Kerpiç  

Posted by Asuman Yelen in , , ,

Hayatımın en güzel yılları

Sekiz dokuz ve on yaşlarımı dolu dolu, tastamam üç sene Adıyaman' da geçirdim. Çok güzel yıllardı, hatta rahatlıkla söyleyebilirim yaşamımın en güzel yıllarıydı. Bol bol emin sokaklarında daha doğrusu tarlalarında oynayabildiğim, bir meyva ağacına sırtımı dayayıp o ağacın meyvalarını yiyerek püfür püfür esen rüzgarla keyiflenerek bol bol kitap okuduğum, rehavet çökünce de kaykılıp uyuduğum, akşamında babamla iş dönüşü akşam şarkıları söyleyerek dere kenarında vali konağına ya da yatılı okul binasına kadar kurbağa sesleri arasında yürüyüşler yaptığım, hafta sonlarında mutlaka doğa harikası bağ ve bahçelerde düzenlenen pikniklerde çılgınlar gibi eğlendiğimiz harikulade üç yıldı.

Şu gün elime bir fırsat verilse, ne bileyim, örneğin bir peri sihirli değneği ile ya da Alaaddin sihirli lambasıyla yanıma gelse ve benden bir tek şey dile hemen yerine getireyim diyecek olsa (bu konu üzerine çok kafa yorduğum için emin olarak söylüyorum) uyuyakaldığım o ağacın altında uyanmak, çağrıldığım sofraya oturmak, "çok kötü, karmakarışık rüyalar gördüm..." diye söze başlayacakken unutuverip yaşamıma oradan devam etmek isterim.

Amacım, anılara dalmak, duygusallaşmak, özlem gözyaşları dökmek değil kesinlikle. Dün Elazığda olan ve elli küsur insanın pisi pisine yaşamını kaybettiği üzücü depremle ilgili olarak bahsi geçen, ev yapımında kullanılan "kerpiç" isimli malzeme ile ilgili bir şeyler söylemek aslında.
Adıyaman' ın dağları, tarlaları, dereleri, ağaçları ve yemyeşil bahçeleri gibi muhteşem doğa manzaralarının yanı sıra, hiç unutmadığım çok sıklıkla şahit olduğum insan manzaraları da zaman zaman bir koku, bir şarkı, ya da bir olayla (dünkü deprem gibi) aklıma geliverir.

İnsan manzaraları

Örneğin Adıyaman' da bazan çok yakından bazan uzaklardan gelen ama mutlaka gelen bir davul zurna sesi vardır. Bitmek bilmeyen düğün derneklerin göstergesidir bu. Eğer düğün yakınlardaysa, evin bahçesinde ağır ritmli, adeta ritmsiz ve kesintisiz bir zurna eşliğinde kadınlar çok ağır ve küçük adımlarla tek bir yana doğru ilerlerler. Çok uzun ve dikkatli bakmazsanız hiç yer değiştirmediklerini sanırsınız. Bu günlerce sürer. Bu arada çeyiz bakılır, hediyeler verilir, toplarla kaçak kumaşlar ortaya dökülür. O bir gurup kadın durmaksızın küçük küçük hep salınır durur.

Dere kenarlarında tokmaklarla vura vura çamaşır yıkayan bir gurup kadın hep vardır. O tokmağın sesi, suyun şırıltısı, kurbağaların viyaklaması kadar süreklidir. Hiç bitmez.

Sokaklarda bitmek bilmeyen bir eşek trafiği vardır. Her türlü ulaşım eşekle yapılır. O tarihlerde Adıyaman' da bir tek valinin makam arabası vardı. Daha önce de bahsetmiştim. Eğer kadınlı erkekli bir gurup söz konusuysa eşeğin üstünde oturanlar kesinlikle erkek, yuları çekenler ise sırtlarında ve yanlarında bebeleriyle kadınlardır.


Ve kerpiç evler

Camımıza oturduğumuzda ya da sokaklarında yürürken çok rastladığımız bir manzara da (hemen hemen her gün) kerpiç yapan insanlardır. Karşımızdaki tek katlı binanın önünde ilk defa rastladığımızda babamın " olmaz böyle şey" dediğini çok iyi hatırlıyorum.


O tarihlerde Adıyaman' da bütün evler kerpiçten yapılırdı. Sanıyorum malzemenin ucuzluğu, yapılmasının kolaylığı buna çok büyük etkendi. Ama benim de çok haklı bulduğum bir sebepleri de serin tutmasıydı sanırım. Adıyaman' ın yazı o kadar sıcaktı ki, İstanbul' dan iki gün üç gece yol katederek gelen akrabalarımız, bu yolu göze alamadıkları için kaçıp dönemez, söylenir dururlardı. Bizim evimiz iki katlı ahşap bir binaydı çünkü ve buram buram yanardı. Tek katlı kerpiç evlerin içi loş olmakla birlikte püfür püfür serin olurdu.

Çok iyi hatırlıyorum. Bir tarafta kovalarla su, bir yanda da bir kum veya toprak tepeciği olurdu. Bir teknenin içinde su ile toprak çamur haline getirilir kürekle tahta kalıplara dökülürdü. Onlar kuruyana kadar bekletilir, sertleşince kalıplardan çıkarılır bir tarafa yığılırdı. Sonra o gri renkli tuğlalar üstüste konur, aralarına konan balçık gibi bir şeyle yapıştırılarak duvar meydana getirilirdi .Ben dolgu maddesini de aynı çamurun biraz daha sıvı hali diye hatırlıyorum ama çocuktum ve üzerinden neredeyse yarım asır geçti. Yanılıyor olabilirim.

Deprem yaşamımıza daha henüz girmemişti. Ben camdan seyrederken tekneye önce toprağın kürekle atılışını üzerine su dökülüp uzun tahtalarla belirli kıvama getirilmesini izlemek çok hoşuma giderdi. Babam annem hayretle ve endişeyle izlerler "olacak şey değil" "bir rüzgarda ufalanır" "vah vah vah" şeklinde aralarında konuşurlardı. Allahtan bu evler hep tek katlıydı ve orada olduğumuz sürece bir evin yıkıldığını hatırlamıyorum. Yazın serin kışın da sıcak tuttuğu söylenirdi.

Üzerinden geçen bunca seneden sonra artık orada da kerpiç evlerin çoktan tarihe karıştığını sanıyordum ama Elazığ olayını duyunca sevdiğim bu şehir için endişelendim doğrusu. Uzun zamandır orada da özellikle Gölbaşı merkezli bir deprem olasılığından söz edildiği şu günlerde umarım çarçabuk gereken önlemler alınır.


Allah tüm insanları felaketlerden korusun.


Hep sevgiyle kalalım...

This entry was posted on 9.03.2010 at Salı, Mart 09, 2010 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

16 yorum

ah o kerpiç evler bende konyanın karapınar ilçesinde geçirdiğim çocukluğumun anısında kaldılar kerpiç nasıl yapılır çok iyi bilirim.babamın görevi nedeniyle orda yemyeşil değil erozyonun en çok olduğu kum fırtınaları ile geçirdik .yıllar sonra işim gereği adıyaman ve diğer illeri görme şansına sahip oldum dediğin gibi köylerde hep kerpiçti evler ..ölenlere rahmet diliyorum sevgi ve dostlukla..

not:bloğunuzun ismi sevgili çoban yıldızının bloğunda gördüm ve ziyaret etmeye karar verdim..

9 Mart 2010 09:20

Malesef büyük tedbirsizlik. Cahillik mi? Düşüncesizlik mi?
Ölenlere rahmet diliyorum.
Bir daha bu tür felaketler yaşamamak dileğiyle...

9 Mart 2010 09:49

Senin anılarını okumayı çok seviyorum. Adıyaman'dan kalkıp Niğde yazlarına gidiverdim ben de. Kerpiç yapılırken izlemeyi ben de çok severdim ama hatırladığım kadarıyla o harca saman da karıştırılırdı sanki.
Deprem konusuna gelince yalnızca kerpiç mi? İnsan hayatını hiçe sayan yönetimler, eğitimsizlik, bilinçsizlik, adam sendecilik. Az gelişmiş ülkelerin ortak kaderi. 1999 dan bu yana yıllar geçti, istense İstanbul yeni baştan inşa edilirdi. Eteğinden yakalamaya çalıştığımız umut ne yazık ki şiddetle çekiyor kendini, kumaş sağlam olsa da biraz daha dayanıp yırtılmasa bari.
Günün güzel geçsin canım...

9 Mart 2010 11:54

Sevgili Bilge,
Anladığım kadarıyla sizin de çocukluk Anadolu' da geçmiş.
Birçok Anadolu köyünde hatta şehrinde kerpiçin ben de kullanıldığını tahmin ediyorum.
Ziyaretiniz için teşekkür ederim.
Sevgiler...

9 Mart 2010 12:19

Hepsi bir arada İlknur' cum. En önemlisi de cehalet. Belki biraz da yoksulluk. Hiç bir şey ders olmuyor.

9 Mart 2010 12:23

Leylakcım, en çok o sopayla harcın karıştırılması çok hoşuma giderdi. Yıllar sonra yağlıboya resim yaparken en çok renk renk tüpleri karıştırmayı sevmem de o yüzden herhalde.
Diğer konularda çok haklısın. Kimi cahillikten gereğini yapmıyor, kiminin gözünü para bürümüş, inşaatçıdan belediyeciye rant peşinde. Sllah acısın hepimize...
Öpüyorum seni...

9 Mart 2010 12:31

Ne güzel bir çocukluk. Anılarda kalan sesleri duymak tekrar. Deprem konusunda almamız gerekn o kadar çok ders oldu ki aslında ülkemizde. Tekrar olmaması dileğim.

9 Mart 2010 17:36

Çocukluk güzeldir Şeniz' cim. Hiç unutulmuyor değil mi. Her fırsatta geliveriyor aklımıza.
Aslında depremi aklımızın bir köşesinde hep tutmamız lazım ama, yaşamın hay huyu arasında çıkıp gidiyor.
Sevgiler canım...

9 Mart 2010 20:22

Önce Leylak'cım şimdi sen. O kadar çok yazarak yorum yapmak isterken hiç bir şey yazamamak. Çok yorgunum ve şimdi de ağlıyorum.
Çocuk olmak istiyorum, anlamı olmayan bir sürü şeyi görmeden, acı sadece düştüğümde dizlerimi acıtan birşey olduğu sandığım yıllarda kalmak istiyorum.
hemen yatmak istiyorum, iyi geceler
seni seviyorum...

9 Mart 2010 23:50

Asuman hanım,Doğu ve Güney Doğu'da,Allahuekber Dağlarında bir çok ev yerin altındadır.Yarım metrelik taşların altına girişi olan evler vardır.
Bazıları taş üstüne taş koyularak 2-4 metre yüksekliğindedir.Bunlar genellikle dağlık kesimlerde yapılanmıştır.Bir de tahtadan yapılmışlar vardır.Deprem olduğu zaman taş evler yıkılarak insanlar ve hayvanlar ölür.Tahtadan yapılanların çivileri depremde çıkıp yine aynı deliğine girer,
enteresandır hasar olmaz.
İyi geceler.Dostlukla..

10 Mart 2010 00:47

Nur' cum, korkarım bardağı taşıran damla ben oldum. Gündem ağır, mevsim zor, insanın bu günden kaçıp düne sığınmak istemesi çok doğal.
İnşallah şu an derin bir uykuya bırakmaktasındır tüm olumsuz duygu ve düşüncelerini ve yarın mutlu bir güne uyanırsın. Hassas arkadaşım benim.
Ben de seni seviyorum...

10 Mart 2010 01:10

Aslan Bey çok haklısınız.
Adıyaman' da benim bulunduğum dönemde de evler genellikle yerin altındaydı. Oraya Adana' dan gitmiştik ve çok şaşırmıştık. Üç sene hiç depreme denk gelmediğimiz gibi öyle hasarlı bir deprem bizden sonra da hiç duymadım. Son zamanlarda öğrendim ki birinci derecede risk grubundaymış. Gölbaşı' nın altından fay geçiyormuş. Umarım kerpiçten vazgeçmişlerdir. Elazığ' ı duyunca gereken tedbirleri alırlar.
Teşekkürler,
Sevgiyle kalın...

10 Mart 2010 01:21

Asumancığım sanırım çocuklukta yaşanılan her şey hayatımızın zeminini oluşturuyor. Anılarını okumak ne güzel!
Deprem ise dünün,bugünün ve yarının bir gerçeği. Ama bunca ölene rağmne hala gerçekçi çözüm yolllarını yaşama geçiremiyor olmamız kaderci bir milletin oluşturduğu devlet yapısı mı demeli, bilemiyorum.Yaptırımı olmayan patron patron değildir derim hep.Bu devlet göstermelik birkaç yaptırım dışında gerçek çözüm yollarını uygulamaya koyamaz mı? Ahhh bunlar hep sorulacak, cevapları da verilecek elbet.Ama ya yitip gidenleri geri getirebilecek mi? Ölümlerin sadece kader olarak algılanmadığı bir ülkede uyanmak güzel ve huzurlu olurdu değil mi Asumancığım.

Sevgilerle canım.

10 Mart 2010 02:59

Tüm burada yazılanları ne güzel toparladın Çoban Yıldızı...
Hasretini çektiğimiz o aydınlık ülke için iki nesil daha geçmesi lazım. Tabii ileriye doğru.
İyi geceler arkadaşım...

10 Mart 2010 03:59

Bu ne kadar güzel anı böyle.İçimize işliyor.
Kerpiçten de sağlam evler yapılabileceğini örneklediler de,işi ciddiye alıp uygulayan yok.Avrupalılar gelip keşfetsinler,onay versinler,belki bizim mimarlar,mühendisler o zaman bu işe inanırlar.
Ah bir kendimize inanabilsek.

10 Mart 2010 23:15

Ramazan Bey,
Yararımıza olan her şeyi es geçtiğimiz gibi bunun da kolayına kaçıyoruz. Benim çocukluğumda kerpiç dökme işini çoluk çocuk bile yapardı. Onu ben de araştırdım bu depremden sonra. Gerçekten gerekli katkı maddeleriyle pekala da güzel bir malzeme. Üstelik gerçekten sıcak günlerde serin tuttuğunu bizzat ben biliyorum. Ama sonuca bakılınca ilkel şekliyle kullanıldığı anlaşılıyor.

Çok teşekkürler...

10 Mart 2010 23:36

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin