İki farklı tad...  

Posted by Asuman Yelen in ,



EZEL

Dün seyrettim.

Her seferinde aynı şey.

İşlerimi bitirip oturdum başına. Tüm dikkatimi toplayıp, hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak adına,

merakla, ilgiyle, gerilerek, heyecanlanarak, şaşırarak hep ama hep beğenerek seyrettim.

Daha önce hiç seyretmediğim tarzda, müthiş beyin ürünü bir senaryo, ilgiyi sürekli ayakta

tutan, hep şaşırtan olaylar örgüsü. Oyunculuklar, aksiyon, teknik, görüntüler, mekanlar.

Toygar Işıklı' nın enfes müziği. Tıpkı Fatmagül' de oldığu gibi.

Müthiş bir tutku hikayesi. Yorucu, yaralayıcı, sarsıcı ama vazgeçilemeyen.

Tüm duygular ayakta izleniyor. Bol adrenalin, zaman zaman gözyaşı.

Çok büyük bir mutfakta kalabalık, telaşlı , işini bilen bir ekip tarafından büyük uğraşmalarla

emek sarfedilerek hazırlanmış, büyük bir tabağa, görselliğe önem verilerek yerleştirilmiş,

kusursuza yakın lezzette bir füzyon mutfak ürünü gibi.

Çok seyrek yeme fırsatı bulabildiğimiz...




TÖVBELER TÖVBESİ

Bugün seyrettim. Müziği başlarken insanın içi huzurla doluyor.

Ezel' in bünyemde bıraktığı tüm harabiyeti aldı götürdü.

Bir sürü eski Türk filminden tanıdık esintiler. O her birini ayrı saçma bulduğumuz Ayhan Işık,

Belgin Doruk, Göksel Arsoy, Türkan Şoray hatta Kenal Sunal filmlerinden.

Ama bir şey var. Samimiyet. Tüm ekip sanki el ele vermiş, yurdumuz insanını dertlerinden

sıkıntılarından biraz olsun nasıl uzaklaştırırız düşüncesiyle, sakin sakin kendilerini kasmadan

bu diziyi hazırlamışlar. O filmleri alıp, biraz bugüne uyarlamışlar.

Konu malum. Karakterler sahici ama. Her birinin yanıbaşımızda bir karşılığı var. Saplantılar,

zaaflar, saflıklar, kurnazlıklar. Evladına zarar verdiğinin farkında olmayan sevgi dolu anneler,

sevgilisini değiştirmeye uğraşan, mesleğinden utanan genç kızlar. Şİrin sosyal yaşamla ilgili

komik öğeler var. Beklenmedik incelikler var.

Sürpriz, eski, yeni, arabesk ama sanki tam zamanında geliveren hoş müzikler var.

O güzelim yeleği ve minik küpeleriyle can Füsun Demirel var.


Çocukluğumda okuldan ya da sokaktan aç ve yorgun döndüğümde masanın üzerinde beni

bekleyen, annemin küçük mutfağında tek göz gazocağında türküler söyleyerek pişirdiği, iri

soğanlarını kıvrık domates kabuklarını bir kenara iterek yediğimiz fiyonk makarna tadında.

Ki hala damağımdadır...

This entry was posted on 8.06.2011 at Çarşamba, Haziran 08, 2011 and is filed under , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

4 yorum

eşim ezel'in sıkı takipçisi,bende seyrediyordum ama sonra kaçırdım gitti.Tövbeler Tövbesi ni hiç izlemeye fırsatım olmadı.Tekrarına denk gelirim belki.Selamlar.

8 Haziran 2011 07:54

Ben severek izliyorum Sevgili Mehtap.
Sorgulamadan sevdiğim dostlar gibi. İyi geliyor bana.
Sevgiler...

8 Haziran 2011 10:54

Asumancım, tövbeler tövbesi; eski yeşilçam filmleri tadında...Ediz Hun'lu, Türkan Şaoray'lı filmle gibi...Ezel'i ilk sezon izledim. Sonra bazı akşamları , kitap okumak için boşalttım. Pazartesi ve Cuma akşamını boşaltınca o akşamın dizxileri gitti haliyle...
Sevgimle

8 Haziran 2011 19:59

Ezel' i bir şekilde ( tekrarlarını) izleyip bitir derim Lale' cim. Diğeri kişisel olarak bana huzur veriyor.

8 Haziran 2011 20:14

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin