Üç paradoks  

Posted by Asuman Yelen in , , , , , ,

Son günlerde televizyonda izlediğim üç olay hem kızdırdı, hem şaşırttı beni. Üzerinde uzun uzun düşünerek içinden çıkamayacak hale gelince buraya taşımaya karar verdim. Aslında üçü de hergün karşılaştığımız sıradan şeyler ama özellikle ilk ikisi üzerinde düşünmeğe değer doğrusu.

İlki, bir söyleşi programında misafir sanatçının sunucuya gülerek anlattığı, bir miktar da birlikte güldükten sonra üzerinde durmadan geçtikleri bir diyalogla ilgili.

Arkadaşı Selçuk Yöntem' e "yahu ne zaman anlayacaksın olanı biteni, el insaf, bu kadarı da olmaz, baba istihbaratçı Aslan Bey' den aptal koca Adnan Bey' e düştüğün yetmiyormuş gibi bir sen kaldın aldatıldığını öğrenmeyen koca evde. Sana da saçma gelmiyor mu bu durum? Ne zaman öğreneceksin? " mealinde bir soru yöneltmiş. O da " aman ne diyorsun dostum, ben öğrenirsem dizi biter, varsın ben aldatılan aptal koca olayım, ekmek yiyoruz şurda bir yıl daha uzasa fena mı olur" gibi bir cevap vermiş.

Bu bana hiç komik gelmedi. İlk bir kaç bölümünden sonra izlemekten vazgeçtiğim bu diziyi merakla bekleyen, yolda Selçuk Yöntem' in cebine 'karın seni gerçekten aldatıyor' diye pusulalar atacak kadar kendini kaptıran, inanan insanların olduğunu düşününce insan kızmaktan kendini alamıyor. Diğer taraftan gerçek tiyatro sanatçılarının, böyle saçma sapan dizilerde bu şartlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışmaları da içler acısı bir durum.


İkinci olay haberlerden. Tümüyle engellilerin oynadığı bir maçta kızan sporcu, tekerlekli sandalyesiyle yanına gittiği hakeme çatıyor. Ortalık karışıyor. Kavga kıyamet. Takımlardan birinin antrenörü devreye giriyor. Sporculardan biri biraz taşkın davranıyor. Beyaz saçlı antrenör öfkeden kıpkırmızı kesilmiş, kendini kontrol edemiyor ekranda "şlaap" diye bir tokat sesi. Kameralar görüntüyü alamıyor ama ortalık bir anda karışıyor. Her kafadan bir ses. Birileri ısrarla " görüyorsunuz değil mi sakata vurdu. Çekin bunu, yazın bunu. Sakata el kalkar mı" diye bağırıyor. Haber spikeri bir yandan "inanılır gibi değil, sakata el kalkar mı" kabilinden 8-10 kez en dramatik sesiyle tekrar yaparken görüntü, tokat sesi art arda ekranda çınlıyor. Geride de kışkırtıcı bir müzik. Dan dan. Bakın görün. İbret-i alem için.

Tabii ki önce antrenöre duyduğum öfkeyla sarsıldım tepeden tırnağa. Bir antrenörün sporculardan birini tokatlaması. Hocadan sporcuya şiddet. İnsandan insana şiddet. Hem de sporun içinde. Bunun özrü, savulunacak yanı yok. Zerrece yok. Tabii ki şiddet görenin engelli olması içini daha da acıtıyor insanın.

Sonra bütün dikkatim ve nefretim artık kanıksadığım medya terörüne yoğunlaştı. Onlarca kere dramatik tonlamalar ve çarpıcı müziklerle ısrarla yapılan "zavallı" sakat" "engelli" vurgulamalarıyla reyting kepazeliğininin, değil takım kurup turnuvaya katılmak, ağzıyla kuş tutsa, son zamanların sıkça kullanılan deyimiyle, panda muamelesi görmekten, "zavallı" olarak lanse edilmekten kurtulamayan engelli gençlere o bir tokattan daha çok zarar verdiğini düşündüm.

