Benim Radyolarım  

Posted by Asuman Yelen in , , , , ,

Kımanı may havs ve Papalas Mambo

Henüz İstanbul'dayız. Resimdeki radyoyu da diğer eşyaları da hiç hatırlamıyorum. Ama en küçük teyzemin söylediği (uzun sarı saçlarını savura savura dans ederek) yukarıdaki şarkıları hatırlıyorum. Belki daha sonrasıdır. Müziklerini gayet net hatırladığım bu şarkıların çok ilerde Come-on a my house ve Papa loves mambo olduğunu öğrendiğimde çok gülmüştüm. Teyzem bizi sık sık ziyaret ettiğinden, bu şarkıları İstanbul' dan sonraki şehirlerden birinde duymuş olma ihtimalim çok daha fazla.

Müzeher- Ekrem - Nevzat Güyer

Yandaki resim İskenderun' dan. Yine değişik bir radyo arkamızda görülen. Bu dönemde ihtimal ki bol bol Türk Sanat Müziği izlendi. Saadettin Kaynak' lar, Yesari Asım' lar, Selahattin Pınar'lar. Çok iyi hatırladığım bir şey, annemle babam Ekrem- Nevzat Güyer kardeşler ve Ekrem' in eşi Müzeher Güyer'i çok severlerdi. Ben Ekrem Güyer' in sesini bilmem pek. Ama Müzeher Güyer, dinlediğim gelmiş geçmiş kadın seslerinin en güzelidir. Bir kaydını bulmak için dünyaları verirdim. Ekrem Güyer çok genç ölmüş. Müzehher duygu yüklü sesiyle :

"Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da ben
Her yerde sen her şeyde sen bilmem ki nasıl söylesem"

diye yanık yanık başlayınca, annem her seferinde ağlardı.
(bu şarkıyı eşi, Müzeher için bestelemiş ve yazmış.)

Tabii Muzaffer Sarısözen eşliğindeki Yurttan Sesler korosunun türküleri, Türk Musikisi fasılları benim yaş gurubumdaki her kesin yüreğine çakılmıştır.
Bu arada şunu da söylemeden geçemiyeceğim. Uzun yıllar devam eden bu koro faslı bana nedense yakılan banyo sobası, çamaşır kazanı, soda ve çivit, yanı sıra da yoğun bir sabun kokusu çağrıştırır :)) (Muhtemelen pazar günü yayınlanıyorlardı)

Ve Tangolar

Elli' lerin sonu altmış' ların başında radyolarda bol bol tangolar da çalınırdı. Fehmi Ege, Necdet Koyutürk, daha sonra Şecaattin Tanyerli. Çok daha eskiden gelip de annemin babamın bize öğrettikleri benim çok sevdiğim örneğin Suna:

"O akşam gözlerine bakarken, vuruldum sana belki çok erken
kalbime saplandı yeşil bakışın,taparım sana sarışın...."

Şimdilerde Sema "Efsane Hanımlar"da bu şarkıyı da koymuş CD. sine bu tangoyu ve "Cici Bey'i de birlikte şiddetle öneririm. Eskilerden bir başka tango da şöyle başlar..

"Çok uzakta bir ilkbahar gecesinde duygularım ellerine düştü yandı
Sevgimi buldum onun sesinde seninim dediği eşsiz zamandı..."

Annem Zehra Eren'i çok severdi. (miş) (Ben onu hatırlamıyorum. Ama hep söylerdi)

Babam da radyodan en çok Çigan müziklerini, Macar rapsodilerini dinlemeyi severdi. Müzik hızlandıkça öyle coşardı ki ritimle salladığı ayakları hızdan adeta görünmez olur, bu da biz çocukları çok güldürürdü. (Bizi güldürmek için abartırdı)

Pilli Sierra radyomuz
İlk pilli radyomuza Adıyaman' da sahip olduk.
Bundan sonraki yaşamımızda çok önemli bir yer kaplayan, uzun süre kullanacağımız radyomuza.
Yazın bahçemizde yemek yerken ve bütün pikniklerimizde, masalarımızda hep o vardı. Altmış İhtilalini, tüm mahkemeleri bu radyodan dinledik. Babam Kennedy' in ölümünü ülkemizde bir çok kişiden önce BBC İngilizce yayınında bu radyodan öğrendi, annemi uyandırıp söyledi. (22.11.63)
Ablam o gün bütün gün ağladı durdu.


Ve İstanbul


Pazar sabahı. Üç kız kardeş uykularımızdan heyecanla uyanıyor radyoyu (büyük yatakta üçümüz yatıyoruz) ortamıza alıyoruz. Heyecanla beklediğimiz sesler arka arkaya çınlıyor. Meg..Co..Beth..Amy... Herkes isimlerini böyle anons ettikten sonra (bizler de birlikte) küçük bir kahtaha atıyorlar (bizler de birlikte) ve bir anons daha geliyor: Küçük Kadınlar (bizler de birlikte) Işık Yenersu, Ayla Algan. Nefeslerimizi tutup izliyoruz.
Artık radyo bizim. Listeler takip ediliyor. Müzik listeleri ezbere biliniyor. İtalyanca, İngilizce hepsi ezberleniyor. Adamo'lar, Peppino'lar Tom Jones, Engelbert Humperdinck, Beatles, Rolling Stones...ve daha bir çokları.
Sonra yeni keşfimiz. Nedim Erağan. Çarşamba ya da Perşembe gecesi FM de yayınlanıyor. Frank Sinatra, Nat King Cole, Elvis, Dean Martin hiç kaçırmadan izliyoruz.

Sene 1970, ablam, ateşli bir hastalık sonrasında pnömoni teşhisiyle Uludağ, Kirazlıyayla Sanatoryumuna tedaviye gidiyor. İlk ayrılığımız. Her akşam postaneden telefonla konuşuyoruz.
Karşılıklı birbirimizi eğlendirmeye, neşeli tavırlar sergilemeye çalışıyoruz. Bu arada her hafta Nedim Erağan' ı izliyoruz. Programda istekler yapılıyor. Bir hafta karar verip kızkardeşimle Frank Sinatra' dan Three Coins in the Fountain' i ablam için istiyoruz. Onun başucundaki radyosundan programı izlediğini biliyoruz. Program başlıyor. Nedim Erağan anonsuna başlıyor İstanbul'dan Asuman ve Rayegan kardeşler Uludağ Sanatoryumunda yatan ablaları için.... ooo bu ne güzel bir ruh birliği Uludağ Sanatoryumuntaki abla Armağan da İstanbuldaki kızkardeşleri için aynı şarkıyı istiyor. Frank Sinatra'dan Three Coins in....Şaşkınlıkla bibirimize bakıyoruz. Gözlerimizde yaşlarla...

Radyonun yaşamımızdaki yeri hiç küçümsenmeyecek kadar önemli öyle değil mi. İşin tuhafı ben de bu satırları bitirip şöyle yeniden tümüne bir göz atınca hayatımıza ne kadar çok bilgi,
keyif, renk, anlam kattığını, benim de, şimdi neredeyse tümüne yakınını kaybettiğim hayal gücümü nasıl zenginleştirdiğini hayretle anlıyorum.

Hep sevgiyle kalın...

This entry was posted on 14.08.2009 at Cuma, Ağustos 14, 2009 and is filed under , , , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

11 yorum

Radyo keyfi bir başkaydı değil mi? Ben radyo deyince hemen,Yurttan sesler korosunu ve arkası yarınları hatırlarım. Anneannem arkası yarın skeçlerini dinler, gerçek sanır,anlatırdı"Bak ne dedi kocası kadına vah vah" gibi.Anlatana kadar canımız çıkardı onlar gerçek değil, diye:)

bizi biz yapan anılarımız olduğundan mı, yoksa gerçekten mi daha güzeldi o yıllar?

Sevgiler

14 Ağustos 2009 23:39

Harika bir yazı bu.
Okumak doyumsuz bir zevk oldu benim için.
Geçmişe gidip geldim özlemle..Bizim de Sierra marka radyomuz vardı,önü kumaştan. Ama pilli değildi, dışarıda falan dinleyemezdik hiç..
Annem çok büyük bir heyecanla ''Arkası Yarın'' takip ederdi o radyodan. Biz gürültü yapınca çok kızardı duyamadığı için :)
Ellerinize sağlık bu harika paylaşım için Asuman Hanım.Bambaşka bir güzellikteydi..
Sevgilerimle..

15 Ağustos 2009 00:02

Her ikisi de galiba çınarcığım. Ben yazarken ve sonra okurken iyice anladım değerini. Gerçekten güzeldi radyo keyfi ve radyolu günler.
İyi geceler...

15 Ağustos 2009 00:20

Zeugma, çok teşekkür ederim.
İşte bir ortak şer daha. Sierra radyo. Yazımı beğendiğinize çok sevindim. Çınar'ı ve seni o günlere götürebilmişim ne mutlu bana.

Sevgiyle kal...

15 Ağustos 2009 00:24

Asuman, İstanbul'da olduğum için bu yazını gecikmeli ve ağzım bir karış açık okudum.Radyonun hayatımdaki önemi bir yana aynı şeylerden zevk aldığımızı keşfetmek de çok hoş geldi bana. "Küçük Kadınlar" hala büyük bir zevkle okuyabileceğim kitabının yanısıra o kahkahalı başlangıç kulaklarımda çınladı, Beth'in ölümüne bir kez daha üzüldüm.
Müzehher Güyer, o şarkıyı annem de çok sever ve güzel sesiyle söylerdi. Ben de çok severim. Ekrem Güyer ölünce bu şarkıya cevaben sözlerini M.Güyer'in yazdığı "Unutmadım seni ben her zaman kalbimdesin"in bestelendiğini biliyorsundur sanırım. Yurttan Sesler ne çok kişiye aynı şeyleri çağrıştırıyormuş meğerse. Pazar günleri, radyoda maç sesi, çıtırdayan banyo kazanı ve
sabun kokusu ile eşdeğerdir hala benim için.
Zehra Eren, Pazar sabahlarının erkek sesli tango yorumcusu. 7 yaşımın müzik sesi. Kennedy suikastinin gününü bugün gibi anımsarım, halının üstüne yayılmış evcilik oynuyordum, radyodan duyunca ağlamaya başlamıştım ablan gibi, niyeyse:)
Yüzünü görmediğim duyarlı arkadaşım, farklı yerlerde ne çok şey paylaşmışız meğerse. Sevgiler sana...
Hamiş: Kardeşinin ismi ne güzelmiş, Rayegan...

16 Ağustos 2009 17:28

Ha bu arada bizim radyo da Sierra markaydı, anneannem telaffuz edemez, Sigara derdi:))

16 Ağustos 2009 17:29

Ne kadar sevindiğimi bilemezsin sevgili Nurşen, yeniden gittim o günlere, birlikte izledik sanki.Ben de elime alsam aynı zevkle okurum. Onu, Küçük prenses'i (Sara) sonrasında Çalıkuşu ve Bir Genç Kız Yetişiyor'u.Mahallemdeki bütün kız çocuklarının da okumalarını sağlamaya çalışıyorum.
Müzeher'in "Unutmadım seni ben" ini de yazmışken sildim çok uzun oldu diye.
Rayegan' ın isminin beğenilmesinden çok memnun olacağına eminim.(Şimdi şapkasız yazdım diye yine kızacak. Sıkı bir Klasik müzik askeridir. Haftanın üç günü (Bir Tanesi Üsküdar M.C.) çalışmalara katılır. Çok güzel de kanun çalar.("Yaşam Bir Sanattır" blogger)
Sierra radyo da galiba bu muhabbete çok güzel bir kapak oldu.
Sevgiler...

16 Ağustos 2009 20:00

Harikasın Asuman'cım,
nasıl döndürdün beni o günlere.
Bu arada bir haftadır internete uğrayamadığım için bu nefis yazıyı geç okumuş olmaktan üzüldüm.
Çok güzel, çok güzel di.
İst.İl radyosu müzik yayını, arkası yarınlar, uğurgiller. Unutulurmu!!!
O günleri yaşadığım için çok şanslıyım diyorum.
Bizim yaşadığımız raddyo keyfini ne yazık ki3G kuşağı tanıyamayacak.
Sevgiyle...

16 Ağustos 2009 23:53

Hoşgeldin Nur,

Son cümlenden başlayacağım. 3G ahalisi bizden şanslı değil bu gerçek.Uzun zamandır bunu düşünüyorum. Kafamda iyice şekillensin, biz mi yoksa şimdikiler mi şanslı(ve mutlu) buraya yazmayı düşünüyorum. Çok yakında.
Ben FM dedim ama çok düşündüm İst. İl Radyosu' nu hatırlayamadım yazarken.
Uğurlugillerden bahsederek büyük bir eksiği tamamladın. Bir de Orhan Boran ve Yuki değil mi.Şimdi şeyi de hatırladım. Ruacan kardeşler (Nükhet-Neşet Ruacan) Gençler 40 sene sonra cazı yeni yeni sevmeye başladı.Tutmayın beni..
Bunları anlatmak lazım.
Seni de o günlere döndürebildiğime çok sevindim. Hatırlattıkların için ve övgülerin için teşekkür ederim.

Hep sevgiyle kal...

17 Ağustos 2009 00:15

Asuman yine buram buram nostalji kokan bir yazi olmus.
Ben öyle cok olmasada Arkasi yarin lari hatirliyorum.Birde radyolardan dinlenen Ajanslari.
En iyi hatirladigim ise Kibris cikartmasiydi.
Sabah radyo acildi,sürekli marslar caliyor.Hic sarki türkü yok.Babaannemin "bu gün ayin kaci? ne var bu gün milli bayram filanmi?" diye sorusuna benim "yoo bayram degil" demem.
Babaannemin ve amcamin bir birlerine bakip isi gücü birakmalari ve "Türkiye savasa girdi o zaman" demeleri.
O günün aksamina,denize cok yakin olan köyümüze bir ordu askerlerin gelmesi......
Iste bana bunlari hatirlattin simdi

Öpüyorum

17 Ağustos 2009 01:34

Ah Süntercim, biz de az şey yaşamamışız değil mi. O Tarihlerde biz Ataköy'de oturuyorduk. (İstanbul)
Akşamları Karartma yapılıyordu. Perdeler sımsıkı kapatılırdı. Epey tedirgin olmuştuk. Hey gidi günler..
Herkes bir katkı yapınca, hep birikte
Türkiye' nin küçük bir panoramasını çıkardık. Ne güzel oldu.
Teşekkürler canım benim, iyi uykular.

17 Ağustos 2009 01:51

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin