Giden yıllara ve gelen yıla dair (5)  

Posted by Asuman Yelen in , , ,




2010 ' a Girerken


Çok yılbaşı eskittim.

Çocuklukta, merak ve ümit, güne dairdi. Annemin pişireceği yemek, babamın getireceği bebek yahut kitap gibi. Bayramlar biraz daha farklı olurdu belki. Yeni alınacak elbise, ayakkabı, gidilecek gezilecek yerler ya da gelecek misafirler birkaç gün öncesinden merak edilir, çok olağanüstü bir durum yoksa keyifle beklenirdi.
Yeni yıl önemliydi. Ama sadece 31 Aralık gecesi. Eş dost ahbap toplanır, mutlaka tombala oynar, bol meyve, çerez, gazoz, limonata tüketir, çocuklar yorulana kadar oynardık.

“Geleceğe dair” merak duymak, ümit beslemek ergenlikle başladı ve gençliğimizi adım adım yaşarken, duygusal yaşamımızla, okulumuzla, giderek kariyerimizle ilgili olarak ivme kazandı, boyut değiştirdi.

Giden eski yıl ile yaklaşan yeni yıl arasındaki o sihirli birkaç gün merakın, ümidin, beklentilerin doruğa tırmandığı yüksek sesle dillendirildiği heyecanlı saatlerden sonra 31 Aralık gecesi tam on ikide, kadehlerimizi tokuşturduğumuz, ayaklara kalkıp çılgınca zıpladığımız, deliler gibi birbirimizi sarılıp öptüğümüz o coşkulu anlarda, ertesi gün çok mutlu, bambaşka bir güne kalkacağımızdan son derece emindik. O güvenle kutlamamıza sabahlara kadar devam eder, yorgun ama huzurlu uyur, ertesi gün baş ağrılarıyla bankalarımıza yıl sonu çalışmalarına dönerdik. Şu ayrıntıyı da ilave etmeliyim. Aslında tatil günü olduğu için, geç yakılan kalorifer nedeniyle bina soğuk, önceden camlar açılmadığı için de her zamankinden daha havasız olurdu. Ve masamızda bekleyen, yetişmesi gereken bir yığın iş. Tutması gereken hesaplar.
Yeni yılın ilk günü için tam bir fiyasko…

Zamanla yeni yıl kutlamaları benim için bir külfet haline geldi. İşten geç vakit çıkıldığı için yorgun argın gittiğim arkadaşlardan ya da kardeşlerden birinin evinde nezaket tebessümleri saçarak TV izlemek, eğleniyormuş gibi görünmek ya da gerçekten eğlenmekten ibaret bir ritüeldi sadece. Uzun seneler de öylece süregeldi.

Duygulara gelince, merak yerini kanıksamaya, umut yerini bezginliğe bırakmıştı. Yaş ilerledikçe kanıksamaktan öte karamsar olma hali ruhuma yerleşti. Gelecek yıldan korkar oldum. Korktukça başıma geldi, başıma geldikçe korktum. Artık ne giden yılı arıyor, ne de gelecek yılı bekliyordum. Herkesin anlamlar yüklediği, çılgınca beklediği pırıltılı milenyumu yüreğimde bir bıçakla geçirdikten sonra, umut kelimesini de sözlüğümden silip attım.

Son zamanlarda hissettiklerime gelince…

Sanırım ne zaman başladığını tam olarak bilemediğim yeni bir sürecin içinde bir oraya bir buraya savrulup durmaktayım.

Bedenim giderek artan bir ivmeyle canlılığını yitirirken yüreğim alabildiğine coşuyor. Vücudum yoksullaşırken ruhum zenginleşiyor. Çocuksu sevgilerle donanıyor, ümitle bana uzanan her ele sarılıyor, yakaladığım her dala sımsıkı tutunuyorum. Baktığım her şeyi görüyor, gördüğüm her şeyi seviyorum.

Tükenen vücudumu şahlanan ruhumla ayakta tutmaya çalışıyorum.

Bu yeni süreç beni korkutuyor.

Rehavete kapılmaktan korkuyorum.
Hayal kırıklığına uğramaktan, uğratmaktan korkuyorum.
Kabuklarımın kırılmasından, incinmekten korkuyorum.
Bedenimin ruhuma yetişememe tehlikesinden, ruhumun yıpranma ihtimalinden korkuyorum.
Yeniden : “yalan dünya her şey bomboş, hancı sarhoş, yolcu sarhoş” şarkısını söylemekten korkuyorum.

Ama yeni yıla girerken çok yeni çok farklı, çok çaresiz bir ümit yeşeriyor yüreğimde, dört elle sarılmak istediğim; ama nedense duygularımı tam olarak tarif edebilecek doğru sözcükleri bulup çıkaramıyorum bir türlü.

Tevfik Fikret bir kere daha imdadıma yetişip duygularıma birebir tercüman oluyor dizeleriyle.


……………………………....... şimdi,
Şu soğuk toprağın hayatı gibi

Solmayan bir hayata ihtiyacım var;
”Kötü ve aldatıcı, fakat hayat olsun!”
Diyorum; şimdi bütün gönlüm, fikrim
Hep şu musallat “ümit “ elinde bir oyuncak.

Yaşamak… Başka ihtiyacım yok;
Yaşamak, hem çocukça aldanarak,
Yıllarca öyle, biteviye, birçok,
Cılız, kötürüm ve ölümcül yaşamak…





Öykü Atolyesi için hazırlanmıştır.

This entry was posted on 27.12.2009 at Pazar, Aralık 27, 2009 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

8 yorum

Asuman hanım,öncelikle belirtmek isterim ki bana uğradığınız için gelmedim.Bu gece ziyaretinize gelmeyi dün planlamıştım.Beden
lerimiz yaşlansa bile ruhumuzun genç kalabilmesi,ancak sizin olağanüstü kaleminizden ancak bu kadar muhteşem anlatılabilirdi.
Bendeniz iltifat yapmasını beceremediğim gibi,hislerimide anlatmakta bazen acizkalabiliyorum.
Sizin daha önce turkuaz renk kazak gençlik fotonuz vardı,çok eskiden tanıdığım saygıdeğer bir asil hanımefendiyi bana anımsatan.
Bedenlerimiz yaşlansa da ruhumuzun genç kalması dileklerimle,
sizin,ailenizin,sevgiliyeğenlerinizin yeni yılını candan kutlar,
Sevgi ve saygılarımı arz ederim.

27 Aralık 2009 23:12

Aslan Bey,
Yazılarımla ilgili hiç esirgemediğiniz güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim. Evet gerçekten "orantısız yaşlanma" ya da "yaşlanırken çocuklaşma" (her iki tanımlama da şu an aklıma geldi emin olun) gibi şanssız bir sürecin içine girdiğimi hissediyorum.
Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim.
Bu arada turkuaz bluzlu resmin hangisi olduğunu anlayamadım. Eğer önceki avatarı kastediyorsanız o geçtiğimiz değil ondan önceki yaza ait. :((

28 Aralık 2009 00:35

Sevgili Asuman ablacım. Bu hoş yazıyla ilgili bir yorum yazma hakkını yaşımdan ötürü kendimde bulmuyorum nedense. Ama o kadar güzel bir anlatım olmuşki kendimi yeni yıldan beklentisiz yaşadığın yıllarda buldum. Lütfen yaşadığın bu zaman dilimini 'şanssız bir süreç' diye nitelendirme. Çünkü ben içinden olumsuz kelimeler geçen hiç bir cümleyi sana ait saymıyorum.
Sevgiler...

28 Aralık 2009 16:34

Sevgili İlknur,
Bu güzel yorumun ve duyarlı sözlerin için çok teşekkür ederim.
Eğer seni mutlu edecekse, kullandığım o betimleme benim ruh halimi çok da olumsuz etkilemiyor. Azıcık korkutuyor yalnızca.
Beni anlayabileceğin yaşlara ve daha sonrasına mutlu, sorunsuz, sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Sevgiler canım...

28 Aralık 2009 16:55

asuman haniiiim :)
merhaba buraya ilk yorumum ama ilk kez okumuyorum tabii ki :)
yeni yil gecesini 31. araligi ben artik gözümden pek büyütmüyorum. mesela neden her gün kutlanmaz ki?
degisen sadece bir sayi. baska birsey degil. oysa her gün bir sayi degistiriyoruz hayatimizda...

bence insanlar cok abartarak yasiyor - ama mutluda oluyorlar abartinca :) yinede bir sekilde bazi günleri özel kilmak gerekiyor herhalde...

ayrica esnafta seviniyor, bir sürü cerez portakal vs...bunlar ekonomiyi yükseltiyor degil mi :)

mutlu yillar

28 Aralık 2009 18:37

Ayçiii, hoşgeldin.
Canım, senin her günün yılbaşı bu sıralar eminim. Dilerim, hep bu modda olursun. Olmaman için sebep yok aslında.
31 Aralık coşkusunu ben de her sene bir şekilde yaşadım canım. Esnafı da yeterince sevindirdiğimden emin olabilirsin. Özel günleri, dostlarımız ve sevdiklerimize yoğunlaştırdığı için ben de severim.
Duygularımı anlaman içinse en az 35-40 yıla ihtiyacın var.
Nişanlına ve hayırsız annene selam :)
Sevgiler yavrum...

28 Aralık 2009 18:59

Asumancim,
canim beniiiim,hayirsiz annesi aldi selamini:))
Okuyamadigim tüm yazilarini bir solukta okudum. Dergilerine, ayy pardon,mecmualarina bayildim:))Bende SES ve Hayat mecmualarini nasilda severek okurdum. SES Almanyada bile vardi. Ne yazikki saklamayi hic akil edememisim. Zaten her seyi atmak gibi kötü bir huyum var:( Kizima cekmemisim:) Onun ilerde kamyonla arsivi olcak bu gidisle.Hatta gecen izmirde bir antikacidan iki tane SES mecmuasi buldu aldi. Galiba iyi yapiyor. Baksana yillar sonra onlari karistirmak insani nasilda sicacik gülümsetiyor:)
Bak bir sürü sey yazdim daha da yazasim var.
Yoksa arasammi müsaitmisin?

29 Aralık 2009 01:12

Selam Sünter' cim,
Mutfakta işim vardı şimdi oturdum ve hemen cevaplıyorum seni.
Ayçi çok iyi yapıyor. Bazı şeyleri hatta anı olacak her şeyi saklamalı insen. Geçmişin değeri geçmiş olduktan sonra anlaşılıyor. Elde bir şey kalmayınca da iş işten geçmiş oluyor.:)))
Canım araman için sormana gerek yok.
Ne zaman istersen. Hemen şimdi olabilir.
Sevgilerimle...

29 Aralık 2009 01:56

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin