Sevgili Arkadaşım Nur, sağolsun, beni mimlemiş. Çok da iyi etmiş.
Kuralları şöyle:
*Mimi gönderen bloga link veriyorsunuz. (Ben de bu iş için şimdi yeğenimi bekliyorum)
*Üç kişiyi mimliyor, bloguna not bırakıyorsunuz.
*Mimlediğiniz blogların linkini veriyorsunuz.
Sorular:
1-Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
2-Seçim barajı kaldırılsın mı? Neden?
3-Adayların belirlenmesinde nasıl bir yöntem uygulansın?
4-Yargı bağımsızlığı sizin için ne anlam taşıyor?
5-Beşinci soruyu siz belirlemek durumunda olsaydınız neyi öğrenmek isterdiniz?
1-Hiç düşünüp tereddüt etmeden cevaplandırabileceğim soruların ilki bu. Derhal, hemen kaldırılmalı. Hırsız,uğursuz, katil ve vatan haini o çatıda beni temsil etmemeli. Ama nedense muhalefette iken yeminler edenler, iktidara gelince unutuyorlar (!) Bu yüzden olmayacak dua diyebiliriz.
2-Akıl ve gönül, her seçmenin oyunun tek tek mecliste bir karşılık bulmasını istiyor. Her partinin de bir tabanı mutlaka vardır. Bunların sayısı ne kadar çok olursa o kadar çok talep karşılığını bulacaktır. Bunda çekinilecek hiçbir şey yok. Bağnaz dinciden ateiste, aşırı milliyetçiden etnik guruplara , sermayeciden işçiye, sanatçıdan esnafa, memurdan eşcinsele her kesim verdiği oyun karşılığını almalı. Baraja gerek yok gibi görünüyor. Ama bizim gibi fakir ve üzülerek kabul etmek gerekir cahili bol bir ülkede durum aleyhimize dönebiliyor. Cem Uzan örneğine bakınca. Bu zat-ı muhterem ile partisinin temsil ettiği kesimi bana kimse tam olarak söyleyemez. Bu gün bir de mecliste dokunulmazlık zırhıyla oturabilse idi, parasına para, gücüne güç katardı ve bir sonraki seçimde başbakan bile olurdu bu günün kaçağı. Kimin temsilcisi olarak? Bizi ondan% 5 bile kurtaramazdı…(%8 lere yaklaşan oy oranı düşünülürse)
3-Bu sorunun cevabı da konjonktürel olarak değişebilir. Ön seçim sistemi, en demokratik olanı gibi görünüyor. Hakkaniyetli, gerçek bir demokratik katılımın belirleyeceği, öz güvenli , kütürlü, kendini kanıtlamış adaylarla seçime gidilebilirse en ideali ama, böyle tipler de günümüz belli başlı partilerinin başkanları ve yandaşları için tehlike oluşturduğundan rağbet görmüyor maalesef. Onun yerine kendi adamlarından delegeler oluşturuluyor. Merkezde ve seçim çevrelerindeki bu delegeler “kul” aday adaylarını belirliyor. Diğer taraftan ön seçim sisteminde de para babaları, veya popüler sanatçılar (İbrahim Tatlıses gibi) aday olabilirken, o partiye yıllarını emeğini ve en önemlisi sevgisini vermiş filanca bey ya da hanım kaale alınmıyor. Bu durumu önlemek için % 10 luk merkez yoklamasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Yani hakkaniyetli bir ön seçim sistemi ve % 10 merkez kontenjanı. (Tabii o da hakkaniyetli olacak.)
4-“Kuvvetlerin Ayrılığı İlkesi” kavramının tamamıyla işlerliğini yitirdiği şu son dönemde, (yasamanın ve yürütmenin durumu ortada) hele Adalet Bakanı’ nın Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’ na başkanlık ettiği de göz önüne alınacak olursa yargı bağımsızlığından bahsetmek tabii ki mümkün değil. İşimiz yine bireysel olarak yeminine vatanına bağlı, cesur, sağduyulu hakim ve savcılara kalıyor. Tabii ki yargı herşeyden ve herkesten bağımsız olmalıdır.
5- Benim soruma gelirsek, Türkiye’ de Sivil Toplum Kuruluşları gelişmiş ülkelerde olduğu kadar işlevsel ve Türk Kadınları STK konusunda yeterince bilgili ve sosyal sorunlara çözüm, yönetimdeki aksaklıkları dile getirme ve düzeltilmesini isteme konusunda söz sahibi ve katılımcı mı ?
Son zamanlarda nicel ve nitel anlamda STK. nın büyük gelişim gösterdiğini düşünüyorum. Çeşitlilik ve katılım açısından hiç de çok gerilerde olduğumuzu sanmıyorum. Kadınlarımız da, hem de her kesimden, okumuş, okumamış, ev kadını, emekli, yaşlı genç , gerek derneklerde, gerek protesto yürüyüşlerinde, toplantılarında bazı toplumsal sorunları aktarmak ve daha iyi yönetim istemek üzere büyük kalabalıklar oluşturuyorlar. Ancak, bazı aşırı siyasi gurupların zaman zaman da provakatörlerin, bu yasal ve belli amaçlı toplantıları kendi çıkarları için kullanma çabaları bu toplulukların esas anlam ve işlevlerinin suistimale dönüşmesine neden olmakta. Yine de artık evlerinden dışarıya çıkmaya başlayan aydın, bilinçli ve mücadeleci kadınların tekrar evlerine, televizyonlarının başına döneceğini sanmıyorum.
Ben kimleri mimleyeceğim? Bakalım...