Senelerce önce bu gün Şişli Etfal Hastanesinde annenin bir tanesi, babanın prensesi olarak dünyaya geldin. Bir prensten beş yıl sonra, çok güzel bir armağandın. Bu yüzden belki adını Armağan koydular. Küçük güzel yüzün, kara ceylan gözlerinle zarif, naif bir bebektin. Tam yirmi ay sevgili yuvanda mutlu bir bebek olarak yaşamını sürdürdün.
Hiç beklenmedik bir zamanda, hiç de gerekli değilken giriverdim hayatına bir yaz günü. Eminim ilk anda bütün keyifler kaçtı. Memur bir aileye, hele mükemmel çocuklar yetiştirmeye kararlı ebeveyne bu çok gelmişti. Maddi ve manevi yetemeyeceklerinden korktular. Sende ise hiç keyif kalmamıştı. Tostoparlak bir bebeği burnuna burnuna uzatıp işte kardeşin sev diyorlardı durmadan.
Sen kederinden eriyip iğne ipliğe dönerken, ben, her şeyden habersiz, yiyip-içip etrafa gülücükler saçıyor, ha bire de semiriyordum. Sen mutsuz, ben gamsız böyle bir zaman geçirdik. Sonra ne oldu, nasıl oldu ben de anlamadım, biraz benim vahşi orman cazibemin, en çok da dünyanın en mükemmel anne-babasının sayesinde seninle ben birdenbire harikulade bir “düetto” oluşturuverdik.
Bu çok güzel bir beraberlikti. Ahşap Anadolu evlerinin tahta merdivenlerinde oturur bez bebeklerimizle oynardık. Sonra Rayegan geldi. O bizim mükemmel et bebeğimizdi. Zavallıyı ne çok hırpalardık farkında olmadan. Sonra sen okula başladın. Ben de evde öğrendim seninle okuma-yazmayı. Resimler çizerdik kağıtlara. Kabarık elbiseli kız resimleri. Sonra oyunlar… oyunlar. Sen Elizabeth oldun, ben Margaret. Ben Tommiks oldum sen, Çelik Blek. Sokakta, okulda, müsamerelerde hep el ele.
Sonra İstanbul. Seninle birlikte gençliğe adım atışımız. Sen biraz geciktin, ben sana uyum sağladım. Böylece birlikte büyüdük. İlk topuklu pabuçlarımız, ilk naylon çoraplarımız. Makyaj yapmaya birlikte başladık. Okulu birlikte kırdık. (Hatta bir keresinde anneme yakalandık.) Hayallerimiz, umutlarımız, zevklerimiz aynıydı. Endişelerimiz, korkularımız da.
Neredeyse yarım asır. İyisiyle kötüsüyle. Acısıyla tatlısıyla. Kaybettiklerimizle, yeni katılanlarla. Ne çok şey yaşadık. Çok fazla üzüldük. Sen bir de ablalığın getirdiği sorumlulukla bizden biraz daha fazla yıprandın. Hiç belli etmemeye çalışsan da biz anladık. Biraz da geç anladık galiba. Ve hassas ruhun, naif bünyen daha fazla kaldıramadı tüm yaşadıklarımızı, yaşadıklarını.
Sonuna kadar birlikteydik. En sonuna kadar. Ve bir gün yine bir araya geleceğiz. Rayegan ve ben, bu gün bu hayata, sabırla ve güler yüzle, bu ümit ve bu inanç içimizde var olduğu için katlanıyoruz. Katlanacağız.
Senin de bulunduğun yerde huzurlu olmanı diliyoruz.
Doğum günün kutlu olsun…