Zor İşler Bunlar...  

Posted by Asuman Yelen in , ,


Galiba bayramın son günüydü. Misafirler yeni gitmişti ve ortalığı toparlıyordum.

Salondaki televizyon açıktı. Ekranda açık havada bir kız çocuğu kalabalık karşısında

konuşuyordu. Neden bahsettiğini emin olun bilmiyorum. Bir ara sustu. Daha doğrusu

konuşmak istiyordu ama boğazı düğümlenmiş gibiydi. Merakla bekledim. Yutkunarak devam

etti. "Bir de rica ediyorum... lütfen..." Ağlamaya başladı. "Çocuklar karne hediyesi

olarak babalarından köpek istiyorlar. Sonra da aldıkları köpeklere bakamayıp sokağa

bırakıyorlar." Hıçkıra hıçkıra devam etti. Artık ezberlediklerini değil

hissettiklerini söylüyordu. " Yazık değli...mi...o köpeklere.... aç kalıyorlar..." Hıçkırmaktan

daha fazla konuşamadı. Yüzünü kapatıp kaçtı gitti. Çok masum bir acıydı...


Biraz önce orman tarafından gelen ve son zamanlarda hayli artan köpek çığlıklarını

işitince birden o kız çocuğunu ve o akşam beni de ağlatan saf üzüntüsünü hatırladım.

Hemen ayaklarımın dibinde huzurla uyuyan Paçoza bir göz attım. Biricik dostuma...


11 yılı aşkın bir süre önce ben de aynı hataya düşmek üzereydim...


Rayuşla kahve içiyorduk arkadaşım aradığında. "Şimdi kucağımda ne var biliyor musun,

minicik şipşirin bir yavru. " l5 - l6 yaşlarımızdan beri , hemen her hafta sonu,

çoğu yaz tatillerinde seyahatlerde birlikte olduğumuz arkadaşım ilk defa bir köpekten böyle

heyecanla bahsediyordu. "Gece ayaklarımın dibinde uyudu. Öyle masum ki zavallı. İki

de kardeşi var. Onlar da çok güzel. Diğerlerini dağıttım. Hadi bunları da siz

alın. Hemen yarın getiririm. Çoook güzelleeer..."

Eşinin akrabalarından birinin çiftliğinde bir ay önce doğmuşlar. Anneleri ölmüş,

aç bi-ilaç ortada kalmışlar. Colie-sokak kırmalarıymışlar.

Rayegân' la bir an bakıştık. " Hemmen getir " dedik. O tarihlerde onlarda evde kedi yok.

Hastalıklar, filan. Yeni biraz toparlanılmış. Yaşamla uyuşmaya çalışıyoruz.

Her neyse, şirin şirin planlar yaptık. Tüm köpekli enstantanelar düşünüldü.

Köpekli filmler, ağzında gazete taşıyan şirin köpekler, keyifli oyunlar...


Rayuş, aşağıya evine inip coşkuyla eşine anlatınca, sağduyulu, serinkanlı eniştem

ona hemen almadan önce biraz düşünmesini önermiş. Benim tam 6 ay süreyle yaşamımı

allak bullak eden tüm güçlükleri sıralamış. Tabii vazgeçilmiş. İşin komik yanı,

arkadaşım da o ilk günlerin coşkusundan sonra kırılan ilk değerli vazonun

arkasından yollamış bir başka arkadaşına.

Bense şaşkın, acemi, evin içinde oradan oraya koşturup durmuştum. Ne ayakkabım kalmıştı

kemirilmedik, ne rujum yenmedik. Birden büyüyüvermişti korkmuştum. Sesinden

ürkmüştüm. Oraya buraya yaptığı çişleri silmekten bileklik takmak zorunda kalmış, bütün

eve naylonlar sermiştim. Kitaplardan okuduğum tuvalet eğitimini uygulamaya çalışıyordum.

Oysa bildiğini okuyor, her şeyden habersiz şaklabanlıklar yapıp duruyordu. Bir yandan

çaresizlikten ağlıyor, bazı şeylerine de kahkahalarla gülüyordum.

Bu günlere kolay gelinmemişti yani...


Bu on bir küsur yıllık kaya gibi sağlam dost, şu anda ne yazdığımı biliyormuşcasına yanımda

gururla kuyruk sallıyorsa bunda her ikimizin de doğallığının ve içimizden birinin

doğası gereği kafasının hiç karışık olmamasının karşısına verdiği rahatlık yatmakta.


Köpekler dostlarının yanından sıkılınca yok olmazlar.

Ve o mükemmel sezgileriyle sizin her sıkıntınızda yanınızda bitiverirler.

Ön iki patileriyle dizlerinize basıp sessizce akan gözyaşlarınızı koca dilleriyle

silerler.

Ve ölene kadar dostlarının yanında dimdik kalmasını bilirler.


Düşünüyorum da, aslında sadece biraz acılı, biraz şaşkın olduğum bir dönemde,

hakkında hiç bir şey bilmediğim birini, fazla düşünmeden koruma saikiyle

hayatıma sokmak fikri aslında ne büyük bir riskmiş. Hemen altı ay sonra onu

bir başkasına yollamayı düşündüğümü hatırlıyorum. Son anda ağlayarak vazgeçtiğimi.

Yapabilseydim, ben bu gün onu aklımdan tamamiyle çıkarmış, yaşantıma devam ediyor

olacaktım. Ama biliyorum ki onun için hiç kolay olmayacaktı.


Evet dostluk böyle başlamamalı.

Şansa bırakılmayacak kadar değerli çünkü...

This entry was posted on 6.09.2011 at Salı, Eylül 06, 2011 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

16 yorum

Almina biraz çocuk yanıyla eve köpek istiyor. Bense çalıştığımız için tüm gün kafes gibi evde bırakmak fikrinden ötürü uzağım. Hem çocuklar bazen çabuk vazgeçiyorlar. Bu oyuncak almak gibi bişey değil. 6 ay baktığımız ördeğe nasıl alıştığımızı hatırlayınca köpekle bu bağın nasıl kuvvetli olacağını tahmin etmek zor değil. Kimbilir belki daha sakin zamanlarda bizimde bir köpeğimiz olur :)

7 Eylül 2011 09:15

ne kadar güzel yazmissin..ah simdi, Cesme'de görüyorum yaz sonu birakilan köpekleri, evini kaybetmis cocuklar gibiler, gözlerim doluyor hep...

7 Eylül 2011 09:31

Çocuklar ister İlknur' cum. Her gün biz dolaşırken yanıma gelip "ben de istiyorum babamdan" diyen birkaç çocuk oluyor. Ben de elimden geldiği kadar anlatmaya çalışıyorum.
Ve emin ol, nerdeyse Balküpü' ne gösterdiğin özeni göstermek zorundasın. Uygun zxaman ve ortam (bahçeli bir ev) şart.

7 Eylül 2011 10:15

Özellikle cins köpekler ve yeni doğanlar sudan çıkmış balığa dönüyorlar Sevgili Melange. Benim oturduğum yerde de çok var onlardan.

7 Eylül 2011 10:18

Asuman Abla, çok güzel anlatmışsın. Ben de çok seviyorum ve istiyorum bir köpeğe bakmayı.Ama ilgilenemeyeceğimi biliyorum, en azından şu aralar.Ama bu ilişkiyi yaşayış biçimini betimleme şeklin öyle içten ki. Hayvan sevmeyenlerin ruhunda bir hata olduğunu düşünüyorum hep.

7 Eylül 2011 10:42

Buğday' cım, hem duygusal, hem de bilgi ve imkânlar açısından iyice hazır olmadan asla bunu yapma. Büyük sorumluluk çünkü.
İnsan, hakkında pek bir şey bilmediği birini sevemez. Ben de bir köpeğim olana kadar emin ol nötrdüm bu konuda.

7 Eylül 2011 11:15

Bir hayvana evini açmak çok düşünülmesi gereken bir şey. Bir anlık hevesle alıp zorluklar nedeniyle sokağa bırakıvermek çok kötü. Çocuğumuz ağlayınca çişini yapınca sakağa bırakıveriyormuyuz?

7 Eylül 2011 21:44

Haklısın arkadaşım. Ama bu o kadar sık yapılıyor ki. Bizim burada orman yavru cins köpeklerle dolu. Allahtan hayvanseverler aradaki farkı (onların sokak köpaklerinden çok daha aciz olduğunu) bilerek onlara özel yaklaşıyorlar.

7 Eylül 2011 22:11

Kediyi eve alırken ( ki bundan önce 2 kedi ve 1 köpek besledim ölene kadar benle yaşadı kediler, köpekse oğlumun doğumu ve eşimi çok kıskanması sebebiyle bebeğe zarar vereceği korkusuyla kayınvalidemin bahçesinde devam ettirdi yaşamını) oğluma tek anlattığım şey bunun zor, kendisi açısından sorumlulukla dolu ve kedinin yaşamı boyunca süreceği, ve kedinin ölümünü illa ki bir gün yaşayıp buna üzüleceği idi. Bunlara razıysan bu eve bir hayvan girecek dedim. Bu temel noktaların bence her hayvan almaya karar veren kişi tarafından bilinmesi lazım.
Tabii ben sen kadar güzel anlatamıyorum, daha direkt cümlelerle hedefe gidiyorum ama çook büyük sorumluluk çok.

7 Eylül 2011 23:43

Paçoz' u aldığımda 40 larımın sonundaydım ve ev hayvanları hakkında hiç bir şey bilmiyordum.
Açıkçası bir çocuk evlat edinmek için araştırmalar yapıyor bir yandan da geride bir bebek bırakmaktan korkuyordum.
Hayvan çok farklı. Başlarda ben çok beceriksizdim o da bilmeden çok zarar veriyordu. Sonradan benim için bu kadar değerli ve anlam yüklü olabileceğini hiç kestirememiştim.
Ölümlü olduğunu biliyorum. Buna çok üzüleceğimi de.
Ama yaşadığı sürece beni hiç hayal kırıklığına uğratmayacağından emin olmanın verdiği o mis gibi güven
duygusu, (ki insanlarla asla yakalayamazsın) dünyalara bedel...

8 Eylül 2011 01:07

Ben köpekleri, atları ve kuşları çok severim. Aslında tüm hayvanları çok çok severim. Ama sanırım evde birlikte yaşamaya alışamam, bunun için kızlarım evlenmeden oldukça çekişmeli günler yaşadık. Getirin ben gideyim dedimde vazgeçirebildim. Ama bahçe olsa ve hatta geçmişte bahçeli evde beslemediğimiz arkadaşlarımız yoktu hani. Kaplumbağa, kirpiye kadar. Ama ev zor geliyor be arkadaşım.

Paçozu çok seviyorum o ayrı mesele:))
Sanırım yıllardır birilerine bakmaktan olsa gerek:))
İyi geceler kucak dolusu sevgiler...

8 Eylül 2011 01:23

Nur' cum, şimdi iyi ki var diyorum ama tekrar başa dönsem, yeniden o ilk alışma dönemindeki güçlüklere tahammül edemem herhalde. Bir apartmanın sekizinci katında köpek besleme karar ancak benim gibi hiç düşünmeden verilir:))
Sana da iyi geceler arkadaşım...

8 Eylül 2011 01:52

Bahçeli ev demişsin ya Asuman abla, Almina'ya bu bahaneyi sunduğumda anneannemin bahçesi var dedi. Ama bunu anneanneye sormalısın o belki bakmak istemez dediğimde anneannesine 'sokaktan getirmiycem söz veterinerden alıcaz' diye kandırmaya çalışmıştı:) Köpeği olan biriyle onu konuşturmalıyım zorlukları konusunda daha kolay ikna olur sanırım.

8 Eylül 2011 10:29

Sevgili Asuman Hanım yazınızı okurken karşılıklı konuşuyoruz duygularına kapıldım.Her sevgi emekle yaşar,fedakarlıkla yaşar...Ben kırkından sonra köpek sever oldum.Önceleri çocuklarım için fedakarlık,anlayış,hoşgörü gibi görünüyordu...o güzel canlılar kendi cabaları ile bana sevdirmeyi öğrettiler.Evi değiştirme kararı veremiyoruz onlar için,vadeleri dolup ölünceye kadar bulunduğumuz konumdan ayrılamıyacağız...
Selam ve sevgiler...

8 Eylül 2011 11:18

İlknur' cum, Sishypos' un yorumunda eve kedi almak isteyen oğluna anlattıklarını okumanı öneririm.Ben de Paçoz' u görüp özenen çocuklara bakacak olanın anneleri olduğunu onların onayını almaları gerektiğini, soran annelere de çok iyi düşünmeleri gerektiğini söylüyorum. Evde ya da bahçede, sorumluluk büyüklerin bu kesin.
Şartlar uygun olup almaya karar verince de yavruyu barınaklardan almanızı öneririm.
Keşke buluşabilsek ve ben Balküpü ile konuşabilsem :))

8 Eylül 2011 11:26

Arzu Hanım,
Bir bebek alıp büyütmek konusundan yeni vazgeçmişken, yaşantıma aniden bu köpek girince "beni oyalar ve eğlendirir" düşüncesiyle hareket etmiştim. Aslında sorumluluk ve çaba açısından bir bebekten hiç farkı olmadığını anladım.Hatta hem sevgileri daha saf, hem de kendilerini ifade edemedikleri için korunmaya çok daha muhtaç olmaları sorumluluğu daha da arttırıyor...
Çok teşekkürler, sevgiler...

8 Eylül 2011 12:34

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin