Kadıköy İskelesinin önündeyim. Biraz telaşlı, biraz da gerginim. Biraz sonra farklı bir deneyim yaşayacak, önce ruhunu tanıdığım ve çok sevdiğim bir dostumun suretiyle karşılaşacağım. Başka bir deyişle, ruhlar tene bürünecek.
Sevgili arkadaşım Sünter ve kızı Ayci' yi bu duygu ve düşüncelerle beklerken onların da benzer duygular içinde olduğunu varsayıp, ilk karşılaşma anı için bir muziplik düşünüyorum. İki hanım karşıma gelince şaşırmış gibi yapacak, bir ona bir diğerine bakacak, "hanginiz annesiniz" diyeceğim.
Sünter sevinmiş görünecek, Ayçi gülecek, o anı gülerek atlatmış olacağız.
Saat geliyor, telefonlar ediliyor ben bulunduğum yeri söylüyorum, Sünter beni gördüğünü söylüyor (bastonum beni ele veriyor) ben ise kendime kızarak hala göremediğim için hayıflanıyorum. Bu arada karşıdan gelen biri telefonla konuşmakta olan kot pantalonlu iki fıstık genç kız burnumun dibinde durmuş gülerek bana bakıyorlar.
GERÇEKTEN ŞAŞKINIM. Bakışlarım süratle ve bir kaç defa birinden ötekine gidiyor. Hiç farkında olmadan soruyorum. "Sünter hanginiz???" Sanırım onlar bu duruma alışkın. Pek şaşırmıyorlar. Sadece halime gülüyorlar. Bense şaşkınlığımı uzun süre üzerimden atamıyorum.
Önce hemen oradaki bir çay bahçesindeki tanışma faslı. Konuşacak o kadar çok şey var ki. Gelişine, sıraya koyamadan, bir sanal alemden, bir gerçek dünyadan, korkarım daha çok da ben, konuşuyoruz, gülüşüyoruz. Öyle candan insanlar ki anlatamam. Sohbetimiz çayımızdan sıcak. Ayci ile fotoğraftan konuşuyoruz. Sünterle blogdan, ailelerimizden, geçmişten, gelecekten bahsediyoruz. Cümleler birbiri ardına dökülüyor. Öyle ki, bir saat geçiveriyor da anlamıyoruz.
Sonra ver elini Kalamış. Hava güzel. Mekanın bahçesindeyiz. Ortam sakin. Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun diyelim. Yine konuşuyoruz, anlatıyoruz.
Güzel Ayci' yi bir randevusu olduğu için uğurluyor, güzel anneyle başbaşa bir saat daha geçiriyoruz. Sohbet derinleşiyor. Duygular, sohbet koyulaşıyor. Söz biter mi. Hele de ilk defa bir araya gelinmişse. Bitmiyor da zaten. Tatlı tatlı uzayıp gidiyor..
Hava güzel, ortam güzel, sohbet güzel ama ne çare ki İstanbul büyük, zaman kısa.
Her güzel şey gibi, bu hoş beraberlik de bitiveriyor.
Bindiğim dolmuşta sırtımı koltuğuma yaslayıp gülümsüyorum. Mutluyum. Günüm güzel geçtiği için. Dost hanem gittikçe kalabalıklaşıyor.
Hep dost kalmak ümidiyle...
Sevgiler...