Galiba öfkeden kontrolünü kaybetmiş olan antrenör, o tokatı karşısındakini kendisini çok kızdıran bir sporcu olarak görmüş, kim olduğuna bakmadan basmıştı tokatı. Yani engelsiz, engelli olduğuna bakmadan. Zaten onu engelli olarak görseydi ne yapar eder kendisini denetlerdi. Bunu, en azından dışarıdan nasıl görüleceğini bildiği için yapardı.

Bu durumda ayırımcılığı en az yapan, hatta hiç yapmayan bu antrenör olmuyor muydu?



Üçüncü olayım kadın programlarından birinden.

Altmışların üzerinde bir adam, yanında aynı yaşlarda kendi halinde bir kadın yanyana asık suratla ayakta duruyorlar. Sunucu kıkırdayarak soruyor:

"Yahu siz buradan birbirinizi beğenerek evlenmeye karar vererek çıkıp gitmiştiniz. Ne oldu ne değişti de da vaz geçtiniz?

Adam, sıkkın bir ses tonuyla biraz da utanarak cevaplıyor: " Ben onun da bir mayişi var zannetdiydim. Benim azıcık mayişimle gendim ancak geçiniyom. Birlikte nasıl geçiniriz."

Sunucu kadına dönüyor. Kadın öfkeyle adeta kükrüyor. "Benim mayişim olsa burlarda ne işim var. Hemi para virip hemi de ağız kokusunu mu çekicem. Get annem..."

Buna hiç yorum yapmayalım isterseniz...


Hep sevgiyle kalalım...

This entry was posted on 30.03.2010 at Salı, Mart 30, 2010 and is filed under , , , , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

32 yorum

Biz nasıl bir memleket olduk?
Bu halimize de şükredeceğimiz günler de mi gelecek acaba?
Gülünecek halimize ağlayıp, ağlanacak halimize gülmeye daha ne kadar devam edeceğiz ki?
Bizim TV seyretmememiz birşey değiştirir mi?
Medya birini karaladığında olanca cevvaliyetini gösterirken aklanan kişileri konu etmeyip niye kulağının üstüne yatıyor?

2 yanlış bir doğruyu götürüyor ona göre:)))

31 Mart 2010 00:57

Sayın Asuman Yelen,
Keza Paradoks.. Elinize sağlık..
Durup düşündüm hepsinin temelinde reyting derdi var.
Verilen mesajların nerelere çekileceğini mutlaka biliyorlardır ve bildikleri içinde böylesi abuk kareler çıkıyor ortaya.
Ve para için yapılan bu aymazlıklara son verilsin diyecek makam (varda)yok ne kadar hazin.
Ve sonra deriz ki hani nerde bizim kültürümüz..
Allah ıslah etsin ne denilir ki başka.

31 Mart 2010 00:57

Nasıl ince noktalar bunlar değil mi Asuman'cım
l. sini bende seyrettim ve gerçekten nasıl bir ülke olduk artık çok sıkıldım diyerek bıraktım. O dizi zaten başlıbaşına reytingle devam ediyor sanırım, çünkü bu ülke bu dizileri seyrediyor.
2. sine rastlamadım ama yazdıklarına katılıyorum. Bende şu medya teröründen bıktım, kapatılması gereken konuları bile günlerce yazıp çizip bağırıyorlar, sonuç yok, çözüm yok. Yenisini bulunca da unutuveriyorlar.
3. yorum yok!!!
şimdi ne diyeyim ki her ikiside haklı haksız olan yaşam...

Sevgiler ve iyi geceler...

31 Mart 2010 02:17

Benzer o kadar çok şey var ki Leylak' cım, istesek hepimiz her gün böyle birer post yazabiliriz.
Sana bir kez daha iyi yolculuklar diliyorum...

31 Mart 2010 02:59

Üçüncüsünün yorumluk yanı bile yok gerçekten. Trajikomik ama çok sıradan bir durum.
İyi geceler Nur' cum...

31 Mart 2010 03:04

Kulakları çınlasın lisedeki edebiyat öğretmenimiz, "ülkemizin,insanlarımızın,bu içler acısı hali,matbaanın osmanlıya 300 yıl geç gelmesinden kaynaklanıyor" derdi.
Toplum olarak gerçekten gün geçtikçe kendimizi aşan tavırlar sergiliyoruz.
ilki için ne söylenebilir ki,sanat ve sanatçıya verilen değerin,insanları bu noktaya getirmiş olması üzücü gerçekten, o diziyi takip etmiyorum ama malum çevremdeki insanlardan dolayı birkaç kez görmüşlüğüm var,gerçi siz seyretmeseniz de kanallarındaki fragmanlarından dizileri anlamak seyretmeden de mümkün, dizi ve hayran kitlesi başlı başına bir tez konusu olabilecek haldeyken oyuncularından birinin bu durumu işin daha vahim olduğunun göstergesi sanırım.
İkincisi engelli veya engelsiz sporcuya yapılan bu tür davranışlar tasvip edilemez ancak medya denen insanı maymunlaştıran sektöründe yangına körükle gidip,insanları kullanması tamamen toplum kaynaklı bir durum yine
üçüncüsü de söylenecek sözlerin bazen anlamını yitireceği bir durum,allah bu hale düşenlerin yardımcısı olsun...

Epey uzun bir yorum oldu farkındayım ama işin özü toplum olarak eğitilmediğimiz sürece bilinçlenmediğiiz sürece bu tarz olaylar hep karşımıza çıkmaya devam edecek ne yazık ki...

31 Mart 2010 08:26

Selçuk Yöntemi severim. İyi bir oyunculuğu vardır, güzel şiir okur. Öte yandan kendince oda haklı. Tiyatrodan geçinilmiyor çünkü ülkemiz sanatı desteklemiyor.
Ünlü yazarlarımızın romanlarının diziye uyarlanmasına karşıyım ben. Romanın büyüsünü bozuyor ve herkes kendi aleminde yorumlarken, görsellikle binlerce insan aynı kurguda birleşiyor.
Öte yandan dizinin cılkı çıkmış durumda. Sakız gibi uzatıyorlar, yıllarca sürüyor e insan bi yerdede kopuyor.
Selçuk Yöntem verdiği cevapla bana göre gönderme yapmış olmalı.

Ahhh medaymız. Kimini yerin dibine sokar kimini yüceltir zirveye oturtur. Haberlerde ki bir çok sahneyide acıklı bir fon müiği ve anlatımla yüreğimizi deşerek anlatırda anlatır. İyice küstürür hayata.

Evlilik proğramlarını OKan Bayülgenin eleştirilerinden az çok biliyorum. Açıp kim kiminle evlenecek, beğenecek mi, çıkacak mı diye izleyenlere de kızıyorum. RTÜK ne işe yarar bu arada onuda anlamıyorum!!!
Tv konusunda uzun uzun yazılabilir. Şu günlerde Allah aşkına bir tanecik faydalı proğram var mı? Düşünüyorum hiç aklıma gelmiyor.

Sevgiler

31 Mart 2010 08:43

maç ile ilgili olayda sporcu kameralara yansımayan kısımda neler yaptıysa, antrenör kendini kaybedip karşısındakinin ne bir sporcusu ne de engelli vatandaş olduğunu unutup tokat atıyor. Şiddetin her türlüsüne karşıyım ben de ama bu durumda sanırım en masum olan sporcu ve antrenör heralde. İkisi de insan ve sinirlerine hakim olamayabiliyor. ama medyanın engelliler için "aslında engel biziz" haberleri yapıp böyle bir durumda üstüne basa basa "sakata vurdu" diyebiliyorsa baştan ekndini kandıran belli oluyor.
Ay çok konuştum :)

31 Mart 2010 09:34

Sayın Haykırış,
Leylak dostumla aynı anda yazmış olmanıza rağmen mesajınız dün gece yoktu.
Bu yazdıklarım içlerinden üçü. Maalesef tüm kanallarda sıkça rastladığımız örnekler bunlar.
Sanat adına, spor adına, insanlık adına üzülmemek elde değil.
Teşekkürler, sevgiler...

31 Mart 2010 10:19

POZİTİF REALITY



Aslında Selçuk yöntem'e kızmıyorum ben yurdumuz bu hale geldi ne yazık ki? O dizinin değişik versiyonları yurdum insanın başrolünde olduğu şekilde çarşaf çarşaf serilircesine Sabahları Müge Anlı'da oynanıyor.
Engellilerle ilgili olanına gelince,görmedim ama iyikide görmemişim dayanamazdım.
Benim tavsiyem Tesadüfen izlediğim aşağıda yayınsaatini verdiğim programı izlemeniz o zaman görün yurdum insanı hallerini derim ben :)) gülüyorum acınacak halimize
not: aşağıdaki yayın saati ve reklamı programın sayfasından kopya ettim reklamınıda bakarmısınız?
YALÇIN ÇAKIR'IN HAZIRLAYIP SUNDUĞU POZTİF REALITY, HAFTAİÇİ HERGÜN SAAT 15:00 - 16:20 - 17:55, CUMARTESİ SAAT 19:45 - PAZAR 11:30'DA
KİRLİ REYTİNGE HAYIR... BU PROGRAMDA İZLEYECEĞİNİZ HERŞEY TAMAMEN GERÇEKTİR... SHOW DEĞİL GERÇEK... BİLDİKLERİNİZİ UNUTUN.

Mavi balon yorumu: Bildiklerimizi değil yaşadıklarımızı, görgülerimizi, adetlerimizi, göreneklerimizi unuttuk sayenizde

31 Mart 2010 10:26

Halimce Günce,
Kitleleri bu hale getiren medyanın ta kendisi değil mi. Toplumu gruplara ayırıp sayıca çok olan okumamış, bilinç düzeyi düşük olanı memnun ederek, kâr amacıyla bu sayıyı arttırmak doğru mu. Bu konuda sanatçıların da daha seçici davranmaları gerekmez mi.
Engelli konusu da medyanın sorumsuzluğunun keskin bir örneği.
Az bile yazmışsın, sevgiler...

31 Mart 2010 10:37

Newbahar,
Selçuk Yöntem' i ben de çok severim. Sanatçılığını, kişiliğini. Kaldı ki bu açıklamayı basına yapmış değil. Ben onun bu söylediklerini 'Dünya bir Oyun Sahnesi'isimli programa katılan konuklardan birinin bir anektodu olarak duydum. Zaten onu ve onun gibi yığınla sanatçının içine düştüğü bu çaresizlik insanı kızdıran.Çok doğru tespitlerinizde ve son cümnlenizde çok haklısınız toplum eğitilmedikçe bunlar hep var olacaktır ama bu süreci engelleyen baş etken yine medyanın kendisi.
Çok teşekkürler,
Sevgiler...

31 Mart 2010 10:51

Sevgili Fulya,
En çok da bu tip sömürüler insanı kötü etkiliyor değil mi. Benzer bir yazıyı yine sinirlenerek izlediğim hastalanan eski bir spikerimizle ilgili olarak yazmıştım. Böyle şeyler izleyenin tahammül gücünü ve sabrını zorluyor. Medyanın önce kendi engellerini aşması gerek.
Sevgile canım...

31 Mart 2010 10:58

Şeniz' cim,
Selçuk Yöntem' e ben de kızmıyorum. Muhtemelen dost meclisinde içine düştükleri durumu karikatürize etmek istemiş.
Bahsettiğin diğer programı Okan Bayülgen' in programında her hafta bir miktar izliyorum ve biliyorum. Tanıtım yazısıyla tamamiyle ters düşüyor izlediğim kadarıyla.
Ve evet, olan, tüm bunları severek izleyen ya da seyredecek kaliteli bir şeyler arayan (her iki gruba birden) yurdum insanına oluyor.
Sevgiler canım...

31 Mart 2010 11:17

Toplumun ne kadar yozlaştığını hatta bilinçli ve programlı bir biçinde yozlaştırıldığını gösteren çok güzel üç örnek vermişsin.

1. dizideki; çarpık aile içi neredeyse sapıkça ve ahlaksız ilişkilerin, normalmiş gibi bazen masumane bir şekle büründürerek topluma sunulması. ve ne ilginçtir ki toplumun bunu, gelenek göreneğine uymamasına rağmen çok benimseyerek izlemesi. Sanatçının bu durumdan, para kazanıyor olması nedeniyle mutlu olması, olayın bir başka acı yüzü...

2. olay, tv de görmeye artık çok alışık olduğumuz türden bir haber sunuş biçimi. Halk vizdanının sömürüsüyle reyting elde etmenin bayağı yöntemi.

3. olay; ki bu konuyu bir ara ben de yazmıştım. Reyting kaygısıyla insanların duygularıyla oynanıyor olduğunu düşünmekle birlikte, çaresiz yalnız ve artık yanına bir arkadaş arayan ama bunu kendi sosyal çevresinde yapamayacak insanların umudu olabilir mi diye de düşünüyorum bazen. Bir insanın, yalnızca, yanına bir yoldaş aramak için iyi niyetle oraya geldiğinin ayrımı, böyle bir formatla nasıl yapılabilir bunu bilmiyorum.

Sonuç olarak medyanın tek amacı reyting sağlamak. Onun dışındaki herhangi birşeyin hiç önemi yok:(

Sevgiler canım

31 Mart 2010 12:28

Ne yazık. Diziler, dizi oyuncuları, yarışmalar, haberler, haberlerin konuları çark para ve acitasyon üzerine kurulu. Bizim insanımız o kadar duygusalki sakata vurulmaz diyerek dikkatleri hemen başka bir yere çekiyorlar. Adam sağlamsa her türlü muamele yapılırmış gibi. Geçenlerde bir yarışmada kör bir yarışmacı ilk ikiye kalmıştı bu acıma duygusundan dolayı. Ben artık televizyon izleyemiyorum içim almıyor. Beni güldüren dizilerden yana kullanıyorum hakkımı. Gün içerisinde o kadar can sıkıcı şeylerle karşılaşıyorumki.

Sevgilerimle...

31 Mart 2010 12:40

Sevgili Asuman,
tv izlememe nedenlerimi o kadar güzel anlatmışsın ki...Gündüz hiç açmama tv.sabah kalkar kalkmaz radyo açarım.akşam haberlerine kadar radyo çalar evde.Geceleride bir iki tartışma programı ve hafif komedi dışında dvd izlemeyi tercih ediyorum.Gerçekten programlar ve diziler içimi daraltıyor benim.bu kadar kalitesizliklerin halka pompalanmasıda sinirimi bozuyor.

sevgilerimle

31 Mart 2010 13:04

Sevgili Çınar,
Biirinci paragrafta deediğin gibi toplum bilinçli bir şekilde geriye çekiliyor ve son cümlende belirttiğin şekilde tek amaç reyting.
Arada üç maddedeki tesbitler için çok teşekkür ederim. Enfesti.
Öpüyorum seni...

31 Mart 2010 14:08

İlknur' cum,
Bütün gün dışarda çalışıp evde de sorumlulukları, evladı olan biri içingereksiz bir yük haline geldi tv. izlemek. Yapılacak bir sürü güzel şey varken biraz kafa dinlemek isterken...Çok haklısın.
Sevgiler...

31 Mart 2010 14:16

Dalgaları Aşmak,
Lise mezunu, orta kültür düzeyinde orta yaşın üzerinde ve yalnız yaşayan, üstelik sağlık nedeniyle eve bağlı kalan bir emekli olarak kendi özelimde ben, fazlaca kafa yormadan, kılı kırk yarmadan, çok şeyi tolere etmeye hazır olarak televizyonumda izlenecek bir şeyler bulup izlemek istiyorum. Televizyon izlemek hoşuma gidiyor. Birkaç güzel şey de buluyor, en mükemmelini de aramıyorum doğrusu.
Bizim izlemememiz bu çirkinlikleri ortadan kaldırmayacak biliyorum.
Televizyon izlemek, haberi tarafsız almak, kaliteli şeyler beklemek , talep etmek ve bulamayınca eleştirmek en doğal hakkım.
Tabii ki ara ara DVD izliyorum. Bilgisayarımın TRT Nağme yayını sürekli açık ama kahretsin ille TV de açık olacak, ben bir şeyleri kaçırmamak adına onu yatana kadar izleyeceğim :)))Arkam dönük de olsa kızsam da çatlasam da izleyeceğim:)))
Umarım alınmamışsınızdır. Size karşı gibi görünse de aslında kızgınlığım inatla seyretmeğe devam ettiğim için olsa olsa kendimedir.
Sevgilerimle...

31 Mart 2010 14:51
Adsız  

Çok çok üzücü üç durumda.ne diyeceğimi bilemiyorum.Allah akıl fikir versin.Özellikle engelli sporcumuza yapılanlar affedilemez.umarım bir daha böyle üzücü haberlerle karşılaşmayız.

31 Mart 2010 17:49

Bu gidişle karşılaşmaya da devam edeceğiz galiba Kamikaze.
Aksini umut etmemizi sağlayacak en ufak bir işaret yo..
Sevgiler...

1 Nisan 2010 10:08

Okadar güzel anlatmışsınız ki içinde bulunduğumuz halleri bu üç örnekle, para kazanmak için evlenenler, yine para kazanmak için kendini kaptıran halkı kandırmaya devam edenler ve daha birçokları.. bilmiyorum nasıl düzelir, nasıl azalır ülkemizden bu örnekler ama inanın içim acıyor.. beni bol düşüncelere sevkeden yazınız için teşekkürler

1 Nisan 2010 10:28

Sevgili NiLaY,
Rayting dedikleri şey, sayısal çoğunlukla sağlandığına ve maalesef cu çoğunluk da cahil kesim olduğuna göre talepler bu yönde olacak, insanlar entrika, göz yaşı ve şiddete prim verdiği sürece bu böyle sürüp gidecektir.
Çok teşekkür ederim güzel sözleriniz için.
Sevgiler...

1 Nisan 2010 10:48

Asuman ablacım, trt nağmeden bıkarsan bir arada şu adresi açmanı salık veririm hep eski nostalji şarkılar çalıyor, dj yok, reklam yok :)
http://www.kirikplaklar.com/

1 Nisan 2010 15:48

Şeniz' cim teşekkür ederim.
Hermen bakmaya gidiyorum.

1 Nisan 2010 17:51

neredeyse 2 sene oldu tv ile irtibatımı keseli.özel zevkim gereği cnbce kanalında bir kaç yabancı diziyi takip ederim.onun dışında tüm dünyayla irtibatım internet haber kanallarından.onlar bile insanın zekasını katsayı olarak düşürürken tv seyretmemem sanırım çok iyi bir kararmış.

2 Nisan 2010 04:34

Seninki gibi yorucu işi az vakti olan biri için TV. tercih edilecek bir şey değil. Çok haklısın Siysphos.
Senin beniim zekamız izlesek de gerilemez. Olsa olsa benim gibi böyle sinirlenirsin zaman zaman.

2 Nisan 2010 10:14

İlk olayı duymamıştım.Ne yazık ki sanatçı diye nitelendirdiğimiz kesim,maddiyat uğruna izleyenleri uyutmaya başladı...
Paylaşımınız için teşekkür ederim.

3 Nisan 2010 06:51

İçimden geldiği gibi,
Ne yazık ki her kesimde olduğu gibi sanatçılarda da bunun rahatsızlığı var. Ekonomik ve kültürel nedenlerden tiyatrolar dolmayınca ve diziler de vasıfsız eğitimsiz (üstelik karın tokluğuna ya da ücretsiz olarak)gençlerle dolunca madur oluyorlar. Biraz tutan dizilere de böyle dört elle sarılmak durumunda kalıyorlar.
Çok teşekkür ederim.
Sevgiler...

3 Nisan 2010 11:49

VALLA ASUMANCIĞIM HER ÜÇÜDE SÖZÜN BİTTİĞİ YERDE. YURDUM İNSANININ HAZİN HALİ.HEM DE ÇEŞİT ÇEŞİT HER KESİMDEN HALİ : İÇLER ACISI.

4 Nisan 2010 21:37

Aynen Öyle Çoban yıldızım. Neleer oluyor bize diyesi geliyor insanın...

5 Nisan 2010 00:47

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin