Mutlu Doğum Haftası (3)  

Posted by Asuman Yelen in




Yaşamın minicik şirin rastlantıları...

Biraz önce aklımdan yolculuk geçiriyordum. Şöyle şehirlerarası bir otobüste, hafif kaykılmış,

başımı geriye yaslamış, gözlerim kapalı ya da uzayıp giden yolda, her şeyi geride bırakarak

sadece motorun sesini ve kulağımdaki müziği dinleyerek...

Aynı anda arkamdaki televizyonda biri de hayatında en çok sevdiği şeyin uzun yollar olduğunu

hep yolculuk etmek istediğini anlatıyordu yanındakine.


Üüüşüüüyoruuum.

İstanbul' da geceler soğuk. Belli saatlerden sonra hırka giymek zorunda kalıyoruz ve gece

hala yorgan örtüyor, sabah üşüyerek kalkıyorum yataktan.

Balkonumda güller, domatesler ve canavar gibi açmış çok güzel çiçekler var. Seyahat planım

olmadığı için ömrümün orada geçeceğini düşünüyorum. Orada okumak üzere onlarca kitap

aldım. Bir tanesine de başladım. Yekta Kopan' dan Yedi Derste Vicdan Muhasebesesi. Bir öykü

kitabı . İlginçtir ki o da bir otobüs yolculuğu ile başlıyor. Yine hassas olduğum bir konu. Baba-

evlat ilişkisi gerçekçi bir biçimde masaya yatırılıyor. Yekta Kopan' ın kişiliğini, TV da yaptığı

işleri, tarzını çok sevdiğim için aldım. Çok kuvvetli bir kalemi de varmış meğer. Belki başka

kitaplar da yazdı ve benim haberim yok. 95 den sonra çıkan kitaplar ve yazarlarla ilgili pek fazla

şey bildiğimi söyleyemem.


Aslında başka bir şey anlatacaktım. Bu gün dost sohbeti yapmak geldi içimden. Evet balkonum

kırmızı yeşil rengarenk ve eskiyen şemsiyemi de yeniledim. Malum gündüz kapısı açık.

Bir hafta önce bir baktım pis kokular geliyor. Paçoz da suçlu suçlu sinmiş bir kenara. Aslında

günde en az bir kere şimdilerde sabah akşam dışarıya çıkarıyorum. Gece ve acil durumlar için

arka balkon, bir köşesinde su dolu kovalarla ( hemen yıkanmak üzere) ona bırakıldı.

Onbir seneden beri oradan başka bir yere (evde) hiç yapmazdı. Önce ufak mahrumiyet cezaları

verdim. Top oynamamak, ödül kemiği vermemek gibi. Ama bir şey çekiyor onu ön balkona.

Sonra gülleri her sulayışımda ortaya çıkan kesif amonyak kokusunu farkettim. Enişte işi çözdü.

Paçozu çeken o kokuymuş. Topraklarında bolca hayvan gübresi kullanılmış.

Cumartesi günü dışarı çıkarmak üzere sevk ipini taktım, poşetimi eldivenimi telefonumu

gözlüğümü küçük çantama hazırladım, tam birlikte kapıdan çıkacakken

balkonun kapısını kapamak üzere yaklaştım ki ne göriym. Yine aynı manzara...

Biraz teatral bir tavırla küçük çantamı sertçe kanepeye attım. Öfkeyle sevk ipini çıkarıp yere

fırlattım. Çalımla balkonu yıkadım. Bir kenara sindi, izledi.

İki gündür eskiye döndük. Olmazsa gülleri bahçeye yollarım. Rayuşların camının önündeki diğer

güllerin yanına ekilir. Dövecek, aç bırakacak halim yok. Gül de neymiş Paçoz' umun yanında.


Bizim buradaki park bu sene piknik yeri adeta. Çaydanlığını, ocağını alan çıkıyor. Eni konu

yemek hazırlanıyor. Mercimek köftesi börek patates salatası sıradan kalıyor. Yürüyüş yapanlar,

banklarda oturup sohbet edenler, kuytu köşelerde çiftler, çok şenlikli çok.

Bugün (bu sene ilk görüşüm) asık suratlı çift de katıldı aramıza. Yine uzakca bir ağaç altında,

herkese arkaları dönük, birbirlerine bakmadan, hiç konuşmadan oturdular.


Evde her gün her şey rutin. Her gün çaydanlığım bir kez yanıyor. Yemin ederim. Tek başıma

haftada iki damacana su tüketiyorum. Bir işe başlıyorum, gözüm başka bir şeye takılıyor, ona

girişiyor diğerini unutuyorum. Bir de bilgisayarın başına oturunca hepsini unutuyorum :))


2011 Haziran' ının son haftası itibariyle ahvalim budur. 1-2 sene sonra dönmüş okuyorken

kimbilir yaşamımda ne değişiklikler vukuuuuubulmuş olacak. Yani, çiçekler, balkon şemsiyesi,

kitaplar ve çaydanlıklar gib. :)))


Herkese keyifli günler diliyorum...

This entry was posted on 27.06.2011 at Pazartesi, Haziran 27, 2011 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

2 yorum

Yolculuk çok sevmem aslında hele arabayla ya da otobüsleyse. Onca saat bacaklarım aşağıda kalınca bileklerim şişiyor. Ama niyeyse birden aklıma bir kısa yolculuğum geldi. Sene 87 idi sanırım. Taksimde etap Marmara otelde çalışıp Tünelde oturuyordum. Bir kış gecesi işten gece 3 gibi çıkıp, her zaman eve yürüme alışkanlığım olduğu halde hava soğuk diye taksiye bindim. Malum tek yön yollar yüzünden 5 dakikada yürüdüğüm yolu belki 10 dakikada gitti.
Nasıl canımın sıkkın olduğu bir dönemdi anlatamam. Okul ve iş birlikte zor gidiyor, aile sorunu bi yandan, sınav dönemi fiziken tükenmişim, özel hayat diye bir şey yok, bir adamla bir şeyler denemişim ama hiç bir şeye zamanım kalmamasından batırmışım. Neyse hayatta arabesk dinlemem. Taksiye bindim arabesk bir şeyler çalıyor. Güçlü kokular rahatsız eder taksi kesif bir araba parfümü ve sigara kokuyor. Çook efendi bir şoför. Dışarısı buz arabanın içi sıcacık. Birden üzerime çöken huzur duygusunu o andan sonra bir kere bile yaşayamadım daha. Hani içimden gelen şoföre abi sür Edirneye falan demekti. O huzur duygusu sürebildiğince sürsün diye. Diyemedik tabi 20 yaş kız çocuğu olmanın ve gecenin o geç saatinin sebebiyle.

Senin yazdığın şehirlerarası yolculuk da sanki bir anda yapabilsem bana o huzuru verebilecekmiş gibi geldi.
Anamm bloga post yazar gibi oldu he bu yorum :D

Neyse hediyeye gelelim.
İçerik:
Zeki Mürenden 29 dakikalık bir kahır mektubu.
Doğan Cankudan Fikrimden geceler.
Çok sevdiğim bir film olan Hayallerim Aşkım ve Sen filminin Esin Engin tarafından yapılmış müziği.
İlhan İrem, Yemyeşil bir deniz gözlerin.
Sema, Echo albümünden Zehra.

Kafama göre takıldım farkındaysan, her telden.
İyi dinlemeler olsun.

http://www.mediafire.com/?49c2skfn82ei93y

28 Haziran 2011 02:34

Bir yandan Zeki Müren dinliyorum.
Emin ol parçaların hepsi de benim için çok özel. Asla kibarlık olsun diye söylemiyorum. Ellerine, yüreğine sağlık Sis' cim. Ne kadar teşekkür etsem azdır.
Evet, bazan hiç alakası olmayan, tahmin etmediğin, özel bir hazırlık yapmadığın zamanlarda yaşanan sürpriz güzelliklerden biri senin o 10 dakikalık serüvenin.. Asla unutulmaz böyle şeyler.
Hani gülü dikeniyle dostu kusurlarıyla (gerçek dosttan bahsediyorum, seni seven)seversin ya. Bana göre yolculuk da tüm sıkıntılarıyla kabulüm. Bakma böyle diyorum ama yeni on lar haneli yaşlarda giderek o da zorlaşacak eminim. Yaşının ve sağlığının kıymetini bil. Bu son haftanın bir başka beklenmedik sürprizi de şu an buruk bir keyifle izlediğim bu şarkılar. Emin ol gecenin şu dakikaları da asla unutulmayacak.
Öpüyorum seni....

28 Haziran 2011 03:12

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin