Benim evin halleri...  

Posted by Asuman Yelen in ,


Bir saat kadar önce Koray aradı. Bilmeyenler için, ablamın oğlu... Bayramdan

sonra bu ilk görüşmemiz.

Ben, beni ihmal ettiği için yengeç yengeç gücenirken zavallıcık hasta

yatıyormuş.

Ateşi kırklara çıkacak kadar da kötülemiş üstelik...

Suçluluk duygumu bastırmak için bi güzel azarladım keratayı.

"Ben biliyordum böyle olacağını. Sana giderken söyledim. Öyle incecik gömlekle yaka bağır

açık... Aralık geliyor oğlum kış. Hava nasıl olursa olsun garantisi yok. Bi sıcak, bi soğuk."

Cevap ilginç olduğu kadar kahredici:

"Zaten sen çağırdın hastalığı. Söyleye söyleye getirdin sonunda. Yoksa benim hasta falan

olacağım yoktı."

Benim yüzümden az daha iş görüşmesini kaçıracakmış. Bakın hele... (Bu arada

hala iş bulamadı garibim)

Benzer bir durumu birkaç gün önce Rayuş' ta da (kızkardeşim) yaşadım.

Öğlen vakti, malum kahve faslımız. Bir yandan kahveyi karıştırıyor, arada da

dönüp bana bir şeyler anlatıyor.

Kabahat bende bi sus değil mi. Yoo, olur mu...!

"Aman , dikkat, lafa dalıp kahveyi taşıracaksın. Hele bi pişsin altını kapa sonra konuşuruz ..."

"Yok, bakıyorum sen merak etme .." demeye kalmadan kahve taşıverdi ocağın üstüne.

Oğlak kardeşim dikti çeneyi havaya demez mi :

"Aslında taşacağı falan yoktu. Zorla çağırdın."

Bu da yeni adetimiz. Başımıza gelen her kötü şeyi biz çağırıyormuşuz da haberimiz yokmuş.

Artık sık sık şöyle muhabbetler geçiyor aramızda:

"Gelirken başımı kaldırdım bir de ne göreyim, ay yusyuvarlak. Desene bu gece bana uyku yok."

"Zorla çağırıyorsun sıkıntıyı. Aklına getirmesen mışıl mışıl uyuyacaksın

aslında."

Halbuki eskiden bu diyalog şöyle gelişirdi:

"Bütün gece bi sağa bi sola döndüm durdum. Bi sıkıntı, bi şişkinlik..."

"Çok normal . Dolunayı görmedin mi...!"

Ne değişti şimdi? Gerçekten ben yıllardır her dolunayda aynı sıkıntıları yaşarım.

Bu hesapça, şimdi ben, bu saptamayı yaparak, yaşayacağım bütün dolunaylar için çekeceğim

sıkıntıları peşinen çağırmış mı oluyorum...

Hadi canım...

This entry was posted on 7.12.2010 at Salı, Aralık 07, 2010 and is filed under , . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

26 yorum

Aaaaa bu moda galiba:) bizim yavrularda aynı şeyleri söylüyor şimdilerde.
Ne düşünürsek o olur...muş da
Ne yaşıyorsak kendi tercihimiz....miş de
anlamadım arkadaşım, biz bu yeni nesile ayak mayak uyduramayacağız:))

7 Aralık 2010 22:58

çok saçma! (son cümle için söyledim bunu, o genel kanı için ;))
"çağırmak"tan ziyade bir takım şeyleri öngörüyor olabilmek diyebiliriz bence buna.
hem güzel şeyleri, iyi şeyleri çağırınca neden bir türlü gelmek bilmiyor da kötü şeylerin gelmesi hiç sekmiyor. bence bunun üzerinde yoğunlaşsınlar bu düşünceyi ortaya atanlar. gerçi zannetmiyorum ki bir cevabı olsun bunun.
bazı söylem ve davranışlar çok çabuk moda haline gelebiliyor böyle. belki de buna ihtiyaç duyuyoruzdur zaman zaman, ümitlenebilmek adına, o yüzden seçiyoruzdur inanmayı. bilmiyorum ki.
dolunay vaktindeki o sıkıntıları ben de yaşıyorum. çağırmıyorum da üstelik :))
Çok güzel bir hafta diliyorum size...

7 Aralık 2010 23:06

Aslında olumlama, olumlu düşünme olayına ben de inanmıyor değilim Nur' cum. Anneannem de "hayır dile başına hayır gelsin işine" derdi.
Benim gırgırını yaptığım şey bunun günlük hayattaki kullanma biçimimiz.
Şİmdi kimseye dikkat et düşeceksin demeğe gelmiyor. Sen çağırdın da düştüm oluveriyor. Halbuki önüne baksa yetecek. Hep suçu başkasında arama telaşı:)))

7 Aralık 2010 23:26

Sevgi Gibi,
Aslında tabii öyle. Ama Nur'a da yazdığım gibi artık yeni ve tabii ki bizden başka kişilerle ilgili mazeret arama çabası bu yaptığımız.
Güzel şeyleri çağırmasını mı bilmiyoruz acaba:)))
Biraz keyif iyi gelir diye düşündüm bu akşam...
Sevgiler...

7 Aralık 2010 23:31

Aman o secret benzeri türevi kitaplar çıktı mertlik bozuldu zaten. Neymiş ne ister ne düşünürsen olurmuş. Hade len diyesim geliyor vallahi. Yok Asucuğum yok kimsenin bir şeyi çağırdığı. Ne kadar sakınsak da bela musibet olacaksa oluyor işte.

8 Aralık 2010 00:38

Evrene mesaj yollamak,çağırmak...
Komik :))
Deneyim bu deneyim...

8 Aralık 2010 00:46

Hani deriz ya "çok güldük aman çok ağlamayalım" hayat bu her şeyi yaşıyoruz.

8 Aralık 2010 00:46

Sis' cim bizimkiler ikaz edilmekten kendilerine yol gösterilmesinden hoşlanmadıkları için bedel ödetiyorlar adeta. Bak söyledin oldu, misali.

8 Aralık 2010 01:09

Yığınla insan bununla ilgileniyorsa belki de ciddiye alınması gerekebilir Ebruli' cim ama benim komik örneklerimdeki gibi değil tabii;))

8 Aralık 2010 01:12

Şenizcim, çok haklısın sonuçta yaşanacaklar yaşanıyor. Bunlarla ilgilenenler de daha olumlu, daha moralli sürdürmek adına iyi düğşünmeye çalışıyorlar sanırım...

8 Aralık 2010 01:15

Hay bu evrene ne desem bilemiyorum ben:)
Nedense hep negativleri isitiyor. Deli mi ne?
Arada da bir sürü güzel olumlu seyler söylüyoruz da onlari niye duymazdan gelir onuda hic anlamam. Pek bir alingan sanirim:))

Öpüyorum Asum:)

8 Aralık 2010 02:30

İlahi siz! çok yaşayın emi:))

Dolunayda gece parlak, gününüzde parlak olsun.

Sevgiler

8 Aralık 2010 08:44

Çoğumuz şunu söyleriz 'aklıma gelen başıma geldi' :). Evrene mesaj gönderme kısmına ben pek inanmıyorum. Ama bazı şeyleri düşünerek farkındalık oluşturuyoruz. Ben ne zaman Almina düşecek yada hasta olacak diye korksam bu gerçekleşir:). Belkide güzel şeyler düşünmemiz gerektiğini bize anlatan bir mesajdır yaşadıklarımız :).

8 Aralık 2010 09:30

Evet Asuman'cım herşeyi biz yapıyoruz şu dilimiz var ya; "dilim seni dilim dilim keserim" sözü yeni bir söz değil biliyorsun eskilerin tesbiti.Üşürsün demek yerine "üşüme!"demek doğruydu bana göre de.Hani bir şeyi 40 kez söyleyince olur sözü de mi yalan?Eskiler şifreleri vermiş de bizler uyanmamışız ne çare!Kahve benim uykumu kaçırıyor diyenlerin uykusunu kaçırıyor benim de kahve içince uykum geliyor.Sadece şartlanmışlıklarımız bunlar.Kendimizin fermanını kendimiz okuyup ipimizi kendimiz mi çekiyoruz diye düşünmemek olmuyor işte.Üşürsün dediğimiz için mi üşüdü hasta oldu, yoksa üşüyüp hasta olacağı için mi biz öyle söyledik orası da tartışılır bence. Sevgilerimle.

8 Aralık 2010 09:53

bizim ev de de her şey benim üstüme kalır, ben dediğim için öyle oluyormuş...

Beni de Dolunay çok etkiler... hep garip, ne alaka desemde her dolunayda bi sıkıntılı gergin olurum.

Sevgimle

8 Aralık 2010 10:41

bazı şeyleri söyle söyle veya korktugumuz icin cagrıyoruz bu dogru bence....

ama söylemeden de olmuyor kiii :)

NOT: hangi fotografımı istiyorsan kullanabilirsin bu arada ;)

8 Aralık 2010 10:41

Hiç sorma Sünter' cim.
Hep aklımıza gelen başımıza geliyor ama...

8 Aralık 2010 11:08

Newbahar, ben de size güzel günler dilerim...

8 Aralık 2010 11:09

İlknur' cun, açıkçası ben biraz gülelim diye, çok derin fikir yürütmeden yazdım.KOnu üzerinde uzun uzun dünya meşgulken bir cümleyle reddetmek ya da kabul etmek mümkün değil bazı şeyleri...
Son cümlene katılıyorum doğrusu...

8 Aralık 2010 11:14

Sevgili Sufi,
Ben de sana o zaman, "büyük sözü dinle" "eşeğini sağlam kazığa bağla sonra üzülürsün" sözlerini hatırlatırım.
Aslında bu bir hiciv yazısıydı. Bu "çağırdın" lafını insanların komik bir biçimde nasıl savunma mekanizmasına dönüştürdüğünü anlatmak istedim.
Yoksa senin söylediğin tüm o öğretileri ciddiye almamak mümkün mü. İnsanoğlu şimdi tam da bu konuya odaklanmışken...
Sevgiler dostum....

8 Aralık 2010 11:32

Siz de mi aynı dertten muzdaripsiniz Sevgili Lale:)))
Dolunaydaki bu durum, ayın çekim gücü ve vücıttaki sıvılarla alakalıymış birazcık bildiğim kadarıyla...
Sevgiler...

8 Aralık 2010 11:35

Ayçi sen de haklısın. Ne diyeyim.
Canım resimlerin harika. Onların hepsini isterim;) Ben o demirci dükkanındaki bir yazıdan bahsetmiştim.Çok teşekkür ederim iznin için.
Öptüm seni...

8 Aralık 2010 11:38

Asumancım, yine içten paylaşımlarınla dolu güzel bir blog yazısı yazmışsın, tam da bize uygun, insana uygun.Bu yazdıkların şimdiki jenerasyonun kuantum adını verdikleri bir fizik kuralının halk diline yansımaları.Biliyorsun bilim sezgiyle başlar.Çünkü insan aklı bilimin gerçeklerine henüz ulaşmadığında gerçeği sezgisel olarak algılar.Metafizik konusu artık çok gündemde ve insan beyninin algılama limitlerini bu sayede zorluyor.Şahsi fikrimi soracak olursan, insan da doğanın bir urunu ve bir elektrik taşıyor.Bir enerji aslında.Dolayısıyla bir takım bizim henüz adını koyamadığımız daha doğrusu duyu organlarımızla algılayamadığımız ama sezgilediğimiz bir takım enerjileri, örneğin cep tel.nın frekans yayılımları, baz istasyonlarından alınan kansorojen dalgalar bizleri etkiliyor.Dolayısıyla doğadaki her frekanstan etkileniyoruz.Ses te bir frekans yayıyor.Niye etkilenmeyelim ki? Beyin henüz insanoğlunun hiç bilmediği bir giz...

8 Aralık 2010 11:56

Defne' cim, güzel, açıklayıcı bilgiler için çok teşekkürler. Herkes gibi ben de kuantum fiziği ile biraz ilgilendim. Kitaplar okudum.Senin de söylediğin gibi, bunun evlerdeki komik yansımalarıydı anlattığım. Yorumlarda biraz daha derinleştirmiş olduk olayı böylelikle.
Güzel bir gün diliyorum sana...

8 Aralık 2010 12:18

Hahayy,bence o zmana sen ağzından çıkacak cümleleri iki kere düşün ve aman dikkat diye başlayacağın her cümleye bir şeyleri çağırıyormuşsun gibi bak :)
Öpüyorummm....

8 Aralık 2010 14:17

Aynen öyle Buğday' cım.Hani derler ya "Aklından bile geçirme" diye.
Sevgiler canım...

8 Aralık 2010 15:01

Yorum Gönder

Blog Widget by LinkWithin