Benim Sinemalarım 1  

Posted by Asuman Yelen in , ,

YEDİNCİ SANAT

19. YY. ın sonlarında , Lumiere Kardeşler’ in trenin gidişi, yolcuların yürüyüşü gibi hareketleri küçük bir salonda 20-30 kişiye izlettirmesiyle başlayan seyirci- sinema ilişkisi 20. Y. Yılın ilk yarısını geçene kadar tüm dünyayı sarmış- sarmalamış, yedinci sanat, televizyonun icadına kadar da hükmünü sürdürmüş, benim ülkem insanları için de, içinde ailemle birlikte, ( bu y.yılın ikinci yarısının ilk çeyreğini de içine alarak) son derece önemli bir eğlence aracı olmuştur.

Bu postu hazırlamaya karar verdiğim andan itibaren, kendimi bildiğim, yaşananları az ya da çok hatırlamaya başladığım ilk zamanlardan bu güne, yaşadığımız her şehrin hemen hemen tüm sinemalarıyla ilgili çok fazla anı belleğimde dans etmekte, beni bir duygudan diğerine sürüklemekte.

ANNEMİN GÖZYAŞLARI VE ÇOLPAN’ IN İRİ GÖZLERİ.

Mersin’de ya da İskenderun’ da daha okula gitmeye başlamadığım senelerden aklımda kalan, annemin ağlayarak seyrettiği, (konusunu hala bilmiyorum) şimdi araştırınca filmin “Acı Pirinç” olduğunu anladığım büyük göğüslü kadın, Silvana Mangano, bende iz bırakmış. Yine hiç anlamadan seyrettiğim, babamın “aman Allahım, bunlar nasıl gözler” diyerek seyrettiği, Çolpan ilhan’ ın bir yere gizlenip korkuyla gözlerini açtığı sahneyi unutamadığım “Kalpaklılar” isimli kurtuluş filmi var.

ADANA, NAT KİNG COLE VE TAMMY

Adana’ da ilkokul ikinci sınıftayım. Daha çok şey hatırlıyorum sinemalarla ilgili. Önce şunu belirtmem gerekir. Adana, Antalya, Mersin, çok sıcak olduğu için, yaz gecelerini, mutlaka parklarda ya da yazlık sinemalarda geçirir insanlar. Bir sebep de bitmek tükenmek bilmeyen sivrisineklerdir. Buna özel olarak, babamın, onu ve onun ilgi duyduğu her şeyi seven annemin sinema tutkusunu da ilave etmem gerekiyor tabii.

Bu şehirde, her yere olduğu gibi, her Cumartesi kışlık sinemaya da faytonla gidilirdi. Hep aynı locaya bilet alınır, film izlerken çerez yenilirdi. Kışlık sinemadan hatırladığım en sıkıcı film Nat King-Cole’ un yaşamını anlatan siyah-beyaz bir yapımdır. Şimdi olsa babamın o gün seyrettiği kadar ilgi ve hayranlıkla izleyeceğimden emin olduğum o filmden o gün itibariyle hatırladığım, sanatçının sürekli kocaman açılmış ağzı ve sıkıntıdan babamın omzunda uyuklayışım. Ve ablamla benim zevkle izlediğimiz, müziği hala ruhumda çakılı, iki örgülü saçıyla Debbie Reynolds, namı diğer “Tammy “ ve küçük sahil evinde birlikte yaşadığı yaşlı dedesi. Yine, babamın çok sevdiği, annemin va ablamın ağlayarak seyrettiği, final sahnesini çok iyi hatırladığım bir Danny Kaye filmi var ki, çok sonraları tekrarını zevkle izledim. "Beş Kuruş Versene." Müziğe aşık bir adam, çok iyi bir baba fakat zayıf kişilikli bir erkek, titiz, mükemmelliyetçi bir anne ve her ikisini de çok seven bir kız çocuğu ile ilgili. Turnelerin ağır şartları altında büyüyen, bu yüzden hastalanan çocuk, tedavi de gecikince felç olur. Anne ile birlikte baba da kendini suçlar.
Eşler ayrılır. Adam mutsuz, yalnız ve gayesiz yaşamını sürdürür. Final sahnesi Müthiştir. Babanın kızıyla dansettiği o müthiş sahne.


RAYEGÂN’ DAN İNCİLER “POTUKLU AYAKKABI” “SİNEMA ÖPÜŞÜ”

Bahsettiğim yıllarda yazlık sinema, çakıl taşlı ya da toprak zemin üzerine sıra sıra yerleştirilmiş tahta sandalyeler ve beyaz perdeden ibaretti. Son zamanlara kadar da değiştiğini hatırlamıyorum. Sonraları İstanbul’da bile sinemaya minderlerle gittiğimize göre. Ama , sazlar, cazlar ve sinemalar şehri Adana’ da çok net hatırlıyorum, tam ortasında fıskiyeli havuzu ve kollu plastik koltukları olan bir sinema vardı ki, başka hiçbir yerde örneğine rastlamadım. En güzel filmleri seyrettik orada. Liz Taylor’un, Gina’ nın, Brigitte Bardot’ un çoğu filmini. İsmini unuttuğum bu güzel sinemadan komik anılar da var. Kim bilir hangi filmin romantik öpüşme sahnesi. Çıt yok. Sessizlikte o sıralarda 2-3 yaşlarında olan Rayuş’ un tiz sesi çınlıyor. “Babaa, beni sinema öpüşüyle öpsene.” Bir başka gece perdede Marilyn Monroe dans etmekte. Ayağında yüksek topuklu iskarpinler. Yine Rayuş: “Annee.. Ben de potuklu ayakkabu ıstiyorum.” Adana’ dan yine hoş bir anı. Evimize hayli uzakta olan bir yazlık sinemadayız. Antraktta ışıklar yanıyor. Bir de bakıyoruz ki sinemanın kapısından bir ok gibi kedimiz Rengin giriyor. Doğru yanımıza gelip babamın ayaklarının dibine oturuyor. Ve beni en çok etkileyen film ve anı. Adıyaman' a tayinimiz çıkmış. Adana' da son seyrettiğimiz film "Fillerin İntikamı" (Liz Taylor) Burada seyrettiğim filmin kabuslarını Adıyaman' da görüyorum. Birkaç gece üstüste filler ahşap evimizin merdivenlerinden çıkıp bize saldırıyor. Ben korkuyla uyanıyorum...

Adıyaman ve sonrası daha sonra...

Görüşmek üzere...

This entry was posted on 10.10.2009 at Cumartesi, Ekim 10, 2009 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

6 yorum

çok güzle olmuş. ben de bir yazlık sinemanın maalesef kalıntılarında oynayarak büyüdüm. seyredemedim belki ama yıkıntısı bile güzeldi o sinemanın.
beyaz sahnenin olduğu yüksekçe platforma çıkar orada küçük skeçler oynardık :)

10 Ekim 2009 11:17

Sevgili Nalan,
Bütün Türkiye' yi içine alan o muhteşem yazlık sinema furyasına yetişemediniz anlaşılan. Çok yazık.Herkesin çok eğlendiği, gösterime giren ve yalnız Hollywood filmleri değil Fransız, İtalyan ve başka ülkelerden bir çok filmi biraz geriden de olsa seyretme imkanı bulabildiğimiz çok güzei bir dönemdi.

10 Ekim 2009 18:39

Canımsın,
Uzaktan gelen bu görüntüler çok güzel oldu bu pazar sabahında.
Neydi Asuman'cım o minderleri koltuğumuzu altına alıp 3 günde değişen filimleri kaçırmadan, tahta isksmbelerde yazlık sinemalarda seyrettiğimiz ve asla bir benzei çekilemiyecek o güzel filimler.
Linklerimde "çilek" diye bir blog var, nastalji türk sinemasını yazıyor. Devamlı okuyorum bir nebze eskiden tad alabilmek için.
Çok güzel lütfen devam et.
Sevgiler...

11 Ekim 2009 11:59

Ben de yazarken özlemle yeniden hatırladım Nur' cum. Artık bu tatlar yok. Artık aileler hiç bir şeyi birlikte yapmıyor. Herkesin odası, ilgi alanı, zevki farklı. Ben her ikisini de yaşamış biri olarak, oyumu eskiden yana kullanıyorum.

11 Ekim 2009 14:33

Ninocuğum,
Aslında bildiğin üzre yazılarına yüzyüze iken yorum yapmayı seven potuklu ayakkabı sevdalısı ben,bu kez dayanamayıp yazıyorum.
Bir araya geldiğimiz zamanlar içerisinde daha çok bugünü konuşuyoruz ve geçmişi ancak senin o güzel üslubunla burada yeniden yaşıyorum. Ben herkesten çok daha fazla ve farklı bir tad alıyorum yazılarında.Sen hep yaz e mi?Hiç ama hiç vazgeçme.
Seni çok seviyorum.:-)))

11 Ekim 2009 22:33

Çok teşekkür ederim, benim tüm anılarımın ve yaşantımın en küçük ve en güzel paresi...
Ben de seni seviyorum...

11 Ekim 2009 22:41

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin