Tatlı esaret  

Posted by Asuman Yelen in , ,


Bilen mutlaka çıkacaktır. Masalın birinde, genç güzel kızların arasında prenses aranmaktadır. Kaçırılan ( ya da kaybolan ) prensesi bulmak üzere düzenlenen bir sürü testten sonra işin içinden çıkılamayınca son bir deneme yapılır. Kızlara birer karyola hazırlanır. Tahtanın üzerine tek bir bezelye tanesi konduktan sonra üstüste yedişer tane yatak serilir ve kızlar gece bu yataklara yatırılır. İçlerinden sadece bir tanesi sabaha kadar döner durur. Diğerleri ise horul horul uyurlar. Onlar uyuya dursunlar, asil kızımız saraydaki ipek yatağına yatırılmak üzere götürülmüştür.

Bu sabah, paçozun yaygarasıyla güç bela uyandığım derin uykumdan ayılıp hızla doğrulunca ve orama burama yapışmış kolumda ayağımda izler bırakan onlarca kuru mamanın acısını hissedince, ister istemez bu masalı düşündüm. Son bir aydır bu kuru mamalarla mışıl mışıl uyuyabilen, prenseslikten vaz geçtik, kelimenin tam anlamıyla bir cadıyım bu durumda...
Hoş, bu saptamayı yarım asırdan da fazla önce canım babaannem yapmış ve patentini de almıştı. Günlerden bir gün canım ablam zarif bir şekilde tek bir parmağını bile batırmadan yemeğini yerken babaanneemin çok hoşuna gitmiş olsa gerek "haanımların haanımııı" şeklinde tezahürat yapacak olmuş, ben atlamışım. "Ya ben, ya ben?" Babaanem bakmış bakmış kollarıma kadar sızan yağlara, "sen de orman kibarı" demiş. Ben de bi sevinmiş bi sevinmişim. :((

Bu güne dönecek olursak, 11 yıldır benim aleyhime işleyen yerleşik yöneten- yönetilen ilişkisi , iki ayı aşkın bir süredir kelimenin tam anlamıyla hükümdar- köle kıvamında sürüp gitmekte. Onun yaşındaki tüm hemcinsleri günde bir kere akşam bir büyük kase kuru mama yerken bizimki sabahları benimle bir tost, öğlen ve ikindin ve her ne zaman ben ne yersem (acı ve baharatlı sevmediğim için sakıncası yok) yiyor. Hem yanıma gelip arsız arsız yalanıyor, hem de ilk lokmayı çiğnemeye ikna etmem gerekiyor. Kuru mamayı tek tek benim elimden yiyor. 11 yıldır hiç kimse bizimkinin başını bir mama kabının içinde görmemiştir çünki yemez. Ya belli bir mesafeden basket atışı, veya elimden tek tek. Ve evet son numaramız, (benim suçum ben başlattım) gecenin daha doğrusu sabahın üçünde güm diye yatağıma hopluyor, önce bir tas kuru mamayı avcumdan yiyor, sonra battaniyenin bir yerlerine kıvrımlarının arasına sakladığım çok sevdiği ödül kemiğini koklaya koklaya bulup çıkarıyor ağzına alıp geldiği gibi güm diye atlayıp salondaki kanepesine dönüyor.

Galiba bu köle ruhu bizim ailede hepimizde var. Ailemizin inatçı oğlağı, burnundan kıl aldırmayan kızkardeşim Rayuş' um da benden daha iyi durumda sayılmaz. Geçen gün kahvelerimizi içerken, fincanı sehpaya bıraktı, diz üstü çöküp nazli kedi İncesaz' ın başını okşamaya başladı. Nerden çıktı şimdi kahvenin ortasında demeye kalmadan durumu anladım. Hanım kız başı okşanmadan asla mama yiyemiyor. Psikolojik sorunu yüzünden. Her bir kedinin (hepsinin çeşitli hastalığı var) maması ayrı. Kimi kuru mama seviyor, kimi konserve. Kimine evde özel yapılıyor. Sakatat yiyen, sebze yiyen. Ayrıca hepsinin mama yediği yer de ayrı. Eğer bulamazlarsa garip çığlıklarla hatırlatıyorlar. O üstelik bir de sabahın köründe ormana eniştenin götüreceği nevaleyi de hazırlıyor.

Görüldüğü gibi dört ayaklı yaratıklar bizi fena halde patilerinin içine aldılar. Bizi esir ettiler.

Ama çok tatlı bir esaret bu...

Herkese iyi haftalar...

This entry was posted on 21.02.2011 at Pazartesi, Şubat 21, 2011 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

13 yorum

Valla ikinize de helal olsun. Ben şu diyet nedeniyle kendime ayrı yemek yaparken bile etmedik laf bırakmıyorum. Sevgiyle yapılan şey koymuyor demek insana.
İyi bir hafta sonu dileğiyle...
Not: Kedinin adına bayıldım valla, tam Rayoş'a göre bir isimmiş:)

21 Şubat 2011 10:07

SEvgisiz kesinlikle olmaz Leylak' cım. O kadar kısıtlanıyor ki yaşam.
O hoş halleri de olmasa.
Bu arada rejime biraz ara mı versen diyorum;) Hafta sonu ve başı birbirine karışmış.
Öpüldünüz...

21 Şubat 2011 12:24

Hahaahaaa,
Asu haftasonuna doyamamışım ben galiba, devamlı hafta sonu olsuuuunnnn:)))

21 Şubat 2011 13:43

Bütün isteyerek yapılan kölelikler böyle değil mi? Dışarıdan bakıldığında bir bebeğin büyütülme aşaması anneye bir eziyet ama bu kölelik hiç bir anneyi rahatsız etmez.

21 Şubat 2011 19:14

Aynen öyle Defne' cim. Biz efendilerini seven kölelerdeniz. Gönüllü.

21 Şubat 2011 20:58

Her ne kadar kendisine genelde "it" veya " denyo" diye seslendiğim bir kedi beslesem de, bazen bir anda onun yaptığı bir şaklabanlık, uyurken kanapeden düşmesi gerinmek uğruna, veya sinek avlarken sandalyeye çarpması, masadan düşmesi; kırk yılın başında olur ama eşref saati tutunca gelip kendini iki okşatması; değer be bu esarete.

22 Şubat 2011 19:31

Kafasını yana eğip odanın kapısından merakla bakması, ya da aniden ışığı yaktığımda uykulu gözlerini kısarak bakması (kulağı geriye kıvrık vaziyette)...

22 Şubat 2011 22:08

Sevgili Asuman hanım, hayvan sevginize gerçekden hayran oldum. Ben büyük küçük, irili ufaklı bütün hayvanlardan okadar korkuyorum ki yanlarına yaklaşamıyorum bile. Bu fobiyi bir türlü de atlatamıyorum ne yazık ki.
sevgiler.

23 Şubat 2011 00:13

Güngör'cüm, teşekkürler.
Bazıları böyle içiçe yaşayarak itiş kakış sever, bazıları da uzaktan.
Eminim bu korkunun bir sebebi vardır şuuraltında bir yerlerde.
Sevgiyle kal...

23 Şubat 2011 00:54

Asumancım, orman kibarım;
Sen de kendini sevimli mahluklara köleleştirenlerdensin anlaşılan.Ancak onlar seni esir almış değil sen gönüllü esarete boyun eğmişsin.Kabullenmişsin.Onların psikolojik sorunları falan asla yok bence.Naz ediyorlar sana.Sen de uykusuz kalarak, yaşamını kısıtlayarak kendine zulmetme canım, sevgilerimle.

23 Şubat 2011 10:12

Sufi' cim, başa dönsem, o mahluk elime yeniden bere içinde verilse, ben nasıl patron olunacağını gösterirdim ama, artık çok geç. Şİmdi biliyorum ki bir köpeğe çocuk muamelesi yapılmamalı. Neye yarıyacaksa bunu bilmek artık :))
Sevgiler arkadaşım...

23 Şubat 2011 11:51

Ay babaannene cok güldüm. Allah gani gani rahmet eylesin ona.
Pacoz olasim geldi bir an.
Ohh sefasi olsun:))
Ben ne yazikki bu dünyayi hic bilmiyorum. Yani hayvanlarin dünyasini. Hic merak da etmiyordum dogrusu. Ama bu tür yazilari okudukca, etrafimda hayvan sever insanlar arttikca ve böylesine güzel yazilarla o dünyayi ucundan kiyisindan bizlere aktardikca emin olki hayvanlara bakis acim cok degisti. Artik korkmuyorum ki bu benim icin cok önemli bir gelisme.
Hayvanlari sadece can tasiyan degil ruh ve duygu tasiyan varliklar olarak algilamaya basladim.O zaman onlara bakis acisida degisik oluyor tabiiki.
Iyiki cevremde böyle hayvan sever insanlar var. Ne kadar büyük bir eksiklikmis benimkisi.
Ayrica artik yavas yavas hafiftende olsa yaklasabiliyorum onlara. Kacmiyorum.
Sevgi bulasiciymis:))

24 Şubat 2011 16:58

Emin ol tüm bunları böylesine farkettiğimde senden yaşlıydım.
Bir tanesine sahip olunca çok tuhaf her tür hayvanı sevmeye başlıyor insan.
Çok memnun etti yazdıkların. Bulaşan sevgi olsun diyor ve seni koocamaan öpüyorum...

24 Şubat 2011 17:05

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin