Post-it notlarından Pazar sohbeti...  

Posted by Asuman Yelen in


‪Akşam masamı toparlarken gözüme kutunun içinde birikmiş not kağıtlarım ilişti. Duyduğum,

gördüğüm ilginç şeylere dair ipucu cümlecikler. Çoğunu unutmuşum. Şöyle bir göz atıyorken,

kendimi bu postu yazar buldum...



İlk küçük notum Ayçi'den. Sevgili dostum Şünter' in güzel kızı yetenekli

profesyonel fotoğrafçı Ayçi' nin blogundaki enfes bir fotoğraftaki bir yazı o kadar

etkilemiş ki hemen kaydetmişim.

Görüldüğü gibi yazı aynen şöyle:


"Demir tava geldi kömür bitti.

Akıl başa geldi ömür bitti."




Bu anlamlı ve çaresiz olgunluk dersini, ihtimal ki, on sekizimizdeyken birilerinden,

belki anneannem ya da babaannem veya bir komşu teyzeden duyduk ve güldük geçtik.

Ne yaşanırsa yaşansın. Gezmek, görmek, okumak, acı çekmek yetmiyor bilinçlenmek için.

İlla ki zaman dolacak. Tıpkı meyvalar gibi olgunlaşmak için yeterli sürenin geçmesi gerek.


Bu buruk filozof havasından sıyrılalım, biraz neşelenelim derseniz....



Bu not da TV. den.

Şimdilerde başlamış olması gereken bir diziyle ilgili.

Yeni bir dizi tanıtımından diyaloglar. (En az on kere işittiğim bir tanıtım)

Bir genç kızın doğum günü kutlanıyor. Her seferinde arkam dönük olduğu ve

tek bir şeye odaklandığım için ayrıntıları bilemiyorum.

Ortada bir pasta var muhtemelen. Kız mumları söndürürken birşeyler dilemek istediğini

söylüyor.

Baba:

"Birşeye sahip olmak için pasta üfleyip dilemene gerek yok. Biz çok zenginiz. Bana söylemen

yeterli. Sana istediğin her şeyi alırım " diyor

Biliyorsun ki biz çok büyük bir servete sahibiz."

Anne oradan atlıyor:

"Benim ailemin desteğini unutuyorsun. Babamın katkıları olmazsa sen bu günleri zor görürdün."

Ece Uslu' nun anneyi oynadığı bu diziyi bu saçma tanıtım yüzünden (ki adı geçen sanatçıyı

çok da beğenirim) seyretmeyi baştan reddettim.

Kalabalık bir mekanda eş dost toplanmış tam pasta kesilirken böyle saçma bir

diyalogu geçirmek akıl işi değil. Bir yapımcının bunu gözardı etmesi en azından seyırciyi

hafife almak demektir. O kadar da değil artık.

Güya ilk bölümde seyirciye aile ile ilgili bilgi veriliyor da bunu daha zamana yayarak

yapmak varken acele yüzünden ortaya böyle bir abukluk çıkıyor.

Allahtan bu tür ayrıntılara dikkat edilerek insanı şaşırtacak kadar özenli çekilmiş

güzel hayli dizi var ve bu abes şeyler dikkati çekecek kadar azınlıkta.



Bir başka diyalog, seyrettiğim gün beni çok etkilemişti. Aynı gün gelen Paçoz' un veterineri

bir çok şey gibi bunu da unutturdu. O cümleyi kaydederken niyetim bununla ilgili uzun uzun

yorum yapmak, tek bir post hazırlamaktı. Şimdi kafamı toparlayabileceğimi sanmıyorum.


TRT kanallarından birindeydi sanırım. Sabah haberlerinde bir adli vakayla ilgiliydi. Sunucu

genç bir adama kendisini aldatıp kaçan karısıyla ilk karşılaştığı an neler hissettiğini

sordu. Kavruk gencin bezgin bir görünüşü vardı. Cevap çok çarpıcıydı.

"Birden karşıma gelince kafam karmakarışık oldu. Önce müthiş bir öfke duydum. Sonra

şiddetli bir korku öfkemi bastırdı. Önce onu vurmaktan korktum. Sonra vuramamaktan

korktum."



Önce onu vurmaktan korktum. Sonra vuramamaktan korktum.


Küçük bir kağıda karalayıverdiğim büyük ikilem. Kocaman bir çaresizlik. Hiç düzelmeyecek

gibi görünen aksine giderek kronikleşen toplumsal yaralarımızdan birinin en yalın

ifade biçimi.

Aslında üzerine yazılacak o kadar çok şey var ki...






Sonuncu notu ben yazmadım.

Bugün gittiğim alışveriş merkezinin servis aracında, ön çaprazımda oturan ben yaşlarda

bir hanımın çantasından çıkarıp incelediği küçük alacak listesinden bahsetmek istedim son

olarak. Tatlı niyetine.


En üstte büyük harflerle şöyle yazıyordu.

1- BİR KUTU TAVŞAN KANI

Gülmekten kendimi alamadım.

Yurdum insanı hem çayı hem de mizahı çok seviyor.

Tıpkı benim sevdiğim gibi...



Herkese güzel bir Pazar diliyorum...



Sevgiyle kalın.

This entry was posted on 26.12.2010 at Pazar, Aralık 26, 2010 and is filed under . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

14 yorum

Asumancım benim de duyduğum bazı kelimeleri ve sözleri kaydetma huyum var.Yıllar sonra anahtar gibi o kelimeyle kapıları açıp hikayelerin içinde buluveririm kendimi.Şu günlerde de bir reklama taktım kafayı"Biriyle yetinmeyen erkeklere"diyor....Gel de sen o reklamı toplumun zihnine kazımak isteyen reklamcıya küfretme.Ben gideyim tavşan kanımı alayım en iyisi mutfaktan sevgilerimle.

26 Aralık 2010 10:42

Sabah sabah bak ben de sinirlendim Sufi' cim.Adamlara bir de ürün mü beğendirmeye çalışıyorlar. :))
Şaka bir yana reklam deyip geçmemek lazım. Onlarca kere tekrarlayarak
farkına bile varmadan etkiliyorlar insanı. Tabii erkek kaleminden
çıktığı kasin.
İyi pazarlar arkadaşım...

26 Aralık 2010 12:27

Mizah seven bir toplum olarak malzeme o kadar çok ki Asuman hanım, bazen yanlış meslekler seçmekten gam vuruyorum. Hoş mizah sektöründe çalışaydık muhtemelen içerde olurduk. Yarın çarşı günüm, şimdi listemi oluştururken en başa "Aslan Sütü" yazmayı düşünüyorum. Size iyi pazarlar ve iyi bir yeni hafta dilerim. Dostlukla..

26 Aralık 2010 21:14

"Aslan sütü" nüzü keyifle ve huzurla yudumlamanızı diliyorum Aslan Bey.
Ben de her zamanki gibi "tavşan kanımı" içmeye devam edeceğim:))
Bu hoş yorum için çok teşekkür
ederim.
Sevgiyle kalın...

26 Aralık 2010 23:11

Ben ençok "Önce onu vurmaktan korktum, sonra da vuramamaktan korktum" sözüne bittim. Resmen kanım dondu.

27 Aralık 2010 01:12

Öyle değil mi Şeniz' cim. Ben de sözleri o adamdan işittiğimde doğrulup oturdum yattığım yerde kalakaldım. 5-6 civarı sabah haberlerinde (tekrardı herhalde) henüz uyumamıştım.
O kadar düşünmeden, doğal ve kendiliğinden çıktı ki ağzından.
Araya başka üzüntüler girmeseydi o sabah düşündüklerimi bir post olarak yazacaktım uzun uzun emin ol.

27 Aralık 2010 01:46

Tavşan kanı kopardı ama :))

27 Aralık 2010 12:49

Yaa Sis arabada eni konu güldüm ben de:))

27 Aralık 2010 14:24

bende cok not alırım. hatta bir defterim var; oraya yazarım ve o defteri arada bir okur mutlu olurum :)

28 Aralık 2010 10:17

Ben de küçük küçük notlar alırım. Unutuyorum yoksa. Bu arada senin resim kendiliğinden yok oluverdi. Sanırım teknik bir hata yaptım. Ben de anlayamadım.

28 Aralık 2010 12:37

Ne güzel aliskanliktir o öyle NOT almak. Benim hic yapmadigim bir sey. Sirf üsengeclikten ha...
Alisveris listesi bile yapmam.
Kizim hic bana cekmemis:)Evin her yerinden cikar onun post-it leri.
not defterleri. Hepsini bir araya toplasam hani neredeyse kitap olur.
Yapsammi acaba?
Yada böyle güzel bir post konusu cikar:)

Öpüyorum seni canim asum:)

29 Aralık 2010 04:02

Hele bir benim yaşıma gel. Listesiz çıkar mısın görürüz.
Belli bir yaştan sonra bu küçük notlar yaşamın olmazsa olmazı haline geliyor.
Ayçi' nin kağıtlarından bende de çok var. Poşetlerde, kutularda sararanlar. Defterlerde birikenler.
Onlarla ona çok hoş bir sürpriz yapabilirsin bir şekilde değerlendirerek bence.

29 Aralık 2010 10:19

hımmm hemen tavşan kanımı demlemem lazım...
Ne kadar güzelmiş bu yazınız Asuman ablacığım,kendime daldığım bugünlerde kaçırmışım yazınızı...

30 Aralık 2010 19:31

Ebruli' cim,
senden geçtiğimiz hafta yorum beklemek aklımdan bile geçmedi doğrusu:)))

30 Aralık 2010 19:53

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin