Yağmurun Hatırlattıkları 3  

Posted by Asuman Yelen in , , , , , ,


SELİMPAŞA

Anadolu’dan İstanbul’a döndüğümüzde, annemin ilk işi; Laleli’ de büyük eski, ahşap bir konağı (Ablam ve benim doğduğum) paylaştıkları eski ahbaplarını bulmak olmuştu. Bediş Teyze, Selma Teyze, Kıymet Teyze aklımda kalanlar. Sık sık bize gelirlerdi. Bu ziyaretlerinden birinde Kıymet Teyze annemi yine göz yaşları içinde bulunca “Yoo, bu böyle olmayacak, size bir hava değişikliği şart” dedi otoriter bir tavırla. O eşini çok önce kaybetmişti. İstanbul’ da sekiz tane kız yetiştirmek, bunu yaparken bir yandan da kocasından kalan arsalarla bostanlarla ilgilenmek, evin geçimini temin etmek, onun atak, becerikli, aklına koyduğunu yapan bir kadın olmasını sağlamıştı. Kendisinden çok yaşlı eşinin önceki karısından olan ilk dördünü evlendirmiş, (hepsi de birbirinden güzeldi) her biri birimizle yaşıt diğer dördünü de yetiştirmekle meşguldü. Kızlar da İstanbul’ da büyüdükleri için bizden rahat, bakımlı, hepsi de girişken tiplerdi.

Birkaç gün sonra Kıymet Teyze daire kapısından girerken “hadi bakalım hazırlanın Selimpaşa’ ya gidiyoruz “ dedi coşkulu bir sesle. Annem “ ne... nasıl olur... hemen mi... ama..." gibi sözcükler mırıldanırken ve biz “hadi anne, n’olur anne, lütfen anne” diye yalvarırken “hiç boşuna çenenizi yormayın, ben evi tuttum kaporasını verdim bile” dedi Kıymet Teyze, otoriter bir sesle. Annem için çok farklı bir durumdu. Babamın yanında, ona sırtını dayayarak yıllarca yaşadıktan sonra kendi başına karar verme zorunluluğu gözünü korkutmuştu besbelli. Bizler tabii çok sevinmiştik.

Hareket günü geldiğinde, kılık - kıyafet, tencere – tabak, yorgan - yatak bir kamyona doldurduk, gençler ve çocuklar dampere eşyaların arasına doluştuk. Eğlenceli bir yolculuktan sonra Selimpaşa’ ya ulaştık. 1966 yılıydı. Selimpaşa henüz bostanları tarlaları, ahşap, tuğla evleri ve birkaç "Camping"iyle çay bahçeleri ve bir yazlık sinemasıyla şirin bir sahil köyüydü.

Kamyonumuz ahşap iki katlı bir evin önünde durdu. Operasyonun başlaması için kamyonun arkasında gizlenmiş bir vaziyette bekledik. Konu şuydu. Kıymet Teyze, evin halini görünce evi vermeyeceğinden korkup (bastığımız yer sallanıyordu) çocuk sayısını söylemeye çekinmişti. Annemle ikisi onu sorularla lafa tutup oyalarken biz teker teker içeri sıvışacaktık. Önce ağabeyimin yardımıyla Göksel ve Rayegan indi kamyondan ve hızla içeri sızdılar. Sonra sırayla bizler. Ev sahibemiz selametle uğurlandı. Eşyalar içeri taşındı. Alelacele bir şeyler yendi. Sonra doğru denize. Ev denize çok yakındı. O zamanlar deniz tertemizdi. Sahil de da mis gibi kum. Ne çok top oynadık orada. Ev sahibinin çocukları da katılırdı bize.

Sonradan ev sahibemiz Camping teyzeyle çok sık bir araya geldik. Fransa'dan gelip oraya seneler önce yerleşmiş tipik bir Selimpaşa yerlisi olmuştu. Bazı akşamlar bize Fransızca şarkılar söylerdi. Çok komik bir kadındı. Oradaki Camping de çalışmış uzun süre, galiba ona bu ismi orada koymuşlardı.

Selimpaşa’da o yaz çok güzel bir ay geçirdik. Biz kızlar yüzmeyi orada öğrendik. Ağabeyimin çok yakın bir arkadaşı da katıldı. Çok komik bir çocuktu. O ne yaparsa gülerdik. Ev her adımımızda sallanıyordu. Ama camın önündeki sedire oturduğumuz vakit bir geminin kaptan köşkünde, denizin içindeymişiz hissine kapılırdık. Gündüzleri yüzdük. Annemin, Kıymet teyzenin yaptığı yemekleri börekleri iştahla yedik. Kıymet teyzelerin karpuz tarlalarına daldık. Başımızı ortasından yardığımız karpuzlara gömdük. Geceleri sahilde, çay bahçelerinde dolaştık. Yazlık sinemada, inek böğürtüleri, koyun melemeleri arasında romantik filmler izledik. Geceleri, ablamla fısır fısır sohbetler ederken radyodan müzikler dinledik. (Nedense o günlerden aklımda en çok Peppino di Capri’ den Roberta kalmış). Biraz olsun dertlerimizi unuttuk. Annem o ağır yas havasından ve biz kızlar da taşralı çekingenliğimizden biraz olsun sıyrıldık çıktık. İstanbul’ a annem biraz daha güvenli ve hayata bağlı, biz kızlar da biraz daha bakımlı, havalı ve öz güvenli olarak döndük. Kıymet teyze o sene bizi Selimpaşa’ ya götürmekle çok doğru bir iş yapmıştı. Kendimizi bulma yolunda bana ve ablama (özellikle) önemli bir başlangıçtı.

Selimpaşa sonradan çok gelişti (!) . Tam bir tatil sitesi hüviyetine büründü. Birkaç kez o sitelerde de kaldım ama l966 yazındaki o yarı çocuk ama yine de genç kız tadımdayken yaşadığım havayı bir daha yakalamam imkansızdı tabii.

Bu sefer çok değişik bir şey oldu. Çok kötü bir yağmur felakete dönüşmüşken ve beni fena halde üzmüş iken, bir yandan da aldı çok eski, çok güneşli çok güzel günlere götürdü. Tabii ki hemen o günlerde, sıcağı sıcağına değil. Yine bu yüzdendir ki yağmurun hatırlattığını bu sefer üzerinden bir hafta geçtikten sonra yazabildim.

Bu anıyı belleğimde yeniden yaşadıktan sonra Selimpaşa'nın bu halini görmek beni fena halde üzmekte hatta öfkelendirmekte. İnsanın gerçekten isyan edesi geliyor. Her şey gerektiği gibi yapılandırılsaydı bu fotoğraflar olmayacaktı.

Umarım Selimpaşa'da ve tüm felaket beldelerinde gerekenler hemen yapılır, yaralar çabucak sarılır, tüm bu hatalar telafi edilir ve bir dahaki şiddetli yağmurda tüm bunların olmaması için gereken tüm tedbirler alınır.


Hep sevgiyle kalalım.

This entry was posted on 21.09.2009 at Pazartesi, Eylül 21, 2009 and is filed under , , , , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

10 yorum

Canım ne güzel anlatmışsın Selimpaşa'da ki o yazı.Seninle orada koştum yüzdüm top oynadım adeta...

Sel felaketi ve ardında bıraktıklarıyla ilgili kaygı ve temennilerine aynen katılıyorum. Allah bir daha yaşatmasın


Sevgiler

21 Eylül 2009 10:15

Kendimi çok hasta hissettiğim, ellerimin uyuşup, kolumun dizimin ağrıdığı, hönk hönk öksürdüğüm (yaşlılık belirtisi ama kimseye söyleme e mi:) şu bayram sabahında yazın bir iyi geldi ki Asuman. Güneşli yazlara ve çocukluğuma döndüm. "Roberta, Perdon ame" (böyle mi yazılırdı) Peppino'nun sesi kulağıma geldi. O güzelim sahil kasabalarını altyapısız beton çöplüğüne dönüştüren zihniyete köpürdüm sonra.
Sık sık yaz canım seninle birlikte ben de dönüyorum geçen yıllarıma. Sevgiler tüm aile fertlerinize...

21 Eylül 2009 10:37

Evet Çınar, Selimpaşa benim sonrasında süreklilik kazanan bir dizi yaz tatilinin ilki en acemisi en safı ve anlamlısı. Ve tabii en kalabalığı..

Orası önce taş yığını bir siteye çevrilerek insan eliyle, sonra da büyük bir felaketle Allah ve yine insan tarafından bu hale geldi. Yazık..

21 Eylül 2009 11:52

Nurşen'ciğim ne oldu sana, geçmiş olsun..
Ah bu baharlar mevsim değişiklikleri metabolizmaları allak bullak ediyor. Lütfen kendine iyi bak.

Yazımla bir nebze olsun oyalanmana sevindim.Sen de hemen yazmaya başlasan iyi edersin. Hepimizin iyiliği için...

21 Eylül 2009 11:56

Ben de çok severek okudum yine..
Anlatılanlar gözümün önüne geldi tek tek.Eski Türk filmleri gibiydi görüntüler.
En yaşadığınız insan ilişkileri kadar temiz,saf ve doğalmış Selimpaşa.
Şimdiyse.. Ne söylense az gelecek..
Umarım yaralar sarılır ve bir daha yaşanmaz böylesi bir felaket.
Beton yığınına dönüşmesine ise yapacak bir şey yok, biliyorsun Asucuğum :(

Sevgilerimle..

21 Eylül 2009 22:02

Gerçekten öyleydi Zeugma'cığım..

Deniz, kum, insanlar her şey bambaşkaydı. Çok güzel bir klişeyi bir de ben tekrarlama ihtiyacındayım. Biz büyüdük... kirlendi dünya...

Sevgiler canım...

21 Eylül 2009 23:13

Asuman Ablacığım,şeker bayramınızı yürekten kutluyor,sağlık,mutluluk ve esenlik dolu nice bayramlar diliyorum.
Sevgiyle...
Zeynep

21 Eylül 2009 23:40

Gizliyorumcu,

Çook çok teşekkür ederim canım.

Ben de sana sağlık, mutluluk, huzur ve şans diliyorum. Her şey gönlünce olsun. Şeker Bayramın kutlu olsun.
Sevgiyle kal...

22 Eylül 2009 00:07

Sel felaketi seni hepimizden çok üzmüştür sanırım.
Çok güzeldi eskiden Selimpaşa, heryer gibi oda zamanda kayboldu gitti.
Çok güzel anlatmışsın, okurken yaşadım canım.
(Ohh çok şükür kavuşturana)
Sevgiler...

22 Eylül 2009 23:14

Gerçekten Şükür kavuşturana Nur'cum.

Selimpaşa o zamanlar şirin bir sahil köyüydü. Bu tarz yapılanmasaydı veya bu taş yığını oluşturulurken alt yapıya da gereken özen gösterilseydi.
Kim yapacak, nereye yapılmış ki,diyeceksin çok haklısın.
İstanbul'a ayrı üzüldüm, oraya farklı üzüldüm. Üzülmemek mümkün mü.
Umarım iyice geçmiştir ağrıların.
İyi geceler arkadaşım...

22 Eylül 2009 23:56

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin