıncağız hala dayak yemeye devam ediyor bir yerlerde. Hala hayattaysa tabii. Ona sadece acıyabilir insan. Kızamaz.
Güldüğüm o değil, durum zaten...

25 Eylül 2009 21:23

ay,kendi halini unutmuş bir de sana mı acıyor, zavallılar! Dayağını yesin yesin otursun poposunun(afedersin) üstüne böyleleri,az bile dövmüş adam demek geliyor içimden,üzülerek.

Bir arkadaşımız var bizim de, hergün hır gür.Anlatır anlatır ağlar.Ağzımızı açıp birşey demeye kalksak, bizim aramızdaki sevgi hiçbir karı koca arasında yoktur der.Ne demeli bu zihniyettekilere bilmem.

Leylak'cığımın da dediği gibi; Bir kocaları var ya! Yeter.Döver de sever de:(

Sevgiler canım


(yorumu gönderemiyorum sanırım. Ya da defalarca gönderdim)

25 Eylül 2009 23:02

Yorumun pek güzel bir şekilde bir kere geldi Çınar'cım.
Valla benim de aklım ermiyor böylelerine. Annesine babasına acımalı diyorum ama belki de esas suç onlarda.
Bu arada senden de yaşanmış, kurgu yeni hikayeler bekliyoruz. Bu ara tembelleştin galiba :))
Yorumun için teşekkür ediyorum ve öpüyorummmm.
Sevgilerrrr.

25 Eylül 2009 23:59

asumancigim ben iyiyim bir yaramazlik yok sükürler olsun.
Bloga girme sorunu yasiyorum hala. Dün aksamda giremedim. ancak simdi biraz iyi gibi. Bakalim bu yorum gelecekmi. Cünkü bazi bloglari acamiyorum. yada yazdiklarimi gönderemiyorum.

26 Eylül 2009 01:32

Geldi Sünter'ciğim. Sen iyi ol da hepsi düzelir. Bu arada Ayci'ye söyle DNS ayarlarını değiştirsin. Galiba öyle düzeliyor. Benimkini Can değiştirdi.Düzeldi biraz.

Senin blog da paslanacak kullanılamamaktan haberin olsun :))
Tekrar öptüm. İyi geceler...

26 Eylül 2009 02:05

ben laf dinlerim:)

26 Eylül 2009 03:47

Afferin sana.. Gittim gördüm ve de yorumumu yazdım bile..:)))
İyi sabahlar...

26 Eylül 2009 04:21

Asu'cum;oğlumu Çanakkale'ye,yurda yerleştirmeye götürüyoruz bu gece.Dönüşte yazacağım bir hikaye,umarım:)

Sevgiler canım

26 Eylül 2009 21:51

Ah, hadi hayırlısı Çınar'cığım
İnşallah sağlıklı,mutlu, başarılı, şanslı bir eğitim dönemi geçirir yavrun. Sizlere de iyi yolculuklar diliyorum. Ve şimdiden Allah kavuştursun.
Sevgiler...

26 Eylül 2009 22:35

Kadersiz arkadaşım benim:))
Oturup dertleşseydin sende,
"Çeşme suyuyla şampuanın tadını ben hiç bilmiyorum nasıl bir şey" diye,
yada "dayaktan kaçarken aşkım aşkım diye bağırmanın zevkini bilmem ki ben hiç" dertlenseydin.
En sonunda da getirdiğin muhallebi tabağını kafasına geçirseydin "sen bundan anlıyorsun" deyip çıkaydın kapıdan.
Bu sapıtıklar yüzünden erkekler kendini birşey sanıyorlar işte.
Çok sinirlendim çook
Kadınlara çok üzülüyorum da aslında hiç müstahak değiller bu üzüntüme.
Kurunun yanında yaş da yanar misali hepimiz aynı kefeye girer olduk.
Sevgiler

28 Eylül 2009 01:07

Canım yaa, Nur'cum hazırlıksız yakaladın beni. Şu saatte yüksek sesle kahkaha attırdın. Sen çok yaşa e mi. Alt komşum (kibarım)gece yarısı kahkaha atıyor diye evden atarsa doğru sana gelirim. Tabii Paçozla birlikte :))

Ağrıların iyice azalmıştır inşallah. Bittiğini sanmıyorum çünki, bizim yaşımızda bu mevsimde ağrı olmazsa merak etmek lazım. Bir anormallik mi var diye.
Çok sevindim uğradığına. Beni çok güldürdün. Allah ta seni güldürsün.
Sevgiler...

28 Eylül 2009 02:07

bende sandım ki; sizin yalnız başınıza ayakları üzerinde olmanıza hayret ediyorlar ve bundan güç alarak, ne bileyim bi cesaretle kendini bu piskopatın elinden kurtaracak :(
gerçekten böyle sandım evli olmamanıza verdikleri ilk tepkide.
E bunların kocasını araştırmasına filan gerek yok!
Ne de olsa beğenmiş almış O nu. yeter!!!

28 Eylül 2009 13:27

Evet sevgili e.t.

Doğrusu günümüzde yalnız yaşıyan o kadar çok kadın var ve artık bunun üzerinde o kadar az duruluyor ki, öyle dizlerini döve döve acımalarına ben de çok şaşırdım. Şoke oldum adeta. N'aparsınız bu da gelecekmiş başa :)))
Sevgiler canım...

28 Eylül 2009 14:02

Hemcinslerimiz sağolsunlar,dayak atan bir kocayı ,hiç olmamasına tercih ediyorlar.

Yaşadıklarınız tam Aziz Nesin'likmiş . :)

Sevgiler.

28 Eylül 2009 23:12

Evet "Son Ütücü" :))

Aziz nesin neyi yalan yazmış ki?
Bunlar yaşanmasa Aziz nesin yazar olur muymuş ki?
Gecenin bu saatinde muzipliğim üstümde miymiş ki?
Artık saçmalamasm iyi olurmuş sanki..
Bu ne ki...

28 Eylül 2009 23:44

Evet evet son ütücüyüm ben .

Ama "son kafa ütüleyen" olarak algılanmıyorumdur umarım :))

Muzipliğiniz,cımbıl cımbıl bakan o siyah beyaz çocukluk fotoğrafınızdan itibaren kanıksandı efendim,rahat olunuz.Ayrıca size çok yakışıyor.

Sevgiler,hörmetler :)

29 Eylül 2009 01:35

İzdüşümler, kesinlikle o şekilde algılanmıyor.
Siz benim "son gelen iyi gelen" im siniz.
Ve ben hala bu gecenin "gülen" iyim.
Ufff. Bu son numara iyice magmalık.
Ben daha saçmalamadan yatayım iyisi mi.Yakışıyor mu yaşıma :))
(Bizim çocuklar görmesin.)
İçtenliğinize teşekkürler vee,
Sevgiler...

29 Eylül 2009 01:57

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin