14 yil geçmiş...  

Posted by Asuman Yelen in , ,


AŞIKIM LE

Çok küçücükmüş, "baba, hadi aşıkım le" diye tutturduğu zaman.

Küçük teyzem uzun zaman

taklidini yapıp herkesi güldürdü. Meğer Sadettin Kaynak' ın

"aşığım Leylaya..." ya da benzer şekilde başlayan

bir şarkısını istermiş. Anlattıklarına göre bütün Sadettin Kaynak

şarkılarına baştan sona eşlik edermiş oyuncaklarını oynarken.

Sağlam kulak keşfedilince okula başladığında olmazsa olmaz

mandolinin yanına babacığım bütçeyi zorlayıp Hohner

akordeonu de ilave etmiş.



SANCILI ERGENLİK


İstanbul' da kaldığımız sürece onun için herşey yolunda gitmiş. Anadolu faslı başlayınca

durum tersine dönmüş. Gezdiğimiz, biz çocukluğunu yaşayan kızlar için her biri ayrı bir

cennet köşesi olan tüm şehirler ergenlik çağına başlayan ağabeyim için

cehennemden farksızmış. O günlerden hatırladığım, asi bir çocuk,

disiplinli bir baba ve arada idare etmeye çalışan çaresiz bir anne.

Yanlış arkadaşlar, erken başlanan sigara, evden kaçmalar.

Antalya' da Lara plajına, Adana' da Karataş' a. Sandal tutup denize

açılmalar.

Babamın "hele bir şu kapıdan çıktığını işiteyim..." diye başlayan ültimatomu üzerine

"oğlum bak ben karışmam" diyen anneme söz verip ikinci kattaki evin balkonundan

atlayıp döndüğünde de "kapıdan çıkmadım ki" diye sırıtmalar. Cezalar, tokatlar.

Babamın doğduğunda " öyle bir evlat yetiştireceğim ki..." diyerek, Türkçe, Fransızca okuduğu

tüm bu konudaki kitapların işlersiz kaldığı çaresiz süreç.

TISNIK



Biz kardeşleri ile olan ilişkisine gelince...

Sanırım o yıllarda hayata karşı duyduğu öfkenin tüm acısını bizden çıkardı.

Ne mi yaptı?

Ne yapmadı ki.

Masa başında ders çalışırken annemin önümüze koyduğu kâselerdeki leblebileri

önce ağzına alır sonra çıkarıp bizi yemeğe zorlardı. Ya da boks maçı yapardı

bizimle. Bir yandan gardını alır biz ona vurmaya çalışırken suratımıza sağlı sollu tokatlar

inerdi. Tabii var gücüyle vurmazdı ama bazan kantarın topuzunun kaçtıuğı olurdu.

Hemen yan odadaki babama "baabaa" diye

seslenmeye kalkana tısnık gelirdi. O da ne ki diyeceksiniz. Fiske nin ağabeyim tarafından

sertleştirilip işkenceye dönüşmüş hali. Baş ve badem parmağını birleştirip naif alnımızın

otrasına öyle bir vururdu ki gözlerimizden yaş gelirdi.

Birlikte çok eğlendiğimiz günler de olmuştur. Müzik yaptığımız zamanlar. Sıcak güney

şehirlerinde taş evlerin serinliğinde oynanan pinaki, pis yedili, daha sonraları altmış altı.

AĞABEYİM VE BEN

Benimle olan ilişkisinden bahsetmek çok ilginç olacak.

Saçlarım çok zayıftı, o yüzden güçlensin diye hep kısa kestirilirdi. Adıyaman' a

gidene kadar sanırım annemle giderdik kestirmeye. Adıyaman' da kadınlar için

kuaför yoktu ve herekesin de saçı uzundu ailede.

Beni ağabeyim erkek berberine götürürdü.

Enseme yediğim usturalar yüzünden hiç bir zaman ağız tadıyla bir at kuyruğu

yapamamış, ensemi açıkta bırakacak bir model kullanamamışımdır.

Berber durumu Mersin' de de aynen devam etti. Benim saçım hep onunki kadar

kısaydı.

İş bununla bitse iyi...Beni alırdı karşısına, önce kafamı kendi briyantinine bular, ince,

kahverengi tarağıyla yanları arkaları kafama yapıştırır, alnımın üzerine gelen kısmı da

tıpkı kendi saçı (aynı zamanda, Elvis' in, Tommiks' in, Cliff' in, Troy Donahue' nun saçı)

gibi iki avucunun ortasında preslerdi. Akordeonun tuşlarında gitarın

tellerinde tüy gibi uçuşan parmaklar, bu işlemi yaparken

birer tahta parçasına dönüşür, canımı fena yakardı.

Ses çıkaramazdım yoksa tısnık gelirdi :) Peki bu kadar mıydı işkence?

Hiç olur mu...

Mersin' in öğlen güneşinde beni dama çıkarır, güneşin altında vıcık

vıcık briyantinli saçımın kurutulması işlemine geçilirdi. Mızırdandım mı aşağıya atmakla tehdit

ederdi. Bir kere sallandırdı da ikinci kattan. Attığım çığlıklar kulaklarımda hâlâ.

Arada eliyle yoklar incelerdi. İyice kuruyunca tarağı tel yumağı kıvamı yığından bir kez daha

geçirir (gözlerimden yaş gelirdi) tarağın izinin sabitleşmesini sağlardı. (Niyeyse)


ADIYAMAN' DA


Adıyaman, onun için tam bir talihsizlikti. En deli zamanlarıydı ve oradaki gençler daha da

deliydi. Hepsi ayakkabılarının üzerine basar, çoğu yanlarında bıçak taşır, okulda hocalardan

bıçak tehdidiyle not alırlardı. Mezarlıklarda yatanlar, ot kullananlar ve kimbilir daha neler.

Artık evden kaçışlar, direkt İstanbul' a idi. Harçlıklarını biriktirir yol parasını denkleştirir

denkleştirmez soluğu anneannemlarde alırdı.



İLK BÜYÜK AŞKI


Sonunda onu Adıyaman' da tutabilecek bir durum çıktı ortaya. Annemin bir arkadaşının

kızkardeşi. Dünyalar güzeli Nihan. Artık evde sürekli o konuşuluyor, anneme onunla ilgili

sürekli sorular soruluyordu. Annemse aslında İstanbul dönüşlerinde olacakları yüreği ağzında

beklemekten kurtulduğu için keyifli ama fazla da yüz vermemeye çalışarak tek kaşı havada,

soruları geçiştirmeye çalışıyordu.

Beni alır, bisikletinin arkasına oturtur, evlerinin önünde turlardı. Bir keresinde ne yaptı

ise ayağımı tekerin tellerine sıkıştırdı. Bir kere de kafa havada aniden onu görünce sanırım

sert bir fren yapıp beni düşürdü.

En kötüsü annemin gününde yaşandı. Nihan da ablasiyla birlikte bizdeydi. Ağabeyim bir

uğrayıp gitmek üzere geldi. Alt kattaki taş sahanlıktaydı. Şeytan mı dürttü ne oldu. Durduk

yerde "yukarda kim var biliyor musun" demek gafletinde bulundum. Çekip gittikten 5-10

dakika sonra bira şişeleriyle döndü. Yerdeki mindere oturdu. Hemen anneme haber verdik.

Misafir odasının kapısı sımsıkı kapatıldı. Annem yalvarır oğlum gözünü seviym bi delilik

yapma diye. Ağabeyim dellenir arada "Nihaan.." diye bağırır. Ablamla biz başında aleste

merdivene davrandığı an kollarından çekiştirip engel oluruz. Sonra bir arkadaşı bulunup

getirtildi, onu evden götürdü ve annem rahat bir nefes aldı.


VE SONRA...


Babam öldüğünde tam yirmi yaşındaydı. Delifişek delikanlının yerini

sorumlu, yaşından olgun bir ağabey alıverdi doğal olarak.

Anneme destek, bize hami olmayı bildi. Lise bitmişti.

Üniversite sınavında da güzel puan kazanmıştı ama bankaya girdi.

Babam ölümünden az önce ona Westminster marka bir akordeon almıştı.

Gözü gibi sevdiği akordeonunu anneme çamaşır makinesi almak

için satacak kadar sorumluluk sahibi bir evlattı artık.



LİFE GOES ON


Evlilik, çalışma hayatı, yeni sorumluluk, geç gelen evlat, güzel günler, kötü günler...

Çok vakit geçirdim evlerinde. Aylarca kaldığım oldu.

Hafta sonları genellikle kardeşler (giderek kalabalıklaşarak) bir araya gelirdik.

Birlikte müzik yapardık. O bas sesiyle

türkü ya da şarkıyı söyler, biz kızlar üç ayrı sesle ona vokal yapardık. Eskilerden,

yenilerden birlikte TSM okurduk. Şansımıza, yeni katılanlar da hep sağlam kulaklı

çıktı. Ya da hepsi de önce gizli sınav yaptılar bu konuda :)


Tatil günleri ya da emeklilikten sonra çok bunaldığı zaman (herkes gibi) bana kaçardı.

Önce eser, gürler, onu sinirlendiren şey (ler) neyse dökerdi içini. Ona neyin iyi geleceğini

öğrenmiştim. Hemen bir tava böreği yapardım. Arkasından da "Life goes on" kasetlerini

dökerdim ortaya. Daha müzik ve Jenerikle gözleri çocuksu bir sevinçle parlar, ardarda

beş-altı kasedi kâh gülerek kâh ağlayarak izlerdik. Ardarda içilen demli çaylarla birlikte

odayı sigara dumanına boğardık. Akşam, keyfi yerine gelmiş olarak dönerdi evine.

Tüm bunları yazdıkça hatırlıyor, hatırladıkça garip bir mutluluk, hafif bir hüzün

hissediyorum. Tabii kocaman bir özlemle birlikte.

Nurlar içinde yat Can' ımın babası. Sana iki de sürpriz gelecek benden. Çok ama çok

sevdiğin iki şey...Umarım ruhun şenlenir bulunduğun yerde:)









This entry was posted on 9.11.2011 at Çarşamba, Kasım 09, 2011 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

15 yorum

Of Asu yine dağıttın beni. Nurlar içinde yatsın...

9 Kasım 2011 20:17

Amin Leylak' cım. Eğlenceli bir üslup kullandım gerçi ama...

9 Kasım 2011 20:21

Üslup ne olursa olsun ben zamansız gitmeleri hazmedemiyorum:((

9 Kasım 2011 20:22

Ah Canım Asuman, nurlar içinde yatsın abin...Sen ne kadar eğlenceli uslup kullandım desende nasıl duygulu bir yazıydı. Bu günlerde zaten çok hassasım.Abiciğin yattıkça sevdikleri huzurla sağlıkla yaşasın...
Çok öpüyorum seni

9 Kasım 2011 20:44

Çok sağol Lale' cim. Seneler geçip gidiyor.
Senin babacığın da en kısa zamanda eski sağlığına kavuşsun inşallah.

Sevgiler...

9 Kasım 2011 21:00

Işıklar içinde, arkasında bıraktıklarına sahip çıkan canların huzurunla uyusun.
Onların bu dünyada gözleri olduğunu ve arkada bıraktıklarını gözlediğini düşünmek beni çok rahatlatıyor.
Bilmiyorum, bilmiyoruz ama düşünsene ne büyük huzur bu.
Anacığınla,babacığınla koyun koyunadır o şimdi.
"Evvel giden dosta selam olsun erenler"
Seneler nasıl bir hızla geçiyor arkadaşım:((

9 Kasım 2011 23:18

Nur' cum, bizi izleyip gözlediklerini ben de düşünüyorum.
"İnsan" olma çabam, hep sevgiden bahsetmem da bu yüzden sanki. Beni sevgiyle yetiştirenlerin onayını almak için.
Çok teşekkür ederim...

9 Kasım 2011 23:38

Ya kadın sen böyle yazıp da beni alt üst etme ya.
Ruhu kadim olsun.

10 Kasım 2011 00:34

Bence yaşlı teyzelerin bloglarına girersen güzelim mottonu bozarsın tabii Sis cim. Ya da TV. da olduğu gibi postların köşesine yazıya göre
50 ve üstü ya da 40 ve altı için uygundur- değildir işaretleri mi koysam. :))

10 Kasım 2011 01:13

Bu ara aşırı doz Bezat Ç alıyorum, da bu bahanem değil.
Şeker yazdıklarımız sence ve bence şaka. Ammaaa benim bir belalım var ki sürekli hesaplarımı hackleyip benim üzerimden olmaycak şeyler yazıyor.niyeyse yine öyle bir olay yaşıyorum zannındayım

10 Kasım 2011 01:47

Bu aralar ben de aşırı derecede gribim. Apartman genim hapşuruklarımla sarsılmakta. Boğazım yanıyor,Şu an itibariyle ateşim de var sanırım. O yüzden anlamakta güçlük çekiyorum. Kim, nereye ne yazmış senin adına. Bu nasıl olur.

10 Kasım 2011 05:30

Nurlar içinde yatsın...

13 Kasım 2011 16:55

Amin, sevgili çay ve simit.
Çok teşekkür ederim:)

13 Kasım 2011 17:10

hüzünlü bir ortak yanımız varmış sevgili asuman yelen. 3 yıl önce kaybettiğim canım ağabeyimi düşündüm yazınızı okurken, hiçbirşey unutulmuyor. o an için hoş olmasada artık gülümseyerek hatırlayabiliyorsunuz birçok anıyı. mekanları cennet olsun, nurlar içinde yatsınlar.
sevgiler

29 Aralık 2011 12:05

Bloguma hoşgeldiniz sevgili Nagehan.
Aslında şikayet gibi görünse de onlar ağabey-kardeş arasındaki
hoşluklar atışmalar. Anma yazısını kasvetli olmaktan çıkarmak için, güler yüzle anmak için yazılmış şeyler. Ağabeyin yaşamdaki yeri çok farklı. Eminim sizde de öyle olmuştur. Onlar bizim ilk kavalyelerimiz.
Nurlar içişnde yatsınlar...
Sevgiler...

29 Aralık 2011 14:01

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin