Bir yılbaşı öncesi anısı  

Posted by Asuman Yelen in , , ,



Yıl 1990. Aralık ayının son haftası. Çalıştığım bankanın Sultanhamam Şubesi’ nde olağan bir yılbaşı öncesinin tekdüze telaşı içinde çalışmaktayız. Çalıştığım döviz servisi şubenin zemin katında ve bina boydan boya camla kaplı olmasına karşın, hava o kadar kapalı ki, Sultanhamam meydanına bakan servisimizde ve tüm şubede tüm gün ışıklar yanmakta. Masamdaki siyah kaplı devasa kalamozaya kurşun kalemle döviz çekleri dökümü yapmaktayım. Her ay sonu yapılmakta olan bu işlem, yıl sonunda daha da bir önemli olduğundan tüm dikkatimi işime vermiş çalışıyorum.

Aynı gün, çok samimi eski bir arkadaşımın eşinin, arkadaşımın gönderdiği bazı şeyleri bırakmak üzere uğrayacağını bildiğimden, aklıma geldikçe kapıya da göz atıyorum.
14-l4.30 sularında misafirimi görüp, karşılamak üzere servisimden çıkıyorum. Yaşça benden hayli büyük, bir başka bankada müdür olduktan sonra emekliye ayrılmış olan dostumu davet edip çay ikram etmek istiyorum ama o düşünceli davranıp, ayaküstü selam-kelam faslından sonra ayrılmak üzereyken, bize camekânla bitişik müdür beyin odasındaki müşterilerden biri arkadaşımın ismini sesleniyor. Çok eski ve iyi bir mudimiz olan bu beyefendi, eski bir tanıdığı olan arkadaşımı görünce sevinçle yanımıza geliyor. İstanbul Erkek Lisesinde birlikte okuduklarını ve bir dönem arkadaşımın bankasının da müşterisi olduğunu öğreniyorum. Pilav günlerinden bahsederlerken, müdür bey oda kapısına çıkıp arkadaşımı içeri davet ediyor. Ben arkadaşımı müdür beyle tanıştırıp masamın başına dönüyorum.

Yoğun işlere gömülüp sessizce çalıştığımız servisimize, aradaki kapı kapalı olduğundan, içeriden de hiç ses gelmiyor. Bir yandan dökümü yapmaya devam ederken ara sıra odaya da göz atıyorum, arkadaşım ne alemde görmek istiyorum. Hararetli bir sohbet olduğu belli, çaylar kahveler içiliyor. Kahkahalar atılıyor.

Yaklaşık 1-1,5 saat sonra, koltuğu tam karşıma isabet ettiği için yüzü bana dönük olan yaşlı müşterimizin bana dikkatle baktığını hissediyorum. Daha doğrusu tuhaf bir hisle başımı kaldırıp onun gözleriyle karşılaşıyorum. Biraz bekleyip başkaca bir şey yapmadığını görünce tekrar işime dönüyorum. Ama büyük bir sıkıntı var üzerimde. Gözlerimi tekrar kaldırınca yüzünde aynı ifadeyle (aynı ifadesizlikle diyebiliriz) ısrarla bakmaya devam ettiğini görüp iyice tedirgin oluyorum. Gözlerimi ayırmadan (nedense) arkadaşlarıma durumu anlatıyorum. Onlar da şaşkın bir açıklama bulmaya çalışırken birden müdür beyin telaşla yerinden kalktığını, önce uzun zamandır elinde öylece tuttuğunu sonradan hatırladığım çay bardağını alıp, kendisini geriye doğru yatırdığını, arkadaşımın da yanlarına gelip titreyen elleriyle kravatını gevşetmeye çalıştığını dehşetle izliyoruz.

Sonrası film şeridi gibi geliyor. Koşarak gelen bankanın hemşiresi, çağrılan ambulans, anında gelen oğlunun telaşı, koşuşturması ve arkadaşımın sapsarı yüzü. Bankanın içinde yoğunlaşan uğultu, kapısında biriken kalabalık. Bütün Sultanhamam esnafıyla, iş adamıyla, kapımızın önünde. Cankurtaranın karanlıkta gözleri alan ışığı ve tüyler ürperten siren sesi.

Şu an, yazarken bile yüreğimin sıkışmasına ellerimin titremesine engel olamadığım bu olay, tanık olduğum en habersiz ama bir o kadar da haberli ölüm olayı idi. Sonrasında, o siyah kalamozanın kapağını her kaldırışımda, o sabit ve donuk bakışların sayfaların arasından gözlerime dikildiğini hissedip ürperdim. Emekli olana kadar.

This entry was posted on 19.12.2009 at Cumartesi, Aralık 19, 2009 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

15 yorum

Çok üzüldüm. Yazını o kadar güzel yazmışsın ki sanki o gözleri bende hissettim.

19 Aralık 2009 11:00

Evet Şeniz' cim,
Beni de çok etkileyen, hiç unutmadığım nahoş bir anımdır bu.

19 Aralık 2009 11:07

Çok üzücü Asuman'cım
Sabitleşen o gözler unutulurmu hiç. Çok haklısın canım.
Ne çok şey yaşadık çalışma hayatımızda dimi, dolu dolu bir yaşam işte.
Sevgiler canım.

19 Aralık 2009 20:46

Evet Nur'cum.
Dile kolay 20 yıl. İyisiyle, kötüsüyle bir dolu şey yaşanıyor.
Ama tabi bu unutulacak cinsten değil.
Sevgiler...

19 Aralık 2009 22:14

Asumancim,
o ifadasiz bakislari ben ilk Babamda görmüstüm:( dedigin gibi galiba ölümün habercisi bu anlatilamaz derecede bos ifadesiz bakislar.
Canim benim ne tuhaf ne kötü bir olay bu, az önce canli kanli gördügün insanin aniden ölümüne sahit olmak. Hani hasta olan birinde bir nebze bekleniyor zaten de ama böyle ayak üstü olmasi insani saskina cevirir. Eminim günlerce etkinden kurtulamamisindir.

20 Aralık 2009 03:00

Ölüme,ölüm anına tanık olmak düşmanıma vermesin diyeceğim türden bir tecrübe.Hayatımda bir dönem yaptığım doğa sporu sayesinde gereğinden fazla ceset görmüş ve o cesetleri sevdiklerine ulaştırmaya uğraşmış bir insan olarak,görmeyelim ya...Biliyoruz nasılsa,bir de bu kadar katı yaşamayalım.Çok yara açıyor.

20 Aralık 2009 05:02

Süntercim yazarken yine etkisine girdim bir an. Unutulacak gibi değil tabii.

20 Aralık 2009 16:04

Çalışırken,hiç beklemediğin bir anda, korkunç bir durum Sishyphos.Yakınlarımdan da gözümün önünde kaybettiklerim oldu. Ama bu çok farklı.

20 Aralık 2009 16:13

Asuman hanım,her zaman olduğu gibi,yine akıcı üslubunuzla trajik bir konuyu tafsilatlı işlemişsiniz.
Ölüm hikayeleri gerçeğin kendisi olmakla birlikte,üzerinde yazmak,o anı hatırlamak insanın içini burkuyor.Ölüm gerçeğindenkorkmadan,
unutmadan hazır olabilsek ve değerlerimizi insan olmak üzere kurabilsek.Kaleminize,gönlünüze sağlık...

Dostlukla kalın.

21 Aralık 2009 00:35

Blokunuzu kendi blokuma işledim.
Umarım bir mahsuru yoktur.

21 Aralık 2009 00:37

Aslan Bey,
Bu farklı deneyimle birlikte tabii ki bu yaşa kadar bir çok ölüme şahit oldum. Bu kaçınılmaz son hepimiz için. Haklısınız, bunu bilerek, insan gibi yaşayıp geride hoş bir seda bırakmak gerek.
Blogumu izlemeye almanız beni sadece mutlu eder. Mahsuru olur mu hiç.
Sevgiyle kalın...

21 Aralık 2009 02:56

İnsan hayatta öyle şeylere şahit oluyorki inanamıyor malesef. Sizde çok üzücü bir olaya şahit olmuşsunuz. Sizi nasıl etkilediğini tahmin edebiliyorum. Yaşadığınız duyguyu okuyucuya o kadar gerçekçi aktarmışsınız ki birebir yaşamış gibi oldum.
Sevgilerimle...

21 Aralık 2009 12:07

Ben de yazarken yeniden yaşadığım için duygunun sana da geçmiş olması çok mormal İlknur'cum.
Allah kimseye böyle deneyimler yaşatmasın.
Sevgiler...

21 Aralık 2009 19:28

ne enteresan bir gün olmuş... düşününce ölümün arasıra olup olmadık anlarda karşımıza çıkıp varlığını hissettirmesi ironik bir durum... belki de o ve sonraki günlerde işten eve giderken otobüsün sıkışlığına sinirlenmek yerine ayakta durabilecek kadar sağlıklı ve hayatta olduğunuz için sevinerek bunun kıymetini daha iyi anlamışsınızdır...

22 Aralık 2009 02:45

Yaşadığım deneyime getirdiğiniz bu farklı ve çok doğru yaklaşım için teşekkür ederim Parahuman.
Bu herşeyden her zaman şikâyet eden (sürekli okuduğum postunuzdan biliyorum)sizin de şiarınız olmalı.
:)))

22 Aralık 2009 10:57

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin