SELİMPAŞA
Anadolu’dan İstanbul’a döndüğümüzde, annemin ilk işi; Laleli’ de büyük eski, ahşap bir konağı (Ablam ve benim doğduğum) paylaştıkları eski ahbaplarını bulmak olmuştu. Bediş Teyze, Selma Teyze, Kıymet Teyze aklımda kalanlar. Sık sık bize gelirlerdi. Bu ziyaretlerinden birinde Kıymet Teyze annemi yine göz yaşları içinde bulunca “Yoo, bu böyle olmayacak, size bir hava değişikliği şart” dedi otoriter bir tavırla. O eşini çok önce kaybetmişti. İstanbul’ da sekiz tane kız yetiştirmek, bunu yaparken bir yandan da kocasından kalan arsalarla bostanlarla ilgilenmek, evin geçimini temin etmek, onun atak, becerikli, aklına koyduğunu yapan bir kadın olmasını sağlamıştı. Kendisinden çok yaşlı eşinin önceki karısından olan ilk dördünü evlendirmiş, (hepsi de birbirinden güzeldi) her biri birimizle yaşıt diğer dördünü de yetiştirmekle meşguldü. Kızlar da İstanbul’ da büyüdükleri için bizden rahat, bakımlı, hepsi de girişken tiplerdi.
Birkaç gün sonra Kıymet Teyze daire kapısından girerken “hadi bakalım hazırlanın Selimpaşa’ ya gidiyoruz “ dedi coşkulu bir sesle. Annem “ ne... nasıl olur... hemen mi... ama..." gibi sözcükler mırıldanırken ve biz “hadi anne, n’olur anne, lütfen anne” diye yalvarırken “hiç boşuna çenenizi yormayın, ben evi tuttum kaporasını verdim bile” dedi Kıymet Teyze, otoriter bir sesle. Annem için çok farklı bir durumdu. Babamın yanında, ona sırtını dayayarak yıllarca yaşadıktan sonra kendi başına karar verme zorunluluğu gözünü korkutmuştu besbelli. Bizler tabii çok sevinmiştik.
Hareket günü geldiğinde, kılık - kıyafet, tencere – tabak, yorgan - yatak bir kamyona doldurduk, gençler ve çocuklar dampere eşyaların arasına doluştuk. Eğlenceli bir yolculuktan sonra Selimpaşa’ ya ulaştık. 1966 yılıydı. Selimpaşa henüz bostanları tarlaları, ahşap, tuğla evleri ve birkaç "Camping"iyle çay bahçeleri ve bir yazlık sinemasıyla şirin bir sahil köyüydü.
Kamyonumuz ahşap iki katlı bir evin önünde durdu. Operasyonun başlaması için kamyonun arkasında gizlenmiş bir vaziyette bekledik. Konu şuydu. Kıymet Teyze, evin halini görünce evi vermeyeceğinden korkup (bastığımız yer sallanıyordu) çocuk sayısını söylemeye çekinmişti. Annemle ikisi onu sorularla lafa tutup oyalarken biz teker teker içeri sıvışacaktık. Önce ağabeyimin yardımıyla Göksel ve Rayegan indi kamyondan ve hızla içeri sızdılar. Sonra sırayla bizler. Ev sahibemiz selametle uğurlandı. Eşyalar içeri taşındı. Alelacele bir şeyler yendi. Sonra doğru denize. Ev denize çok yakındı. O zamanlar deniz tertemizdi. Sahil de da mis gibi kum. Ne çok top oynadık orada. Ev sahibinin çocukları da katılırdı bize.
Sonradan ev sahibemiz Camping teyzeyle çok sık bir araya geldik. Fransa'dan gelip oraya seneler önce yerleşmiş tipik bir Selimpaşa yerlisi olmuştu. Bazı akşamlar bize Fransızca şarkılar söylerdi. Çok komik bir kadındı. Oradaki Camping de çalışmış uzun süre, galiba ona bu ismi orada koymuşlardı.
Selimpaşa’da o yaz çok güzel bir ay geçirdik. Biz kızlar yüzmeyi orada öğrendik. Ağabeyimin çok yakın bir arkadaşı da katıldı. Çok komik bir çocuktu. O ne yaparsa gülerdik. Ev her adımımızda sallanıyordu. Ama camın önündeki sedire oturduğumuz vakit bir geminin kaptan köşkünde, denizin içindeymişiz hissine kapılırdık. Gündüzleri yüzdük. Annemin, Kıymet teyzenin yaptığı yemekleri börekleri iştahla yedik. Kıymet teyzelerin karpuz tarlalarına daldık. Başımızı ortasından yardığımız karpuzlara gömdük. Geceleri sahilde, çay bahçelerinde dolaştık. Yazlık sinemada, inek böğürtüleri, koyun melemeleri arasında romantik filmler izledik. Geceleri, ablamla fısır fısır sohbetler ederken radyodan müzikler dinledik. (Nedense o günlerden aklımda en çok Peppino di Capri’ den Roberta kalmış). Biraz olsun dertlerimizi unuttuk. Annem o ağır yas havasından ve biz kızlar da taşralı çekingenliğimizden biraz olsun sıyrıldık çıktık. İstanbul’ a annem biraz daha güvenli ve hayata bağlı, biz kızlar da biraz daha bakımlı, havalı ve öz güvenli olarak döndük. Kıymet teyze o sene bizi Selimpaşa’ ya götürmekle çok doğru bir iş yapmıştı. Kendimizi bulma yolunda bana ve ablama (özellikle) önemli bir başlangıçtı.
Selimpaşa sonradan çok gelişti (!) . Tam bir tatil sitesi hüviyetine büründü. Birkaç kez o sitelerde de kaldım ama l966 yazındaki o yarı çocuk ama yine de genç kız tadımdayken yaşadığım havayı bir daha yakalamam imkansızdı tabii.
Bu sefer çok değişik bir şey oldu. Çok kötü bir yağmur felakete dönüşmüşken ve beni fena halde üzmüş iken, bir yandan da aldı çok eski, çok güneşli çok güzel günlere götürdü. Tabii ki hemen o günlerde, sıcağı sıcağına değil. Yine bu yüzdendir ki yağmurun hatırlattığını bu sefer üzerinden bir hafta geçtikten sonra yazabildim.
Umarım Selimpaşa'da ve tüm felaket beldelerinde gerekenler hemen yapılır, yaralar çabucak sarılır, tüm bu hatalar telafi edilir ve bir dahaki şiddetli yağmurda tüm bunların olmaması için gereken tüm tedbirler alınır.
Hep sevgiyle kalalım.