Hayvanlara ve insanlara dair...  

Posted by Asuman Yelen in , ,


Aslında şirin bir haberdi. Sunucu da gülerek anlattı bu yüzden. Şimdi adı aklıma gelmiyor bir Anadolu şehrinde anne ve sekiz-on kadar yavru ördek, yavrular annelerinin arkasında çok düzgün bir şekilde sıralanmış, nazlı nazlı yürürken aniden çok şiddetli bir rüzgar esiyor ve yavrular ve anne her biri bir yana savruluyorlar, tüyleri uçuşuyor etrafa, oradan oraya sürükleniyorlar, yuvarlanıyorlar. Anne yavruları toparlamaya çalışıyor. Ortalık toz duman. Birkaç dakikalık bir görüntü. Rüzgar duruyor, hepsi ayağa kalkıyor, silkiniyor, anne yine öne geçiyor yavrular çakı gibi sıraya giriyor ve hiç bir şey olmamış gibi yürümelerine devam ediyorlar. Tüyleri biraz karışık görünüyor ve bu da onları daha da şirin yapıyor.

Ama ben izlerken gülemedim. Duygularımı anlatmam gerekirse:

Hani bir aktris olsam, acıklı bir sahne çekiyor olsam ve yönetmen mutlaka gözyaşı dökmem gerektiğini söylese bu birkaç dakikalık haberi düşünmem yeterli olacak.

Konu hayvan olunca zararsız, savunmasız, korunmasız, kötülük nereden gelirse gelsin içi acıyor insanın.

Akşamın alaca karanlığında Paçoz' la dolaşırken önce kulak paralayan çocuk çığlıkları ve kaçışmalar, ardından da bir köpek havlaması duyuldu. Üç tane oğlan çocuğu ışıklı ana caddeden hızla bağırışarak karşıya geçip parka daldılar. Ellerinde sopalar, var güçleriyle kaçtılar keyifli korkulu çığlıklarla.

Ardından berbat bir fren sesiyle birlikte acı bir köpek uluması.

Marketin önünde sürekli uyuklayan köpeklerden beyaz olanı, inleyerek topallayarak, canını yakanları takip etmekten vazgeçip döndü karanlıklara karıştı.

Orada ellerinde sopalar insanlar birbirlerine girmiş olsalar, birbirlerinin canlarını yaksalar kılım kıpırdamayacaktı biliyorum. Çünkü onlar, çoğunlukla önce birbirlerine düşerler, ağızlarından salyalar akıtarak kanlı gözlerle birbirlerine en ağır hakaretleri ederler, beş dakika sonra sarmaş dolaş devam ederler hiç birşey olmamış gibi.

İnsanlar...

Bir gün, uzun uzun sohbet ederler sizinle parkta, markette, asansörde. Tansiyonlarını, diz ağrılarını anlatırlar, akıllarına ne geldiyse.

Üç gün sonra keyifleri istemez, selamınıza karşılık vermezler. Bunlar günlük, sıradan insan ilişkileridir sadece bozulursunuz biraz. Şaşırmazsınız bile...

Uzun zamandır tanıdığınız ama bir türlü dost olamadığınız insanlar vardır. Hep bir şey eksiktir. Adını bir türlü koyamazsınız. Sevgi ile alakalı, ya da güvenle, halledemediğiniz, uğraşıp da dolduramadığınız bir boşluk. Yokluk. İçinize sinmeyen, en küçük bir kıvılcımla her seferinde daha da büyüdüğünü acıyla farkettiğiniz bir yabancılık hali. Ümitsiz...

Uzun zamanlarda, ya da çok kısa zamanlarda yüreklere çivilenmiş dosluklar vardır bir de. Bakınca içinizi titreten sevgi dolu bakışlarıyla, sağlam duruşlarıyla, uzakta iken de birlikteyken de yanınızda, kaya gibi sağlam, çiçek kadar naif dostlar vardır. Mutluluk ve güven verirler.

Bazıları da, beklenmedik zamanlarda karşınıza çıkarlar. Ruhlarını açarlar. Güzel şeyler görürsünüz o ruhlarda.

İzlerini düşürürler yüreğinize. Önemsetirler kendilerini. Öyle önemsersiniz ki dertlerini derdiniz,
sevinçlerini sevinciniz bilirsiniz.

Bunu yaşamın küçük sürprizleri sayar, heyecan duyar, koyarsınız yüreğinizi siz de ortaya.

Size iltifat ederler bazıları. Değer verdiklerini söylerler. İnanmamanız için sebep yoktur. Çocuk gibi sevinirsiniz. Hatta şımarırsınız hafiften.


Siz böyle keyifle sallanıp yuvarlanırken bir sabah uyandığınızda, bir bakarsınız ki gitmişler.

Hadi be, dersiniz uyku mahmurluğuyla, n'oldu ki şimdi.

Yüzünüze çarptığınız su sizi kendinize getirir getirmesine ama....

Buna şaşırmaktan asla vazgeçemezsiniz.

Bu sebepsiz ve de habersiz gidişlerin ruhunuzda açtığı incecik sızılara alışmak çok zordur işte...

This entry was posted on 4.12.2010 at Cumartesi, Aralık 04, 2010 and is filed under , , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

16 yorum

Asuman'cım;
Düşündüm de insanoğlunun yaptığının hiçbirini hayvanların yapmadığını gördüm. Ne kedim ne köpeğim asla terkedip gitmedi beni.İhanet etmedi,hainlik yapmadılar, kuyumu kazmadılar.Senin de değil mi? Çok düşündürücü geldi bu postun bana ellerine sağlık canım sevgilerimle.

5 Aralık 2010 09:34

Merhaba,
Bir çalışmanız "Bloglardan Seçmeler"de yayınlandı.
Hayırlı günler dileğiyle.
Sabahattin Gencal

5 Aralık 2010 12:33

aslında sebepsiz değildir gidişler, bir sebep öne sürmeye gerek dahi duyulmamıştır sadece diye düşünüyorum.
giderken ardlarında bıraktıkları bu bilinmezliğin o ince sızıları nasıl derinleştirdiğinden de bihaberdirler üstelik. Bilseler umurlarında olur muydu o da ayrı bir mevzuu tabi.
"gelene hay hay, gidene bay bay" diyebilecek kadar umursamaz olmak gerekiyordur belki de şu hayatta.
Güzel bir hafta diliyorum size ve Paçoz'a Asuman hanım.
Sevgimle

5 Aralık 2010 13:02

Sabahattin Bey,
Çok teşekkürler.
Size de iyi günler.

5 Aralık 2010 13:06

İhanet, arkadan iş çevirme, onlar hep var Sufi. Onlar karanlıkların tanrıçaları. Onlar için ne üzülür ne de yazarım.
Kasdettiğim, gidişleri beni gerçekten şaşırtanlar. Biraz özensiz kendilerinden hiç beklemediğim kadar duyarsız davrananlar.
Çok teşekkür ederim yorumun için.
Sana güzel bir Pazar diliyorum. Sevgiler...

5 Aralık 2010 13:23

Giden gider kalan sağlar bizimdir Asuman ablacığım...
Boşverin diyemiyorum çünkü ben de boşveremem böyle durumlarda ama anlamaya çalışmanın anlamsızlığını daha açık görüyorum artık,elinizde bir çay veya bir kahve bu güzel pazar sabahında yanınızda da paçoz olsun,gerisi de önemli değil o kadar bence...
Öpüyorum sizi,sevgilerimle...

5 Aralık 2010 13:23

Sevgi gibi,
Kastettiğim tam da buydu.
Maalesef, yürekler hay hay ve bay bay demesini bir türlü öğrenemiyor :)))
Sevgiyle kalın...

5 Aralık 2010 13:27

Çayım elimde, Paçoz da yanımda.
Sen de haklısun be Ebru.
Çok fazla düşünmenin de bir anlamı yok.
Öptüm canım...

5 Aralık 2010 13:32

İşte bu gidişlerin yaralamasına dayanamayıp kendini tümüyle insanlara kapatanlar da oluyor ben gibi. İnsanla baş edemeyip insandan uzak durmak mı acaba en kolay ve kestirme çözüm. O da can yakıyor tabii ki, ama benim bulabildiğim en az can yakan yöntem bu.
Çok sevdim bu yazını Asumancım. Aklına dimağına sağlık.

5 Aralık 2010 20:39

Bana bu yazıyı yazdıran yürek kırgınlığını yaşarken ben bunu başkasına yapmam Sis. İnsanlar dan vazgeçmek kolay gibi ama "insan" ı kaybetmek çok zor.

5 Aralık 2010 21:06

Bazen insanları anlatmak isterim ama neresinden tutacağımı bilemem, işte bu yazı tamda düşündüğüm güzel ve anlamlı yazı, yüreğine sağlık arkadaşım.
Ben kendim gibi sanırım karşımdakini ama yiyince tekmeyi sendelerim sonra unutur bir başkasınla denerim ve her seferinde yine unuturum:(
Hayvanlar! onlar kendilerini ve doğanın onlara verdiği yaşam tarzınla yaşarlar yapmacıkları, kıvırtmaları, yualan ve dolanları yoktur ki!
Çocuk ve hayvan, değerli iki canlı.
İyi bir hafta dilerim Asuman'cım

6 Aralık 2010 00:42

Nur' cum, çok teşekkür ederim. Tabii ki amaç (ne senin, ne benim) insanı hayvanla kıyaslayıp hayvan üstündür sonucunu ortaya atmak değil. Ama şunu söyleyebiliriz, bazı insanların yaptığı kötülüğü hayvanlar asla yapmaz.Gece gece toparlayamadım galiba ama biz birbirimizi anlayalım yeter öyle değil mi.
Sevgiler arkadaşım...

6 Aralık 2010 00:58

Sevgi ve sevgisizlik...

Sevgi gidenlerin ardından unutulmayacak ince sızıya dönüşüyor.
İster hayvan, ister insan...
Ama insan güçlü, vahşi, gaddar.
Ama hayvan savunmasız, dost, menfaatsiz...

Çelişkiler yumağı.

Her ikisinede acıyorum. Ama farklı bir açıyla!

selam ve sevgiler

6 Aralık 2010 22:12

Önce Paçoz'a mutlu yılalr dileyerek başlamalıyım... Çook keyifli yürüyüşler paylaşın .

İnsanın insana reva gördüğü şey hiç bir canlı kendi cinsine yapmaz... Bir garip insanoğluyuz biz..
Sevgimle sevgili Asuman

7 Aralık 2010 11:43

Newbahar,
Teşekkürler...

7 Aralık 2010 13:38

İçten ve güzel dileklerin için çok teşekkür ederim Sevgili Lale,
Sevgiler...

7 Aralık 2010 13:41

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin