Sessiz sedasız blogcular mahallesinde üçüncü yılıma dalıvermişim. Ateşli ve öksürüklü
günlerin içinde geçip gitmiş yıl dönümüm.
Tüm blogger dostlarıma, bu iki sene boyunca yaşamıma ve ruhuma kattıkları her şey için
çok teşekkür ediyorum.
Daha nice yıllarda, sağlık ve keyifle hep birlikte olmayı, hüzünleri, mutlulukları
paylaşmayı diliyorum.
İçinde sevgi de olursa tercihimdir diyorum.
Güzel birlikteliklere....
Geçmişimin bir parçası daha koptu gitti.
Onu en çok tam da yukardaki haliyle tanırdık.
Anlata anlata bitiremediğim çocukluğumun o çeşit çeşit radyolardan izlediğimiz, uzun zamandır
dinleyemediğim ama dinler dinlemez hatırlayıp mutlu olduğum, arkasından gelen haberle
üzüldüğüm güzel sanatçı sağlam sesli türkücü Necra Erol.
En çok ondan dinlemeye alıştığımız birkaç örnek:
"Keklik gibi kanadımı süzmedim
Murat alıp doya doya gezmedim
Bu kara yazıyı kendim yazmadım
Alnıma yazılmış bu kara yazı.
Kader böyle imiş ağlarım bazı ."
Yine onun sesinden çok dinlediğim;
"Yüksek yüksek tepelara ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler.
Annesinin bir tanesini hor görmesinler.
Uçan kuşlara malum olsun ben annemi özledim.
Hem annemi hem babamı ben köyümü özledim."
Ve ayıramadığım bir diğeri...
"Cevizin yaprağı dal arasında
Güzeli severler bağ arasında.
Üç beş güzel biir araya gelmişler.
Benim sevdiceğim yok arasında."
Nurlar içinde yat Necla Erol...
Bilen mutlaka çıkacaktır. Masalın birinde, genç güzel kızların arasında prenses aranmaktadır. Kaçırılan ( ya da kaybolan ) prensesi bulmak üzere düzenlenen bir sürü testten sonra işin içinden çıkılamayınca son bir deneme yapılır. Kızlara birer karyola hazırlanır. Tahtanın üzerine tek bir bezelye tanesi konduktan sonra üstüste yedişer tane yatak serilir ve kızlar gece bu yataklara yatırılır. İçlerinden sadece bir tanesi sabaha kadar döner durur. Diğerleri ise horul horul uyurlar. Onlar uyuya dursunlar, asil kızımız saraydaki ipek yatağına yatırılmak üzere götürülmüştür.
Bu sabah, paçozun yaygarasıyla güç bela uyandığım derin uykumdan ayılıp hızla doğrulunca ve orama burama yapışmış kolumda ayağımda izler bırakan onlarca kuru mamanın acısını hissedince, ister istemez bu masalı düşündüm. Son bir aydır bu kuru mamalarla mışıl mışıl uyuyabilen, prenseslikten vaz geçtik, kelimenin tam anlamıyla bir cadıyım bu durumda...
Hoş, bu saptamayı yarım asırdan da fazla önce canım babaannem yapmış ve patentini de almıştı. Günlerden bir gün canım ablam zarif bir şekilde tek bir parmağını bile batırmadan yemeğini yerken babaanneemin çok hoşuna gitmiş olsa gerek "haanımların haanımııı" şeklinde tezahürat yapacak olmuş, ben atlamışım. "Ya ben, ya ben?" Babaanem bakmış bakmış kollarıma kadar sızan yağlara, "sen de orman kibarı" demiş. Ben de bi sevinmiş bi sevinmişim. :((
Bu güne dönecek olursak, 11 yıldır benim aleyhime işleyen yerleşik yöneten- yönetilen ilişkisi , iki ayı aşkın bir süredir kelimenin tam anlamıyla hükümdar- köle kıvamında sürüp gitmekte. Onun yaşındaki tüm hemcinsleri günde bir kere akşam bir büyük kase kuru mama yerken bizimki sabahları benimle bir tost, öğlen ve ikindin ve her ne zaman ben ne yersem (acı ve baharatlı sevmediğim için sakıncası yok) yiyor. Hem yanıma gelip arsız arsız yalanıyor, hem de ilk lokmayı çiğnemeye ikna etmem gerekiyor. Kuru mamayı tek tek benim elimden yiyor. 11 yıldır hiç kimse bizimkinin başını bir mama kabının içinde görmemiştir çünki yemez. Ya belli bir mesafeden basket atışı, veya elimden tek tek. Ve evet son numaramız, (benim suçum ben başlattım) gecenin daha doğrusu sabahın üçünde güm diye yatağıma hopluyor, önce bir tas kuru mamayı avcumdan yiyor, sonra battaniyenin bir yerlerine kıvrımlarının arasına sakladığım çok sevdiği ödül kemiğini koklaya koklaya bulup çıkarıyor ağzına alıp geldiği gibi güm diye atlayıp salondaki kanepesine dönüyor.
Galiba bu köle ruhu bizim ailede hepimizde var. Ailemizin inatçı oğlağı, burnundan kıl aldırmayan kızkardeşim Rayuş' um da benden daha iyi durumda sayılmaz. Geçen gün kahvelerimizi içerken, fincanı sehpaya bıraktı, diz üstü çöküp nazli kedi İncesaz' ın başını okşamaya başladı. Nerden çıktı şimdi kahvenin ortasında demeye kalmadan durumu anladım. Hanım kız başı okşanmadan asla mama yiyemiyor. Psikolojik sorunu yüzünden. Her bir kedinin (hepsinin çeşitli hastalığı var) maması ayrı. Kimi kuru mama seviyor, kimi konserve. Kimine evde özel yapılıyor. Sakatat yiyen, sebze yiyen. Ayrıca hepsinin mama yediği yer de ayrı. Eğer bulamazlarsa garip çığlıklarla hatırlatıyorlar. O üstelik bir de sabahın köründe ormana eniştenin götüreceği nevaleyi de hazırlıyor.
Görüldüğü gibi dört ayaklı yaratıklar bizi fena halde patilerinin içine aldılar. Bizi esir ettiler.
Ama çok tatlı bir esaret bu...
Herkese iyi haftalar...
Sabah anne rahminden çıkar gibi çıkarsınız uykunun kucağından...
Bebek gibi.
Farklı gelir o sabah, bir önceki sabahtan, son bir hafta, hatta son bir ay, belki de son
on yılın o genellikle yorgun ve sefil rutin sabahlarından...
Şööyle bir gerinir, biraz bekler, gördüğünüz o deliksiz uykunun o güzel rüyasını hatırlamaya
çalışırsınız. Bölük pörçük aklınıza gelenler gülümsetir sizi.
Keyifle yataktan kalkar, tatlı bir baş dönmesiyle banyoya gider yüzünüzü havluyla kurularken
aynaya bir göz atar, gözlerinizin ölmüş balık gibi bakmadığını, göz altı morluklarınızın sizi
terkettiğini keyifle izlersiniz. Sahbazdan şaha geri dönüş başlamıştır...
Sonra yaşam filminiz bir hafta önce takıldığı yerden devam etmeye başlar. Şampiyon çayınız
ince belli bardağınızdadır, yıllardır alıştığınız aromasıyla keyfinize keyif katar. Kekikli kaşarlı
tostunuz boğazınızdan rahatça geçebilmektedir. Üzerine yaktığınız keyif cigaranız tatlı tatlı
başınızı döndürür. Tadına varırsınız yaşamın. Köpeğiniz sevinçle kuyruğunu sallar.
Nekahatin en güzel yanı, tembelliği size ananızın ak sütü kadar helal kılmasıdır.
Sevdikleriniz işlerine güçlerine giderken size yemin ettirirler istirahat edeceğiniz konusunda.
Normal zamanda tembellik, yaşamınızı aksatmasa da, sizden hiç kimse bir şey beklemese de
beyninizin bir köşesini hep rahatsız edip tadınızı kaçırırken, böyle zamanlarda oturduğumuz,
yattığımız yere rahatça yerleşiriz. Bu rahatlık yaptığımız iş, okuduğumuz ya da seyrettiğimiz şey
için tam bir konsantrasyon sağlar.
Bir gün önce vara yoğa ağlayan hassas bünye ansızın bağıra çağıra şarkılar söylemek ister.
Kardeşi olanlar bilirler. Hasta olan kardeş kıskanılır. Sürekli yatıyor olması (okula gitmemesi)
mazhar olduğu ihtimam (sizden esirgenen) yediği tuzsuz lapa, haşlanmış patates (size bal
börek) ağzına kaşıkla verilen öksürük şurubu (size iksir), tüm bunlar kıskanılır. Onu itip
kendiniz yatmak istersiniz o özel yatağa.
Birgün sıra size geldiğinde ateş,ağrılar ve sancılar anlatır size hastalığın ne menem bir şey
olduğunu. Sonra o sihirli gün gelir. Ağrılar, sancılar geçer. Ateş düşer. Geriye
işte o tatlı alaka kalır. Naz- niyaz tavan yapar. İhtimamın dibi ekmekle sıyırılır.
Nekahat, yaşama naz yapma dönemidir.
Herkese sağlıklar diliyorum...
..........
Seninle benim aramda olan bu sevgi, bir türkü kadar sadedir.
"Bugün" ün ötesinde hiç bir sır yok.
İmkansızlıklar için uğraşma, didinme yok...
Bu tılsım arkasında gölge bulunmaz,
karanlıkların derinliğinde el yordamiyle gidilmez.
Seninle benim aramda olan bu sevgi bir türkü kadar sadedir.
Biz bütün dünyalardan sıyrılıp, ebedi sükunete varmayız.
Ellerimizi ümidimiz olmayan şeyler için de boşluğa uzatmıyoruz.
Alıp verdiğimiz bize yeter.
Acı şarabı çıkarmak için neşeyi son damlasına kadar ezmiş değiliz.
Seninle benim aramda olan bu sevgi bir türkü kadar sadedir.
R. Tagore.
Bahçıvan
Sevgililer gününüz kutlu olsun...
"Ağlama yüreğim yar gelmez
Gelse de artık fark etmez
Ha döndü dönecek ömür bitiyor
Kış ortasında bahar gelmez."
Benim takıldığım kış ortasındaki bahar keyfiyeti.
İşin duygusal yanının biraz karışık olduğunu söyleyebilirim.
Biraz eğlenceli, biraz hüzünlü.
En çok da komik.
Gençler ve çocuklar benimle yaşıt gibiler. Onlarla iyi anlaşıyorum.
Onlarla, hayvandan, havadan, sudan konuşuyorum.
Benim yaşımdakiler çok yaşlı sanki.
Hepsinden daha cahil, daha aptal, daha beceriksiz gibiyim.
Ne tuhaf.
15-16 yaşlarımdayken, yaşlılarla iyi anlaşırdım.
Onlarla yaşamdan, şiirden, müzikten konuşurdum.
Benim yaşımdakiler çok çocuktu sanki.
Benden daha cahil, daha aptal, daha beceriksiz gibiydiler.
Bir de işin başka boyutu var.
Bu hepsinden komik ama bir o kadar da acıklı :) :(
Şubat ortasında bu bahar havası, ruhumu coştururken
bedenimi allak bullak ediyor.
Eklem yerlerim, belim, sırtım ağrılar içinde, şaşkın.
Metabolizmam dumura uğramış vaziyette.
Boynum başımı , bacaklarım vücudumu taşıyamamanın aczi içinde.
Midem, barsaklarım karnımın içinde düet yapmaktalar.
Söyledikleri şarkı;
"Neler oluyor sana, bana neler oluyor dostum,
neler oluyor bize, bize neler oluyooor?"
Eveet ne diyordu şarkı???
"Kış ortasında bahar gelmeeez.
Gelse de artık kâr etmeeez."
Gençliğimizin yaşlı aktristi incecik kaşlı sivri dilli Bette Davis ezeli rakibi ve düşmanı Joan
Crawford 1977 de öldüğü zaman gazetecilerin "Joan Crawford öldü ne diyeceksiniz" sorusuna
"iyi" diye cevap vermiş. Sonra da zekice ilave etmiş. Ölünün arkasından "kötü " (şeyler)
söylenmez.
Latife Hanım, çok sevdiği bir dostunun ölümü üzerine yazdığı mektupta duygularını şöyle dile
getiriyor:
"Biz ölüyü, bütün davalarından, bütün ihtiyaçlarından, bütün menfaatlerinden, bütün
iddialarından, ihtiraslarından, arzularından, istifa etmiş bir insan olduğu için severiz; dirisine
düşman olduğumuz bir insanın bile ölüşüne yanışımız bundandır." (İpek Çalışlar-Latife Hanım)
Biraz önce bir arkadaşımla yaptığımız telefon görüşmesi esnasında Defne Joy' un ani ölümünün
ardından hissettiğimiz masum pişmanlığı dile getirdik. Günlük hayatın sıradanlığı içinde az atıp
tutmamıştık ardından. Ben en çok da çok sevdiğim Gene Kelly' in uzun boylu versiyonu Derya
Büyükuncu elendiği zaman kızmıştım. Yazmıştım da. Cenazesini gözyaşlarıyla izledikten sonra ilk
işim o yazıyı silmek oldu.
Çok şey yazıldı gazetelerde. Herkes, üzüntüsünü dile getirdi. İçlerinden bir tanesi, Ahmet Hakan'
ın yorumu bana, duygularıma çok yakın geldi.
"ÖLÜM geldi. Apansız ve beklenmedik bir şekilde... Çok kaba ve intizamsız bir şekilde... Ölüm
geldi. Ve "şov" bitti. Artık laf sokmak, incitmek, sempatik ya da antipatik bulmak, söz oyunu
yapmak, alay etmek, kafa bulmak "küt" diye devre dışıdır.
Şu tatsız rastlantıya bakın: Bir deyip bin güldüğü için... Dans yarışmasındaki yüksek enerjisini
fazla göze soktuğu için... Daha dün hakkında "antipatik" diye yargıda bulunduğum o tuhaf soyadlı
kız, "pat" diye ölüverdi. Oysa o yüksek yaşam enerjisi, o bir deyip bin gülme hali ve o hayata
tutunma azmi ile ölüm arasında zerre kadar irtibat kurulamazdı. Ben de kurmadım. Her şey o
kadar normaldi ki... Bir "şov yıldızı" ile kafa bulmanın meşruluğuna sığınarak ben de kaygısızca
hafiften kafa buldum. Ama "ölüm" ertesi gün geldi ve hem pişman etti, hem de utandırdı beni.
Ne yapılır bu durumda? "Aslında çok sempatik bir kızdı" diye yazarak pişkinliğe mi vurulur?
Sessizce ölüm fırtınasının yol açtığı dalganın geçmesi mi beklenir? Anlamsızca günah mı çıkarılır?
"Dün antipatik diyordun, bugün kızcağız öldü. Acaba şimdi ne diyeceksin?" diye soran şapşallarla
kalem kavgası mı yapılır? Açık söyleyeyim: Hiçbirini yapmak istemiyorum. Hiçbirini yapmak
içimden gelmiyor. Çünkü... Ben de herkes gibi ölümün her şeyi ama her şeyi tersyüz eden
gerçekliğiyle karşı karşıyayım. O kadar ki... Taktik peşinde koşmak, strateji izlemek, durumu
kurtarma çabası içine girmek, çıkış yolu aramak bile fazlasıyla zevzekçe geliyor bana...
Zevzeklik yapmak istemiyorum. "Tatsız tesadüf" falan diyerek babacanlık yapmaya kalkışmak
da istemiyorum. Sadece ve sadece... Yalın, içten, hesapsız bir şekilde üzülmek istiyorum."
Güzel bir geceydi...
Bir tanışma,
hoş başlangıçlar için keyifli bir veda,
sevgiyle hazırlanmış bir masa
çok lezzetli bir şarap
saygı ve sevgi dolu bir paylaşım.
Kadehimi kaldırırken ,
geçmişte, çok fazla düşünülmeden
gelişine ağzımızdan dökülüveren
o çok bildik birkaç kelime,
bir klişe
bu kez yüreğimden, biraz buruk ama
istekle, umutla ve inançla tekrarlanırken,
aynı hevesle tüm yüreklerde yerini buldu.
"En kötü günümüz böyle olsun."
Ertesi gün öğrendik ki ...
Aynı gece,
Hemen üst katımızda,
Bir anne ve üç evladı
sessiz sedasız
bir büyük veda merasimi yaşayıp
bir son yolculuğa mendil sallamışlar.
Babalarını uğurlamışlar.
Gerçekten "en kötü günlerini "
yaşamışlar.
Bu günlerde, her yerde, birçok insanın sık sık tekrarladığı; (ben de dahil)
Bazılarının da inceden inceye 'ti' ye aldığı
bir klişeyi bir kez daha yineliyorum
çaresizce.
Yaşam, böyle bir şey işte...
Bu Blogda Ara
Contributors
Blog Listem
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba,6 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum9 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
Merhaba demeye geldim...10 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
TAŞINDIM...13 yıl önce
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
İzleyiciler
Yazı Arşivi
-
►
20
(5)
- ► Eylül 2020 (1)
- ► Ağustos 2020 (3)
- ► Temmuz 2020 (1)
-
►
17
(4)
- ► Nisan 2017 (1)
- ► Şubat 2017 (1)
-
►
16
(1)
- ► Şubat 2016 (1)
-
►
15
(1)
- ► Ağustos 2015 (1)
-
►
14
(16)
- ► Aralık 2014 (1)
- ► Eylül 2014 (2)
- ► Ağustos 2014 (1)
- ► Haziran 2014 (1)
- ► Mayıs 2014 (2)
- ► Nisan 2014 (4)
- ► Şubat 2014 (1)
-
►
13
(44)
- ► Aralık 2013 (3)
- ► Kasım 2013 (3)
- ► Eylül 2013 (6)
- ► Ağustos 2013 (3)
- ► Temmuz 2013 (1)
- ► Haziran 2013 (1)
- ► Mayıs 2013 (3)
- ► Nisan 2013 (7)
- ► Şubat 2013 (3)
-
►
12
(96)
- ► Aralık 2012 (2)
- ► Kasım 2012 (4)
- ► Eylül 2012 (16)
- ► Ağustos 2012 (7)
- ► Temmuz 2012 (5)
- ► Haziran 2012 (8)
- ► Mayıs 2012 (10)
- ► Nisan 2012 (14)
- ► Şubat 2012 (8)
-
▼
11
(179)
- ► Aralık 2011 (19)
- ► Kasım 2011 (38)
- ► Eylül 2011 (14)
- ► Ağustos 2011 (17)
- ► Temmuz 2011 (8)
- ► Haziran 2011 (14)
- ► Mayıs 2011 (11)
- ► Nisan 2011 (9)
- ▼ Şubat 2011 (10)
-
►
10
(152)
- ► Aralık 2010 (12)
- ► Kasım 2010 (12)
- ► Eylül 2010 (9)
- ► Ağustos 2010 (12)
- ► Temmuz 2010 (7)
- ► Haziran 2010 (12)
- ► Mayıs 2010 (11)
- ► Nisan 2010 (17)
- ► Şubat 2010 (11)
-
►
09
(186)
- ► Aralık 2009 (22)
- ► Kasım 2009 (22)
- ► Eylül 2009 (17)
- ► Ağustos 2009 (24)
- ► Temmuz 2009 (19)
- ► Haziran 2009 (20)
- ► Mayıs 2009 (20)
- ► Nisan 2009 (8)
- ► Şubat 2009 (5)
Müzik
Popüler Yazılar
-
KADİM DOSTLAR Önce beni sık sık evinde ağırlayan 35 yıllık dostumla keyifli bir fotoğrafla başlayalım. Blogger dostlarım onu daha önce bahse...
-
bilmem hatırlar mısın bir liseli kız vardı bir liseli esmer kız gözleri yıldız yıldız saçları gece gibi simsiyah dökül...
-
Sayın Haykırış, Yok etmeye çalışmak yerine varlığımızı işaret ettiğiniz, düşmanlık yerine dostluk gösterdiğiniz, kara çalmak yerine üzerimiz...
-
Yeni yılda Tüm zorlıklar karşısında çetin ceviz olacağıma.... Fındık kabuğunu doldurmayacak sebeplerle kendimi üzmey...
-
Akşam masamı toparlarken gözüme kutunun içinde birikmiş not kağıtlarım ilişti. Duyduğum, gördüğüm ilginç şeylere dair ipucu cümlecikler. Ç...
-
Onlar bağırışıyor. Döğüşüyorlar, şüphe ediyor ve yeise düşüyorlar; boğuşma ve çekişmelerinin sonunu bulacağa benzemezler. Senin hayatın, saf...
-
Ey dünya! Ebedi olarak yaşıyorsun Mevsimlerin tepsilerinden Çiçekler ve yapraklar Yolunun üzerine Dökülüyorlar. ...
Etiketler
- 2010
- 2011
- 27 mayıs İhtilali
- 7 numara
- ABD
- abla
- acemilik
- açlik
- Adıyaman
- afet
- ağabey
- ağaç
- Ağustosta Rapsodi
- aile
- akraba
- akrostiş
- akşam
- Albatros
- alış-veriş
- alışkanlık
- alışveriş
- alışveriş tutkusu
- Ali Muhittin Hacı Bekir
- Alphonse de Lamartine
- amatörlük
- anı
- anılar
- anılar...
- anlaşma
- anlayış
- anma
- anne
- anneanne
- anneler günü
- Antalya
- apartman hayatı
- arayış
- arıza
- Arka Pencere
- arkadaş
- armağan
- aşı
- aşk
- aşure
- Atatürk
- ateş böceği
- atom bombası
- Attila İlhan
- ATV
- ATV şarkı
- Avustralya Açık Tenis
- ayaz
- ayrılık
- aziz nesin
- B.Necatigil
- baba
- Babalar Günü
- bahar
- bahçe
- balkon
- banka
- Barbra streısand
- barış
- başarı
- başlangıç
- Baudelaire
- Bauelaire
- Bayrak
- bayram
- Beatles
- bebek
- bekir sıtkı erdoğan
- beklentiler
- BEN
- beste
- beşiktaş
- Betty Smith
- beyaz dizi
- beyaz diziler
- beyaz roman
- Bhagavatgita
- bilgisayar
- Bir genç kız Yetişiyor
- Bir sarkısın sen
- Bir Şarkısın Sen
- birlik ve beraberlik
- birliktelik
- bitki
- biyografi
- blog
- blogger
- börek
- Buddha
- bugün
- bulmaca
- buluşma
- buzdolabı
- Bülent Ecevit
- Cahit Sıtkı Tarancı
- can yücel
- Capra
- cehalet
- centilmen
- cesaret
- cevaplar
- cezerye
- cinayet
- cocuk
- cocuk.
- cocukluk
- Cronin
- Cumhuriyet
- Cüneyt Gökçer
- çalışma hayatı
- çaresizlik
- çay
- Çığlık
- çınar
- çiçek
- çiçekler
- çiğ
- çocuk
- çocuklar
- çocukluk
- çöp
- dalgınlık
- Daltonlar
- damat
- Damdaki Kemancı
- dans
- davetiye
- dayak
- dedikodu
- Defne Joy Foster
- demirhindi
- deneyimler
- deniz
- deprem
- dergi
- destan
- dilek
- dilekler
- dinlenme
- disko kralı
- diyet
- dizi
- doğa
- doğallık
- doğum günü
- dolap
- Doris Day
- dost
- dostluk
- dostluk.
- dostlulk
- duygular
- düğün
- dül dül
- dünya
- dünya kadınlar günü
- Dünya Prematüre Günü
- düşmanlık
- düşünceler
- düşünceler.
- Ecevit
- edebiyat
- Edgar Allan Poe
- Ekim
- Ekrem Bora
- Elazığ depremi
- emek
- emekli
- eminönü
- Emirgân
- Engelliler
- ephraim kishon
- erişkin
- erişlilmezlik
- erkek
- eski yıl
- eşek
- eşyalar
- etiket metiket yok
- Etkinlik
- eve dönüş
- evlat
- Ey Aşk Nerdesin
- eylül
- ezan
- Ezel
- Fakir Baykurt
- fal
- fanatizm
- Farrah Fawcett
- fasulye
- felaket
- felsefe
- fenerbahçe
- fırtına
- Fikret Otyam
- film
- filozof
- final
- Firari
- firuze
- fono
- formüller
- fotoğraf
- Frank Sinatra
- Futbol
- gazanfer özcan
- gece
- geçim
- Geçmiş
- geçmişten şarkılar
- gelecek
- gelin
- genç kız
- gençlik
- gerçek
- geyik
- gezi
- gezinti
- giden sene
- Gitanjali
- giysiler
- Govinda
- gökkuşağı
- göl
- gönülçelen
- gösteri
- göze çarpmayan debdebe
- gözyaşı
- Grace Kelly
- grizu
- gül
- Gülümse
- gün batımı
- güncel
- güneş
- Güneydoğudan öyküler-Önce vatan
- Günlük yaşam
- güven
- güz
- güzellik
- güzellikler
- haber
- haberler
- Hacer Buluş
- Hacivat
- hafta sonu
- hak
- hala
- harika çocuklar
- hasta
- hastalık
- hayal kırıklığı
- Hayali Küçük Ali
- hayaller
- hayat
- hayvan
- hayvanlar
- hayvanlar alemi
- hazan
- hediye
- Herman Hesse
- hiciv
- Hindistan
- Hiroşima
- Hitchcock
- hobby
- Hollywood
- hoptirinam
- hoşgörü
- hoşluklar
- http://www.blogger.com/img/blank.gif
- huzur
- hüsran
- hüzün
- ıhlamur ağacı
- ışık
- ibadet sohbet
- içimizdeki çocuk
- içtenlik
- iftar
- ihmal
- İhsan Varol
- ikiyüzlülük
- ikram
- ilaç
- ilginç şeyler
- ilişki
- ilkbahar
- ilkokul
- İlkokul şiiri
- İnci Ertuğrul
- İngilizce
- insafsızlkık
- insan
- insan halleri
- insan olmak
- insanlık
- intikam
- İslamiyet
- istanbul
- isyan
- İş Bankası
- işçi
- iyilik
- Jacques Brel
- James Stewart
- Japonya
- Jean Moreas
- Jim Reeves
- kabuk
- kadın
- kadınlar
- kahvaltı
- kahve
- kalıplar
- kalite
- Kamer Genç
- kan verme
- Kandil
- kaplumbağa
- kar
- Karagöz
- karanfil
- karanlık
- kardeş
- karışık duygu ve düşünceler
- karmaşa
- katiam
- kavafis
- kayıp
- Kayserispor
- keder
- kedi
- kediler
- Kelime oyunu
- Kemal Burkay
- kerpiç
- keşke
- keyif
- kıskançlık
- kış
- kız kardeş
- kızkardeş
- Kim Novak
- kiracı
- kishon
- kişisel
- kitap
- koka kola
- kolbastı
- komedi
- komik
- komşu
- komşuluk
- konser
- konut
- korku
- Korolar çarpışoyor
- koşullu refleks
- köpek
- kuaför
- kupa
- Kurban Bayramı
- kuyruk-bilim
- kültürel mozaik
- Lale
- latife hanım
- lezzet
- lisan
- lise
- Liz Taylor
- maneviyat
- manzara
- Marsel İlhan
- masal
- masumiyet
- maymun
- mazi
- meclis
- medya
- Mehmet Topuz
- mektup
- merasim
- Mevlana
- mevsimler
- Meyva Zamanı
- Michael Jackson
- mim
- misafir
- misafirlik
- Misak- ı milli
- mizah
- Montaigne deneme
- moral
- Mr. Smith
- muhabbet
- Muhabbet Kralı
- Muhammed
- muhasebe
- Murathan Mungan
- mutfak
- Mutfak şarkıları
- mutluluk
- Müge Anlı
- müzik
- müzik nostalji
- Nagazaki
- Nazım Hikmet
- nefret
- nekahat
- Nirvana
- Nisan
- Nişan töreni
- Noktürn.
- nostalji
- okan bayülgen
- olay
- olgunluk
- on line alışveriş
- ordan burdan
- Orhan Kemal
- Orhan Veli
- orman
- oruç
- otobüs
- otokontrol
- oyun
- ozan
- ödül
- öfke
- öğrenci
- öğretmen
- Öğretmenler günü
- ölüm
- ölüm yıldönümü
- ömür
- öykü
- Öykü Atölyesi
- özgüven
- özlem
- Paçoz
- Paçoz..
- Paris
- pasta
- paylaşım
- paylaşmak
- pazar
- pazar alışverişi
- pazar günü
- Pazar sohbeti
- pembe dizi
- pencere
- Piknik
- pişmanlık
- plan ve programlar
- planlar
- plasebo
- Platters
- polis
- popülizm
- program
- programlar
- radyasyon
- radyo
- Ramazan
- Ramazan davulu
- Red kit
- reklamlar
- resim
- resmi bayramlar
- Reşid Behbudov
- Rilke
- rin tin tin
- Roland Garros
- roman
- romantik
- romantizm
- röportaj
- ruh yorgunluğu
- ruhat mengi
- rüya
- saat
- sabah
- sadakat
- Sadettin Kaynak
- safiyet
- Sağanak
- sağlık
- sahur
- Samana
- samimiyet
- sanal
- sanat
- sanatçı
- sanatkar
- Saroyan
- Satürn
- schumann
- sebze
- seçkin
- seçme saçma sohbetler
- sel
- Selimpaşa
- Selmi Andak
- sergi
- sevdiğim şeyler
- sevgi
- sevgi soysal
- sevgili
- sevgililer günü
- sevinç
- seyahat
- seyirlik
- Seyyare
- Shakespeare
- Show TV
- sıcak
- sıkma
- sıradanlık
- Sidarta
- Sigara
- simit
- sinema
- sipariş
- sis
- soğuk
- sohbet
- sonbahar
- soru
- sorular
- spiker
- star
- still life
- su yücel
- suikast
- şablonlar
- şafak
- şans
- şarap
- şarkı
- şaşkınlık
- şeker
- Şeker Bayramı
- şerbet
- şermin
- şiddet
- şiir
- şikayet
- tabak
- tabletler
- tagore
- tanışma
- tansiyon
- tantuni
- tarif
- tartışma
- taşınma
- tatil
- tedavi
- teknoloji
- telaş
- telefon
- televizyon
- temizlik
- tenis
- tenis turnuvası
- terlik
- tevfik fikret
- Tırpan
- tiyatro sahne
- tokat
- toplantı
- Tövbeler Tövbesi.
- Transfer
- tren
- TRT
- TSM
- Ttv
- Tuna Huş
- tutsak
- tuvalet
- tüketim
- Tülin Oral
- Türkan Saylan
- türkü
- TV
- Uğur Mumcu
- umut
- unutma
- uyku
- Üç Hür El
- ülke meseleleri
- ümit
- üretmek
- ütü
- vahşet
- vakit
- Vasuveda
- vatan
- William Holden
- William Wordsworth
- Wimbledon
- yağlıboya resim
- yağmur
- yalnızlık
- yaprak
- yarışma
- yaşam
- yaşlılık
- yatak
- yaz
- yeğen
- yeğenlerim
- yeme-içme
- yemek
- yemekteyiz
- yeni yıl
- yeni yıl kartları
- yesterday
- yıl dönümü
- yılbaşı
- yıldız
- yıldönümü
- yoksulluk
- yol
- yolculuk
- yolculuk.
- yorgünluk
- Young at Heart
- yönetici
- yün
- yürüyüş
- zaman
- Zeki Müren