Filozof Geçinmek  

Posted by Asuman Yelen in ,



Yıllar önce Montaigne’in Denemeler’ ini ilk defa okuduğum zaman çoğu saptaması için “aaa bunu ben de hep düşünmüşümdür” ya da “ayol bu yeni bir şey değil ki” şeklinde, böbürlenmiş ve dünya filozofunu küçümsemiştim. Hep okuduğumuz, her şeyi okuduklarımız kadar bildiğimiz dönemlerdi. Ergenlik dönemindeki çoğu arkadaşımın da aynı yanılgıya düştüğünü görüp hayal kırıklığına uğramıştım bir de. Öyle ya içimizdeki tek filozof ben değildim.

Seneler geçtikçe, gezerek, görerek, çalışarak, okuyarak, gülerek ve ağlayarak, kaybederek ve bularak, sürprizler ve hayal kırıklıkları yaşayarak yavaş yavaş her birimiz kendi yolumuzda hayatı öğrendik. Artık kendi denemelerimizi yazabilir miydik? Kendi adıma ben uğraştım. Çaresiz bir çaba olduğunu gördüm. Anladım ki Filozof olmakla filozof geçinmek arasında dağlar varmış.

Birlikte şu dağlara bir göz atmak ister misiniz…


Montaigne’ in kronolojik yaşam öyküsü:

Montaigne çiftliklerinin sahibinin en büyük oğlu olarak dünyaya geldi. (1533) (Şans)

En iyi kolejlerden birinde Latinceyi ana dili gibi konuşacak şekilde yetiştirildi. (Eğitim)

13 yaşında felsefe eğitimi aldı, 16 yaşında hukuk okumak üzere Toulouse Üniversitesine geçti.

21 yaşında Bordeaux meclisi sözcüsü oldu. 25 yaşında bir siyasi ayaklanmaya ve bir tüccarın yakılarak öldürülmesine tanık oldu. (Deneyim)

30 yaşında çok sevdiği, dostluklarının tüm dünyada (bu gün bile) örnek olarak anlatıldığı filozof arkadaşı La Boetie’ in ölüm haberiyle yıkıldı. (Büyük acı)

32 yaşında evlendi ve doğan altı kızının altısı da yaşını dolduramadan öldü. (Tatlı ve acı deneyimler)

37 yaşında her şeyi bırakarak babasının ölümünden sonra kendisine kalan çiftliğe yerleşip tercümeler yaptı, bol bol okudu, yaşadıkları ile ilgili aldığı notları da değerlendirerek, Denemeler’ in ilk bölümünü 48 yaşında yayınladı. (Birikim ve çalışma)

Hemen arkasından senelerce çektiği böbrek taşları için tedavi görmeğe başladı. Bu arada Almanya ve İtalya’yı gezdi. Roma’da Papa huzuruna kabul edildi. (Onur)

Daha sonra Bordeaux valisi seçildi. İki dönem valilik yaptı. Bu arada başlayan veba salgınından kaçmak üzere ailesiyle birlikte dünyayı dolaştı. Dönünce çiftliğe çekilip okumağa başladı. 53 yaşında üçüncü kitabın denemelerini hazırlıyordu. 55 yaşındayken sonuncu yazdıkları ile diğerlerini birleştirerek dördüncü derlemesini yayınladı. (Gezip- görme, uzun süreli çalışma)

Döneminin politik huzursuzluklarına ve süren savaşa rağmen, öldüğü 59 yaşına kadar, okumaktan ve özgürce yazmayı sürdürmekten hiç vazgeçmedi. (1592) (Sebat ve cesaret)

Ve, tüm bunlara ilaveten tabii ki yetenek, sezgi ve anlayış.

Eminim ki herkesin bireysel olarak yaşanmışlık üzerine bir yerlere karaladığı notlar olmuştur. Dostluk, aşk, ölüm, yaşam, mutluluk, acı, yalnızlık, çocuk, hayvan üzerine bir şeyler çiziktirmişizdir bir yerlere. Ya kendimizle hesaplaşırız veya öğüt veririz birilerine. Ama o kadar. Bir Montaigne olmaya kalkışmak… Büyük cüret…

Belki de onu 42 yaşında iken kişisel mührünün üzerine “Ne biliyorum ki?”diye yazdırtan yüce alçakgönüllülüğüdür eserlerine de yansıyan ve okuyan bizleri bu denli cüretkar kılan…

Bir de örnekle tamamlarsak:

"Kimse cimri olduğunu, kıskanç olduğunu kabul etmez. Körler hiç olmazsa bir yol gösterici isterler; biz kendi kendimizi sokarız yanlış yollara. Benim yükseklerde gözüm yoktur, ama Roma'da başka türlü yaşanmaz deriz; öfkeliysem, güvenli bir hayat kuramadıysam, suç bende değil, gençlikte, deriz. Dışımızda aramayalım kötülüğü, içimizdedir o; ciğerimize işlemiştir. Hasta olduğumuzu bilmemek de iyileşmemizi daha zorlaştırır. Kendimizi erkenden bilmeye başlamazsak, nasıl başederiz bunca dertlerle, bunca kötülüklerle? Oysa felsefe gibi çok tatlı bir ilacımız var. Öteki ilaçları ancak bizi iyileştirirlerse hoş buluruz; felsefe ise hem hoşlandırır, hem iyileştirır bizi."

Hep sevgiyle kalalım...

Biyografi ve alıntı: Kitap Zamanı (Batı Klasikleri-Denemeler)

This entry was posted on 28.08.2009 at Cuma, Ağustos 28, 2009 and is filed under , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

8 yorum

Dünyanın saydığı taktir ettiği'büyük' insan olmak kolay değil tabi.Bir çok olumlu etken birlikte ve yanında da mutlaka yetenek gerekiyor.

Sevgiler canım

28 Ağustos 2009 23:58

Evet Çınarcım.

Ve anlamak için de sanırım biraz olgunlaşmak gerekiyor ;)

İyi geceler...

29 Ağustos 2009 00:42

Felsefenin hayatımızdaki yeri tartışılamaz, kabul ettiğimiz sürece.
İlime, bilime değer verdiğimiz sürece saygılıyızdır.
Ellerine sağlık canım,
Sevgiler...

29 Ağustos 2009 00:55

Tabii Sevgili Nur,

Uğrayıp fikrini belirttiğin için teşekkür ederim.
Sevgiyle kal...

29 Ağustos 2009 01:42

Montaigne hayatı tüm kesitleriyle deneyimsel olarak gayet güzel özümsediğinden birikimleri de ona keza tabii ki.Yazıda bu kesitleri gösterip vurgu yapman çok güzeldi Asucuğum.

Bir de Diyojen vardır ki Montaigne'ın yaşam biçimi olarak taban tabana zıt olduğu tek filozof olsa gerek. Bilirsiniz
''Gölge etme başka ihsan istemem senden'' sözü ona aittir ve Sinop'ta yaşamıştır.
Felsefe ve psikoloji çok sevdiğim alanlar.
Çok hoş bir paylaşımdı yine..
Teşekkür ve sevgilerimle..

29 Ağustos 2009 08:26

Zeugmacığım, Diyojen'le ilişkilendirmen o kadar yerinde ki.Onun Montaigne'e zıt, son derece sert, sevgisiz, acı, sürgün dolu yaşam şartları da onu kaçınılmaz şekilde filozof olmaya itiyor.(Çünki o da son derece akıllı ve güçlü sezgilere sahip) Her ikisi de aynı sentezde birleşmişler. Doğallık ve sadelik.Diyojen bunu ileri götürerek bir fıçının içinde yaşayacak kadar sadeleştirmiş kendini..(Bir post da buraya yazıldı.)
Katkın için çok teşekkür ederim canım...Sevgiler..

29 Ağustos 2009 13:04

Filozoflar,üç boyutlu resimler gibi gelir bana.Onların içindekini görebilmeniz durduğunuz noktaya bağlıdır.Ya da içindekini seçebilmeniz ..

Çok güzel paylaşımlar olmuş bu postta.Ve ben "son ütücü" gibi yine "son yorumcu" oldum sanırım .


Sevgilerimle.:)

31 Ağustos 2009 23:56

İzdüşümler,

Her zaman beklerim. Birinci ya da sonuncu hiç farketmez.

1 Eylül 2009 00:15

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin