Yağmurun hatırlattıkları 7  

Posted by Asuman Yelen in , , ,


"Ah be kızım. Nasıl iş çıkardın şimdi. Niçin dikkat etmiyorsun. Senden başka kimse var mıdır acaba okulda, tatil günü sokaklara dökülen iğneci evi arıyan.

Biraz şaşkın, biraz korkulu, elimi sımsıkı tutmuş hızlı hızlı yürüyen anneme koşar adımlarla ayak uydurmaya çalışıyorum. Kasvetli hava, yağan yağmur iyice tedirgin ediyor yüreğimi.

Nihayet aradığımız evi buluyoruz, şişman, esmer kıvırcık saçlı bir kadın başını araladığı kapıdan uzatıyor. Asık bir suratla soruyor. "Buyrun, ne vardı?" Annem durumu izah ederken ben titreyerek etrafıma bakıyorum. Karanlık, taş bir avlu. Tüm eski Adana evleri gibi. Yarı açık yarı kapalı. Tabanı toprak açık kısmına yağan yağmurun tıpırtıları yüreğiminkilere karışıyor.

Avluya giriyoruz. Bir sedirin ucuna ilişiyorum. Kadınla bir kapının ardında kaybolan annem de geliyor yanıma oturuyor biraz sonra. Yan gözle bana bir göz atıyor ve gözlerimde nasıl bir korku gördüyse, o meşhur tek kaşı havada muzip haliyle, ciddiyetini de bozmadan beni rahatlatmaya çalışıyor.

"Korkacak bir şey yok. Biraz geç oluyor seninki o kadar. Bundan sonra daha dikkatli olursun olur biter. "

Hepsi benim şaklabanlığım yüzünden.

Adana' dayız. İlkokul ikinci sınıfa gidiyorum. Ablam da dördüncü sınıfta. Evimizin bir sokak ötesindeki Reşat Bey İlkokulu' nda okuyorum. Bu okulun o zamanlar bana uçsuz bucaksız gelen bahçesini hiç unutmuyorum. Üç şey net aklımda. Seyyar dondurma ve şalgam arabalari. Donurmacıdan 5 kuruşluk dondurma alabilmek için tekerleğin üzerine çıkmam gerekiyor. O kadar küçüğüm. Teneffüslerde hatta yaz tatilinde uygun dört ağaç bulup köşe kapmaca oynayışımız. Ve tabii bir kabusa benzeyen bu üçüncüsü.

Sınıf öğretmenimiz Cumartesi öğleden sonra İstiklal Marşının arkasından eve gitmeyip bahçede toplanmamız gerektiğini söylüyor. Öyle yapıyoruz. Tam karşımıza iki yüksek sehpa konuyor. Beyaz önlüklü iki hemşire siyah çantalarından uzaktan seçemediğimiz bir şeyler koyuyorlar sehpaların üzerine. Çiçek ya da verem aşısı yapılacak, emin değilim. Bizim sınıfın yarıdan çoğu ağlamaya başlıyor.

Ben ufak ufak gırgır geçiyorum. Sürekli olarak gülüyor ve hiç aşıdan korkulur mu diyorum. Herkes arkaya saklanırken ben öne atlıyor ilk masaya ilk giden ben oluyorum. Hiiiç korkmuyorum. Asla (!) ... Hemşire işini yapıyor. Gerçekten hiç acımıyor. Hoplaya zıplaya dönüyorum diğerlerinin yanına. Asık suratlı naif ablamla eve geliyoruz. Ablam suskun, ben kahraman edasıyla hiç acımadı muhabbetleri yapıp bir de babamdan "aferin Asunino" alıp memnun yatıyorum.

Gece ablam ateşleniyor. Ben mışıl mışıl uyuyorum. Sabah ablamın kolu şişmiş. Ben gayet neşeli.
Annemle babam uzat bakiim kolunu diyorlar. Bir de bakıyorlar ki sadece tentürdiyot kalıntısı. Dikkatla bakıp iğne izi arıyorlar. Yok. Ablam durumu anlıyor ve yüzünde bir zafer ifadesiyle anlatıp beni yerin dibine batırıyor. Birinci masada sadece sterilize edilip ikinci masada iğne vuruluyormuş meğer.

Korkudan bakamadığım için anlamamışım.

Ben bunları düşünürken kadın içerden sesleniyor. "Tamam gelebilirsiniz..."

Dizlerim titreyerek bir kapıdan içeri giriyorum. Annem de yanımda. Bedbin suratlı kadın kolumu sıvamamı istiyor. Annem elbisemin kolunu yukarı doğru kıvırırken dehşetle kadının yanan gazocağının üzerindeki kutuyu bir bezle alıp içinden bir maşayla şırıngayı alışını ilacı şırıngaya çekişini seyrediyor oradan tabana kuvvet kaçmak istiyorum.

Sonrası malum. Şişen kol, çıkan ateş, sevimsiz bir ağrı ve berbat bir hastalık hali.

Daha da kötüsü, duyduğum utanç ve yaşadığım dehşet...

Tam yarım asır sonra her ayrıntısını hatırlayabildiğime göre...


Herkese güzel bir hafta diliyorum...

This entry was posted on 16.01.2011 at Pazar, Ocak 16, 2011 and is filed under , , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

14 yorum

Canım ne güzel ama böyle net hatırlayabilmen ve böyle güzel kelimelerle bize aktarabilmen. Sana da iyi haftalar diliyorum.

16 Ocak 2011 23:28

Yağmur size hatırlattmış, sizde bana hatırlattınız...

O zamanın iğnecileri, iğne kutuları, ispirto ocağında kaynayan koca koca şırıngalar...

Hafifde kırgın vücudum bugün. Ben hasta, oğluş daha hasta...

Tam bu kırgınlık haliyle daha da beterini yaşadığım o yıllar...


Köy yerinde, hava ayaz, babamın sırtına bindim, iğneci hacı amcaya giderken.

Yine bugün gibi yürüyecek dermanım yok.

Hey gidi beee, sevgili Asuman Yelen neler hatırlattınız böyle...

Sevgiler

16 Ocak 2011 23:29

Sis' cim, sen de benim yaşıma gel, en eskilerin nasıl net hatırlandığını göreceksin. Yer, tavırlar her şey çok net. Çünkü iz bırakmış. Annemin bana söyledikleri de üç aşağı beş yukarı bunlar. Tabii ki onları kelimesi kelimesine hatırlamam mümkün değil.
Sevgiler...

16 Ocak 2011 23:57

Newbahar, önce her ikinize de geçmiş olsun. İnşallah en kısa zamanda iyileşirsiniz.
O iğneler çok can yakardı gerçekten.
Hepimizin böyle hikayeleri vardır eminim.
Umarım haftaya sağlıklı başlarsınız...

17 Ocak 2011 00:01

Canım benim, ne güzel anlatmışsın sanki orada gibi hissettim. çünkü anlattıklarını anlayabiliyorum.
Bir yere takıldım, eskiden c.tesileri okul varmıydı? Arkadaşım unuttum gerçekten unuttum hatırlamaya çalıştım ama nafile hiç bir ipucu bulamadım zihnimde.
Güzel bir hafta geçirmeni dilerim...

17 Ocak 2011 02:06

Tabii vardı Nur' cum. Ben Fatih Kız Lisesi' nde C.tesi okuldan çıkıp Renk Sinemasına gittiğimizi de hatırlıyorum. Bunu sabah kahvesinde Rayuş' la da tartıştık.Bakırky Lisesi'nden çıkıp C.tesi öğleden sonra ablamla buluştuğunu hatırlıyor.Zaten TV.daki bir aşı reklamından birlikte o eski acılı aşıları konuşup buralara geldik. Bu olayı anlattım. O çok küçüktü tabii. Bunu yaz dedi. Kasvetli şeyler yazınca üzülüyormuş :))
İyi geceler arkadaşım...

17 Ocak 2011 02:25

:))
Çok güzel...
"Asunino" ne güzelmiş,seslenişi babanın...

17 Ocak 2011 20:17

Evet Ebruli' cim. Babam bana böyle hitap ederdi. Ben de tabii ki çok seviyorum bu kelimeyi.

18 Ocak 2011 01:25

O igne kutusu... simdi taa 35 yil öncesine götürdü beni..
komsu teyzeminde vardi ondan. Nasilda ilgiyle izlerdim ben. Bakardimda igne yaparken. Hala bakmazsam daha cok acir sanki. Bakinca nedense hic acimaz.
Demek hic anlamdin ha asi almadigini;)

19 Ocak 2011 00:06

Sünter, çok küçüktüm. Korkudan bakmayınca oldu bitti zannettim.
Acımadı diye iyice bir havalara girdim :)))
İğneci teyzeler hep vardı değil mi. Boşuna "iğneci geliyor" diye korkutmamışlar çocukları.

19 Ocak 2011 00:16

Sevgili Asuman hanım, beni tam 30 yıl önceye götürdünüz. Benim annem de iğne yapıyor. Benim çocukluğumda anneminde aynı enjektör ve enjektör kutusundan vardı. Şimdi anneme de gösterdim resmi, o da duygulandı. Sevgiler.

19 Ocak 2011 23:28

Evet Güngör' cüm. Eskiden o kutular tek bir enjektörün defalarca kaynatılıp kullanıldığı dönemlerde hep vardı.
Annen için de tabii çok eskilerde kaldı bu usul. Duygulanması çok normal. Bunu duymak hoşuma gitti doğrusu:))
İyi geceler canım...

19 Ocak 2011 23:41

"En kahraman rıdvan" olmanın sonunda bu ceremeyi de çekmek varmış demek ki! Yıllar sonra da bu macerayı unutmadığına göre kahramanlıktan vazgeçmişsindir eminim Asuman. sevgilerimle.

21 Ocak 2011 09:25

Sevgili Sufi, Ne çocukluk ama. Birilerine gösteriş mi yapmak istedim, kendimi korkmadığıma mı inandırmaya çalıştım.Gördüğün gibi ayağıma dolandı.
Şimdilerde son derece ihtiyatlı ve temkinliyim. Asla ilk atlayan ben olmam. :))

23 Ocak 2011 00:47

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin